Yalnız Mesajı Göster

Deyimler'in Açıklaması

Eski 10-10-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Deyimler'in Açıklaması



<< E >>

Eceli gelmek : -1 İnsanın yaşamı doğal olarak sona ermek, eceli ile ölmek -2 Doğal olmayan bir nedenle ölmek ya da öldürülmek
Eceline susamak : Ölümüyle sonuçlanabilecek tehlikeli davranışlarda bulunmak (Kars Belasını aramak, ölümüne susamak)
Ecel şerbeti içmek : Ölmek
Ecel teri dökmek : Tehlikeli bir durum karşısında büyük korku ve kay­gı duymak; kendini ölecekmiş gibi hissetmek
Eciş bücüş : Çirkin görünüşlü (Kars Çarpık çurpuk, eğri büğrü)
Edebiyat yapmak: Bir konuda süslü, yapmacıklı boş sözler söyle­mek
Efkâr dağıtmak : Kaygıyı, üzüntüyü, tasayı neşelenerek, eğlenerek gi­dermeye çalışmak
Efradını cami, ağyarını mani: (esk) “Gerekli her tür şeyi içeren, ge­reksizleri konu dışı bırakan” tanım için söylenir
Eğri büğrü : Eğilmiş, bükülmüş; çarpık çurpuk (Kars Eciş bücüş)
Ekalliyette kalmak : bk Azınlıkta kalmak
Ekin iti: Başını yukarı kaldırıp herkese yüksekten bakan kimse için kul­lanılır
Ekmeğinden etmek (birini) : Onu işinden çıkarmak, atmak
Ekmeğinden olmak (biri) : Geçimini sağlayan işinden zorunlu olarak ayrılmak
Ekmeğine yağ sürmek (bir şey, birinin) : İstemeden, düşüncesizce yaptığı bir iş, karşı tarafın işine yaramak
Ekmeğini çıkarmak : Geçimine yetecek kadar kazanç sağlamak
Ekmeğini eline almak: Geçimini kendi sağlayacak duruma gelmek, (Kars İş tutmak)
Ekmeğini taştan çıkarmak : Geçimini sağlama konusunda pek bece­rikli, yetenekli olmak
Ekmeğini yemek (birinin): -1 Birisinin işinde çalışarak kendi geçimini sağlamak -2 Geçim yönünden birisinin yardımından yararlanmak
Ekmeğiyle oynamak (birinin) : Bir kimse kendisinin ya da başkasının işini kaybetmesine neden olmak
Ekmek aslanın ağzında : “Geçimini sağlayacak bir iş bulmak ve para kazanmak çok zor’ anlamında
Ekmek elden su gölden : Çalışmayıp başkasının kesesinden bol bol yiyip içme
Ekmek kapısı : Bir kimsenin geçimini sağladığı yer ya da iş; geçim kapısı
Ekmek kavgası: Geçimini sağlama çabası
Eksik çıkmak : Olması gerekenden daha az olduğu anlaşılmak
Eksik etek: Kadın, eş için aşağılama sözü
Eksik etmemek (bir şeyi) : -1 O şeyi her zaman bulundurmak -2 Ona devam etmek, onu sürekli yapmak
Eksik gedik : Gerekli olan ufak tefek şeyler
Eksik gelmek : Gerekli olandan daha az olmak, yetmemek
Eksikliğini duymak (bir şeyin, birinin): O şeyin eksik, yarım, noksan olduğunun bilincine ermek; o kimseyi arar olmak
Eksik olma : “Sağ ol, var ol” antamında teşekkür sözü
Eksik olmasın : “Sağ olsun, var olsun” anlamında iyi dilek sözü
Eksik olsun : -1 “İstemem, gereği yok” anlamında öfkeyle söylenir -2 Kızılan bir kimse için “ölsün!” anlamında kullanılır
El açmak : Dilenmek, başkasından para ve yardım ister duruma düş­mek; avuç açmak
El alışkanlığı (yatkınlığı) : Bir işin birçok kez yapılması sonucu kazanı­*** beceri, ustalık
El atmak (birinden) : -1 Tarikatlarda bir mürit, mürşidinden başkaları­na yol gösterme iznini almak -2 Bir sanat öğrenen çırak, ustasından kendi başına iş yapabilme iznini almak -3 İskambil oyunlarında kar­şı taraftan daha kuvvetli kâğıdı oynayarak üstünlük sağlamak
El altından : İstenildiği zaman kolayca alınabilecek, bulunabilecek yer­de, hazırda
El altında : Gizlice, kimsenin haberi olmadan (Kars Alttan alta, gizli­den gizliye)
El atmak (bir şeye) : -1 Yeni bir işe başlamak -2 Birisinin işine karış­mak; müdahale etmek -3 Birine sarkıntılık etmek
El ayak çekilmek : Ortalıkta kimse kalmamak, ortalık sessizleşip ıssız­laşmak
El basmak (bir şeye) : Ekmek ya da kutsal kitaplardan biri üzerine el koyarak ant içmek, yemin etmek
El bebek, gül bebek :Çok sevilen ve nazlı büyütülen, şımarık çocuk İçin söylenir
El beğenmezse yel (yer) beğensin : “İnsanı beğenecek kişiler olmaz­sa, şerefsiz yaşayacağına ölmesi daha iyidir’ anlamında
El çabukluğu: -1 Bir işi çabuk biçimde yapma ustalığı -2 Bir şeyi sezdirmeden yapma
El çabukluğuna getirmek (bîr şeyi) : Bir işi, hilesini sezdirmeden çabucak yapmak
El çekmek (bir şeyden) : O şeyden vazgeçmek, artık onu yapma­mak
El çektirmek (birisine, işten): Onu görevinden, İşinden uzaklaştırmak
Elde avuçta bir şey bırakmamak: Para, mal mülk, vb’yi savurganca harcayıp tüketmek
Elde avuçta bir şey kalmamak: Para, mat, mülk vb harcanarak bit­mek, tükenmek
Elde avuçta ne varsa : Elindeki bütün mal, mülk , para
Elde etmek (bir şey) (birini) : -1 Bir şeye sahip olmak, onu edin­mek -2 Bir şey meydana getirmek, üretmek -3 Bir kimseyi kendi yanına çekmek -4 Bir kimseyi kendi hizmetine almak
El değiştirmek: Bir şeyin sahipliği ya da kullanımı birinden bir başka­sına geçmek
El değmemiş : -1 Hiç kullanılmamış, hiç dokunulmamış -2 Saflığı bo­zulmamış
Elde (elinde) kalmak: -1 Bir mal satılamadığı için olduğu gibi sahi­binde durmak -2 Harcamanın sonunda artmış olarak durmak
Elden ayaktan düşmek (kesilmek) : Hastalık ya da yaşlılık sonucu yü­rüyemez, iş yapamaz duruma gelmek
Elden çıkarmak (bir şeyi) : O şeyi satmak, başkasına devretmek
Elden çıkmak (bir şey): O şey satılmak, başkasına devredilmek
Elden düşme : Az kullanılmış ya da sahibinden ucuza alınmış (mal)
Elden (elinden) düşürmemek (bir şeyi) : O şeyle uzun süre yakın­dan ilgilenmek
Elden ele : Bir kişiden ötekine
Elden ele dolaşmak : -1 Birçok kimsece alınıp bakılmak -2 Birçok sa­hip değiştirmek
Elden geçirmek (bir şeyi) : -1 Onu incelemek, kontrol etmek -2 Onu onarmak, düzeltmek
Elden gel: -1 “Seni kutlarım” -2 “Parayı hemen ver” anlamında
Elden gelmemek : Bir şey yapamamak, dayanamamak
Elden (elinden) geldiği kadar: Yapabildiği, mümkün olduğu kadar
Elden gitmek (bir şey, biri) : Onu yitirmek, ondan mahrum kalmak
Elden ne gelir: “Ne yapılabilir?” anlamında çaresizlik bildirir
Elden (elinden) kaçırmak (bir şeyi) : Onu elde etmek fırsatını yitir­mek
Elde (elinde) tutmak (bir şeyi): Bir duruma ya da işe hâkim olmak
Ele almak (bir şeyi) : -1 Bir şey üzerinde çalışmaya başlamak -2 Bir şeyi inceleyip araştırmak, eleştirmek
Ele avuca sığmamak: Söz dinlememek, şımarık ve taşkın davranışlar­da bulunmak
Ele geçirmek (birini, bir şeyi) : -1 Onu yakalamak -2 Onu elde et­mek, edinmek, ona sahip olmak
Ele geçmek: -1 Yakalanmak -2 Elde edilmek
Ele gelmek : -1 Bir şey ele tutulabilir duruma gelmek -2 Bebek kuca­ğa alınacak kadar büyümek
Ele güne karşı: Herkese karşt, herkesin Önünde
El elde baş başta : “Hiçbir şey kalmadı, her şey tükendi” anlamında
Et ele vermek (biriyle) : Onunla işbirliği yapmak, güçlerini birleştir-rnek
El emeği: -1 Elde yapılan iş, ürün -2 Elle yapılan çalışmanın karşılı­ğı, ücreti
El etek çekmek (bir şeyden) : -1 Artık o şeyle uğraşmaz olmak -2 Kendini bütünüyle ibadete vermek
El etek öpmek : -1 İşini yaptırmak için çok yalvarmak -2 Yaltaklan­mak, hoş görünmeye çalışmak, dalkavukluk etmek
El etmek (birine) : Ona “gel” anlamında el sallamak
Ele verir talkını, kendi yutar salkımı : (ele verir öğüdü, kendi keser
söğüdü) : “Başkasına verdiği öğüdü kendisi tutmaz, dahası tersini ya­par” anlamında
Ele vermek (birini) : -1 Suçlu bir kişiyi güvenlik kuvvetlerine haber ve­rip yakalatmak -2 Aynı suçu işlemiş bir kişinin suç arkadaşlarını, kendisi yakalanınca baskı ya da çözülme sonucu güvenlik kuvvetleri­ne yakalatmak
El gün : Herkes, el âlem
Eli açık : Cömert, para harcamaktan çekinmeyen (kimse)
Eli ağır: -1 Yavaş iş yapan (kimse) -2 Eliyle vurduğunda acıtan kim­se; ağır elli
Eli ağzında kalmak : Çok şaşırmak, şaşırıp kalmak
Eli alışmak (bir şeye) : -1 Bir işte ustalık kazanmak -2 Herhangi bir davranışı alışkanlık haline getirmek
Eli altında otmak : Aradığı, istediği zaman bulabileceği yerde olmak
Eli armut mu devrişiyor? (eli armut devşirmiyor ya?) : “Bir kimse bir iş yapıyorsa, öteki de boş durmaz, aynı işi yapabilir” anlamında
Eli ayağı (kolu) bağlı kalmak : -1 Bir şey yapamayacak durumda ol­mak -2 Yardıma olması, çözüm bulması gereken bir konuda, hiçbir şey yapamamak
Eli ayağı buz kesilmek: Aldığı üzücü bir haber yüzünden İş yapamaz
duruma gelmek
Eli ayağı düzgün olmak : Bedence, görünüşçe kusursuz olmak, iyi gö­rünmek
Eli ayağı(na) dolaşmak: Telaştan, heyecandan ne yapacağını şaşır­mak, saçma sapan işler yapmak
Eli ayağı titremek :” Korkur sinir, vb yüzünden heyecanlanmak Eli ayağı tutmak : İş yapabilecek durumda olmak
Eli bol: -1 İş yapabilecek parası olan (kimse) -2 İş için gerekli araçla­rı esirgemeyen (kimse)
Eli bollaşmak : Para yönünden rahatlamak
Eli boş : O sırada yaptığı bir işi olmayan (kimse)
Eli boş dönmek (bir yerden): İstediğini elde edemeden dönmek
Eli (elleri) boş gelmek (gitmek) (bir yere) : O yere armağansız gel­mek (gitmek)
Eli böğründe (koynunda) kalmak : Başarısızlığa uğramak, bir iş yapa­maz duruma düşmek; umutsuz, çaresiz duruma düşmek
Eli cebine varmamak (gitmemek) :* Para harcama konusunda cimri davranmak, para harcamaya yanaşmamak (Kars Cebinde akrep ol­mak)
Eli (eline ) çabuk : Çabuk iş yapan (kimse)
Eli darda : Para sıkıntısı içinde
Eli değmek (değmemek) ermek (ermemek) (bir şeye) : Söz konu­su işi yapacak vakit ve fırsatı bulmak (bulamamak)
Eli ekmek tutmak: Geçimini sağlayacak duruma gelmek (Kars Ek­meğini eline almak)
Eli ermek (ermemek) (bir şeye, bir şeyi yapmaya) : Onu yapmaya
vakti olmak (olmamak)
Elifi görse mertek (direk) sanır : Bilgisizliğine rağmen bilgiçlik tasla­yan, okuması yazması olmayan bir kimse için alay yollu söylenir
Eli geniş : Para sıkıntısı çekmeyen; cömert (kimse)
Eli genişlemek : Eli bol para geçmek, harcama olanağı olmak
Eli gitmek (bîr şeye) : Onu tutmak, yakalamak istemek
Eli hafif : Acıtmadan iş gören (dişçi, iğneci)
Eli İşe yatmak : Bir işi yapabilecek el becerisi olmak
Eli işte (aşta), gözü oynaşta : İş yapar görünen, fakat aklı başka şey­lerde olan, (kimse)
Eli kalem tutmak: -1 Yazı yazmayı bilmek -2 Bir konu hakkında ba­şarılı bir biçimde yazı yazma yeteneğine sahip olmak
Eli kırılmak : Eli bir işe yatkın duruma gelmek
Eli kolu bağlı olmak (durmak, kalmak) : Üzerine düşen ya da üzeri­ne aldığı bir görevi çeşitli nedenlerle yapamayacak durumda olmak
Eli kulağında : Olması ya da gerçekleşmesi çok yakın
Eli kurusun : “Elin tutmaz, bir iş görmez olsun” anlamında ilenç
Eli mahkûm : “Bu işi yapmak zorunda” anlamında
Eli maşalı: Şirret, edepsiz, kavgacı (kadın)
Elinden almak (bir şeyi, birisi) : Birini sahip olduğu bir şeyden, bir kimseden yoksun kılmak
Elinden bir İş gelmemek: Hiçbir iş yapamamak
Elinden bir kaza (sakattık) çıkmak : İstemeyerek birisini yaralamak ya da Öldürmek
Elinden bir şey gelmemek : Olanaksızlık, çaresizlik ya da beceriksiz­lik yüzünden yardıma olamamak
Elinden çekmek: -1 Bir kimse yüzünden sıkıntıya düşmek -2 Bir kim­seyi öç almak için sıkıntıya sokmak
Elinden düşürmemek (bir şeyi) : Sürekli onunla İlgilenmek
Elinden geleni ardına koymamak : Elinden gelen her türlü kötülüğü yapmak
Elinden geleni yapmak: Bir işi bilgisinin ve gücünün yettiği kadarıyla yapmak
Elinden gelmek : Söz konusu şeyi yapma becerisi olmak
Elinden hiçbir şey kurtulmamak : Her şeyi becerebilecek yetenekte olmak
Elinden İş çıkmamak: Elindeki İşi zamanımda bitirememek; elindeki işi sürüncemede bırakmak
Elinden tutmak (birinin): -1 Ona yardım etmek -2 İlerlemesine yar­dıma olmak, kayırmak
Elinde olmak {bir şey) : O şeyi yapabilecek durumda olmak, o şey onun yetkisi, becerisi içinde olmak
Eline ağır: Elinden çabuk iş çıkmayan (kimse)
Eline ayağına düşmek (kapanmak, sarılmak) : Bir isteğini yaptırabil­mek için bir kimsenin ayaklarına kapanıp yalvarmak
Eline ayağına üşenmemek : İşini severek yapmak
Eline bakmak (birinin) : Bir kimsenin yardımıyla geçinebilir durumda otmak
Eline düşmek (bir şey birinin) (biri birinin) : -1 O şey (yer vb) onun egemenliği, buyruğu altına girmek -2 Ona yakalanmak -3 Kendisi­ne hıncı bulunan bir kimseye muhtaç duruma gelmek -
Eline, eteğine sarılmak: Birine bir iş için çok yalvarmak
Eline geçmek (bir şey) (birisi) : -1 Kazanmak, elde etmek -2 Bul­mak -3 Yakalamak
Eline kalmak (birinin): Kendisine yardım edecek ya da bakacak on­dan başka kimsesi kait ak
Eline (elinize, ellerinize, ellerine) sağlık: “Yaptığın iş iyi olmuş, teşek­kür ederim” anlamında
Eline su dökemez : “Bu kimse, adı geçen kimsenin çırağı bile olamaz, onunla aynı değerde değildir” anlamında
Eline vur, ekmeğini (ağzından) al: Sessiz, pısırık (kimse)
Elini ayağını çekmek (biri, bir yerden) : Oraya uğramaz olmak, artık oraya gitmemek
Elini ayağını kesmek (birinin, bir yerden) : Onun oraya uğramasını engellemek
Elini ayağını öpeyim : “Çok yalvarıyorum” anlamında bir şeyin yapıl­masını isterken söylenir
Elini cebine atmak : Cebinden pars çıkarmak için davranmak
Elini çabuk tutmak : Bir işi çabuk yapmaya çalışmak
Elini eteğini çekmek (bir şeyden) : O şeyle ilgisini tümüyle kesmek
Elini kana bulamak : Bir kimseyi yaralamak ya da öldürmek
Elini kolunu bağlamak (bir şey, birinin) : O şey onu hiçbir iş yapama­yacak duruma getirmek
Elini kolunu sallaya sallaya dolaşmak (gezmek) : Pervasızca, ser­bestçe, çekinmeden dolaşmak
Elini kolunu sallaya sallaya gelmek: Bir yere eli boş olarak, hiçbir ar­mağan almadan gitmek
Elinin altında : Her zaman kolayca yararlanabileceği yerde ve yakınlık­ta
Elinin körü: “Sorduğun sorular yeter artık, kötü sözler söyleyeceğim şimdi!” anlamında paylama sözü
Elini sıcak sudan soğuk suya sokmamak: Evde hiçbir işe el sürme­mek, çok nazlı olmak
Elini sürmek (bir şeye, birine) : -1 bk elini sürmemek -2 Birine her­hangi bir kötülük yapmak; dövmek, tecavüz etmek
Elini sürmemek (bir şeye) : -1, O şeyi eline almamak, o işi yapma­mak -2 Tenezzül etmemek
Elini uzatmak (birine) : Ona yardım etmek, destek olmak
Elini veren kolunu alamaz: ‘Çıkara bir kimsedir Senin cömert, yar­dımsever biri olduğunu anlarsa, elinden zor kurtulursun” anlamında
Elini vicdanına (kalbine) koyarak (söylemek) : Doğru, hakça (söyle­mek); gerçekleri, doğruları gizlemeden (söylemek)
Eli olmak (bir şeyde) : -1 Bir işe herhangi bir biçimde katkıda bulun­mak -2 Bir işle gizli bir ilişkisi olmak
Eli para görmek : Para kazanmak, cebi para görmek
Eli sıkı: Cimri, kolay para harcamayan (kimse)
Eli silah tutmak: Silah kullanıp savaşabilecek durumda olmak
Eli sopalı: Zorba, sert, baskıcı (kimse, yönetim)
Eli şakağında : Düşünceli, tasalı, kaygılı
Eli uzun : Fırsatını bulunca eline geçirdiklerini aşıran, hırsız
Eli varmamak (gitmemek) (bir şeye): Bir işi yapmaya gönlü razı olmamak; o işi yapmak için içinde bir istek duymamak
Eli yatkın (bir işe) : O işe alışkın, becerikli (kimse)
Eli yatmak (bir işe): Bir işi yapabilecek el becerisi edinmiş olmak
Eliyle koymuş gibi (bulmak) (bir şeyi, birini): Aradığını hemen, kolayca (bulmak)
Eli yüzü düzgün : Yüzüne bakılabilir olan, güzelce (kimse)
El kadar: Çok küçük (Kars Bacak kadar)
El kaldırmak : -1 Söz istemek ya da oy verdiğini belirtmek için elini havaya kaldırmak -2 Kendisinden büyüğe vuracakmış gibi davra-mak
El kapısı: -1 Yabancıların evi, yurdu -2 Bir kızın gelin gittiği ev -3 Ki­şinin geçimini sağladığı işyeri
El kiri: Hiçbir değeri olmayan, geçici (özellikle para için söylenir)
El koymak (bir şeye) : -1 Bir şeyi, kendi buyruğu altına almak; bir ye­rin yönetimini kendi yetki sınırlan içine almak -2 Bir yolsuzluğu orta­ya çıkarmak için incelemesine girişmek
Ellerin dert görmesin : “Allah razı olsun” anlamında iyi dilek sözü
Eller yukarı: “Ellerini yukarı kaldır ve teslim ol!” anlamında uyarı sözü
Elle tutulacak tarafı kalmamak : -1 Sağlam tarafı kalmamak -2 Kendisine güvenilmemek
Elle tutulacak tarafı olmamak : Değerli, güvenilir bir yönü bulunma­mak
Elle tutulur gözle görülür : Çok belirgin, çok açık olan
El sıkışmak : İki arkadaş karşılaştıklarında sevgi ve saygı gereği birbirlerinin ellerini tutup, hafifçe sıkmak
El sıkmak: Selamlaşmak için iki kişi birbirlerinin ellerini tutmak
El sürmemek (bir şeye, birine) : -1 Onu ellememek, ona bir zararı dokunmamak -2 Bir işi yapmaya başlamamak -3 İlgilenip eline al­mamak
El tutmak : Bir iş vakit almak, uzun sürmek
El uzatmak (birine) (bir şeye) : -1 O kimseye yardım etmek -2 Başkasınıın İşine, çıkarına dokunmak, kendisine ait olmayan bir şey üze­rinde Ihak iddia etmek
El uzluğu : El alışkanlığı, ustalık, maharet
El üstünde tutmak (birini) : Ona çok değer vermek, aşırı saygı ve sev­gi göstermek
El vermek (birine) : -1 Ona yardım etmek -2 Mürit mürşide başkalarına yol gösterme izni vermek -3 Birine bir konuda yetki vermek -4 İskambil oyunlarında karşı tarafa oyun üstünlüğü tanımak
El yatkınlığı: -1 İşe alışmış olma durumu -2 El işlerini yapmakta yet­kin olma
El yordımıyla : Görmeden, elle yoklayarak

Alıntı Yaparak Cevapla