Yalnız Mesajı Göster

Tek Parti Döneminde Türk Kamu Bürokrasisinin Gelişimi

Eski 10-09-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tek Parti Döneminde Türk Kamu Bürokrasisinin Gelişimi



B) Millî İktisat- Millî Burjuvazi ve Devletçi-Seçkinci Gelenek

Osmanlı’nın son döneminde liberal düşünce ve oluşumlar aynı zamanda zıt oluşumları da besleyici bir nitelikte gelişiyordu Yine bu gelişme o dönemin karışık siyasî gelişmeleri ile de bir paralellik arz ediyordu Prens Sabahattin'in temsil ettiği liberal düşünce ve anlayışlar yaygınlaşırken İttihat ve Terakkinin siyasal faaliyetleri ve ağırlığı da giderek artıyordu

Osmanlı'da liberalizmin kökeni ve oluşumu Batı toplumlarından oldukça farklıdır “Batı'da liberal düşünce uluslaşmayla koşut olarak gelişmiş, yüzyılların ortaya koyduğu toplumsal dönüşümlerin bir ürünü olarak belirmişti Oysa Osmanlı'da liberalizm, aydın kesimin Batı'dan esinlenerek benimsediği soyut bir kavramdan öteye geçememiştir Batı'ya olan özlem düşünüş biçimlerine de yansımış, Batılılaşmak için liberalleşmek gerekli görülmüştür”[xliv] Bu gelişme aslında, Batının tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş bağlamında Osmanlı-Türk toplumundan farkları ile de yakından ilgilidir Osmanlı devletinde "XVII yüzyıla kadar var olan üretim ilişkileri, giderek dış etkenler, toplumun- Batıda olduğu gibi kapitalist üretime evrilmesine olanak vermemiş,[xlv] bu da gerek anlayış ve gerekse yapılanmaların farklı nitelikte olduğu bir sonuç ortaya koymuştur Bu faklılık, liberalizm anlayışından adem-i merkeziyetçilik ilişkileri ve yerel yönetim yapılanmalarına kadar bir çok konu ile de yakından ilgilidir

Bu farklılık ve niteliklerinin ötesinde “1908-1912 dönemi Osmanlı liberalizminin balayı dönemi olarak nitelendirilebilir Bu dönemde çoğulcu liberal bir ortam vardı; güçlü muhalefet İttihat ve Terakki'ye sürekli meydan okumaktaydı Basın özgürlüğünden sendikalaşmaya geniş bir açılım ortaya çıkmıştı 1908 Jön Türk devriminin diğer adı hürriyetin ilanıydı Ancak hürriyet ortamı uzun sürmedi; Balkan savaşı vb siyasal gelişmeler, Jakoben geleneğin başkaldırısı için ortam hazırladı İttihat ve Terakki, Babıali baskınıyla iktidara bilfiil el koydu Bir süre seçimlere gidilmedi Ülke kanun-ı muvakkatlarla yönetildi”[xlvi] İttihat ve Terakki tarafından kullanılan siyasal yöntemler Kongar’a göre, korkutma, baskı altında tutma ve darbe yapma gibi genellikle şiddete dönük eylemlerdi Komitenin anayasacılığa inancı tamdı Fakat bunu kendi iktidarlarını ve hatta baskılarını kurmak için kullandıklarında da şüphe yoktu Gerçekten de, gerek padişaha gerekse öteki gruplara karşı şiddet kullanmakta hiç duraksamamışlardır İttihat ve Terakkinin eylemleri sonucu, pek çok insanın kafasında anayasacılık, hükümet darbesi, şiddet eylemleri ve Batılılaşma gibi kavramlar birbirine karışmıştı İttihatçı dönemin sonunda ise bu kavramların bir kısmı birbiri ile eş anlamlı hale geldi Bu sonuç hiç kuşkusuz, Türkiye'deki Batıcılık ve anayasacılık eylemlerinin başlangıcı bakımından büyük bir şanssızlıktır Bu şanssızlığın altında ise, devletçi-seçkinci grubun toplumsal destekten yoksun olması yatmaktadır Sonuçta, İttihat ve terakki önderliğinde süren, devletçi-seçkinci dönem, başarısız ulusçuluk ve bölük pörçük Batılılaşma çabaları ile belirlenir Üstelik, Batının siyasal ve ekonomik denetimi de aynıyla sürmüştür Bu dönem yalnızca, Cumhuriyetin kuruluşu konusunda bir deneme birikimi olarak anlam kazanır[xlvii] Metin Heper ise bu durumu, Birinci ve İkinci Meşrutiyet devirlerinde askerî bürokrasi ile oligarşi oluşturan sivil bürokrasi Birinci Cumhuriyette siyasal-bürokratik elitin önemli bir bölümünü oluşturmuştur[xlviii] şeklindeki değerlendirmesiyle desteklemektedir Yine Heper'e göre, Atatürk'ün yakın çevresi, genellikle İttihat ve Terakki döneminin askerî bürokrasisinden gelmiştir Bunlar seçkin bir subay grubu olup İttihat ve Terakki, Abdulhamit devrinin geleneklerine bağlı subayları ordudan uzaklaştırınca sorumlu mevkilere gelmişlerdir[xlix]

Böyle bir gelişim sürecini ardından egemen güç haline gelen devletçi-seçkinci grubun bazı özelliklerine baktığımızda şunları görmek mümkündür “Öncelikle, devletçi-seçkinci cephe Batılılaşma düşüncesi ve simgesi çevresinde oluşmuştur İmparatorluğun aydın kesimini de temsil eden merkezî bürokrasi, bu cephenin yaratıcısı ve önderi niteliğini taşır Bürokrasi, toplumda kendiliğinden oluşan başka sınıfların desteğinden yoksun olduğu için, bütün yenilikleri devletin gücüne dayanarak gerçekleştirme yolunu seçmiştir Bürokratlar, Batılılaşma yolundaki devrimleri gerçekleştirmek için, toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal yaşamın her düzeyinde devletin işe karışması gereğine inanıyorlardı Bu cepheyi oluşturanların devletçiliği Osmanlı toplumunda, toplumsal-ekonomik ve siyasal değişmeye önderlik edebilecek güçlü toplumsal sınıfların yokluğuna bağlıydı Bununla birlikte bu cepheyi oluşturanlar baskıcı bir tutum içinde bulunuyorlardı Halktan gelebilecek desteği yok sayıyorlar, hatta istemiyorlardı Bunun yanında Batı tipi bir toplum modeline inanıyorlardı Ekonomik etkinlikler kadar toplumsal ve kültürel yaşamın da devlet tarafından denetlenmesinden yanaydılar Gerçekten başardıkları ise halkın devletle yabancılaşmasıydı Aynı zamanda bölük pörçük yenilikler yoluyla yabancı düşünce ve kurumları da aralarında tutarlı bir bağlantı olmadan topluma sunduklarından, Osmanlı düzeninin bir an önce çöküşüne de yardımcı oldular”[l] Bu bağlamda nitelikleriyle, devletçi-seçkinci grup iktidarı ele geçirir geçirmez, özellikle İngiliz ve Fransız emperyalizmine karşı, millî iktisat denemesine girişti 1914'de kapitülasyonları kaldırıp, devletin para basma yetkisini Osmanlı Bankasının elinden alarak, tarım ve sanayiyi özendirecek yeni bir gümrük sistemi kurdu Daha da ilginç olanı, devlet eliyle millî tüccar yaratma politikası gütmeye başlar[li]

İttihat ve Terakkinin başlattığı bu millî iktisat çabalarında Almanların büyük etkisi olmuştur “Türk ulusçuluğunun iktisadi boyutu millî iktisat, büyük ölçüde Alman iktisat geleneğinden esinlenmiştir Alman romantizmi İttihatçıların baskıcı yöntemleriyle de bağdaştırıldı; birey ikinci plana itilerek cemiyet ve devlete sahip çıkıldı Diğer bir deyişle, II Meşrutiyet'in gündeme getirdiği ulusçuluk, I Dünya Savaşı'nın olağanüstü koşullarının da yardımıyla, İttihat ve Terakki'de Müslüman-Türk orta sınıf özlemini doğurdu; savaşın yitirilişi ertesi Anadolu'da Millî Mücadeleyi yürütecek kadroların oluşumunu sağladı”[lii] Ancak, İbrahim Okçuoğlu'na göre, Osmanlı devleti yarı kapitalist bir konumdayken savaşa girmiş ve yıkılmıştır Bu geçiş sürecini hızlandıran veya tamamlayan ise Türk millî burjuvazisi olmuştur[liii] Doğan Avcıoğlu'na göre ise iyi niyetlerle girişilen ve millîyetçilerin özlemlerini dile getiren millî iktisat kurma yolundaki ilk denemesi tam bir iflas ve hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştır Bir miktar Türk, Müslüman ve Yahudi zenginler, büyük şehirlerin kopmrador takımına katılmış, ama yarı-sömürge şartlarının yarattığı toplumsal yapı, değişmeden kalmıştır Devlet desteği ile Türk kapitalistler yetiştirerek millî iktisat kurma yolunda ikinci deneme, Cumhuriyet'ten sonra farklı şartlar altında yapılacaktır[liv]

Bu doğrultuda oluşturulan politika ve çabalar Cumhuriyet dönemine, özellikle İzmir İktisat kongresiyle aktarılacak ve sonrasında ortaya konan devletçilik uygulamalarıyla sürdürülecektir İsmail Cem’e göre Millî iktisattan murad edilen, zaferden önce yabancıların ve azınlıkların elinde bulunan ekonomik güçlerin bu kez yerli tüccar ve eşrafa transfer edilmesinden ibarettir Temelde aynı kalacak olan ekonomik yapının üst kademelerinde görev devir teslimi olacak ve Türkiye'nin bu sayede kalkınması beklenecektir Yerli özel sektör, millî kurtuluşun kendisine açtığı yeni ufuklar karşısında heyecan ve sabırsızlık içinde, devletin desteğini sağlamak çabasındadır Bu destek kısa zamanda verilecektir Bu hazırlığın içindeki millî burjuvalar kendilerine sağlanan çeşitli ayrıcalıklardan sonuna kadar yaralanacaklardır Zaten o günlerde devlet, millî burjuvaları açıktan desteklemekte, yurt kalkınmasını onların kalkınmasına bağlı görmektedir[lv]

Osmanlıda Cumhuriyete geçişteki temel ve etkin çizgilerden biri olan devletçi- seçkinci geleneğin ekonomik ve sosyal programının özünü oluşturan millî iktisat-millî burjuvazi düşüncesi ve uygulaması, siyasî-idarî yapılanma ve kurumlaşmalarla da iç içedir Özellikle merkeziyetçi ve adem-i merkeziyetçi anlayış ve yapılanmalarla, bu çabalar bir paralellik taşımaktadır Ekonomik alandaki görüş ve uygulamaları millî iktisat-millî burjuvazi olarak ifadelendirilebilecek olan devletçi-seçkinci gelenek Cumhuriyet dönemi idarî yapı ve kurumlaşmalarının niteliği, merkeziyetçi- adem-i merkeziyetçi anlayışların şekillenmesi ve özellikle yerel yönetim yapılarının oluşması ve gelişmesi üzerinde ağırlıklı olarak belirleyiciliğini devam ettirecektir

SONUÇ

Osmanlı'dan Cumhuriyet'e kalan miras, ekonomiden sosyal alana ve kültürden yönetime geniş bir yelpazeyi içermektedir Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişte, İmparatorluk bürokrasisinin biçimsel yönü ile birlikte yönetim gelenekleri ve siyaset kültürü de miras olarak intikal etti Bilindiği gibi son dönem Osmanlı bürokrasisinin yapı ve işleyişiyle ilgili unsurları, 1839'da ilan edilen Gülhane Hattı Hümayunu ile birlikte şekillenmeye başladı Bugünkü anlamda bakanlıkların kurulması, II Mahmut'un son dönemlerine rastlar Eyaletten il yönetimine geçiş, belediyelerin, il özel yönetimlerinin, Sayıştay ve Danıştay gibi temel kurumların oluşturulması, Tanzimat döneminde gerçekleştirildi Sivil ve askerî bürokrasiye elaman yetiştiren okulların büyük bir kısmı, Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinin ürünüdür

Tanzimat'la birlikte bürokratlar, siyaset sahnesinde hakim bir unsur olarak ortaya çıktı Kalemiye'ye mensup, az çok Avrupa görmüş ve kısmen yabancı dil bilen bürokratlar, devlet yönetiminde ulemanın önüne geçti; otorite, saraydan Bab-ı aliye intikal etti I Meşrutiyet'te II Abdülhamit'in kişisel özellikleri sebebiyle, saray idarî otoriteyi tekrar ele geçirdi İttihat ve terakki ile birlikte ordu siyaset sahnesine etkili olarak katıldı Bu üçüncü dönemde otorite ne Babıali bürokratlarının ne de hükümdarındı Siyasî bir cemiyet olan İttihat ve Terakki, Saray ve bürokrasi üzerinde güçlü bir otorite kumuştu Kurtuluş Savaşı'nın yönetici kadroları, büyük ölçüde İttihat ve Terakki içinde yetişmiş veya en azından o gelenekten etkilenmiş kişilerdi

İttihat ve Terakki'nin lider kadrosundaki iki farklı çizgi, günümüzdeki yönetim anlayışını da etkilemeye devam etmektedir Bu cemiyetin liderlerinden Ahmet Rıza merkeziyetçi, devletçi ve otoriter bir yönetimden yanaydı Karşıt grubun temsilcisi olan Prens Sabahattin ise, adem-i merkeziyet ve teşebbüs-i şahsî esasına dayalı bir idareyi savunuyordu İttihat ve Terakki içinde Ahmet Rıza’nın yönetim anlayışını benimseyen kadro egemen olduğu için, merkeziyetçi seçkinci ve otoriter eğilimler, devletin resmî politikası haline geldi ve kamu bürokrasisi bu çerçevede şekillendi

Bürokrasinin Tanzimat sonrasındaki işlevini etkileyen önemli bir faktör de, toplum sorunlarının hangi yöntemle çözülebileceği konusu oldu Bu konuda hakim görüş ve politika, toplum sorunları tepeden ve yasalarla çözülür biçiminde ortaya çıktı Bu görüşün uygulanması, merkezî otoriteyi modernize ederek güçlendirmek ve merkeziyetçiliğe ağırlık vermekle sağlanabilirdi Toplum sorunlarının çözümüne ilişkin bu yaklaşım, Cumhuriyet bürokrasisinin yapı ve işlevlerini etkileyen temel faktörler arasında yer aldı Osmanlı'dan Cumhuriyete devreden bu nitelikleriyle siyasî-idarî sistem, tek parti döneminden çok partili döneme ve sonrasında yeni nitelikler kazanarak gelişimini sürdürmüştür

Osmanlı Devleti ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki süreklilik niteliğinin en bariz hissedildiği alan idarî alandır Özelikle, merkeziyetçilik-adem-i merkeziyetçilik ilişkileri, yerel yönetim anlayışı ve uygulamaları kent mekanının özellikleri ilgili olarak bu tevarüs niteliğini açıkça görmek mümkündür “Cumhuriyet'in kurucu liderleri, ya İttihat ve Terakki içinde yetişmiş ya da bu gelenekten etkilenmiş kişiler oldukları için, otoriter ve merkeziyetçi yönetim anlayışını devam ettirmekte sakınca görmediler Bilakis, devletçi, otoriter ve merkeziyetçi politika, reformların yerleşmesi açısından kaçınılmaz bir yöntem olarak benimsendi Bu bakımdan Osmanlı'daki yerel yönetim anlayışı, Cumhuriyet Dönemi'nde de önemli bir değişikliğe uğramadan geçerliliğini korudu Cumhuriyet yönetimi, Osmanlı'nın kamu yönetimi kurumlarını aynen aldı Bugünkü merkezî yönetim bünyesi içinde yer alan temel kurumlarla yerel yönetimler, büyük ölçüde İmparatorluk'tan Cumhuriyet'e miras olarak intikal etti Aradaki en önemli farklılık, söz konusu yönetim organlarının gelişmesi, örgüt bakımından büyümesi ve yayılması biçiminde kendini gösterdi Cumhuriyet yönetimi de, yerel yönetimleri, siyasî organlar olarak değil, daha çok idarî birimler biçiminde değerlendirerek, yetki görev ve örgüt yapısını bu anlayışa göre dizayn etti Birlik ve beraberlik tehlikeye girer gerekçesiyle yerel yönetimleri güçlendirme konusunda hep tereddütlü davrandı”[lvi] Gerek anlayış gerekse yapılanma açısından Türkiye yerel yönetimlerini ele alırken bu niteliklerle, yukarda çerçevelendirilmeye çalışan siyasî-idarî gelişmeleri göz önünde bulundurmak gerekir Çünkü, bütün toplumlarda olduğu gibi Türk toplumunda da, bu ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasî-idarî ya da ideolojik parametreleri bir arada düşünmek gerekir

Merkeziyetçilik-adem-i merkeziyetçilik ilişkilerinin merkeziyetçilikten yana ağır basan işleyişi ve niteliği bugün Türkiye'de pek çok ekonomik, sosyal ve siyasî-idarî temel soruna kaynaklık etmektedir Özellikle küreselleşen ve bilgi toplumu olmaya doğru hızla yol alan bir dünyada, bu temel sorunlar Türkiye'nin giderek içe kapanmasına neden olmaktadır Bu gidişi önlemenin yolu ise demokrasinin, insan haklarının ve yerelleşmenin öne çıkarılmasına ilişkin bir anlayış ve yapılanmadan geçmektedir Demokratikleşme, yerelleşme eğilimlerinin hızla öne çıktığı bir dünyada bu bir gereklilik olduğu gibi aynı zamanda bir zorunluluktur

* Dr , Cumhuriyet Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi Bölümü Araştırma Görevlisi

[i] Kemal Çiçek, "Osmanlı Yönetim Yapısında Yozlaşma ve Siyasetnameler", Türkiye'de Yönetim Geleneği (Editör: DDursun, HAl), İlke Yayını, İstanbul 1998, s32

[ii] Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul Eren Yayıncılık, 1996, s114

[iii] Kemal Karpat, “Osmanlı Tarihinin Dönemleri”, Osmanlı ve Dünya (Ed:Kemal Karpat), İstanbul Ufuk Yayını, 2000, s120

[iv] Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı, Ankara Türk Tarih Kurumu Yayını, 1997, s13, 14

[v]Metin Kunt,"Siyasal Tarih (1600-1789)", Türkiye Tarihi, Cilt:3, İstanbul Cem/Tarih Yayını, 1995, s64

[vi] İlber Ortaylı, Gelenekten Geleceğe, İstanbul Ufuk Yayını, 2001, s18

[vii] Roderic H Davison, Osmanlı İmparatorluğunda Reform (Çev: Osman Akınhay), İstanbul Papirüs Yayını, 1997, s17-18

[viii] Stanford Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, I Cilt (Çev Mehmet Harmancı), İstanbul e Yayınları, 1994, s358

[ix] Davut Dursun,"Türkiye'de Yerel Yönetimlerin Doğuşu ve Siyasî-İdarî Gelişme", Türkiye’de Yönetim Geleneği, (Ed DDursun, HAl), İstanbul İlke Yayını, 1998, s99

[x] Musa Çadırcı,"Osmanlı Döneminde Yerel Meclisler", Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Eylül 1993, S5, s4

[xi] Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu, s343, 344

[xii] İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İstanbul Hil Yayını, 1995, s30

[xiii] İdris Küçükömer, Düzenin Yabancılaşması, İstanbul Ant Yayını, 1969, s56, 57

[xiv] Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaşlaşma, Ankara Bilgi Yayını, 1973, s509, 510

[xv] Ahmet Davutoğlu,"Tarih Metodolojisi Açısından Osmanlı Tarihinin Anlaşılması Meselesi", Osmanlı Toplum Yapısı Üzerine Bir Derleme (Derleyen: Abdulkadir Okumuşlar), Konya Sebat Matbaası, 1996, s29

[xvi] İlber Ortaylı, Tanzimat'tan Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği, İstanbul Hil Yayını, 1985, s31

[xvii] Davut Dursun, "Türkiye'de Yerel Yönetimlerin Doğuşu ve Siyasî-İdarî Gelişme", s99-100

[xviii] İlber Ortaylı, Tanzimat'tan Cumhuriyete Yerel Yönetim Geleneği, s23

[xix] Birgül Güler, Yerel Yönetimler, TODAİE Yayını, Ankara, 1992, s83

[xx] Bilal Eryılmaz, Tanzimat ve Yönetimde Modernleşme, İstanbul, İşaret Yayını, 1992, s12

[xxi] Bilal Eryılmaz, Tanzimat ve Yönetimde Modernleşme, s13

[xxii] İlber Ortaylı,"Aslında Hepimiz Tanzimat'çıyız", Millîyet Gazetesi, 12 Mayıs 1999

[xxiii] Metin Heper, Modernleşme ve Bürokrasi, Sosyal Bilimler Derneği Yayını, Ankara, 1973, s12

[xxiv] Mümtaz Turhan, Kültür Değişmeleri, İstanbul, 1989, s12

[xxv] İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, s9,26

[xxvi] Bilal Eryılmaz, Tanzimat ve Yönetimde Modernleşme, s15, 16

[xxvii] Metin Heper, Türk Kamu Bürokrasisinde Gelenekçilik ve Modernleşme, İstanbul, Boğaziçi Üniversitesi Yayını, 1977, s58

[xxviii] Şerif Mardin, Din ve İdeoloji, İstanbul, İletişim Yayını, 1997, s106-116

[xxix] Metin Heper, Modernleşme ve Bürokrasi, s58

[xxx] Ümit Aktaş, Osmanlı Çağı ve Sonrası, İstanbul, Bakış Yayını, 1998, s201-205

[xxxi] Adem Çaylak, Osmanlı'da Yöneten ve Yönetilen, Ankara, Vadi Yayını, 1998, 202, 209

[xxxii] İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, s241-244

[xxxiii] Sina Akşin, Türkiye Tarihi, III, s364

[xxxiv] Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleri, İstanbul, İletişim Yayını, 1996, s31

[xxxv] Ümit Aktaş, Osmanlı Çağı ve Sonrası, s238

[xxxvi] Emre Kongar, Türkiye'nin Toplumsal Yapısı, İstanbul, Remzi Kitapevi, 1995, s143

[xxxvii] Emre Kongar, Türk Toplumbilimcileri, İstanbul, Remzi Kitapevi, 1996, s86

[xxxviii] Ümit Aktaş, Osmanlı Çağı ve Sonrası, s238

[xxxix] Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasî Fikirleri, İletişim Yayını, s288-290

[xl] Cengiz Çağla,"Bir Türk Aydını Olarak Prens Sabahattin Bey", Türkiye Günlüğü, sy26, Ocak-Şubat 1994, s31

[xli] Emre Kongar, Türk Toplumbilimcileri, s120, 121

[xlii] Cengiz Çağla,"Bir Türk Aydını Olarak Prens Sabahattin Bey", s34

[xliii] Şerif Mardin, Siyasal ve Sosyal Bilimler, İstanbul, İletişim Yayını, 1997, s100

[xliv] Zefer Toprak, Millî İktisat- Millî Burjuvazi, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayını, 1995, s3

[xlv] Server Tanilli, Uygarlık Tarihi, İstanbul, Çağdaş Yayınları, 1996, s331

[xlvi] Zafer Toprak, Millî İktisat- Millî Burjuvazi, s3

[xlvii] Emre Kongar, Türkiye'nin Toplumsal Yapısı, s148, 149

[xlviii] Metin Heper, Modernleşme ve Bürokrasi, s58

[xlix] Metin Heper, Bürokratik Yönetim Geleneği, Ankara, ODTÜ Yayını, 1974, s96-101

[l] Emre Kongar, Türkiye'nin Toplumsal Yapısı, s143

[li] Sever Tanilli, Uygarlık Tarihi, 335

[lii] Zafer Toprak, Millî İktisat- Millî Burjuvazi, s7

[liii] İbrahim Okçuoğlu, Türkiye'de Kapitalizmin Gelişmesi, İstanbul, Varyos Yayını, 1996, s714

[liv] Doğan Avcıoğlu, Türkiye'nin Düzeni, İstanbul, Cem Yayınevi, 1974, s274

[lv] İsmail Cem, Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi, Cem/Kültür Yayını, İstanbul, 1995, s286

[lvi] Bilal Eryılmaz, "Yerel Yönetim Sendromu", Yeni Türkiye, sy4, Haziran 1995, s341

Alıntı Yaparak Cevapla