| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Şairler Ve Yazarlar: N 
 
            Namık Kemal21 Aralık 1840'ta Tekirdağ'da doğdu
  2 Aralık 1888'de Sakız Adası'nda  öldü  Asıl adı Mehmed Kemal'dir  Namık adını ona şair Eşref Paşa  vermiştir  Babası, II  Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapmış olan  Mustafa Asım Bey'dir  Annesini küçük yaşında yitirince çocukluğunu  dedesi Abdüllâtif Paşa'nın yanında, Rumeli ve Anadolu'nun çeşitli  kentlerinde geçirdi  Bu yüzden özel öğrenim gördü  Arapça ve Farsça  öğrendi  18 yaşlarında İstanbul'a babasının yanına döndü  
 1863'te Babıali Tercüme Odası'na kâtip olarak girdi
  Dört yıl çalıştığı  bu görev sırasında dönemin önemli düşünür ve sanatçılarıyla tanışma  olanağı buldu  1865'te kurulan ve daha sonra yeni Osmanlılar Cemiyeti  adıyla ortaya çıkan İttifak-ı Hamiyet adlı gizli derneğe katıldı  Bir  yandan da Tasvir-i Efkâr gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar  yazıyordu  Gazete, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin görüşleri doğrultusunda  yaptığı yayın sonucu 1867'de kapatıldı  Namık Kemal de İstanbul'dan  uzaklaştırılmak için Erzurum'a vali muavini olarak atandı  Bu göreve  gitmeyi çeşitli engeller çıkarıp erteledi ve Mustafa Fazıl Paşa'nın  çağrısı üzerine Ziya Paşa'yla birlikte Paris'e kaçtı   
 Bir süre sonra Londra'ya geçerek M
  Fazıl Paşa'nın parasal desteğiyle  Ali Suavi'nin Yeni Osmanlılar adına çıkardığı Muhbir gazetesinde yazmaya  başladı  Ama Ali Suavi'yle anlaşamaması üzerine Muhbir'den ayrıldı  1868'de yine M  Fazıl Paşa'nın desteğiyle Hürriyet adı altında başka bir  gazete çıkardı  Çeşitli anlaşmazlıklar sonucu, Avrupa'da desteksiz  kalınca, 1870'te zaptiye nazırı Hüsnü Paşa'nın çağrısı üzerine  İstanbul'a döndü  Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik beylerle birlikte  1872'de İbret gazetesini kiraladı  Aynı yıl burada çıkan bir yazısı  üzerine gazete hükümetçe dört ay süreyle kapatıldı  Namık Kemal yine  İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Gelibolu mutasarrıflığına atandı  
 Orada yazmaya başladığı Vatan Yahut Silistre oyunu, 1873'te Gedikpaşa  Tiyatrosu'nda sahnelendiğinde halkı coşturup olaylara neden oldu
  Bu  haberi İbret gazetesinin yazması üzerine o sırada İstanbul'a dönmüş olan  Namık Kemal birçok arkadaşıyla birlikte tutuklandı  Bu kez  kalebentlikle Magosa'ya sürgüne gönderildi   
 1876'da I
  Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a döndü  Şura-yı  Devlet (Danıştay) üyesi oldu  Kanun-î Esasi'yi (Anayasa) hazırlayan  kurulda görev aldı  1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca II  Abdülhamid  Han'ın Meclis-i Mebusan'ı kapatması üzerine tutuklandı  Beş ay kadar  tutuklu kaldıktan sonra Midilli Adası'na sürüldü  1879'da Midilli  mutasarrıfı oldu  Aynı görevle 1884'te Rodos, 1887'de Sakız Adası'na  gönderildi  Ertesi yıl burada öldü ve Gelibolu'da Bolayır'da gömüldü   
 Namık Kemal ilk şiirlerini çocuk denecek yaşlarda yazmaya başlamıştır
  İstanbul'a geldikten sonra eski ve yeni kuşaktan şairlerin bir araya  gelerek kurdukları Encümen-i Şuârâ'ya ve kimi Divan şairlerine nazireler  yazmıştır  Şinasi'yle tanışıncaya değin, şiirlerinde tasavvuf etkileri  görülür  Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi  şairlerden etkilenmiştir  Şinasi'yle tanışmasından sonra şiirlerindeki  içerik de değişmiştir  Günlük konuşma dilinden alıntıların yanı sıra, o  zamana değin geleneksel Türk şiirinde görülmemiş olan "hürriyet  kavgası", "esaret zinciri", "vatan", "kalb-i millet" gibi yepyeni  kavramlarla birlikte, doğrudan doğruya düşüncenin aktarılmasını  amaçlayan bir tür "manzum nesir" oluşturmuştur   
 Bosna-Hersek Savaşları, 93 Savaşı gibi olayların yarattığı sonuçlar,  onun yazdığı vatan şiirlerini etkilemiştir
  Bu şiirlerin en tanınmışları  arasında "Vâveyla", "Vatan Mersiyesi", "Vatan Şarkısı" ve "Hürriyet  Kasidesi" yer alır   
 Namık Kemal şiirleriyle şiir tekniğine büyük bir katkıda bulunmuş  sayılmazsa da o günler için alışılmamış diri bir sesle konuşmuş olması  ve yapıtlarına kattığı yeni kavramlarla Türk şiirini Divan şiirinin  edilgen edasından kurtarmıştır
  Bütün bu nitelikler onun Vatan Şairi  olarak anılmasına yol açmıştır   
 Tiyatro türüne özellikle önem veren Namık Kemal, altı oyun yazmıştır
  Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistre yalnız  ülke için değil, Avrupa'da da ilgi uyandırmış ve beş dile çevrilmiştir  Magosa'dayken yazdığı Gülnihal'de baskıya ve zulme karşı duyduğu tepkiyi  dramatik bir biçimde dile getirmiştir  Oyunun sahnelenmesinde pek çok  bölüm sansür tarafından çıkarılmıştır  Namık Kemal yine Magosa'da  yazdığı Akif Bey'de, yurtsever bir deniz subayının göreve koştuğu sırada  karısının kendisine bağlılık göstermeyişini anlatırken, ahlaksal bir  yorum da getirir   
 Zavallı Çocuk'ta görücü yoluyla evlenmeye karşı çıkar
  On beş perdelik  Celaleddin Harzemşah, Namık Kemal'in en beğendiği yapıtı olarak bilinir  Oyun, Moğollar'a karşı İslam dünyasını koruyan Celaleddin Harzemşah'ın  kişiliği çevresinde gelişir  Bu eserde Namık Kemal, İslam birliği  düşüncesini kapsamlı bir biçimde sergilemiştir   
 Namık Kemal'in ilk romanı olan İntibah 1876'da yayımlanmıştır
  Ruhsal  çözümlemelerinin, bir olayı toplumsal ve bireysel yönleriyle görmeye  çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk  romanında bir başlangıç sayılabilir  Eleştirmenler Namık Kemal'in bu  romanda yüksek bir edebi düzey tutturamadığı görüşünde birleşirler   
 Dört yıl sonra yayımladığı Cezmi, tarihsel bir romandır
  Kırım Şehzadesi  Adil Giray'ın yaşadığı aşk ve Cezmi'nin onu kurtarmak isterken  geçirdiği serüvenlerle gelişen romanda, Namık Kemal'in tam anlamıyla  Avrupa Romantizmi'nin etkisinde olduğu izlenir  
 Namık Kemal'in yaşamı boyunca ilgi duyduğu alanlardan birisi de  tarihtir
  Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş ve yükseliş dönemlerini  anlattığı Devr-i İstila yayımlandığında büyük ilgi görmüştür  1872'de  çıkan Evrak-ı Parişan'da, Selahaddin Eyyubi, Fatih gibi tarihi  kişilikleri, Barika-i Zafer'de İstanbul'un alınışını anlatır   
 Ahmed Nâfiz takma adıyla yayımladığı Silistire Muhasarası ve Kanije,  yine Osmanlı tarihine ilişkin kahramanlık olaylarını ele alan  kitaplardır
  Namık Kemal'in, tarih konusunda en kapsamlı çalışması olan  Osmanlı Tarihi'nde, Hammer'in etkisinde kaldığı, yapıtın bilimsel  olmaktan çok, eğitici değer taşıdığı konusunda görüşler ileri  sürülmüştür  Yarım kalan bu yapıtın ilk basımı II  Abdülhamid tarafından  yasaklanmıştır  1975'te yayımlanan Büyük İslam Tarihi adlı yapıtındaysa  Namık Kemal, İbn Haldun, İbn Rüşd gibi yazarlardan yararlanmış olduğunu  belirtmiştir   
 Namık Kemal romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat  eleştirisini de Türkiye'ye ilk getiren kişilerden biri olmuştur
  En  önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip'dir  Eleştirilerinde  canlı, dolaysız bir üslup kullanmıştır   
 Tahrib-i Harâbât, Ziya Paşa'nın Harâbât adlı güldestesine karşı yazılmış  sert bir eleştiri niteliğindedir
  Takip de yine aynı güldestenin ikinci  cildini eleştirir  Mukaddeme-i Celal eleştirisinde Namık Kemal, Batı  edebiyatı ile Doğu edebiyatını karşılaştırmış, tiyatro, roman türleri  üstünde durmuştur   
 Namık Kemal gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yer alır
  Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde  yazmıştır  Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve  kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı  500 kadardır  Bunlarda düz yazıdaki üstün yeteneğini ortaya koyduğu ve  çok etkili bir üslup yarattığı kabul edilir  
 Nazım Hikmet Ran
 1902 yılında Selanik'de doğmuştur
  İlköğrenimini İstanbul'da Göztepe  Taşmektep, Galatasaray Lisesi ilk bölümü (1914) ve Nişantaşı Numune  Mektebi'nde tamamlamış, orta öğrenimi ise, Heybeliada Bahriye  Mektebi'nda yapmıştır (1918)  Nazım Hikmet Bahriye'yi bitirdikten sonra  Hamidiye Kruvazörü'ne stajyer güverte subayı olarak verilmiş, bir gece  nöbetinde üşütüp zatürre olmuş (1919), sağlığını kazanamayınca  askerlikten çürüğe çıkarılmıştır (1920)  
 Askerlikten ayrıldıktan sonra, İstanbul'un işgaline çok üzülen Nâzım  Hikmet, Millî Mücadele'ye katılmak üzere Anadolu'ya geçmiş, Bolu  Lisesi'nde kısa bir süre öğretmenlik yapmıştır (1921)
   
 Rus devrimiyle ilgilenen şair, bir süre sonra Batum'dan Moskova'ya  gitmiş ve Doğu Üniversitesi'nde ekonomi ve toplumbilim okumuştur  (1922-1924)
  Yurda dönüşünden sonra Aydınlık dergisine katılmış, burada  çıkan şiirlerinden ötürü hakkında "gıyaben" mahkumiyet kararı  verildiğini öğrenince yeniden Rusya'ya kaçmış, af çıkması üzerine  Türkiye'ye dönmüş ve bir süre Hopa cezaevinde tutuklu kalmıştır (1928)  
 Nâzım Hikmet daha sonra İstanbul'a yerleşmiş, çeşitli gazete ve  dergilerle film stüdyolarında çalışmış, ilk şiir kitaplarını çıkarmış ve  oyunlarını yazmıştır (1928-1932)
  Bir ara yine tutuklanmış,  Cumhuriyet'in 10  yılı dolayısıyla çıkarılan af yasası ile serbest  bırakılmıştır  Akşam, Son Posta, Tan gazetelerinde Orhan Selim takma  adıyla fıkra yazarlığı ve başyazarlık yapmıştır (1933)   
 Kara Harp Okulu öğrencileri arasında propaganda yaptığı iddiasıyla  yargılanmış, Harp Okulu Askeri Mahkemesi'nce 15 yıl, ardından Donanma  içinde faaliyette bulunduğu iddiasıyla da Donanma Komutanlığı Askeri  Mahkemesi'nce 20 yıl olmak üzere toplam 35 yıl hapis cezasına  çarptırılmış, cezası Türk Ceza Kanunu'nun 68 ve 77 maddeleri uyarınca 28  yıl dört aya indirilmiştir (1938)
  Demokrat Parti'nin iktidara  gelmesinden sonra çıkarılan af yasası (1950) kaps***** alınması için  açılan büyük bir kampanyanın ardından, hukukçular yasal yollara  başvurmuş, bu arada Nâzım Hikmet de hapishanede açlık grevine  başlamıştır  Sonunda Nâzım Hikmet'in geri kalan cezası affedilmiş ve  şair 13 yıl hapislikten sonra hürriyete kavuşmuştur  
 Serbest bırakıldıktan sonra iş bulamayan, kitap çıkaramayan şair için bu  kez askerlik kararı alınmış, 50 yaşında ve hasta olan Nâzım Hikmet çok  zor durumda kalmıştır
  Öldürülmekten korkan şair, kızkardeşinin kocası  Refik Erduran'ın yardımıyla bir motorla Karadeniz'de seyreden Romanya  bandıralı bir gemiye binerek Türkiye'den ayrılmıştır  Bundan sonraki  hayatı baskı altında ve zorunlu sovyet propogandası yapmakla geçmiştir  Nâzım Hikmet, 3 Haziran 1963 tarihinde Moskova'da ölmüştür  
 Yazı Hayatı
 
 Nâzım Hikmet, hece vezniyle yazdığı ilk şiirlerini Yeni Mecmua, İnci,  Ümit ve Celal Sahir (Erozan)'ın çıkardığı Birinci Kitap, İkinci Kitap  vb
  dergilerinde yayımlamıştır  "Bir Dakika" adlı şiiriyle Alemdar  gazetesinin açtığı yarışmada birincilik kazanmıştır (1920)  Daha sonra  Aydınlık, Resimli Ay, Hareket, Resimli her şey, Her Ay gibi dergilerde  yazan Nâzım Hikmet cezaevine girdikten sonra yıllarca yayın  yapamamıştır  Ancak, 1940'lı yıllarda, Yeni Edebiyat, Ses, Gün, Yürüyüş,  Yığın, Baştan, Barış gibi toplumcu dergilerde İbrahim Sabri, Mazhar  Lütfi takma adlarıyla ya da imzasız olarak bazı şiirleri çıkmıştır  Kuvâyı Milliye Destanı İzmir'de Havadis gazetesinde tefrika edilmiştir  (1949)  Destanı Yön dergisi yayınlayarak (1965) Nâzım Hikmet'i yeniden  okurlara ulaştırmıştır  
 Necip Fazıl Kısakürek
 İstanbul'da 1905 yılında dünyaya gelen Necip Fazıl Kısakürek, Bahriye  Mektebi'nden sonra bir süre de İstanbul Darülfünunu (üniversite) Felsefe  Bölümü'nde okudu
  Milli Eğitim Bakanlığı'nca felsefe öğrenimi için  Paris'e gönderildiyse de öğrenimini yanda bırakarak döndü  
 Uzun süre banka memurluğu yaptı (1926-1939)
  Sonra Dil ve Tarih-Coğrafya  Fakültesi'nde, Devlet Konservatuarı'nda ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde  öğretim üyeliğinde bulundu (1939-1943)  Fıkra yazarı olarak çeşitli  gazetelerde çalıştı  Bu arada kendi gençlik döneminin en başarılı  edebiyat dergilerinden biri olan Ağaç'ı yayımladı (1936)  Edebiyat  dergisi olarak 1943'te çıkarmağa başladığı Büyük Doğu'yu 1945'ten sonra  doğu uygarlığına bağlı gelenekçi, dinci ve hanedana bir siyaset gazetesi  haline getirdi  Batılılaşmayı ve Atatürk devrimlerini sert eleştirilere  konu yaptı  Birçok defa kapanan ve yeniden yayımlanan bu gazetede çıkan  yazılarından dolayı kovuşturmaya uğradı ve cezaya çarptırıldı  
 Sanatı ve Kişiliği
 
 Cumhuriyet döneminin ilk şair kuşağı içinde önemli bir yeri olan  Kısakürek, insanın iç dünyasındaki acılı çalkantıları şiirlerinde ustaca  dile getirdi
  Şiirlerinde yalnızlık, iç sıkıntısı, huzursuzluk ve ölüm  gibi temalara geniş ölçüde yer verdi  Sonra şiirde gittikçe mistik  duygulara, doğaüstüne, dine yöneldi  
 Böylece giderek maddeci ve toplumcu şiir akımının karşı kutbu olarak  bireyci, maneviyatçı ve dinci şiirin tek temsilcisi haline geldi
  Ancak  din ve siyaset propagandasını ön plana alarak geniş kitleleri etkileme  çabasına girişmesi yüzünden şiirdeki eski önemini yitirdi  Bu arada  yazdığı tiyatro eserleri daha başarılı oldu  Bunlardan Namıdiğer  Parmaksız Salih (1948) iki defa filme alındığı gibi, Sabırtaşı oyunu da  C  H  P  piyes yarışmasını kazandı  
 Eserleri
 Şiir: Örümcek Ağı, Kaldırımlar, Ben ve ötesi, Sonsuzluk Kervanı, Çile
  
 Oyun: Tohum, Bir Adam Yaratmak, Namıdiğer Parmaksız Salih, Sabırtaşı, Ulu Hakan Abdülhamit Han, Yunus Emre, Kanlı Sarık
  
 Derleme ve inceleme: Halkadan Parıltılar, Çöle İnen Nur, Cinnet  Mustatili, Büyük Kapı, Peygamber Halkası, Son Devrin Din Mazlumları
  
 Nurullah Ataç
 (1898 İstanbul, 1957 Ankara) Türk Edebiyatında modern anlamda deneme  türünde eser veren ilk eleştirmen ve yazar olarak kabul edilir
  Ataç  4000'nin üzerinde yazı yazmış ve onlarca kitabı da Türkçe'ye  kazandırmıştır  Asıl adı Ali Nurullah Ata'dır  Hammer'in tarihini  Türkçe'ye çeviren Mehmet Ata Bey'in oğlu, milletvekilliği ve gazete  yazarlığı ile bilinen Galip Ataç'ın da kardeşidir  İlkokuldan sonra  Galatasaray Lisesi'ne başladı (1909-1913)  Dördüncü sınıftayken okuldan  ayrıldı  Öğrenimini sürdürmek üzere İsviçre'nin Cenevre kentine gitti  Babasının ölümü üstüne Türkiye'ye geri döndü  
 Ataç, devrinin geçtiğine inanmakla beraber Divan edebiyatıyla yakından  ilgilendi
  En sevdiği edebi tür şiirdi  Eski Türk Edebiyatı'nın yanı  sıra 18  ve 19  yüzyıl Fransız Edebiyatını da çok yakından ve  derinlemesine takip ederdi   
 Ataç'a göre bir aydının görevi toplumun düşünce ve beğeni bakımından  yükselmesini sağlamaktı
  Ona göre Avrupa'nın bugünkü gelişmişlik  düzeyine ulaşmasında edebiyat çok büyük bir etkendi  Bu yüzden okullarda  Yunanca ve Latince öğretilmesi taraftarıydı  Öz Türkçe'nin her zaman  önde gelen savunucularından olmuştur  Bazı yazılarında özellikle devrik  cümle kurarak ve Türkçe'ye yeni kelimeler katarak dilin değişimine  katkıda bulunmaya çalıştı  
 Ataç yeni bir kültür ve edebiyat arayışı içindeydi
  Türk Devrimi onun  için ulusal benliği koruyacak bir Batılılaşma olmalıydı  Anatole  France'in etkisinde eleştirinin bir sanat olduğuna inanırdı  Ataç'a göre  eleştirmenin görevi yapıtı kendi değer yargılarına göre değil, yapıtın  yaratılışındaki anlayışa göre ele almalıydı   
 Kadın konusunda özel bir hassasiyeti vardı ve medeniyet göstergesi  olarak kabul ederdi
  "Kadınları küçümsemiş, romanlarında, oyunlarında,  ilginç birer kadın yüzü yaratamamış yazarlar arasında gerçekten büyük  yazar denecek yazar yoktur  Lacos'a, Balzac'a, Stendhal'e, Tolstoy'a  Dostoyevski'ye bakın    Hepsi de kadınları anlamış, anlamaya çalışmış,  kadının gücünü ve büyüklüğünü görmüştür  "Türk edebiyatından Orhan Veli,  Nazım Hikmet ve Yahya Kemal usta olarak kabul ettiği isimler arasında  yer alır  
 Ataç'a göre, Batı şiirini Türk edebiyatına ilk getiren Ahmet Haşim'di
  Ancak Haşim eski şiirin kökenlerinden yeterince faydalanmadığı için  yapıtları etkisiz kalmıştı  Ahmet Haşim'in "Göl Saatleri" üzerine  yazdığı ilk yazısı Dergah'ta yayımlandı  1927 yılında R  Grousset'in  "Asya'nın Uyanması" adlı eserini Türkçeleştirdi  1928-1930 yılları  arasında Ankara Orta Muallim Mektebi'nde Edebiyat, Sanat Tarihi ve  Fransizca dersleri verdi  1930 yılında A  Maurois'in " Genç Verter'in  Istırapları" eserini çevirdi  
 1935 yılında "Fransızca-Türkçe Resimli Büyük Dil Klavıuzu" adlı iki  ciltlik sözlüğün hazırlanmasına büyük katkıda bulundu
  1939 yılında  Ballantyne'nin "Mercan Adası" adlı kitabını çevirdi  1940'da Alain  Fournier'in "Adsız Köşk", Balzac'ın "İki Yeni Gelinin Hatırıları" vee  Vildrac'ın "Dünya Gözüyle" adlı eserlerini dilimize kazandırmıştır  Dostoyevski'den "Kumarbaz", Sophokles'den "Oidipos Kolonos'ta",  Stendhal'dan "Kırmızı ve Siyah" adlı eserler çevirleri arasında yer  alır  1945 yılında "Ezop'dan Masalları" dilimize kazandırdı  1945  yılından sonra Basın Yayın Umum Müdürlüğü'nde yayın şefliği yaptı  
 1946 yılında "Günlerin Getirdiği" adlı eserini yayımladı
  1947'de  Plautus'un "Buğday Kurdu" adlı eserini ve Terentius'un "Hortlak" adlı  eserini Türkçe'ye kazandırdı  1949'da Türk Dil Kurumu'na (TDK) üye oldu  1951 yılında cumhurbaşkanlığı çevirmenliğine atandı  Aynı yıl  Andersen'den "Masallar"'ı çevirdi  Yine 1951'de TDK yönetim kurulu  üyeliğine seçildi ve yayın kurulu başkanı oldu  1952'de emekliye  ayrıldı  Emekliliğinden sonra çevirilerine ve eleştiri yazılarına devam  etti  
 1952'de "Sözden Söze" ve "Karalama Defteri" adlı eserlerini verdi
  1953'te Simenon'un "Kiralık Oda" adlı eserini çevirdi  1955 yılında eşi  Leman Ataç öldü  1957 yılında "Günlerin Getirdiği" ve "Söz Arasında"  adlı eserlerini verdi  1957 yılında Numune Hastanesi'nde üremiden öldü  1958 yılında "Okuruma Mektuplar" adlı kitabı yakın çevresi tarafından  bastırıldı  (Burada adı geçen eserler Ataç'ın önde gelen yapıtlarıdır  Bütün çalışmalarına yer verilmemiştir) 
 1958 yılında kızı Meral Tolluoğlu tarafından yılın en iyi  eleştiri-deneme yazılarına ödül vermek üzere "Ataç Armağanı" düzenlendi
  1959 yılında Mehmet Fuat'a 1960 yılında Sabahattin Eyüboğlu'na  verildikten sonra kaldırıldı  
 1962 yılında yaşamını adadığı TDK onun anısına "Ataç" adlı bir derleme  yayımladı
  1967'de ölümünün onuncu yıl dönümünde TDK onu özel bir  törenle andı  Ataç bazı yazılarında takma isim kullandı  200 yılında  Yapı Kredi Yayınları "Bütün Yapıtları" yayımladı   |