Yalnız Mesajı Göster

Modern Mimari

Eski 10-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Modern Mimari



3- FONKSİYONALİZM:

İşlevsellik çağdaş mimarinin dayandığı temel tasarım ilkelerinin en önemlilerinden olup Amerikalı mimar Louis Sullivan tarafından mimarlıkta kullanılan “biçim işlevi izler” sloganına dayanır Gerçektende pratik işlevlere çözüm arayarak yola çıkan bir tasarımcı işlevsel yöntemle bir biçime ulaşır Ve bu biçim yada form mimarlığın ana kriterlerinden ilki olan işlevselliği yerine getirir Eğer bu biçim sağlam inşa edilmişse rüzgar, zelzele gibi güçlere dayanabiliyorsa işlevsel bir form yani bir bina yaratılmış demektir Ancak bu yapının estetik değerlerinin büyüklüğü onun mimari değerlerinin de ölçütü olacaktır Bu değer yüksek düzeydeyse mimarlıkta yüksek, orta ise mimarlıkta ortadır Eğer bu değer olumsuz ise mimarlıkta olumsuzdur Dolayısıyla ortada güzel olmayan mimarlıktan uzak bir yapı vardır

4- PURİZM:

Bu akım Le Corbusier ve Amedeé Ozenfant tarafından yaratılan bir hareket olup ikili düşüncelerini 1918’de beraber yayınladıkları Aprés Le Cubism (kübizmin sonrası) adlı kitapta açıklamışlardır Bu kitap Volter’in bir ifadesi ile başlar; ”Gerileyiş işin kolayına kaçmanın , iyi yapmaktaki tembelliğin, güzele olan ilgisizliğin ve acayip zevklerin bir ürünü olarak ortaya çıkar” Kitabın son cümlesi ise puristlerin konuya yaklaşımını verir Bir sanat eseri “Rastlantısal, seri dışı, izlenimci, tepkici ve pitoresk(sevimli) olmamalı ama bunlara karşın genelleşmiş , statik ve değişmezliğin bir ifadesi olmalıdır” Açıkça belirtildiği üzere bu ikili sanatta evrenselliği, durağanlığı savunmakta, kişiselliğe ve dinamik davranışlara sırt çevirmektedir Bu kitapta ilginç bir değerlendirme vardır “Bana Amerika’dan getirdiği fotoğrafları gösterdi –buğday siloları- bunlar sanatçılar tarafından değil ama tanınmamış mühendisler tarafından tasarlanmıştı Onların üstün güzelliği beni çarptı Zaten az olan süslemelerini boya ile örtünce purist bir tasarım meydana geldi Purizmin ideolojisi içinde güzellik; saf, yalın birincil formlarda bulunmuştu Küpler, koniler, silindirler, piramitler en güzel formlardır” Corbusierin güzellik anlayışının kökleri antikiteye kadar gider Sümerlerden, eski Mısır, eski Yunan’dan gelen Rönesans’ta tekrar ortaya çıkan ve genelde klasik olarak adlandırılabilen bu anlayış 20 yüzyıl sanatında Corbusierin öncülüğünde Purizmadı altında devam etmektedir “Yalınlık yoksunluk demek değildir; amacı saflıktır, arındırmaktır

Puristler için form birincil ve ikincil olmak üzere ikiye ayrılır Örneğin bir küp herkes için aynı plastik anlamı taşır Oysa spiral bir form bazıları için yılanı ve bazıları içinde bir girdabı anımsatabilir Bu tür formlarda ikincil formlardır Birincil formlar purist yapıların esası olarak kabul edilir Corbusier 1911’de İstanbul’a geldiğinde camilerin bir analizini yapmıştır “kütlelerinde geometrinin disiplini vardır:kare-küp-küre, planda ise tek eksene göre dikdörtgenvari bir kompleks Dolayısıyla Corbusier’in Osmanlı Mimarisinde purizm ilkelerini bulduğunu söyleyebiliriz Purizmin formları kişisel formlar olmayıp anonim, evrensel, genel-geçer, rasyonel formlardır ve bunlarla yapılan sanat eserleri ve kompozisyonlarda evrensel olacaktır Böylece purizm rasyonalizme yol açıyor ve giderek “uluslar arası mimarlık akımı” doğuyordu

LE CORBUSİER:Corbusier’in purist-rasyonalist karakterde verdiği eserler 1920-1950 arası onun klasik dönemini içerir Bu eserler arasında Citrohan Evi(1920), Centro Soyuz(Moskova-1928) ve göreceğimiz eserler sayılabilir

VİLLA SAVOYE: (1929-1931)-Poissy

Ev yerden yükseltilmiş bir kutudur ve çepeçevre şerit şeklinde olan sürekli pencereleri vardır Le Corbusier yapıda U biçiminde olan 1kat planını bir kareye tamamlamış böylece oluşan kübün pencereleme şeklini de yatay bantlar şeklinde ifade etmiştir Diğer bir deyişle binaya dıştan baktığımızda üstü açık balkon bölümünü göremeyiz Çünkü bu bölümün cepheleri de salon pencereleri gibi gösterilmiştir Kübün 4 cephesinde kesintisiz dönen yatay pencere bantlarının arkasında farklı hacim ve işlevler yer almıştır Küp formu yalnızca çatı katındaki güneşlenme yerini çevreleyen silindirik duvarlarla bozulmakta ve statik değişmez kütle bir ölçüde hareket(dinamizm) kazanmaktadır Bina geometrik oranlarıyla geçmişe bağlanırken geleneksel yapılarda olduğunun tersine yere bağlanmamış yerden koparılıp ince kolonlar üzerine alınarak adeta uzayda-boşlukta durması sağlanmıştır Renk olarak beyazın seçilmesi doğanın ve gökyüzünün değişen renkleriyle bir tezat oluşturması ve yapının uzaklardan fark edilmesini sağlamıştır

Corbusier’in bu yapısı çağdaş mimari ve teknolojiyle , çağdaş konstrüksiyon arasında 5 noktada bağlantı kurmuştur:

1-Kolonlar bütün yükleri alarak taşırlar ve duvarları taşıyıcı olmaktan kurtarırlar

2-Yapının taşıyıcı iskeleti ve duvarları fonksiyonel yönden birbirinden bağımsızdır

3-Bağımsız plan:Betonarme iskelet sadece bir teknik özellik olarak değil aynı zamanda estetik bir öğe olarak kullanılmıştır Bölme duvarları ise iç mekanı tanımlayıcı öğelerdir ve bu tarz yapıların çok katlı örneklerinde kat planlarının her katta değişik olarak düzenlenebilmesi mümkün olmaktadır

4-Bağımsız cephe

5-Çatı bahçesi:Bu yapıyla düz çatılar kullanılabilir hale gelmiştir Ayrıca çatıda binanın zeminde kapladığı kadar bir alanda bahçe yapma imkanı doğmuştur

Corbusier Paris’teki İsviçre talebe yurdu binasının da saf dikdörtgen prizmatik kütleyi güçlü kolonlar üzerinde yükselterek zemini boş bırakmıştır Bu binada merdiven, asansör, tuvalet gibi ikincil işlev elemanları(servis mekanları) ikincil formlarla ayrı bir parça olarak ana kitleye bağlanmıştır Böylece “saf prizma” etkisi ikincil formlarla zenginleştirilirken tasarım yöntemi de tümevarım yönünde ağırlık kazanmıştır

Corbusierin Marsilya’da gerçekleştirdiği toplu konut binası da önceki yapılarla aynı ilkelere dayanır Saf prizma, sağlam kolonlar üzerinde yükseltilerek zeminden koparılmıştır Prizmanın dış örtüsü ise balkonlar ve güneş kırıcılar dolayısıyla üç boyutlu olup bu cephelere gölge ışık etkisinin hareketliliğini kazandırmıştır

LUDWİG MİES VAN DER ROHE:

FARNSWORTH EVİ:

Bu yapı Corbusier’in yapılarında olduğu gibi geleneksel şekilde temel duvarlarıyla yere bağlı olmayıp çelik kolonlar üzerinde topraktan ayrılmış camdan, saf, yalın, dikdörtgen bir prizmadır Sanatçı bütün eserlerini en ince noktasına kadar düşünmüş ve tasarladığı “cam kutular” usta bir kuyumcunun yonttuğu kristaller gibi değerlendirilmiştir

Van der Rohe’un eserlerini iki şekilde inceleriz:

1-1937yılına kadar süren Avrupa’daki çalışmaları:

Berlin (1919-1921) : 2cam gökdelen projesi

Stuttgart (1927) : Weissenhof Sitesi

Krefeld (1928) : Lange evi

Barcelona (1929) : Almanya Pavyonu

Çekoslavakya (1930) : Tugerdhat Evi

“ (1931-1938) : Avlulu Ev Projeleri

2-1937 yılında politik baskılar sonucu Almanya’yı terk edip ABD’ye yerleşir ve çalışmalarını burada sürdürür

İllinois Teknoloji Enstitüsü

Chicago Konutlar (1948-1951-1957)

Farnsworth Evi (1950)

Almanya (1953) : Mannheim Tiyatro Binası

Chicago (1954) : Kongre Salonu Projesi

Küba (1959) : Bacardi Bürosu

Newyork : Citrohan

Berlin (1968) : Milli Galeri

Rohe tüm bu eserlerde daima dikdörtgen prizmatik formları yalın ve saf biçimde kullanmış ve düşüncesini şöyle açıklamıştır “Biz formel problemlerle uğraşmayı kabul ediyoruz” Böylece mimari formu en baştan kabul eden sanatçı için formel problemler gerçekten söz konusu değildir Sanatçı yaptığı işi “ilginç olmak istemiyorum, iyi olmak istiyorum” sözleri ile özetler Oysa dönemin ünlü bir eleştirmeni sanat eserini şöyle tanımlar:” sanat eseri dinamik olmalıdır seyircinin dikkatini çekmeli, heyecanlandırmalı, belli bir duyguyu hayata geçirmelidir

Alıntı Yaparak Cevapla