Yalnız Mesajı Göster

Deyimler'in Açıklaması

Eski 10-10-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Deyimler'in Açıklaması



Beş aşağı beş yukarı: Yaklaşık olarak; üç aşağı beş yukarı
Beş beter: Çok kötü
Beşik kertme nişanlı (beşik kertiği) : Daha beşikte iken ailesi tarafın­dan nişanlanmış
Beşinci kol: Düşmanla iş birliği yaparak ülkeyi içten çökertmeye çalı­şan örgüt
Beş kardeş (yemek): Tokat (yemek)
Beşlik simit gibi kurulmak: Önemli bir kişiymiş gibi kasılarak otur­mak
Beş para etmez : “Hiçbir değeri yoktur” anlamında
Beş paralık etmek (birini) : Ayıplarını söyleyip onu küçük düşürmek
Beş paralık olmak: Ayıpları ortaya döküldüğü için küçük düşmek
Beş parasız : Yoksul, parasız
Bet bet bakmak: Kötü bir şey yapacakmış gibi bakmak
Beterin beteri: En kötü sanılandan daha kötü olan şey İçin söylenir
Beti benzi kalmamak (atmak, uçmak, kireç kesilmek): Korku, üzün­tü vb nedeniyle yüzünden kan çekilmek; benzi atmak
Beti bereketi olmamak (kaçmak) : -1 Yiyecek çabuk tükenir olmak -2 Paranın satın alma gücü düşmek
Beyaz kömür: Elektrik enerjisi
Beyaz oy : Kabul oyu
Beyaz perde : Sinema, sinema sanatı
Beyaz zehir : Eroin, uyuşturucu madde
Bey devesi (danası) gibi yan gelip geviş getirmek : Hiçbir işe el sürmeden keyfince yiyip içmek, yaşamak
Bey gibi yaşamak: Bolluk içinde yaşamak
Beyhude yere : Boş yere, gereği yokken, boşu boşuna; yok yere
Beyin göçü: Özellikle azgelişmiş bir ülkenin yetişmiş, nitelikli bilim adamlarının çalışmak üzere gelişmiş ülkelere gitmesi olgusu
Beyin yıkamak : Çeşitli yöntemler uygulayarak birisini belirli bir düşün­ceyi benimsemeye zorlamak
Beyin yormak : Bir konu üzerinde çok düşünmek; kafa yormak
Beylik söz: Herkesçe kullanılan, basamakalıp söz
Beyni atmak: Çok kızmak; tepesi atmak
Beyni bulanmak (uyuşmak): Sersemlemek, sağlıklı düşünemez duru­ma gelmek
Beyninden vurulmuşa dönmek : Kötü bir haber alıp, hiçbir şey düşün­meyecek duruma gelmek
Beyni sulanmak : Bunamak, sağlıklı düşünebilme gücünü yitirmek
Bezginlik gelmek (birine bir şeyden) : 0 şeyden yorulmak, bıkmak, usanmak
Bıçak kemiğe dayanmak : Sıkıntı, 2ahmet, artık dayahılamayacak bir duruma gelmek
Bıçak sırtı: -1 Çok az (fark, zaman), -2 Çok yakın (aralık) (Kars Kıl payı)
Bıkkınlık gelmek (birine) : Ondan bıkmak, usanmak, bunalmak
Bıkkınlık vermek (birşey birine) : Bir şeyi tekrarlaya tekrar I aya karşı­sındakini usandırmak
Bıyığı (bıyıkları) terlemek : Bıyığı yeni çıkmaya başlamak
Bıyık altında gülmek : Birinin içinde bulunduğu duruma alay ederek, belli etmeden gülmek
Bıyık bırakmak : Bıyıklarını kesmeyip uzatmak
Biçilmiş kaftan : Bir işe, kimseye en uygun , en elverişli olan
Bildiğinden şaşmamak: Hiçbir şeyden etkilenmeyip, doğru saydığı davranışını sürdürmek (Kars Gürültüye pabuç bırakmamak)
Bildiğini okumak (yapmak): Başkalarının sözüne kulak asmadan is­tediği gibi davranmak
Bile bile : Bilerek, isteyerek; kasıtlı olarak, kasten
Bile bile lades : Aldandığını bildiği halele hiç itiraz etmeme, bunu ka­bul etmiş görünme
Bileğine güvenmek : Kendi gücün, bilgisine, yeteneğine güvenmek,
Bileğinin hakkıyla : Kendi çalışması ve gücüyle
Bilincine varmak (bir şeyin) : O şeyi iyice anlamak, kavramak; ger­çekliğini görmek
Bilir bilmez: Yarım yamalak bilerek; eksik bilgi ile
Bilmezlikten (bitmemezlikten) gelmek: Bilmiyor görünmek
Bilmiyorsun (bilmediğin) bu boku, git mektebinde oku : “Mademki bu şeyi bilmiyorsun, niçin uğraşıp duruyorsun? Bari öğren, sonra gel, uğraş” anlamında
Binde bir: Çok seyrek olarak; nadiren
Bin dereden su getirmek : Birini kandırmak için bir yığın gerekçe ileri sürmek, aldatıcı sözler söylemek; kırk dereden su getirmek
Bindiği dalı kesmek: Yarar sağladığı bir şeyi ortadan kaldırmak, ken­disi için zararlı duruma getirmek
Bini aşmak : Çok fazla olmak
Bini bir paraya : Pekçok, bol
Binin yarısı beş yüz (o da bizde yok) : “Tasalanmana gerek yok” an­lamında avutma sözü
Bin kat: Başka şeyle karşılaştırılamayacak ölçüde çok
Bin pişman olmak: Yaptığı şeyden çok pişman olmak
Bin tarakta bezi olmak : Çok şeyle uğraşmak
Bin yaşa : Çok yaşa anlamında
Bir abam var atarım nerede olsa yatarım : “Yalnız yaşayan bir kim­seyim, basit bir yaşama tarzım vardır, her yerde kalabilirim” anlamın­da
Bir ağızdan : Hep birlikte, beraberce
Bir âlem : Kendine özgü şaşırtıcı nitelikleri olan
Bir allahın kulu : Herhangi bir kimse
Bir an : Çok kısa bir süre
Bir an önce (evvel) : Olabildiğince çabuk
Bir anlamda : Anlamlarından birine göre
Bir anlık: Pek kısa bir süre içinde olan
Bir ara (aralık) : -1 Bir süreç içindeki kısa bir süre; -2 Eskiden, eski bir zamanda
Bir araba laf: Bir yığın gereksiz, yersiz söz
Bir araya gelmek : Toplanmak; buluşmak
Bir araya getirmek: -1 Derlemek, toplamak -2 Birleştirmek
Bir arpa boyu yol gitmek : Önemsiz denecek kadar az ilerleme sağ­lamak
Bir aşağı bir yukarı (dolaşmak, yürümek) : Amaçsızca, bir yerde ora­dan oraya (dolaşmak, yürümek vb)
Bir atımlık (atım) borutu olmak (kalmak) : Bir konuda yapabileceği pekaz şey kalmak; gücü, olanakları tükenmeye başlamak
Bir ayağı çukurda (olmak) : Çok yaşlanmış (olmak); ölüme epeyce yakın (olmak)
Bir bakıma : Değişik bir görüşe göre, başka bir yönden bakılırsa
Bir baltaya sap olmak : Belirli bir iş tutmak, bir meslek sahibi olmak
Bir bardak suda fırtına koparmak : Önemsiz denecek kadar küçük bir sorunu büyütüp, kavga konusu yapmak
Bir başına : Yalnız olarak, yanında hiç kimse bulunmadan
Bir baştan (uçtan) bir başa (uca) : Bir yerin bir sınırından öbür sınırı­na kadar
Bir ben bilirim, bir de Allah : “Çektiğim sıkıntı ve üzüntüleri ben ve Tanrı’dan başka kimse bilmez” anlamında
Bir bildiği olmak : Kendine göre bir düşüncesi olmak
Bir bir: Teker teker, ayrı ayrı
Birbirine düşmek : Aralarında anlaşmazlık çıkmak
Birbirine girmek: -1 Kavga etmek -2 Heyecanla oraya buraya koşuş­mak
Birbirinin gözünü oymak : Aralarındaki geçimsizlik nedeniyle kavga etmek
Birbirini yemek : Sürekli kavga etmek, anlaşmazlık içinde olmak
Bir bu eksikti: “Dertler, sorunlar yetmiyormuş gibi şimdi bir de bu çık­tı” anlamında
Bir çırpıda : Çabucak, çok kolay biçimde
Bir çift söz : Birkaç söz
Bir çuval inciri berbat (murdar) etmek : Yolunda giden bir işi, yanlış bir hareketle ya da sözle bozmak
Bir daha:-1Bir kez daha, ikinci kez-2Artık,ondan sonra, hiçbir zaman
Bir dediği bir dediğini tutmamak : Söyledikleri birbirine uymamak, tu­tarsız konuşmak
Bir dediğini (söylediğini) iki etmemek (ikiletmemek): Onun her iste­diğini yerine getirmek
Bir dediği iki olmamak (edilmemek): Her isteği yerine getirilmek
Bir defa (kere) : -1 Olup biten bir durumu anlatan cümlelerde, artık o şeyin geçmiş olduğunu, geri dönülemeyeceğini anlatır -2 Her şey­den önce, ilkönce, hele -3 Asıl önemlisi, her şeyden önemli olarak
Bir dereceye kadar: Makul bir ölçüye kadrar, belli bir noktaya kadar; nispeten
Bir deri bir kemik (kalmak) : Vücutça çok zayıf (düşmek), zayıflamış (olmak)
Bir dirhem bal için bir keçiboynuzu çiğnemek : Faydası az zahmeti çok bir işle uğraşmak
Bir dizi: Birçok, bir yığın
Bir dokun bin ah işit (dinle) (kase-i fağfurdan ): “İnsanların dertlerini biraz deşmeye gör; hemen her türlü şikâyetlerini dile getirirler” anla­mında
Bir don bir gömlek (kalmak, bırakmak) : Yarı çıplak, yoksul bir du­rumda (kalmak, bırakmak)
Bir dostluk kaldı: Satıcıların malları azaldığı zaman kullandıkları özendirme sözü
Bir düziye : Sürekli olarak, aralıksız; bidüziye, biteviye
Bire bir (gelmek): (İlaç için) Kesin ve etkili (olmak)
Bir elin beş parmağı gibi: Birbirinden hiç ayrılmayan; aralarında her­hangi bir ayırım gözetilmeyen (kimseler)
Bir eli yağda bir eli balda (olmak) : Zenginlik, bolluk içinde (olmak)
Bire (beş, on, yüz…) vermek : (Buğday, arpa, nohut, fasulye gibi ürün­ler için) Toprak atılan tohumun belli bir katı kadar ürün vermek
Bir günden bir güne : Hiçbir zaman
Bir güzel: Çok iyi, iyice, güzel bir biçimde
Bir hal olmak : -1 Bir şeyi çok yapmaktan usanmak, bıkmak; fenalık gelmek -2 Davranışlar, huyu değişmek -3 Birkazaya uğramak, öl­mek
Bir hayli: Oldukça çok, epeyce
Bir hiç uğruna : Amaçsızca, boşu boşuna
Bir hoş : -1 Tatlı bir hoşluk içinde olan -2 Garip, yadırgatıcı, tuhaf
Bir İçim su : Çok güzel (kadın, kız)
Bir iğne bir iplik kalmak : Bir üzüntü, hastalık vb nedeniyle çok zayıf­lamak
Bir iki demeden (derken) : Karşısındakine vakit bırakmadan, hiçbir şekilde duraksamadan
Bir kalemde : Toptan, bir işlemde
Bir kapıya çıkmak : Hepsi aynı sonuca varmak, aynı anlama gelmek; aynı kapıya çıkmak
Bir kaşık suda boğmak (birini) : Bir kimseye çok kızmak; kin duy­mak
Bir kenara bırakmak (bir şeyi): Orta Önem vermemek, onu dikkate almamak
Bir kenara çekilmek : İlgisini kesmek; sorumluluk almamak
Bir kere : Aslında, gerçekte
Bir kıyamettir gitmek (kopmak): Çok fazla gürültü, patırtı, telaş ol­mak
Bir kol çengi: Espirili söz ve davranışlarıyla çevresine neşe saçan kimseler için söylenir
Bir kofluğa iki karpuz sığdırmak : Aynı zaman içinde iki işi birden ya­par durumda olmak
Bir köroğlu bir ayvaz: Kan kocanın çocuklarının olmadığını, yalnız ya­şadıklarını belirtmek için söylenir
Bir köşeye ayırmak (atmak, koymak) (bir şeyi): Bir şeyi gerektiğin­de kullanmak üzere bîr yere koymak, biriktirmek, saklamak
Bir köşeye çekilmek: Etkin görevi bırakmak (Kars İnzivaya çekil­mek)
Bir kulağından girip öteki (öbür) (bir) kulağından çıkmak : Söyleni­lenlere önöm vermemek, hiç uymamak, onları dikkate almamak (Kars Kulak asmamak)
Bir lokma bir hırka : Azla yetinmeyi, dervişçe yaşamayı anlatan haya) görüşü
Bir nalına bir mıhına : bk Hem nalına, hem mıhma
Bir paralık etmek (birini): Onu utanılacak bir duruma düşürmek, re­zil etmek; beş (on) paralık etmek
Bir paralık olmak : Değersiz, onursuz, kötü duruma gelmek; beş (on) paralık olmak
Bir pire için yorgan yakmak: Küçük bir zarardan kurtulmak için çok büyük bir zararı göze almak
Bir punduna getirmek : Bir iş için en uygun durum ve zamanı yokla­mak; punduna getirmek
Bir saati bir saatine uymamak: Tutum ve davranışları sürekli değiş­mek, tutarsız olmak; saati saatine uymamak
Bir sıkımlık canı olmak : Kısa boylu, cılız ve güçsüz olmak
Bir sürü : Çok sayıda, pekçok, birçok
Bir şeyciği kalmamak: İyileşmek, iyi olmak
Bir şeye benzememek : İşe yarar, beğenilir ve istenir durumda olma­mak
Bir şeyler (şey) olmak : -1 Huy ve davranışları değişmek -2 Fenalık gelmek, bayılacak gibi olmak -3 Herhangi bir kötü durum başından geçmek
Bir tahtası eksik : Pek akıllı olmayan, delice İşler yapan (kimse); tah­tası eksik
Bir taşla iki kuş vurmak : Bir davranışla, yararlı iki sonuç elde etmek
Bîr tek atmak : Bir kadeh içki içmek
Bir temiz : Adamakıllı, iyice, güzelce
Bir toh : Çok, çok miktarda
Bir tuhaf,: Garip, alışılmadık, yadırgatıcı (biçimde)
Bir tuhaf olmak : Üzülmek, yadırgamak, ne yapacağını bilememek
Bir tuhaflığı olmak: Kendini iyi hissetmemek, rahatsızlığı olduğunu anlamak
Bir tutmak (görmek) : Aynı derecede görmek, farksız olduğunu kabul etmek, eşit saymak
Bir türlü : -1 Ne yapıp yapıp; hiçbir biçimde -2 (Yinelemeli biçimde) Bir eylemin yapılması ile yapılmamasının aynı derecede tedirginlik verici olduğunu belirtir -3 Bir başka çeşitten
Bir vakitler (bir vakit) : Vaktiyle, eskiden, geçmiş zamanda; bir za­manlar
(Biri, bir şey) bir yana, dünya bir yana : Bir kimseye ya da şeye aşı­rı ölçüde değer verildiği zaman kullanılır
Bir yastığa baş koymak : (Bir erkek bir kadın) Evlj olmak, hayatını ev­li olarak sürdürmek
Bir yaşına daha girmek : Şaşılacak yepyeni bir durumla karşılaşmak
Bir yerde : Belli bir aşamada, belli bir noktada, bir bakıma
Bir yığın : Birçok, pekçok, çok miktarda
Bir yolunu bulmak : Amaca ulaştıracak çareyi, fırsatı, İmkânı bulmak
Bir zamanlar (zaman) : Vaktiyle, eskiden, geçmiş zamanda
Bitkin düşmek : Çok yorulmak ; halsiz düşmek
Boca etmek (bir şeyi) : Onu birdenbire ters çevirip içindekileri boşalt­mak
Boğaz boğaza gelmek : Kavga etmek; gırtlak gırtlağa gelmek
Boğazı kurumak :Çok konuştuğu için su içmek gereksinmesini duy­mak; damağı kurumak
Boğazına basmak : Birini bir işi yapması için zorlamak; gırtlağına basmak
Boğazına dizilmek (boğazından geçmemek) : İştahsızlık vb neden­lerle yemeğin tadına varamamak
Boğazına düğümlenmek ; Heyecan, korku, vb yüzünden söyleyecek­lerini söylememek
Boğazına düşkün : Yemeği ve içmeyi çok seven (kimse); gırtlağına düşkün
Boğazına kadar borca girmek: Çok borçlanmak ; gırtlağına kadar borca girmek
Boğazına sarılmak : Kavgaya girişmek, peşini bırakmamak; gırtlağı­na sarılmak
Boğazından kesmek: Para arttırmak için yiyeceğinden kısıntı yap­mak; gırtlağından kesmek
Boğaz kavgası: Geçimini sağlamak için uğraşma
Boğaz tokluğuna (çalışmak) : Sadece karnını doyurma karşılığında (çalışmak)
Boğuntuya gelmek : Aldatılmak, kandırılmak
Boğuntuya getirmek : Şaşırtma yoluyla birisine yüksek fiyatla mal sat­mak ya da düşünmesine fırsat vermeden bir şeyi kabul ettirmek
Bohçasını koltuğuna vermek : Kovmak, defetmek, işine son vermek
Bol keseden atmak : Yerine getirilmesi güç vaatler bulunmak
Bombardıman etmek (birini) : Bir kimseye ağır sözler söylemek Borca batmak: Borcu çok olmak Borca girmek ;* Borçlanmak
Borç bilmek (bir şeyi): Bir şeyi yapmayı, kendisi için zorunlu bir gö­rev olarak kabul etmek
Borç bini aşmak (borç gırtlağa çıkmak): Borç, ödemesi güç bir du­ruma gelmek
Borç harç : Borçlanarak, borca girerek
Borçsuz harçsız : Hiç borca girmeden
Boru mu (bu)? (boru değil) : “Küçümsenecek, önem verilmeyecek şey değil” anlamında
Borusunu çalmak (birinin): Çıkar sağlanan kimsenin hoşuna gide­cek, düşüncelerine uygun düşecek davranışlarda bulunmak
Borusu ötmek: Nüfuzu olmak, sözü dinlenmek, sözü geçmek
Bostan korkuluğu : Görevini yapmayan, etrafına sözünü geçiremeyen kimse
Boşa çıkmak : Gerçekleşememek, sonuç vermemek; boş çıkmak
Boşa gitmek: Hiçbir işe yaramadan yok olmak; havaya gitmek
Boşa koysam dolmaz, doluya koysam almaz: ‘Hiç bir çözüm yolu bulamıyorum” anlamında
Boş atıp dolu tutmak (vurmak): -1 Umutsuz gibi görünen bir işten olumlu sonuç almak -2 Doğruluğuna inanmadan söylenilen söz ger­çek çıkmak
Boş bulunmak : Dikkatsiz ve dalgın bir durumda bulunmak
Boş çıkmak : (Umut edilen şey) Gerçekleşememek; boşa çıkmak
Boş gezenin boş kalfası: İşsiz güçsüz dolaşan kimse için kullanılır
Boşta kalmak (boşta gezmek); İşsiz güçsüz kalmak
Boşu boşuna : Hiç gereği yokken, hiçbir kazanç sağlamadan; boş ye­re
Boş vermek (bir şeye, birine) : Ona önem vermemek, aldırmamak
Boş yere : Boşuna, gereksiz yere; boşu boşuna
Boyacı küpü değil ki (hemen daldırıp çıkarasın) : “Bu iş o kadar ko-x lay ve çabuk yapılamaz, belli bir emek ve zamana ihtiyaa vardır” an­lamında
Boy atmak (boya çekmek): (Çocuk, için) Boyu uzamak, boylanmak
Boy göstermek : Gösteriş olsun diye ortalıkta görünmek
Boy bos (pos) : İnsanın boy açısından görünümü
Boylu boslu (poslu): Boyu uzun, gösterişti; yakışıklı (kimse)
Boylu boyunca : Bütün boyu ile, boyu uzunluğunca
Boynu bükük : -1 Acınacak, zavallı kimse İçin söylenir -2 Acınacak, yardım bekler bir durumda
Boynu eğri: Bir kimsenin İstediğini yerine getirmek durumunda olan, bu isteği borç bilen
Boynu kopsun (boynu altında kalsın) : “Ölsün, gebersin” anlamında beddua
Boynum kıldan ince : “Haksız olduğum anlaşılırsa, verilecek her ceza­ya boyun eğeceğim” anlamında
Boynunu bükmek : Kendisine aandirıa davranışta bulunmak,
Boynunun borcu : Bir kişinin yapmak zorunda olduğu iş
Boynuz isterken kulaktan olmak : Daha iyi bir şey elde etmek ister­ken elindekini de yitirmek
Boynuz takmak (dikmek) (birine) : Kadın başka bir erkekle ilişki kura­rak kocasını aldatmak
Boy Ölçüşmek (biriyle) (bir şeyle) : Yeterliğini,, üstünlüğünü göster­mek için onunla yarışmak
Boy pos : bk Boy bos
Boyu boyuna, huyu huyuna uymak : Birbiriyle denk, uyumlu olmak
Boyu (boyu boşu) devrilsin : “ölsün” anlamında beddua
Boyundan büyük işlere karışmak: Başaramayacağı işlere kalkışmak
Boyunduruk aftına girmek: Başkasının (başka bir devletin) baskı ve buyruğu altında yaşamak
Boyun eğmek: Güçlü birinin isteğini zorla ya da istemeyerek kabul et­mek
Boyunun ölçüsünü olmak : Giriştiği bir işte başarısızlığa uğrayıp bece­riksizliğini ya da yetersizliğini anlamak
Boy vermek: -1 {İnsan İçin) Suyun derinliğini boyu ile ölçmek -2 (Bitki için) Gelişmek, uzamak
Bozguna uğramak (bozgun vermek, bozgun yemek) : Bir karşılaş­mada, savaşta yenilip perişan bir duruma düşmek
Bozuk çalmak: Sinirli, canı sıkkın olduğunu davranışlarıyla göstermek
Bozuk para gibi harcamak (birini): Bir kimsenin değerini sıfıra indir­mek, onu başkalarının yanında küçük düşürmek
Bozum olmak : Utanacak duruma düşmek (Kars Küçük düşmek)
Bozuntuya vermemek : Olup bitenleri anlamamış, görmemiş, söyle­nenleri duymamış gibi davranmak, durumu İdare etmek
Böylesine can kurban : “Benzerlerine oranla daha iyi, daha güzel olanlar için her türlü fedakârlığa katlanır” anlamında
Bu aptestle çok namaz kılınır: “Küçümsenen bu tutumla, inanışla ya da araçla işler daha çok yürütülür” anlamında
Bucak bucak aramak (birini) : Onu her yerde aramak
Bucak bucak kaçmak (saklanmak) (birinden, bir şeyden): Onunla
karşılaşmaktan sakınmak
Bu gidişle : Bu biçimle, bu tempoyla
Bu gözle : Bu anlayışla
Bugünden tezi yok : Hemen şimdi, ilk fırsatta
Bugüne bugün : Bugünkü ölçülere, değerlendirmelere göre
Bugünlük yarınlık : Pek yakında olması beklenen şeyler için kullanılır
Bugün yarın : Bir iki gün İçinde
Bulanık suda balık avlamak: Karışık bir durumdan yararlanıp çıkar sağlamaya bakmak
Bulantı vermek (bir şey birine) : O şey onu kusacak duruma getir­mek, midesini bulandırmak
Buldukça bunamak: Bulduğuna şükretmemek, daha çoğunu İste­mek
Buldumcuk olmak: Eline geçen bir şeyden ötürü fazlaca sevinmek
Bulunmaz Hint (Bursa) kumaşı! mı? : ‘Az bulunur, çok değerli bir şey ya da kimse değil ya!” anlamında alay yollu söylenir
Bulup buluşturmak: Ne yapıp yapıp bulmak, büyük bir çaba sonucu sağlamak
Bulut gibi: -1 (Sinek vb için) Yoğun -2 Aşın ölçüde (sarhoş)
Buluttan nem kapmak : En küçük bir, şeyden bile alınmak, çok alın­gan olmak
Bundan böyle : Bundan sonra
Bundan iyisi can sağlığı: “Bundan daha iyisi olamaz1 anlamında
Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu : “Sözleri ve davranışları birbirini tutmuyor” anlamında
Bununla birlikte (beraber): -1 Buna bağlı olarak -2 Şu da var ki, ay­rıca
Burnu bile kanamamak : Büyük bir kazayı herhangi bir yara bere al­madan atlatmak
Burnu büyümek : Kendini büyük biri olarak görmeye başlamak; baş­kalarını beğenmemek
Burnu havada (burnu büyük, burnu Kaf dağında): Kibirli, herkese yukarıdan bakan kimse için söylenir
Burnuna barut kokusu gelmek : bk Barut kokusu gelmek
Burnundan (fitil fitil) gelmek : Elde ettiği güzel bir şey, sonradan olan tatsızlıklar nedeniyle kendisine zehir olmak; ağzından burnundan gelmek
Burnundan getirmek: Birini bir şeyi yaptığına yapacağına pişman et­mek; ağzından burnundan getirmek
Burnundan kıl aldırmamak: Kendisine hiçbir söz söyletmemek, huy­suz ve gururlu olmak, eleştiriye tahammülü olmamak
Burnundan solumak : Çok öfkelenmek, sinirlenmek
Burnunda tütmek (bir şey, yer, kimse) : Onu çok özlemek, istemek, aramak; gözünde tütmek
Burnunu kırmak : Kİrbirii bir kimseyi güç duruma sokup, artık büyükle-nemez duruma getirmek
Burnunun dikine (doğrusuna) gitmek : Başkalarının öğütlerine kulak asmayıp kendi bildiği gibi davranmak
Burnunun direği kırılmak : Pis koku yüzünden rahatsız olmak
Burnunun direği sızlamak: Çok üzülmek
Burnunun ucunu görmemek : Sarhoşluk, dalgınlık nedeniyle basaca­ğı yeri görememek
Burnunu sokmak (bir şeye) : Kendisini ilgilendirmeyen işe karışmak
Burnu sürtülmek : Zorunlu, yorucu olaylar yaşamak, zorunluklan öğ­renmek bunlardan ders almak
Burnu yere düşse almaz: Kendini beğenmiş, kibirli kimse için söyle­nir
Burun buruna gelmek (biriyle, bir şeyle) : Onunla beklenmedik bir anda karşılaşmak (Kars Yüz yüze gelmek)
Burun kıvırmak (bir şeye): Onu beğenmemek, küçümsemek
Bu yakınlarda : Oldukça yakın bir zamanda, bir yerde
Buyur etmek (birini) : Konuğu “buyurun” diyerek içeri almak ya da sofraya çağırmak
Buyurun cenaze namazına : “Bir terslik oldu, artık yapılacak bir şey yok” anlımanda
Buzdolabına koymak (bir şeyi): Bir sorunun çözümünü ileri ki bir tari­he bırakmak (Kars Askıya almak)
Buz kesilmek : Üzücü bir olay karşısında donup kalmak
Buz kesmek: -1 Çok üşümek -2 Hava çok soğumak
Buz üstüne yazı yazmak : Süresi ve etkisi pek az olan bir iş yapmak, sözleri etkisiz kalmak
Bülbül gibi konuşmak (okumak) : Kolaylıkla konuşmak (okumak)
Bülbül gibi söylemek (bir şeyi): Hiçbir şeyi saklamadan, herşeyi soy lemek
Bütün bütüne : Büsbütün, tamamıyla, tamamen
Büyük apdest : İnsan dışkısı, kaka
Büyük aptesi gelmek : Kaka (dışkı) yapmak gereksinmesi duymak
Büyük görmek (birini, kendini) : Birini ya da kendini yüceltmek, oldu­ğundan üstün tutmak
Büyük oynamak : -1 Büyük para ile kumar oynamak -2 Bir işe riskle­rini, zararlarını göze alarak girişmek
Büyük (laf, söz) söylemek : Yapıp yapamıyacağı belli olmayan bir iş konusunda kesin konuşarak övünmek
Büyümüş de küçülmüş : Konuşmaları, davranışları büyüklere benze­yen çocuk için söylenir

Alıntı Yaparak Cevapla