Yalnız Mesajı Göster

Osmanlı Devletinin Kuruluşu Gelişmesi Ve Çöküş Sebepleri

Eski 10-09-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Devletinin Kuruluşu Gelişmesi Ve Çöküş Sebepleri



Dünya Hakimiyeti Dönemi (1451-1566)

4 Cihan hakimiyeti ve dünya düzeni davasını gaye edinen Osmanlılar, hukuk sahasında da yüksek bir seviyeye ulaşmışlardı

Diğer taraftan köylüler arasında, timar sisteminin meydana getirdiği huzur ve âhengi, şehirde sınaî, ticarî ve iktisadî faaliyetleri düzenleyen esnaf teşekkülleri sağlıyordu Ahîlik adı verilen teşkilatlar sayesinde, şehir esnafı ve halkı, devletin hiç bir tesiri olmadan kendi kendisini idare ediyor, en küçük bir mesleki suiistimal, yolsuzluk ve geleneğe aykırı bir harekete fırsat verilmiyordu

4 Cihan hakimiyeti ve dünya düzeni davasını gaye edinen Osmanlılar, hukuk sahasında da yüksek bir seviyeye ulaşmışlardı Osmanlılar, hudutsuz İmparatorluk ülkesinde yaşayan çeşitli kavim, din, kültür ve örflere sahip toplulukları idarede, İslâm hukukuna aykırı hareket etmiyor, çıkardıkları kanun ve fetvalarla İmparatorluk nizamını sağlıyorlardı Osmanlı İmparatorluğuna kudret, istikrar ve uzun bir ömür veren unsurlardan biri hukukî anlayış ve nizam idi Bu sebeple Osmanlılarda çok kuvvetli olan kanun ve nizam şuuru, devlet gibi kutsaldı Bu hususta yabancı seyyah ve elçilerin müşahedeleri ve eserleri hayranlık verici misallerle doludur Osmanlı hukuk ve kanun nizamına bağlılıkta birinci vazife padişahlara âit olup, bunlar dini emirlere aykırı en küçük bir tasarrufta bulunamazlardı Neticede, sağlam bir devlet kuruldu Normal veya zayıf padişahlar zamanında bile devlet makinesi, asırlarca hayatiyetini devam ettirmiştir

"İstanbul muhakkak fethedilecektir Bu fethi yapacak hükümdar ve ordu, ne mükemmel insanlardır"

Peygamber efendimizin 800 küsur sene önce verdiği müjde, 29 Mayıs 1453 günü gerçekleşti Bu durumda 1000 yıllık Şarkî Roma (Bizans) tarihe karışıyordu Fatih Sultan Mehmed'e kadar Bizans, Osmanlı Devletinin toprakları arasında bir fitne çıbanı durumunda idi Nihayet Fatih Sultan Mehmed, bu duruma son verdi ve ülke toprakları birleşerek, İmparatorluk vücuda geldi Fetihten üç gün sonra, beyaz at üzerinde ve muhteşem bir alayla Topkapı'dan şehre giren Fatih Sultan Mehmed, doğruca İslâm mefkûresinin kalbi olan Ayasofya'ya gitti ve şükür secdesine kapandı Tasvirlerden temizlediği bu büyük mabedde, ilk cuma namazını kıldı Daha sonra Ayasofya'yı yeriyle birlikte satın alan Fatih, burayı vakıf yaparak, kıyamete kadar cami olarak kalması için evlatlarına vasiyet etti

"Dünyada tek bir din,tek bir devlet, tek bir padişah ve İstanbul da cihânın payitahtı olmalıdır" diyen Fatih Sultan Mehmed, bundan sonra cihan hakimiyeti projesini gerçekleştirmek üzere, sistemli bir teşebbüse girişti Kısa zamanda Anadolu'da İsfendiyar, Trabzon, Akkoyunlu memleketleriyle Karamanoğlu Beyliğini topraklarına kattı Dulkadır beyliği ile Kırım Hanlığını tabiiyeti altına aldı Yunanistan, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Sırbistan, Eflak-Boğdan ve sâir ülkeleri fethetti Böylece bir çok imparatorluk, hanlık ve beylik ortadan kaldırılmış oldu ve Osmanlı İmparatorluğu Fırat'tan Tuna'ya kadar yayıldı 6 Mayıs 1481'de, bütün Hıristiyan ve İslâm dünyalarını birleştirmek üzere başladığı İtalya seferi sırasında, Gebze civarında ölümü, Türk-İslâm dünyasını mâteme, Hıristiyan dünyasını ise büyük bir sevince boğdu

Fatih Sultan Mehmed'in yerine geçen, oğlu II Bayezid'in 31 yıllık hükümdarlık dönemi (1481-1512) iki bölümde incelenebilir Sultan Bayezid, saltanatının ilk 14 yıllık devresinde, Şehzade Cem meselesiyle uğraştı ve devletin parçalanması ihtimalini göz önünde tutarak, Avrupa'ya karşı büyük seferlere girişmedi Bayezid Han, niyetlerini ancak Cem'in ölümünden sonra gerçekleştirmeye çalıştı Bu düşünce ile Macaristan, Arnavutluk ve Venedik seferleri sonunda, Akkerman, Modon, Koron, Navarin ve İnebahtı kalelerini devletine kazandırdı Denizciliğe çok önem verdi Oğlu Korkut, denizcilerin hâmisiydi II Bayezid Hanın son dönemlerinde, Akkoyunlu Devletini ele geçiren Safeviler, Anadolu için de büyük tehlike arz etmeye başladılar Bu arada, Padişahın oğulları arasında başlayan taht mücadeleleri, Şah İsmail'i cesaretlendirdi ve Osmanlı ülkesine gönderdiği adamları vasıtasıyla, cahiller arasında kendisine pek çok taraftar topladı Taraftarları vasıtasıyla, Antalya'dan Bursa'ya kadar büyük bir sahada isyanlar çıkarttırdı Şiî ayaklanmalarının büyümesi ve önlenememesi, Yeniçerilerin de, oğlu Selim'i tahta çıkarması için padişaha baskı yapması neticesinde, Bayezid Han, oğlu lehine tahttan feragat etti

Henüz beş yaşındayken, dedesi Fatih Sultan Mehmed'in huzuruna çıkarılan, istikbalin Yavuz'u, büyük bir edep ve hürmet içinde padişahın elini öpmüştü Torununu dikkatle süzen Fatih, oğlu Bayezid'e dönerek; "Bayezid! Bu çocuğa mukayyed ol, umarım ki, bu büyük bir cihangir olacak" demişti Bu emirle yetişen Selim, kudreti, cesareti, iman ve mefkûresiyle, cihangir Osmanlı padişahları arasında müstesna bir mevkie sahip oldu

Yavuz Sultan Selim, Osmanlı tahtına geçince (1512), ilk seferini Anadolu'yu ve hattâ devleti tehdit eden Şah İsmail üzerine yaptı Sahabeden Hazret-i Ebu Eyyub el-Ensarî, babası Bayezid ve dedesi Fatih'in türbelerini ziyaret ederek zafer duaları eden Yavuz, uzun bir yolculuk sonunda Çaldıran Ovasında karşılaştığı Şah İsmail'in ordusunu, kısa bir sürede imha etti (1514) Tarihin en büyük meydan Savaşlarından birini kazanan Osmanlı-Türk hakanı Yavuz, bu seferinde rakîbi Şah İsmail'i bertaraf etmekle kalmadı, Adana, Antep, Hatay, Urfa, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Muş, Bingöl, Bitlis, Tunceli, Musul, Kerkük ve Erbil vilayetleriyle Dulkadıroğulları topraklarını içine alan 220000 kilometrekarelik bir toprağı da devletine kattı

Din ve devletin saldırıya uğraması sebebiyle İstanbul, Halep, Şam ve Kahire'deki din adamlarının fetvası üzerine İran seferine çıkan Yavuz Sultan Selim, yine mülhid Safevilerle işbirliği yapmaları dolayısıyla, bu defa da Mısır seferine çıktı Yıldırım hızıyla, Mısır ordularını, 24 Ağustos 1516'da Mercidâbık'ta ve 26 Mart 1517'de Ridaniye'de kazandığı zaferlerle ortadan kaldırdı İki meydan muharebesi sonunda, Memlûk Devleti tarihe karışırken, bütün Arap ülkeleri Yavuz'un hakimiyetine girdi Bu durum üzerine, Mekke ve Medine emîri, mukaddes şehirlerin anahtarlarını "Sahib'ül-haremeyn" unvanı ile Yavuz Sultan Selim'e teslim etti Fakat dindar padişah, bu unvanı, yüce makamlara saygısızlık sa****** onu "Hâdim'ül-haremeyn" şekline çevirerek aldı ve evlat ve torunlarına böylece miras bıraktı

Çıktığı iki seferden birinde Safevîleri felç eden, diğerinde ise Mısır Memlûklerini ortadan kaldıran Yavuz Sultan Selim'in iki hedefi daha vardı Bunlardan birincisi, Efrenciye yani Avrupa'nın, diğeri de Hindistan'ın fethiydi Bilhassa Portekizlilerin Hind Denizine hakim olmaya ve İslâm'ın mukaddes şehirlerini tehdide başlamaları, Yavuz'u endişeye sevk etmişti Bu itibarla, öncelikle tersanenin sayı kapasitesini arttırmak için faaliyetlere girişti

1520 yılı Temmuzunda, Avrupa seferine çıkan cihangir padişah, yakalanmış olduğu şirpençe hastalığından kurtulamayarak Çorlu civarında vefat etti Zamanın şeyhülislâmı ve büyük İslâm âlimi Ahmed ibni Kemal Paşa, onun için yazdığı mersiyede şöyle demektedir "Şems-i asr idi, asrda şemsin/Zıllı memdûd olur, ömrü kasîr", yani "o padişah ikindi güneşi idi, bu vakitte güneşin gölgesi uzun, ömrü de kısa olur"

Gerçekten o bir ikindi güneşi gibi çabuk, sekiz sene içinde bu dünyadan göçüp gitti, ama muazzam gölgesi, Kırım'dan Hicaz'a, Tebriz'den Dalmaçya sahillerine kadar uzanıyordu

Yavuz Sultan Selim'in vefatı üzerine, hayattaki tek oğlu Süleyman, Osmanlı tahtına oturdu (1520) Henüz 26 yaşında bulunan sultan, iyi bir eğitim görmüş, kılıçta ve kalemde usta olarak yetişmişti Gerek yaptığı kanunlar, gerekse kanun ve nizamlara gösterdiği fevkalâde riâyet yüzünden, "Kanunî" unvanıyla anılmış, bu unvan âdeta ona isim olmuştur

Kanunî Sultan Süleyman, bizzat ordusunun başında çıktığı on üç büyük sefer sonunda, babasından devraldığı 6557000 kilometrekarelik Osmanlı toprağını 14893000 kilometrekareye ulaştırdı Yaşadığı asır, dünya tarihine, Türk asrı olarak geçti 45 yıl 11 ay 7 gün Türk-Osmanlı tahtında oturan Kanunî, tarihçilerin ittifakı ile "Cihan Padişahı"dır O, pek çok bakımdan eşine ender rastlanan bir devlet başkanıydı Bütün dünyanın servetleri ayak ucuna hediye diye getirilen, bir savaşla bir devleti ortadan kaldıran, dünyanın bütün devlet reislerine emirlerini dikte ettiren bir padişahtı 46 yıllık saltanatını, sarayların zevk ve sefasıyla değil, savaş meydanlarının cevr ve cefasıyla geçirdi Bütün saltanat süresinin en az on yılını kar, kış, yağmur, tehlike altında çadırlarda harcadı Batılılar ona, "Muhteşem Süleyman" diyorlardı Ama o, kendinden çok devletine ve milletine ihtişam verdi

Zigetvar Kalesi'nin fethi sırasında, 6-7 Eylül 1566'da, bu büyük cihan padişahının ölümüyle, Osmanlı-Türk tarihinde bir devir kapanıyordu Türk milletinin binlerce yıllık hayatında erişebildiği en yüksek noktayı temsil eden Kanunî Sultan Süleyman Han, birbiri ardına dâhiler çıkaran Osmanoğlu ailesinin de zirvesini teşkil ediyordu Ondan sonra da zaman zaman kudretli padişahlar çıkacak, fakat kuruluştan bu yana devam edip gelen dehâ zinciri artık gevşemiş olacaktı

Kanunî devrinin parlaklığı, yalnız, fetihlerinin azametine münhasır değildir Türk-İslâm medeniyeti de her alanda en yüksek seviyesine bu devirde çıkmıştır İlimde Zenbilli Ali Efendi, Kemal Paşazâde, Ebussuud Efendi; edebiyatta, kendisi başta olmak üzere, Bâkî, Fuzulî; sanatta, Mîmar Sinan; tarihte, Mustafa Selanikî, Celalzâde, Nişancı Mehmed Paşa; coğrafyada Pirî Reis; denizcilikte Barbaros Hayreddin Paşa, Seydi Ali Reis, Pirî Reis ve Turgut Reis; devlet adamlığında Lütfi Paşa ve Sokullu Mehmed Paşa, asrın dev simalarıdır

Kültür hareketleri, bu devirde ziyadesiyle canlıydı Osmanlı-Türk edebiyatında ilk defa görülecek olan tezkere vadisi, bu padişah zamanında ortaya çıktı Sehî ve Latifî gibi tezkireciler, eserlerini ilk ona sundular Bu, imparatorluğun dört bir yanındaki ses veren şâirleri bir arada görmek demekti Bizzat kendisi de şâir olup, Muhibbî mahlâsı ile şiirler yazdı ve dîvanı, 2800'ü aşkın gazeli ile, devrinde, Zâtî'den sonra ikinci büyük dîvan olarak ortaya çıktı

Alıntı Yaparak Cevapla