Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler Sözlüğü
Laçka olmak: 1 Herhangi bir iş gevşek ve düzensiz yürütülmek 2 Mil ya da vida gibi makine bölümleri eskiyip aşınarak işe yaramaz hâle gelmek "Bu vidalar laçka olmuş, kol tutmuyor "
Lafa boğmak: Birinin söz söylemesine fırsat vermeyip meseleyi gereksiz ve boş sözlerle anlaşılmaz kılmak, gürültüye getirip uzatmak
Laf (söz) altında kalmamak: Bir münakaşa sırasında söylenen her dokunaklı söze karşılık vermek, söz altında ezilmemek
Laf (söz) aramızda: "Söyleyeceğim sözleri başka biri duymasın, bilmesin, konuştuklarımız aramızda kalsın" anlamında kullanılır "Laf aramızda, Ali yine öç alacağım demeye başlamış "
Laf atmak: 1 Dokunaklı sözlerle sataşmak, uzaktan işittirmek 2 Karşılıklı söyleşmek, konuşmak 3 Sözle sarkıntılık etmek "Laf atarak beni tahrik etmeye çalışıyorlardı "
Lafa tutmak: Birini konuşarak, gereksiz meseleler anlatarak işinden alıkoymak "Onu biraz lafa tutup oyalamaya başladılar "
Laf ebesi: Söyleyecek sözü bol olan, her söze karışan, herkese söz yetiştiren, çok konuşan "Laf ebeliğini bırak da ne söyleyeceksen söyle!"
Laf etmek: 1 Konuşmak 2 Bir şeyi dedikodu konusu yapmak "Akşam buluşalım da iki çift laf edelim "
Lafı (sözü) ağzına tıkamak: Birinin sözünü bitirmesine fırsat vermemek, onu susmak zorunda bırakmak, konuşmasını önlemek "Ağzını açar açmaz lafı ağzına tıkadılar adamcağızın "
Lafı (sözü) ağzında gevelemek: Söylemek istediğini açık olarak bir türlü söyleyememek, şundan bundan bahsetmek "Beni görünce şaşırdı, lafı ağzında gevelemeye başladı "
Lafı ağzında kalmak: Söyleyeceğini söylemeye zaman bulamamak, konuşmasını bitirememek
Lafı (sözü) çevirmek: Konuşmasının sakıncalı bir biçim aldığını fark edince söze başka bir yön vermek, başka konuya geçmek "Beni görünce birden nasıl da sözü çevirdi "
Lafını (sözünü) etmek: Bir şey üzerinde konuşmak "Artık lafını etmeyin şu adamın!"
Lafını (sözünü) bilmek: Tutarlı ve mantıklı konuşmak, sakıncalı olmayan ve birini kırmayan sözler söylemek, saygılı ve yerinde konuşmak "O daima lafını bilir bir insan olmuştur "
Laf işitmek: Birisi tarafından paylanmak, azarlanmak,"Çabuk ol, senin yüzünden laf işiteceğiz öğretmenden "
Laf olsun diye: Rastgele, belli bir amaç gütmeden "Kızma canım, laf olsun diye söylemiştir o sözleri "
Laf (söz) taşımak: Aralarını açmak maksadıyla birinin bir kimse hakkında söylediği hoş olmayan sözlerini o kimseye ulaştırmak, söz getirip götürmek "O laf taşıyıcı adamdan uzak durmalısın "
Laf (söz) yetiştirmek: Bir söze karşılık vermekte gecikmemek, durmadan konuşmak
Laf (söz) yok: "Kusursuz, eksiksiz, eleştirilecek bir yanı dahi yok" anlamında kullanılır "Arkadaşıma laf yok, o mert mi mert biridir "
Lâhavle çekmek: Sıkıntıyı, öfkeyi gidermek, sabır telkin etmek için "Lâhavle" ile başlayan duayıokumak "Lâhavle çekmeden başka bir şey yapamadım "
Lamı cimi yok: "Hiçbir bahane, itiraz, mazeret, duraksama, karşı gelme yok" anlamında kullanılır "Lamı cimi yok, bu akşam bize geleceksiniz, tamam mı?"
Lastikli söz: Değişik mânâlara gelen söz
Leb demeden leblebiyi anlamak: Daha sözün başında ne demek istediğini anlamak, anlayışlı ve kavrayışlı olmak
Leke sürmek: Suç yüklemek, birinin onurunu sarsacak biçimde iftirada bulunmak "Zorla kadıncağıza kara bir leke sürdüler, Allah`tan hiç korkmadılar "
Leşini çıkarmak: Çok feci dövmek "Beş kişiydiler, adamın leşini çıkardılar "
Leşini sermek: Öldürmek "Ben de onun leşini sermezsem  "
Leyleğin yuvadan attığı yavru: Yakınlarından ilgi görmeyen, çevresinin uzaklaştırdığı kimse
Lokma ağzında büyümek: Herhangi bir sebepten, acı ya da üzüntüden dolayı lokmasını yutamamak, yiyememek "Ağzında lokmalar büyümeye başladı, gözleri dolu dolu oldu "
Lokmasını saymak: Birinin ne kadar yediğine bakmak, çok yiyeceğinden korkmak
Lök gibi oturmak: Bir yere bütün ağırlığıyla çökmek, oturup kalmak "Sedire lök gibi oturunca gacur gucur sesler duyuldu "
Lügat paralamak: Anlaşılmaz, süslü, parlak, ağdalı, konuşma dilinde geçmeyen kelimelerle konuşmak "Lügat paralamak hoşuna gitmeye başlamıştı "
Lüpe konmak: Değerli bir şeyi bedavadan, emek sarf etmeden ele geçirmek
Maaşa geçmek: Aylığa geçmek, çalıştığı yerden ücret almaya başlamak "Maaşa geçtiği günün ertesinde onu işten çıkardılar "
Madalyanın ters (öteki) yüzü: Olumlu bir olay, iş ya da durumun düşünülmesi, hesaba katılması gereken olumsuz yönü
Madik atmak: Hile, düzen ve oyunla aldatmak; dolap çevirmek "Ona kolay kolay kimse madik atamaz "
Mahalle karısı: Kaba, terbiyesiz, görgüsüz, kavgacı kadın
Mahalleyi ayağa kaldırmak: Bağırıp çağırarak, gürültü kopararak konu komşuyu rahatsız etmek, telâşlandırmak "Bağırıp durma öyle, mahalleyi ayağa kaldıracaksın "
Mahkemelik olmak: Kavga veya anlaşmazlık sonucu mahkemeye düşmek "Bu gidişle mahkemelik olacağız galiba "
Mahşer midillisi: Kısa boylu, fitneci kimse
Mahşer gibi: Çok kalabalık "Meydan mahşer gibiydi "
Makaraları koyvermek: Kendini tutamayıp kahkahayla gülmeye başlamak, uzun uzun gülmek "Yüzükoyun çamura düşen arkadaşını görünce makaraları koy verdi "
Makas almak: Birinin yanağını orta parmakla gösterme parmağı arasında sıkmak
Mal bulmuş mağribi gibi: Büyük bir zenginliğe kavuşmuşcasına büyük sevinç ve coşku ile
Mal etmek: 1 Bir malı hakkı olmadığı hâlde kendisininmiş gibi göstermek veya saymak 2 Bir mala, bir değer karşılığında sahip olmak "O tarlayı kendisine mal etmesine göz yummayacağım "
Malın gözü: 1 Aşağılık ve düzenci kimse 2 İffetsiz 3 İyi mal
Mânâ çıkarmak: Yanlış bir yargıya varmak, bir söz ya da hareketten kendine göre bir anlam çıkarmak "Öyle alıngandı ki her sözümden bir mânâ çıkarıyordu "
Mânâ vermek: Kendine göre bir yargıya varmak, yorumlamak "Senin bu davranışına bir mânâ veremiyorum "
Maneviyatı bozulmak: Moral gücü sarsılmak, kendine güveni yitirmek, kendini güçsüz ve dirençsiz hissetmek "Düşmanlar, toplumumuzun önce maneviyatını bozdular "
Mantar gibi yerden bitmek: Birdenbire ya da kendiliğinden ortaya çıkmak "Adamlar mantar gibi yerden bitmişlerdi, bir anda etrafımızı sarıverdiler "
Maraza çıkarmak: Anlaşmazlığa yol açacak işler yapmak, kavgaya yol açmak
Martaval atmak: İnanılmayacak şeyler uydurmak, yalan söylemek "Amma da martaval atıyordu adam "
Mart içeri pire dışarı: Birbirinden hoşlanmayan iki kişiden biri gelince ötekinin dışarı çıkışını anlatmak için kullanılır
Masal okumak: İnandırıcı olmayan, oyalayıcı ve avutucu sözler söylemek "Bana masal okuma, olayın gerçek yüzünü anlat "
Maskara olmak: Gülünç hâllere düşmek, alay konusu olmak "Kim düşmanının maskarası olmak ister?"
Maskesi düşmek: Gerçek yüzü, kimliği, niteliği ortaya çıkmak "Nihayet maskesi düştü, herkes onun ne mal olduğunu anlayacak "
Masrafa girmek: Çok para harcamak "Evi yaptılar ama çok da masrafa girdiler "
Masrafı çekmek: Bir iş için gereken parayı ödemek, gideri karşılamak "Yarınki gezide bütün masrafları Ahmet çekecekmiş "
Maşallahı var: Bir şey ya da kimsenin iyi durumda olduğunu anlatmak için kullanılır "Adamın maşallahı var, hiçbir yoksulu geri çevirmedi "
Maşası olmak: Sakıncalı bir işte, biri tarafından araç olarak kullanılmak "İşverense işveren, onun maşası olamam ben!"
Mat etmek: 1 Satranç oyununda yenmek 2 Bir tartışmada, karşı tarafı söz söyleyemeyecek duruma getirmek "İleri sürdüğü kanıtlar ile karşısındakileri kısa zamanda mat etti "
Matrak geçmek: Alay etmek, karşısındakiyle eğlenmek, dalga geçmek "İnsanlarla matrak geçmeye bayılıyorsun "
Maval okumak: Tutarlı, inandırıcı olmayan, yalan sözler söylemek "Kes sesini, maval okumandan bıktım artık!"
Mayası bozuk: Karaktersiz, kötü yaradılışlı, aşağılık (kişi) "Şu mayası bozuk adamın çenesini kapayın, sesini duymak istemiyorum "
Maymun iştahlı: Kararsız, hevesi çabuk geçen; bugün şunu yarın ötekini beğenen "Maymun iştahlılığı yüzünden başına olmadık işler geldi "
Mekik dokumak: İki yer arasında durmadan gidip gelmek "Mağaza ile ev arasında tam elli beş yıl mekik dokumuştu rahmetli "
Mendil açmak: Dilenmek
Merak etmek: 1 Kaygılanmak 2 Öğrenmek, anlamak isteği taşımak "Merak etmeye başladım, bu saate kadar gelmeliydiler "
Merhabası olmak: Birisiyle selâmlaşacak kadar tanışıklığı, yakınlığı bulunmak
Merhabayı kesmek: Biriyle ilgiyi kesmek, arkadaşlığa son vermek "Onunla merhabayı keseli epey zaman olmuştu "
Mesele çıkarmak: Üzüntü verecek, içinden zor çıkılacak, bir anlaşmazlığa sebep olacak bir durum oluşturmak "Haydi, bir mesele çıkarmadan çekip gidin buradan "
Mesken tutmak: Yerleşmek "Yarim İstanbul`u mesken mi tuttun!"
Meteliğe kurşun atmak: Parasız pulsuz kalmak, hiç parası olmamak "Dün meteliğe kurşun atıyordu, ya bugün  "
Metelik vermemek: Değer vermemek, umursamamak, aldırış etmemek "Onun gibilere metelik vermem mi diyorsun?"
Mevki sahibi olmak: Yüksek bir görevde, bir işte önemli bir aşamada bulunmak "Mevki sahibi olmak için yıllarca çalışıp durdu "
Meydana çıkmak: 1 Görünmek 2 Belli olmak 3 Yetişmek, büyümek, olmak "Korkak herif meydana çık da yüzünü görelim "
Meydana gelmek: 1 Olmak, oluşmak, vücut bulmak 2 Ortaya çıkmak "Olay akşam üzeri meydana geldi diyorlar "
Meydanı boş bulmak: Kendisine mâni olacak kimse bulunmadığı için aşırı davranışlarda bulunmak, bir şeyden çekinmemek "Meydanı boş bulan eşkıyalar ortalığı kasıp kavurmaya başlamışlardı "
Meydan okumak: Kavga ya da yarışmaya çağırmak, korkmadığını ve çekinmediğini açıkça bildirmek "Bir an meydan okumayı içinden geçirdi, sonra bundan vazgeçti "
Meydan vermemek: Olumsuz bir olay ya da durumun gerçekleşmesine imkân ve zaman vermemek, engel olmak "Onların kavga etmesine sakın meydan vermeyin çocuklar "
Mezhebi geniş: Namus konusunda gerekli olan titizliği göstermeyen, kadın-erkek ilişkilerinde dini kaidelere aldırış etmeyen, iffetsizliğe meydan veren, geniş davranan
Mezar kaçkını: Çok zayıf, bitkin, güçsüz düşmüş kişi
Mırın kırın etmek: Bir isteği yerine getirmemek için çeşitli bahaneler ileri sürüp nazlanmak "Mırın kırın etmeyi bırak da yak şu sobayı "
Mızıkçılık etmek: Bir oyunu ya da birlikte yapılan bir işi çeşitli bahaneler ileri sürerek bozmaya çalışmak, razı olmamak
Mide bulandırmak: 1 Kusacak bir duruma getirmek 2 Kuşkulandırmak "Çekil çabuk karşımdan, midemi bulandırıyorsun!"
Midesi bulanmak: 1 Kusacak gibi olmak 2 İğrenmek, tiksinmek 3 Kuşkulanmak "Yaptığınız iş, mide bulandırıcı bir işti!"
Mideye oturmak: Yenilen bir şeyin sindirim zorluğu vermesi
Mihenk (taşı): Birinin değerini, ahlâkını anlamaya yarayan ölçüt
Mim koymak: 1 (Bir şey) unutulmaması için işaret koymak 2 Önemli bularak üstünde durmak, dikkate almak, önemli şeyler arasında saymak "Bu ata sözüne bir mim koy, dedi öğretmenim "
Minnet etmek: Boyun eğmek, yalvarmak "Ona buna minnet etmeden yaşamak istediğimi biliyorsun değil mi?"
Moda olmak: Yaygın duruma gelmek, gözde olmak, beğenilir ve arzu edilir olduğu için yapılır olmak "Saçları kısa kestirmek bu yıl moda oldu "
Modası geçmek: Yaygın olmaktan çıkmak, önemini yitirmek "Bu elbisenin modası geçti artık "
Mola vermek: Bir süre ara vermek; uzun süren yolculuğun, çalışmanın, yürüyüşün yorucu etkisini atmak için bir süre dinlenmek "Yarım saat sonra mola verecekler, onlara mola yerinde yetişebiliriz "
Muhallebi çocuğu: Nazlı, el bebek gül bebek büyütülmüş, dayanıksız, narin kimse "Senin gibi muhallebi çocuklarıyla iş yapamam ben "
Mukabelede bulunmak: Karşılık vermek
Mumla aramak: Çok istek ve özlemle aramak "O anneyi siz mumla arayacak ama bir daha bulamayacaksınız "
Mum (gibi) olmak: 1 Yaramazlığı, hırçınlığı, uyumsuzluğu bırakıp yola gelmek 2 Razı olmak "Askerde onun da mum gibi olacağına eminim "
Muradına ermek: Dileği gerçekleşmek, çok istediği şeye kavuşmak "İnşallah muradına erersin kızım "
Mümkün mertebe: Olabildiğince, yapabildiği kadar "Zararınızı mümkün mertebe karşılama yoluna gideceğimizden emin olun lütfen "
Mürekkebi kurumadan: Bir şeyin yazılmasından çok kısa bir süre sonra
Mürekkebi kurumadan bozmak: Bir kararı, sözleşmeyi, anlaşmayı yazılmasından kısa bir süre sonra bozmak
Mürekkep yalamış: Az çok öğrenim görmüş, okuyup yazmış, belli bir kültüre sahip olmuş kimse "Maval okumayı bırakın, biz de mürekkep yalamışlardan sayılırız "
Mürüvvetini görmek (anne, baba için): 1 Özellikle evlâdının evlendiğini, çoluk çocuk sahibi olduğunu görmek 2 Çocuklarının sevinçli günlerini görerek mutluluk duymak "Acaba çocuklarımın mürüvvetini görecek miyim?"
Müslüman adam: Hak yemeyen, doğruluktan ayrılmayan, İslâm`ın emirlerine uyan kimse "Müslüman adam, başı daima dik olan adamdır "
Na (nah) kafa: "Akılsız, düşüncesiz, kavrayışsız" anlamında alay yollu söylenir "Anlaması mümkün değil, na kafa!"
Nabza göre şerbet vermek: Birinin hoşuna gidecek, eğilimlerine cevap verecek biçimde davranmak "Nabza göre şerbet vermeyi iyi biliyorsun "
Nabzını yoklamak: Eğilimini, niyetini, düşüncelerini, arzularını anlamaya çalışmak "İşçilerin nabzını yoklayın da zam konusunu öyle düşünelim "
Nalıncı keseri gibi kendine yontmak: Hemen her işte kendi çıkarını düşünerek hareket etmek
Nam almak: Tanınmak, ünü her yerde duyulmak
Namus belâsı: Namusunu, şerefini, itibarını korumak için katlanılan sıkıntılı durum, kabullenilen zarar ziyan "Namus belâsına az kaldı canından oluyordu delikanlı "
Nane molla: 1 Dirençsiz, güçsüz kimse 2 Çok sık hastalanan, sağlıksız kimse 3 Üşengeç, bir iş yapmaktan kaçınan "Ne nane molla bir adamsın, kalk da biraz çalış "
Nara atmak: Yüksek bir sesle haykırmak, kabadayıca bağırmak "Birahaneden çıkan sarhoşlar edepsizce nara atmaya başladılar "
Nato kafa nato mermer: "Söz anlamaz, söz dinlemez taş gibi kafa" anlamında kullanılır
Naza çekmek: Kendini ağır satmak, bir isteği yerine getirmekte yapmacıklı davranışlarla isteksiz gibi davranmak "Kendini naza çekmeye bayılır bizim kız "
Nazı geçmek: İstediklerini yaptıracak kadar hatırı sayılır olmak "Babası, kasabada oldukça nazı geçen bir insandı "
Ne akar ne kokar: Kimseye ne faydası ne de zararı dokunan pısırık, çekingen kimseler için kullanılır
Ne çare: Çaresi yok, elden bir şey gelmez "Ne çare ki onu durdurmamız mümkün değil "
Ne çıkar: 1 Ne zararı var? 2 Bir sonuç vermez 3 Ne fayda, ne zarar umulur "Biraz sert konuşmuşsam, ne çıkar bundan?"
Neden sonra: Bir süre geçince, her şey olup bittikten sonra, çok zaman sonra "Neden sonra babam da geldi "
Ne de olsa: Ne denli eksiği, kusuru olursa olsun; böyle olmakla birlikte
Ne dese beğenirsin?: "Nasıl, beklenmeyen bir söz söyledi biliyor musun?" anlamında kullanılır
Ne fayda: Artık neye yarar
Nefes aldırmamak: Dinlenmesine fırsat vermemek, sıkıştırmak, rahat bırakmamak "Nefes aldırmadı bize, sabaha kadar çalıştırdı "
Nefesi kesilmek (tıkanmak): Güç soluk alacak duruma gelmek veya soluğu büsbütün durmak "Bir yumrukta nefesini kesti adamın "
Nefes nefese gelmek: Koşarak, sık sık soluyarak, heyecanlı ve yorulmuş bir şekilde (gelmek) "Kapıdan içeri nefes nefese girdi "
Nefes tüketmek: Bir şeyi anlatmaktan çok yorulmak "Boşuna nefes tüketiyorsun, baksana anlamıyor "
Nefsine yedirememek: Kendine yakıştıramamak, o şeyi yapmayı kendisi için onur kırıcı, ağır bulmak "İki yüzlülüğü bir türlü nefsine yediremiyordu "
Nefsini körletmek: Birtakım yollarla iştah duygusunu dindirmek "Nefsini körletmeden iyi bir kul olamazsın "
Ne güne duruyor?: "Şimdi yapmazsa, ne zaman yapacak" anlamında kullanılır "Gitsin istesin kızı, daha ne güne duruyor?"
Nefsini yenmek: Arzularının, ihtiraslarının önüne geçebilmek
Ne günlere kaldık!: "Eskiden daha iyiydi, zaman değişti, düzen ve usuller başkalaştı, çok kötü günler geçiriyoruz" anlamında kullanılır
Ne hâli varsa görsün!: Uyarılara, öğütlere kulak asmayan insanlar için "ne yaparsa yapsın, beni ilgilendirmiyor" anlamında kullanılır
Ne idiği belirsiz: Ne olduğu, niteliği, soyu sopu, nereli olduğu bilinmeyen "Ne idiği belirsiz bir yığın insan hükümette yer almış "
Ne mal olduğunu anlamak: Asıl niteliğini, işe yaramaz oluşunu, kötü niyet beslediğini anlamak "Onun ne mal olduğunu şimdi anlarız "
Ne mene: Ne türlü, nasıl, ne çeşit?
Ne od var ne ocak: Aşırı yoksulluğu, geçim darlığını anlatmak için kullanılır
Ne oldum delisi olmak: Beklemediği bir duruma yükselip şımarmak, ölçüsüz hareketler yapmak "Dikkat et, ne oldum delisi olan insanlar gibi olma "
Ne olur: "Yalvarırım, rica ederim, lütfen" anlamında kullanılır "Ne olur beni de götürün köye!"
Ne olur ne olmaz: Her ihtimale karşı, ne olacağı belli değil "Şemsiyeni al, ne olur ne olmaz, yağmura yakalanabilirsin "
Ne pahasına olursa olsun: Her türlü sıkıntı ve tehlikeyi göze alarak, ne kadar büyük fedakârlık isterse istesin "Ne pahasına olursa olsun ben bu işi bitireceğim "
Nerede akşam orada sabah: "Gece kalacağı bir yeri yok, neresi rast gelirse orada kalıp yatar" anlamında kullanılır
Nereden nereye: 1 Uzak, dolaylı bir ilişki ile 2 Şaşılacak şey, olacak gibi değil!"Nereden nereye, kim derdi ki biz karşılaşacağız!"
Ne şiş yansın ne kebap: "İki taraf da korunsun, gücendirilmesin, ikisinin de zarar görmeyeceği bir yol bulunsun" anlamında kullanılır
Ne tadı var ne tuzu: Hoşa gidecek, zevk alınacak, beğenilecek bir şey değil "Ne tadı var ne tuzu yaptığım işin "
Nevri dönmek: Çok öfkelenmek, sinirlenip kızmak ve bu sebeple rengi değişmek "Saygısızca konuşmaya başlayınca nevri döndü, öfkeyle elini kaldırdı "
Ne yardan geçer ne serden: İstediği şey fedakârlığı gerektirdiği hâlde, fedakârlığa yanaşmayan ama istediğinden de vazgeçmeyen kimseler için kullanılır
Ne yer ne yedirir: Kimsenin yararlanmasını istemez, kendi de yararlanmaz
Neye uğradığını bilememek: Beklenmedik bir durumla karşılaşıp hiçbir şey yapamamak, şaşırıp kalmak "Ocak birden alev alınca neye uğradığını bilemedi "
Niyet etmek: Bir şeyi yapmayı zihninde tasarlamak, düşünmek "Ona hediye almaya niyet etmişti "
Niyeti bozuk: Kötü bir davranışta bulunması beklenen, kötülük düşündüğü sezilen "Niyeti bozuk bunların, sakın ilişmeyin "
Noktası noktasına: Tastamam, eksiksiz, tamamen, birbiriyle tıpatıp aynı "Noktası noktasına hatırlıyorum o kavgayı "
Not düşmek: Yazılı metnin bulunduğu sayfanın bir köşesine, konuyla ilgili birkaç cümle yazmak
Notunu vermek: Kıymetini tespit etmek, ne nitelikte bir kişi olduğu konusunda kanıya varmak "Hâlâ notunu veremedin mi o adamın?"
Nuh der peygamber demez: Son derece inatçıdır, düşüncelerini bir türlü değiştirmez, söylediklerinde ve inançlarında direnir
Nuh Nebi`den kalma: Çok eski modası geçmiş, köhnemiş (eşya, bina) "Nuh Nebi`den kalma bir koltukta oturuyordu "
Numara yapmak: Bir hareketi yalandan yapmak, bir şeyi gerçekmiş gibi söyleyerek karşısındakini aldatmak "Ona öyle bir numara yapacağım ki şaşkına dönecek "
Nur topu: Gürbüz, sağlıklı, çok güzel ve temiz çocuklar için söylenir
Nutku tutulmak: Korkudan, üzüntüden, heyecandan konuşamaz olmak "Katili karşısında görünce nutku tutuldu "
|