|
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimler'in Açıklaması
<< D >>
Dağa çıkmak : Hükümete başkaldırıp dağda, kırsal yörelerde eşkıyalık yapmak
Dağa kaldırmak (birini) : İstediğini elde etmek için birini dağa kaçırmak
Dağ başı: -1 Kent dışı, ıssız yer -2 Yasaların geçmediği, herkesin dilediğini yapabileceği yer
Dağdan gelip bağdakini kovmak : Sonradan geldiği halde oraya kendinden önce gelip yerleşmiş olanların hakkını çiğnemek, onları beğenmez olmak
Dağ (doğ ura doğ ura bir) fare doğurmuş (doğurdu) : “Büyük sonuç vermesi beklenen şey küçük bir verim sağladı ” anlamında
Dağ (dağlar) gibi: -1 Pek iri, çok güçlü (kimse) -2 Göz korkutacak ölçüde çok olan (şey)
Dağlar dayanmaz : “Bu aa felaketin üzüntüsü dayanılacak gibi değil anlamında
Dağ taş : Her yan, her taraf
Daha iyisi can sağlığı: Elde edilen bir şeyle ya da karşılaştırılan bir durumla yetinilmesi gerektiğinde söylenir
Daha (daha da) neler: -1 “Öyle şey olur mu?” -2 “Amma yaptın ha!” anlamında
Dalavere çevirmek (döndürmek) : Gizli bir iş çevirmek, yasadışı yollardan iş becermek
Dalavere dönmek : Gizliden gizliye bir aldatmaca hazırlanmak
Dal budak salmak: -1 Bir konudaki haber ya da söylenti, her yana yayılıp genişlemek -2 Gelişip büyümeye başlamak
Daldan dala konmak (atlamak) : Sık sık iş, konu ya da düşünce değiştirmek
Dalgacı Mahmut: Yapılması gereken bir işi benimsemeyen, kaytana kimse için şaka ya da alay yollu söylenir
Dalga geçmek : -1 Yapması gereken işle uğraşmayıp zihni başka yerde olmak (Kars Tünel geçmek ) -2 Biriyle alay etmek, belli etmeden eğlenmek; matrak geçmek (Kars Maytaba atmak ) -3 Biriyle geçici gönül ilişkisi kurmak
Dal gibi: Çok ince, çok zayıf (kimse)
Dalına basmak (birinin) : Hoşlanmadığı bir davranışta bulunup onu kızdırmak
Dalına binmek (birinin) : Onu tedirgin edici, kızdırıcı davranışta bulunmak
Dallanıp budaklanmak: Bir iş ya da bir sorun genişleyerek karmaşık bir durum almak, çözümü güç bir duruma gelmek
Dallı budaklı: Çok ayrıntılı, karmaşık, çapraşık, anlatılması ya da çözümü güç olan
Dama çıkmak : Cinsel dürtüsü azmak, bunu dışa vurmak
Damağı kurumak : Çok susamak; boğazı kurumak
Damak zevki: Yiyeceklerden tat alma, yemekten haz duyma
Damarına basmak; Duyarlı olduğu bir konuya değinerek onu kızdırmak
Damarı tutmak : Huysuzluğu üzerinde olmak, aksiliği tutmak
Dama taş; gibi oynatmak (birini) : Bir kimsenin yerini keyfi olarak sık sık değiştirmek; onu bir yerden bir yere göndermek ya da atamak
Damdan düşer gibi: Birdenbire ve yersiz olarak söz söylemeyi, ya da söylenen sözü anlatmak için kullanılır
Damgasını taşımak (bir şey, bîr şeyin) : Bir şey söz konusu şeyin özelliğini taşımak
Damgasını vurmak (birine, bir şey): O kimse için kötü bir yargıya varmak; onu kötü bir adla adlandırmak
Damgasına vurmak (biri, bir şeye kendi): O şeye kendisiyle ilgisi olduğunu ya da kendi yapıtı olduğunu belli edecek nitelikler vermek
Damga vurmak (birine) : Onun hakkında kötü bir yargı vermek
Damga yemek ; Hakkında kötü bir yargı yerilmiş olmak
Damoktesira (Demoktes’in) kılıcı (gibi): Oiumsuz durumlarda gerçekleşme olasılığı bulunduğunu hissettiren tehdit
Dam üstünü saksağan, vur beline kazmaytı : Hiç ilgisi yokken ve birdenbire söylenen söz ya da söz söyleme için alay yollu kullanılır
Dananın kuyruğu kopmak : Beklenen ya da korkutan durum gerçekleşmek
Danışıklı dövüş : Başkalarını aldatmak ya da atlatmak amacıyla Önceden yapılmış gizli bir anlaşmaya dayanan tutum, davranış
Dara düşmek : Para sıkıntısı çekmek
Dara gelmek: -1 Aceleye gelmek -2 Zorunda kalmak, mecbur olmak
Dara getirmek (bir şeyi, birini): Onu aceleye getirmek, onun sıkışık durumundan yararlanmak
Dar boğaz : Sıkıntılı, bunalımlı durum, dönem
Darda kalmak : -1 Paraca sıkıntıya düşmek -2 Zor duruma düşmek
Dar gelirli: Geliri, gereksinmelerini tam olarak karşılayamayan (kimse) (Kars Orta direk )
Darısı (dostlar) başına : “İyi, mutlu bir olayın benzerlerini dostların da görmesini dilerim ” anlamında
Dar kaçmak (bir yerden, bîr şeyden): Kendisi için tehlikeli olabilecek bir yerden, bir şeyden güçlükle kurtulmak
Dar kafalı: -1 Anlama yeteneği sınırlı olan, anlayışsız (kimse) -2 Tutucu (kimse)
Davulu biz çaldık, parsayı başkası (el) topladı: “İşi biz yaptık, karşılığını başkası aldı ” anlamında
Dayak arsızı: Dayak yemeğe alışmış (kimse, özellikle çocuk)
Dayak atmak (birine): Onu dövmek; kötek atmak
Dayak düşkünü (düşmanı) : Dövülmesine yol açacak hareketlerde bulunmayı alışkanlık haline getirmiş (kimse)
Dayak kaçkını: Dayak hak etmiş (kimse)
Dayak yemek: Dövülmek; kötek yemek
Dediği dedik (çaldığı düdük): Kendi bildiğinden dönmeyen, sözünde ısrar eden (kimse)
Dediğine gelmek : Birinin önceden kabul etmediği düşüncesini sonradan uygun bulmak
Defibela kabilinden : (esk ) Başından savmak için istemeye istemeye:
Defihacet etmek :fesk ) Büyük aptesini yapmak (Kars Aptest bozmak )
Defterden silmek (birini) : Onun adını anmaz olmak, onunla ilişkiyi kesmek, yakınlığa son vermek
Defteri dürülmek : Öldürülmek -2 İşten uzaklaştırılmak
Defteri kabarmak : Borcu çoğaldıkça çoğalmak
Defteri kapamak: Sözü edilen işi artık yapmaz olmak, o işten bundan böyle hiç söz etmemek
Defterini dürmek (birinin) : -1 Onu öldürmek ortadan kaldırmak -2 Onu perişan edecek bir düzen kurmak
Değer biçmek (bir şeye) : O şeyin paraca _ karşılığını saptamak, fiyatını belirlemek, kıymet biçmek
Değer vermek : Özel İlgi ve saygı göstermek; k yms-t w#nm- k
Değil mi ki: Madem, mademki
Değirmenin suyu nereden geliyor? : “Söz konusu İşin yapılmasını karşılayacak para nasıl sağlanıyor?” anlamında
Değiştokuş etmek : Değerce eşit olan şeyleri karşılıklı alıp vermek, takas etmek
Değme keyfine : “O durumdan çok hoşnut, memnun ” anlamında
Deli çıkmak : Aklım kaç r m ak
Deli divane olmak: Bir şeye, kimseye aşırı derecede tutkun olmak; onu çıldırasıya sevmek
Deli dolu : Kabına sığmayan, taşkın ruhlu (kimse)
Delik deşik etmek (bir şeyi, birini*): -1 Bir şeyin her yanında delikler açmak -2 Yaralayıcı bir aletle bir canlının vücudunda birçok yara aç m ak
Deliksiz uyku : Hiç ara vermeden uyunulan ve uzun süren uyku
(Kars Ağır uyku )
Deli olmak (bîr şeye) : -1 Ona kendinden geçercesine bağlanmak onu çok sevmek -2 O şeyden ötürü çok sinirlenmek
Deli pösteki sayar gibi: Çok karışık, çok parçalı ve iç sı ki a bir işle uğraşır tarzda
Deli saçması: Çok saçma ve anlamsız söz
Deme gitsin (değme gitsin): “Anlatılması çok güç ” anlamında
Demeye getirmek: Düşüncesini dolaylı yoldan söylemek; dediği gibi olmasını, yapılmasını ima etmek
Demir atmak: Bir yerde uzun süre kalmak
Demir gibi: -1 Pek sağlam, katı, sert (şey) -2 Çok kuvvetli (kimse)
Demir leblebi: -1 Başarılması çok zor olan iş -2 Alt edilmesi güç, ödün vermeyen, inatçı (kimse)
Dem vurmak (bir şeyden) : Bir konudan söz etmek
Demokles’in kılıcı (gibi): bk Damokles’in kılıcı (gibi)
Deneme tahtası: Üzerinde bilgisizce tedavi, onarım gibi iş yapılan kimse ya da nesne
Dengi dengine : Herkes, eşit olduğu, kendine uygun olan kimseyle
Denizden geçip derede boğulmak : bk Çaydan geçip derede boğulmak
Denk gelmek: -1 (Biçim yönünden) Uygun düşmek uygun gelmek -2 (Zaman yönünden) İyi rastlamak, uygun gelmek
Derdi günü : -1 Baş düşüncesi -2 Asıl uğraşısı
Derdine düşmek (bir şeyin) : -1 Yersiz bir hevese kapılmak -2 Yapılması gereken bir şeyi gerçekleştirmenin yollarını aramak
Derdini dökmek : Derdini, sıkıntılarını ayrıntılarıyla anlatmak
Derdini Marko Paşa’ya anlat : “Derdini giderecek, seni dinleyecek
kimse yok ” anlamında
Dereden tepeden (konuşmak) : Şundan bundan, bir konudan diğerine geçerek (konuşmak)
Dereyi görmeden paçaları sıvamak: Ortada hiçbir neden yokken hazırlanmaya başlamak
Derinden derine : -1 İyice uzaklardan, anlaşılmayan yerlerden -2 Oldukça gizli, hiç kimseye duyurmadan
Derin derin düşmek : -1 Üzüntülü düşüncelere dalmak -2 Uzun süre düşünceye dalmak
Derisini yüzmek : -1 Birinin varını yoğunu zorla elinden afmak -2 İşkence ederek öldürmek
Derli toplu : Düzeni seven, tertipli (kimse) -2 Düzgün, düzenli (şey)
Derme çatma : -1 Gelişigüzel nesnelerden yapılan (ev vb ) -2 Oradan buradan devşirilen (düşünce vb )
Ders almak (bir şeyden) : Genellikle kötü bir olaydan yararlı sonuç çıkarmak; ibret almak
Ders olmak (bir şey, birine): O şey bir kimse için öğretici bir örnek oluşturmak; ibret olmak
Ders (dersini) vermek (birine) : -1 Sert bir karşılıkla onu yola getirmek, sert davranmak, azarlamak -2 Oyunda yenmek
Dert ortağa: İnsanın kötü günlerinde dertlerini dinleyen, çözümlemeye Çalışan dostu, arkadaşı
Dertsiz başını derde sokmak : Hiç gerekmediği halde, kendisi için tehlikeli ya da can sıkıcı olacak bir işe girişmek
Dert yanmak (bir şeyden, birinden) : O şeyler, kimseyle ilgili şikâyette bulunmak
Desteksiz atmak : Bir şeyden abartarak söz etmek, bir temele dayanmadan konuşmak
Dev adımlarıyla ilerlemek : Kısa sürede pek büyük bir gelişme göstermek
Devede kulak : Karşılaştırılan şeye göre daha önemsiz, küçük1 olan (şey)
Deve gibi: Uzun boylu ve hantal (kimse)
Deve kini: Unutulmayan, kolay kolay geçmeyen kin
Devekuşu gibi başını kuma gömmek, (sokmak) : -1 Bir tehlike anında hiç yaran olmayacağı halde kendisini korumaya çalışmak -2 Başkalarını aldattığını sanıp aslında kendisini aldatmak
Deveyi havutuyla (hamutuyla) yutmak: Haksız çıkar sağlamak, hırsızlık etmek
Devlet kapısı: Devlet dairesi, devlet işlerinin görüldüğü resmi daire
Devlet kuşu : İyi talih
Devlet sırrı (gibi): Son elerce gizli tutulan şey
Devreye girmek: Çözüm getirmek amacıyla ilgilenmek, kanşmak, araya girmek
Dırıltı çıkarmak : Kavga, tatsızlık çıkmasına neden olmak
Dışarı uğramak: Kendini bir anda dışarı atı vermek
Dışa vurmak (bir şeyi): -1 Onu belli etmek, tutum ve davranışlarından, bir şeyin etkisinde olduğu belli olmak -2 Duygularını saklamayı p belli etmek 
Dışı eli yakar, içi beni: Başkalarına iyi ve elverişli görünen, asıl ilgili kişiye gerçekte kötülük getiren şey, durum ya da kimse için kullanılır
Dibi kırmızı balmumuyla çağırmak (birini): Onu özel bir önem vererek çağırmak
Dibine darı ekmek (bir şeyin): Ona şeyi tümüyle tüketmek, hiçbir şey bırakmamak
Dibi tutmak: Kaynamakta olan bir tencerenin içindeki yemeğin dipte kalanı tencereye yapışmak
Didik didik etmek (bir şeyi, yeri) : Onu, orayı en küçük ayrıntısına kadar incelemek, aramak
Dik âlâsı (bir şeyin): Hoş olmayan bir durum ya da hoş karşılanmayan bir davranışın son kertesi
Dik başlı (kafalı): Boyun eğmez, asi karakterli, inatçı (kimse)
Dik dik bakmak (birine, yüzüne) : O kimseye sert, kızgın, öfkeli bir ifadeyle bakmak
Diken üstünde gibi (olmak) : Tedirgin, rahatsız (ot m ak)
Diken üstünde oturmak (durmak) : -1 Eğreti bir biçimde oturmak -2 Tedirgin bir durumda olmak -3 Bulunduğu yerden her art gidecek, aynlacakmış gibi olduğunu düşünmek
Dikili ağacı olmamak : Hiç malı mülkü olmamak
Dikine gitmek (birinin): O kimsenin sözünü dinlemeyip kendi bildiğini yapmak
Dikiş tuturamamak : Çeşitli nedenlerle bir iş yerinde tutunamamak
Dikiz etmek (birini, bir yeri, şeyi): Onu gözetlemek, ona gizlice bakmak
Dik kafalı: bk Dik başlı
Dikte etmek (bir şeyi, birine): İsteklerini ona zorla kabul ettirmek
Dikkate almak (bir şeyi): Onu da gözönünde bulundurmak (Kars Göz önüne almak, hesaba katmak, kaale almak
Dil çıkarmak (birine): Onunla alay etmek, eğlenmek
Dilden dile dolaşmak: Bir haber, herkesin ağzında söylenir olmak, herkesçe konuşulmak
Dil (diller) dökmek (birine): Kandırmak, inandırmak ya da yaranmak İçin onun hoşuna gidecek sözler söylemek, yalvarmak yakarmak
Dile (dillere) düşmek : Yaptıkları hakkında dedikodu çıkmak; dile gelmek
Dile gelmek: -1 bk Dile düşmek -2 Konuşma yeteneği yokken ya da herhangi bir nedenle bu yeteneğini kaybetmişken konuşmaya başlamak
Dile getirmek (bir şeyi, birini) : -1 Onu açıklamak, anlatmak -2 Onu konuşturmak
Dile kolay : “Anlatması kolay gibi görünür ama öyfe zor, öyle güç ki!” anlamında
Dili açılmak (çözülmek): Herhangi bir nedenle konuşmazken konuşmaya başlamak
Dili ağırlaşmak : Hastalığı yüzünden güçlükle konuşmak
Dili bir karış : Büyüklerine karşı konuşurken saygısızlık eden kimse için söylenir
Dili bir karış dışarı çıkmak : Çok yürümekten ya da konuşmaktan dolayı aşırı yorulmak
Dili çalmak : Konuşması, söyleyişi bir başka dili andırmak
Dili çözülmek : bk Dili açılmak
Dili damağı kurumak : Çok konuşmaktan, heyecandan, susuzluktan ağzı kurumak, çok susamak; boğazı, damağı kurumak
Dili damağına yapışmak : Uzun süre su içmediğinden ağzı kurumak
Dili dolaşmak: Korkudan, hastalıktan ya da sarhoşluktan söyleyeceği şeyi bir türlü anlatamamak
Dili döndüğü kadar: Anlatım gücü elverdiği ölçüde
Dili dönmemek : Anlatmak istediğini tam söyleyememek
Dilimin ucunda : Bir adın, sözün, çok iyi bilindiği halde bir türlü anım-sanamaması durumunda söylenir
Dilinden anlamak (birinin, bir şeyin) : -1 Onun ne demek istediğini kavramak -2 Söz konusu şeyin özelliğini, o şey üzerinde ne yapılması ^gerektiğini bilmek
|