Yalnız Mesajı Göster

Türk Edebiyatı Dönemleri

Eski 10-09-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Edebiyatı Dönemleri



B*** Türk Halk Edebiyatı

*

Türk Edebiyatı, İslâmiyet’in kabulünden ve tarihindeki siyasî gelişmelerden dolayı Anadolu beylikleri, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde iki farklı tarzda gelişme göstermiştir: ÐÐ

*

1 Saray, konak, medrese ve bunlara yakın çevrelerde tahsilli kişilerin yarattığı ve Arap ve Fars geleneğine dayanan Klâsik Türk Edebiyatı veya Divan Edebiyatı

*

2 Eğitimleri daha çok sözlü kültür birikimine dayanan, daha çok kırsal kesime ve yeniçeri ocaklarına has olan kişilerin, din ve tasavvuf çevrelerinden olan kişilerin ve halkın kendisinin oluşturduğu ve Orta Asya geleneğine dayalı Türk Halk Edebiyatı

*

Bugün de bir ölçüde yaşamakta olan Türk Halk Edebiyatı geleneği, Türklerin Orta Asya edebiyat geleneklerinin İslâmiyet ve yeni yaşayış şart ve şekilleri içinde tekabül etmiş millî edebiyatlarıdır

Türk Halk Edebiyatı, dış yapıda ve bir ölçüde icra töresinde müştereklik gösteren muhteva ve fonksiyonları ile farklı olan Anonim (din dışı), Aşık tarzı (din dışı) ve Tekke (dinî) edebiyatından oluşur

Türk Edebiyatı içinde yer alan ve aynı zamanda folklorun da bir alt disiplini olarak değerlendirilen Halk Edebiyatı; edebî zevk, düşünce ve anlatım gücüne ulaşmış âşık ve tekke tarzı sahibi belli eserlerle, malzemesi dile dayalı destan, efsane, halk şiiri, mani, ağıt, türkü, bilmece, masal, halk hikâyesi, fıkra, atasözü, deyimler, tekerlemeler gibi sözlü gelenekte yaşayıp kuşaktan kuşağa aktarılan anonim ürünlerden oluşur

Halk Edebiyatı kavramı içinde toplanan bu türlerin bir bölümü günümüzde de bazı bölgelerde dinamik olarak yaşamaktadır

Çok zengin ve çeşitlilik gösteren sözlü edebiyattaki anlatım türleri ve manzum eserler özellikle kırsal kesimde yaşayan halkın kültür birikimini sağlamakta, duygu, düşünce ve hayal hazinelerini zenginleştirmektedir

Doğu Anadolu bölgesinde canlı olarak devam eden Âşıklar geleneği, kahvelerde, düğünlerde, bayramlarda, sohbetleri zenginleştirirken, aynı zamanda dinleyenleri düşündürmekte ve eğlendirmektedir

Nasrettin Hoca, Bektaşî, Laz ve benzeri tipler etrafında teşekkül etmiş ve etmekte olan fıkralar güldürürken düşündürmekte toplumu ve kişileri eleştirirken anlatanı ve dinleyenleri daha iyiye, daha güzele yöneltmektedir

Bilmeceler yetişen genç nesillerin zihin gelişimine yardımcı olmaktadır

Atasözleri ve deyimler eski nesillerin tecrübelerini ve tavsiyelerini yeni nesillere aktarmaktadırlar

Millet hayatındaki, savaşlar, göçler, destanlarda anlatılmış, ölenlerin ardından yakılan ağıtlar ve her konuyu işleyen türküler kederi, neşeyi ve sevgiyi yansıtmaktadır

Dini ve kutsî yaşayıştaki heyecan ve vecd ilâhîlerle anlatılmış, âşıklar Türk dilinin anlatım gücünü, inceliğini musiki ile dile getirerek yüzyıllarca yaşatmışlardır

*
Türk halk edebiyatının başlıca özellikleri

*

Türk halk edebiyatı 12 yydan başlayarak Anadolu’da dinî ve din dışı olmak üzere iki koldan gelişmeye başlamıştır

Halk edebiyatında daha çok şiir türünde ürünler verilmiştir

17 yyda halk hikâyesi ve halk tiyatrosu türlerinde de ürünler verilmiştir

*

Şiirde

Nazım birimi dörtlüktür

Ölçü, millî ölçümüz olan hece ölçüsüdür Hecenin en çok 7’li, 8’li ve 11’li kalıpları kullanılmıştır Fakat şehirde yaşamış, medrese eğitimi almış bazı ozanlar aruzu da kullanmışlardır

Genellikle yarım kafiye kullanılır Daha çok redifle ahenk sağlanır Kafiyenin yanı sıra “ayak” da söz konusudur

Şiirler (önceleri kopuz, şimdilerde) bağlama eşliğinde okunur

Dil halkın kullandığı Türkçedir

Konu, şekil ve dil bakımından dış tesirlerden uzaktır

Nazım şekil ve türleri arasında türkü, koşma, mani, ninni, semai, varsağı, destan, ilâhî, nefes sayılabilir

Şiirlerin konuya göre özel başlıkları olmaz Türe ve şekle göre genel adları vardır: koşma, destan vb

Konular, halkın sürekli iç içe olduğu, aşk, tabiat, ayrılık, hasret, ölüm, yiğitlik, din, şikâyet gibi konulardır Daha çok somut konular işlenir

Halk edebiyatının da kendine özgü mazmunları, mecazları vardır Sevgilinin kaşı, gözü, yanağı, boyu her şiirde aynıdır

*

Nesirde

Nesir halk edebiyatında nazma göre çok çok önemsiz kalmıştır Çünkü duygu ve düşüncelerin kalıcılığı şiirle daha kolay sağlanmaktadır

Nesir örnekleri arasında halk masalları, halk hikâyeleri, efsaneler, ata sözleri, deyimler, halk tiyatrosu, bilmeceler, fıkralar sayılabilir

Bunlardan en yaygınları -tür olarak- masallar, hikâyeler ve efsanelerdir

Ata sözü, bilmece ve deyimler zaten -halkın ürünü olmakla beraber- her alanda herkes tarafından kullanılmaktadır

*
Anonim Halk Edebiyatı

*

Hece ölçüsünü esas alan ürünlerle, atasözü, destan, masal, hikâye, efsane, fıkra, ninni, türkü, bilmece, mani, ağıt gibi söyleyenini genellikle belirleyemediğimiz sözlü ürünler "anonim halk edebiyatı" adı altında toplanmaktadır

Tamamen sözlü bir edebiyattır Ürünler sözlü yolla oluşur; yine ağızdan ağıza aktarılarak yayılır

*
Âşık Tarzı Türk Edebiyatı

*

Şiirini, aşk, doğa, kahramanlık gibi konularda, sazıyla birlikte söyleyen şairlere İslâm’dan önce “ozan”, “baksı”, “kam” denilirken, İslâm’ın kabulünden sonra “âşık” ya da “saz şairi” denmiştir Âşık, bir yönüyle eski destan (epope) geleneği sürdüren, ama başka bir yönüyle, adının da belirttiği gibi “sevda şiirleri” (lirik türden şiirler) söylemekle görevlenmiş bir sanatçıdır

Bu âşıkların oluşturduğu edebiyata da “âşık tarzı Türk edebiyatı” denir

Âşık tarzı Türk edebiyatı (şiiri), Anadolu’da XVI yydan sonra -daha önce de var olmasına rağmen- anonim halk şiirinin etkisinde gelişen ve saz şairlerinin meydana getirdiği bir edebiyattır

Önceleri anonim halk şiirinin etkisinde ve dili sade iken zamanla klâsik şiirin etkisine girmeye başlamış ve dili de buna paralel olarak kısmen sadeliğini kaybetmiştir

Âşık edebiyatı şiirden ibarettir Bu şiir din dışı bir şiirdir; âşık da denilen şairlerin kopuz, bağlama, cura, tambura eşliğinde söyledikleri sözlü-besteli edebiyat türüdür

Gelişme alanları arasında kahvehaneler, asker ocakları, kervansaraylar, bozahaneler, tekkeler, konaklar vardır

Halk âşığı sözünün yerine "halk ozanı" ifadesi de kullanılır Halk âşıkları hemen her konuda sayısız eserler bırakmışlardır Bu ürünlerin önemli bir bölümü okuma yazma bilmeyen âşıklarca irticalen söylendiği için unutulmuş bir bölümü de cönklerle, yazılı olarak korunmuştur

Âşık, Türk Halk Edebiyatında XVI yy’ın başından itibaren görülen şair tipidir

Âşığın şairlik gücünü rüyasında pirin sunduğu “aşk badesini” içmekle ve “sevgilisinin hayalini” görmekle kazandığına inanılır Rüyada genellikle âşık adayının karşısına bir sevgili veya saz çıkmaktadır Rüyaların süsü ak sakallı bir derviş ve bazen bir bazen üç dolu bardaktır Bardağın rüyada tas hâlinde görülmesine de sık sık rastlanır Ozanlara rüyada sunulan tasların içindeki mayilere “aşk dolusu” denir Fars Edebiyatı’nın etkisiyle bâde adını da almaktadır Bunlar; erlik, pirlik ve aşk badesi diye adlandırılırlar

Âşıklar, saz şairliğini usta âşıkların yanında öğrenir, sonra onlardan mahlâs alarak diyar diyar gezmeye, ellerinde saz şiirler söylemeye başlarlar

Âşıklarımız genellikle bir usta âşığın yanında yetişirler Ondan hem usta deyişlerini hem de sanatın icrasına ilişkin yol ve yöntemleri öğrenirler Âşık meclislerinde, kahvelerde bu ustaların sanatlarını icra ediş biçimlerini yeterince kavradıktan sonra, ustalaşan ozanlarda kendilerine çırak alırlar ve gelenek bu şekilde devam eder

Âşık, bilgi, duygu ve becerisini yaptığı atışmalarda gösterir Atışmalardaki amaç; yarışmak ve kazanmaktır Atışmalarda en az iki âşık karşı karşıya gelir Mecliste bulunan saygın bir kişinin ya da usta bir ozanın ayak söylemesiyle atışma başlar Ayağa uygun dörtlük söyleyemeyen âşığın yenilgisiyle atışma sona erer

Âşık Edebiyatının başlıca unsurlarından birisini hikâye anlatma oluşturur Saz şairleri içerisinde geleneğe bağlı olanların çoğu âşık meclislerinde hikâye anlatırlar Bir kısım usta saz şairleri ise, bir yandan usta malı halk hikâyeleri anlatırken bir yandan da kendi düzdükleri hikâyeleri anlatırlar Çıldırlı Âşık Şenlik, Ercişli Emrah, Sabit Müdami geleneğe bu yanıyla katkıda bulunmuş saz şairleridir

Tunguzların, “şaman”; Moğolların ve Boryatların “bo” veya “bugue”; Yakutların “oyun” (ouioun); Altay Türklerinin “kam”; Samoyetlerin “tadibei”; Finovaların “tietoejoe” (bakıcı); Kırgızların “baksı/bakşı”, Oğuzların “ozan” dedikleri ve halk arasında büyük bir yer ve ehemmiyetleri olan bu temsilciler, toplumun yaşam biçimlerini düşünce ve duygularını, olaylara bakış açılarını şiirleriyle dile getirmişlerdir

Aşıklık geleneği Anadolu coğrafyasında bugün de canlı olarak yaşatılmaktadır

*

Âşık tarzı Türk şirinin nazım şekil ve türleri şunlardır:

*

Şekiller: koşma, semai, varsağı, destan

Türler: güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt

*

Âşık edebiyatının önemli temsilcileri:

*

13 yy: Yunus Emre

16 yy: Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal,

17 yy: Köroğlu, Âşık Ömer, Gevherî, Kayıkçı Kul Mustafa, Ercişli Emrah

19 yy: Dadaloğlu, Dertli, Erzurumlu Emrah, Batburtlu Zihni, Seyrani, Ruhsati

20 yy: Âşık Veysel, Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova, Sefil Selimi

*
Günümüz Halk Edebiyatı

Genel Özellikler

Türk halk edebiyatı Anadolu’da 13 yyda Yunus Emre’yle ve 14 yyda yazıya geçirilen Dede Korkut Hikâyeleri’yle ilk olgun ürünlerine vermeye başlamıştır

Anadolu’da “ozan”ın ve “kopuz”un yerini “âşık” ve “bağlama” almıştır

Baştan beri anonim olarak süregelen halk edebiyatı özellikle 15 yydan itibaren hem anonim hem de kişisel ürünlerle gelişmesini sürdürmüştür Son dönem Türk halk edebiyatı sadece kişisel ürünlerle kendini göstermektedir

Şehirde yaşayan eski halk şairleri divan şiirinden de etkilenmiş, günümüz halk şairleri ise konu ve tema bakımından şiiri daha da genişletmişleridir

Şekil bakımından halk şiirinde değişiklik görülmez; muhteva ise değişen zamanın ve diğer edebiyat dallarının tesiriyle çağdaşlaşmıştır Buna rağmen mazmunlar, sıfatlar, dertler, sevinçler aynıdır

Âşık Veysel, Ali İzzet Özkan, Talibî Coşkun, Erzurumlu yaşar Reyhanî, Şeref Taşlıova, Karslı Murat Çobanoğlu günümüz halk şiirinin başlıca temsilcileridir

*

*
Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı

*

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır

İslâmiyet’in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır

Tasavvuf, fizik ötesi gerçekleri, insanı, insanlığı ve evreni kapsayan bir düşünce düzeni, bir din felsefesidir Kalbi dünya alâkalarından ayırarak, Allah sevgisiyle doldurmayı amaçlayan tasavvuf, bir düşünüş ve inanç sistemidir İçinde yaşadığımız âlemin esrarı nedir? Niçin yaşıyoruz? Niçin geldik bu dünyaya? Biz neyiz? Yaşamanın anlamı, var olmanın aslı, gerçek başlangıç ve son nelerdir? İşte tasavvuf bu sorulara cevap vermeye çalışır

Tasavvufa göre her şeyin kaynağı Tanrı’dır Evrenin varlığı Tanrı’nın güzelliğinin yansımasıdır Tanrı tek güzelliktir ve tek varlıktır İnsanlar da Tanrı’nın birer parçasıdır İnsan yaratılmakla, dünyaya gönderilmekle aslında gurbete gönderilmiştir Herkes ona kavuşmak için çalışmalıdır O’na kavuşmak için çabalayanlara ve O’nun mutlak ve eşsiz güzelliğine hayran olanlara âşık denir Mutasavvıf ise âşık olmanın yanı sıra, tasavvuf felsefesini yazı ve şiirlerinde işleyen, insanlara tasavvufu, dolayısıyla insan ve Allah sevgisini aşılayan kişilerdir

Bunlardan Hoca Ahmet Yesevî (Öl1167), Anadolu Türklerinin geliştirdiği tasavvuf edebiyatının ilham kaynağıdır Onun Divan-ı Hikmet adlı tasavvufî eseriyle ve Orta Asya’dan Anadolu’ya gönderdiği öğrencileriyle Türk Tasavvuf edebiyatının XIII yyda temelleri atılmıştır Bu edebiyat, Bektaşîlik tarikatiyle gelişmiş, Yunus Emre ile en mükemmel anlatım yeteneğine ulaşmıştır

Yunus Emre’yi bu kadar üne kavuşturan bir başka özellik de dinî-tasavvufî konuları ayrımsız bir insan sevgisiyle anlatmış olmasıdır XIII asrın ikinci yarısıyla XIV Asrın başlarında yaşamış olan Yunus Emre, şiirde çığır açmış büyük sufî ve şairdir Yunus Emre; Divan, Aşık, Tekke ve Tasavvuf Edebiyat tarzlarının her üçünde de etkili olmuştur Eserlerini sade bir dille söylemiş, hem heceyi hem aruzu kullanmış, lirik şiirin en güzel örneklerini vermiştir

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatına Tekke edebiyatı da denir

Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-yazavvufî düşünceyi yaymaktır Şair, mensup olduğu tarikatin düşünce sistemini, felsefesini yaymak için şiiri bir araç olarak kullanmıştır Bunda anonim halk edebiyatının büyük etkisi olmuştur

Tekke şairlerinin çoğu tarikatlerde yetişmiş şeyh ve dervişlerdir Onlar dinî inançları yasaklama ve korkutma yöntemiyle değil, insanı, Allah’ı, tabiatı, cenneti vb sevdirmekle yaymışlardır

Tekke şiir, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır

Hem aruz hem hece vezni kullanılmıştır

Dil sadedir, çünkü halka yöneliktir

*
Önemli temsilcileri:

13 yy: Mevlânâ, Sultan Veled, Yunus Emre (Divan, Risaletün-nushiye)

14 yy: Âşık Paşa

15 yy: Süleyman Çelebi, Hacı Bayram Veli, Eşrefoğlu Rumî

16 yy: Pir Sultan Abdal

*

Alıntı Yaparak Cevapla