|
Prof. Dr. Sinsi
|
İstanbul Köşk Ve Konaklarında Bir Tur
Alay Köşkü (Eminönü)

İstanbul ili Eminönü ilçesinde, Topkapı Sarayı’nın etrafını çeviren Sur-ı Sultani duvarının bir köşesinde yer alan Alay Köşkü, buradaki bir burcun üzerine yapılmıştır XVI yüzyılda buradaki ahşap bir köşkün bulunduğu yerde Sultan II Mahmut (1808–1839) tarafından 1820 yılında yaptırılmıştır Batı Avrupa üslubunda yapılmış olan bu köşkün Balyan ailesinden Kirkor Amira Balyan (1764–1831) tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır Büyük olasılıkla bu köşkün bulunduğu yer Eski İstanbul’un ana caddesi üzerinde idi Alay Köşkü, Padişah ve erkânının resmi geçitleri izleyebilmesi için yaptırılmıştır
Köşkün cadde üzerindeki pencere kemerleri üzerinde Hattat Mustafa İzzet Efendi’nin siyah taş üzerine altın yaldızlı madeni harflerle manzum bir yazısı bulunmaktadır
Taş konsollar üzerinde çokgen planlı ve yedi cepheli, etrafı pencereli olan köşk, büyük ve tek bir salondan ibarettir Arka ve yan taraflarına değişik büyüklükte hizmetkârlara özgü odalar yerleştirilmiştir Saray bahçesinden geniş bir rampa ile büyük sofaya ulaşılan köşkün üzeri geniş saçaklı, soğan külah ile örtülüdür İç kısımda bu külah bir kubbe olarak görülmektedir Köşkün cephesi mermer levhalarla kaplanmıştır Köşkün yedi penceresi olup, bunların üzerlerinde siyah-beyaz taşlardan yayvan kemerlere yer verilmiştir
Alay Köşkü Cumhuriyetin ilk döneminde Güzel Sanatlar Birliği’ne tahsis edilmiştir Bir süre Eminönü Halkevi’nin oyun salonu olmuş, 1945–1946 yıllarında İstanbul Eski Eserleri Tescil Bürosu olarak kullanılmıştır Köşk 1959–1960 yıllarında Y Mimar Fatin Uluengin tarafından orijinaline uygun olarak restore edilmiştir
İncili Köşk (Eminönü)

İstanbul Eminönü ilçesinde Sirkeci’den Cankurtaran’a giden yol üzerinde, Bizans dönemi Manganlar Sarayı’nın uzantısında bulunan İncili Köşk XVI yüzyılın sonlarında Sadrazam Koca Sinan Paşa tarafından Mimar Davut Ağa’ya yaptırılmıştır Koca Sinan Paşa bu köşkü Sultan III Murat’a armağan etmiştir Sinan Paşa Köşkü olarak da tanınan bu köşkten Sultan III Murat çok hoşlanmış ve zaman zaman buraya gelmiştir
Günümüze yalnızca bodrum katı ile çeşmesi gelebilen köşk kesme taştan olan bu bölümler üzerine ahşaptan yapılmıştır Köşkün ahşap kısmı 1863 yılında yanmış, bunun arkasında kalan bölümleri de demiryolunun Sirkeci’ye kadar getirilmesi sırasında 1865 yılında yıkılmış ve ortadan kalkmıştır
Köşkün günümüze gelen kalıntıları düzgün kesme taştan cephede iki yuvarlak kemerli bölümü ile bunun üzerinde ahşap köşkü taşıyan dışarıya taşırılmış kesme taş çıkıntılardır Köşkün bodrumu olan bu bölümün yanında Mimar Davut Ağa’nın isminin yazılı olduğu bir de çeşme vardır Çeşme taş bodrumun ileriye doğru çıkan çifte kemerleri arasındadır
Yalı Köşkü (Eminönü)
İstanbul Eminönü ilçesi, Sarayburnu’ndaki Sepetçiler Kasrı’nın yakınında bulunan Yalı Köşkü Topkapı Sarayı’nın Sarayburnu’ndaki iki köşkünden birisi idi Yalı Köşkünü ilk defa Sultan II Beyazıt (1481–1512) yaptırmış ardından Sultan III Murat (1574–1595) 1592’de yeniden yaptırmıştır Cebeciler Köşkü de denilen Yalı Köşkü’nün Osmanlı saray törenlerinde önemli bir yeri vardır Donanma sefere çıkarken padişah Kaptan-ı Deryaları, Donanma Serdarlarını bu köşkten uğurlardı Bu uğurlama törenlerinde de şenlikler köşkte ve çevresinde yapılırdı Sefere çıkacak donanma önce Beşiktaş’ta demirler, oradan Müneccimbaşı’nın uygun göreceği günde Yalı Köşkü’nün önüne gelir ve top atarak padişahı selamlardı Gemisinden kayıkla ayrılarak köşke gelen kaptan paşaya padişah tarafından kürk giydirilir ve bir hançerle ödüllendirilirdi Bundan sonra kaptan paşa gemisine döner, top atışlarına devam ederken Top Kapısı’ndan da ona cevap verilirdi
Yalı Köşkü yabancı ressamların yapmış olduğu Topkapı resimlerinde görülmektedir Dikdörtgen planlı köşkün üzeri 7 m çapında bir kubbe ile örtülü olup, orta sofanın etrafı üç eyvanla yaygın ve klasik divanhane planında yapılmıştı Köşkün denize bakan cephelerinin karşısında, ocaklı duvarların arkasında odalar sıralanmıştı Köşkün çevresinde 4 m genişliğinde geniş revaklar ve bunların üzerini örten 2,5–3 m lik geniş saçaklı bir örtü bulunmaktadır Son derece hafif ve zarif mimari elemanlardan yapılan köşkün önünde geniş bir rıhtım bulunmakta olup, bu rıhtımdan birkaç basamakla bir platforma çıkılmaktadır
Günümüze gelemeyen, yabancı ressamların resimlerinden bilgi edinilen bu köşkle ilgili olarak XIV Louis’in Sultan IV Mehmet’e (1648–1687) gönderdiği elçi Marquis de Nointel ile birlikte İstanbul’a gelen Antoine Galland İstanbul ile ilgili yazılarında bu köşkten söz etmiştir:
“Bu köşk dışarıdan kare biçiminde olup, kurşunla örtülü bir çatısı ve çatının ortasında küçük bir kubbesi olan bir yapıdır Yapının çevresinde on ayak genişliğinde mermer sütunlara oturan bir revak vardır Revak altından büyük salona geçilmektedir Bu salonun iki yanında ve deniz tarafında sedirler bulunur Deniz cephesinin karşı tarafında ise bronz kaplı bir ocak vardır Her sedirin üstü arabesk üslubunda yaldızlı renklerle boyalı bir tonozla örtülüdür Ortada ise aynı üslupta bezemeli büyük kubbe bulunmaktadır Duvarlar mermer ve bitkisel motifler ve yazılarla süslü çinilerle kaplıdır Bunlar bizim duvarlara astığımız halıların işini mükemmel görüyorlar 3–4 yerde fıskiyeler ve yapının önünde bir de çağlayan vardır Bu köşkte duvara asılmış bir tahta gördüm Ortasında bugünkü padişahın çocukluğunda yazmış olduğu yarım satırlık bir yazı vardı Bunun üzerinde “Sultan İbrahim’in oğlu Sultan Mehmet’in eseri” yazılı idi
Ocağın yanındaki bir kapıdan elçiyi bir salona soktular Burada padişahın oturmasına mahsus, altın yaldızlı fakat kötü yapılmış üç iskemle ile Peder M de La Haye’nin vaktiyle Babıâli’ye hediye ettiği bir ayna vardı Buradaki dolapların kapakları oldukça ince bir işçilikle yapılmış altın ve gümüş yaldızlı parçalardan oluşuyordu Köşkün muhafızı, dolabın vaktiyle bir İran şahı tarafından bir padişaha gönderilmiş bir hediye olduğunu, padişahın bu hediyeyi beğenmeyerek onu buradaki helâların kapısına koydurduğunu söyledi ”
Yalı Köşkü İstanbul-Edirne demiryolu yapılacağı sırada çevresindeki yapılarla birlikte 1869 yılında yıkılmıştır Köşkten günümüze hiçbir iz gelememiştir
Darphane Köşkü (Eminönü)
İstanbul ili Eminönü ilçesinde Topkapı Sarayı’nın birinci avlusunda, Darphane-i Âmire’nin Babüs-Selam tarafına bakan kuzeydoğu köşesinde bulunuyordu Bu köşk Sultan II Mahmut (1808–1839) tarafından 1832 yılında yaptırılmıştır Bu köşkün bulunduğu yerde daha önce Sultan III Ahmet’in (1703–1730) 1726’da yaptırdığı aynı isimli iki katlı bir köşk bulunuyordu Sultan II Mahmut’un yaptırmış olduğu köşk XX yüzyılın başlarında yıktırılmış günümüze yalnızca zemin katının duvarları gelebilmiştir
Sultan III Ahmet döneminde yaptırılan köşkün doğu cephesi Melling’in gravüründe görülmektedir Bu gravüre göre Osmanlı sivil mimarisi özelliklerini yansıtan bu yapının kâgir zeminli, ahşap olduğu anlaşılmaktadır Köşkün Darphane’nin iç avlusuna bakan iki çıkması bulunuyordu Bu çıkmalar eli böğründelerle desteklenmişti Üst kat duvarlarında çift sıra halinde pencerelere yer verilmişti Bu pencerelerden alttakiler kepekli, üstekiler de tepe pencerelidir
Sultan II Mahmut döneminde yapılmış olan köşkün XIX yüzyıla ait fotoğraflarında güneydoğu ve kuzey cepheleri görülmektedir Sedat Hakkı Eldem bu fotoğraflara dayanarak köşkün restitüsyon projesini hazırlamıştır Buna göre Osmanlı sivil mimarisinde sıkça uygulanan orta sofalı ve yan sofalı bir plan şemasının burada uygulandığı görülmektedir Cephe tararsımı dönemin ampir mimari üslubundadır Köşkün zemin katı kesme, köfeki taşlı ve tuğla dizilidir Birinci ve ikinci kat duvarları içeriden ve dışarıdan bağdadi sıvalıdır Katlar boyunca dikdörtgen söveli pencereler sıralanmıştır Bunlardan üst kattaki pencereler ahşap pervazlarla çerçevelenmiştir
Köşkün ana yapısı doğu ve kuzey cephelerinin eksenlerinde, güney cephesinin iki yanında ve zemin kattan başlayan çıkmalarla hareketli bir görünüm elde edilmiştir Köşkün iki girişi olup, bunlardan asıl giriş Darphane’nin iç avlusuna bakan güney cephesinin eksenindedir Diğer kapı ise kuzey cephesinde Kozbekçileri Kapısı’na inen yola açılmaktadır Günümüzde görülebilen bu kapı iki yandan mermer plasterle çevrelenmiştir Bu köşkte de zemin kat ile birinci katta orta sofalı plan tipi uygulanmıştır Dikdörtgen planlı büyük sofanın çevresinde ikişer oda ile birer helâya yer verilmiştir Katlar arasındaki bağlantıyı üç kollu merdivenler sağlamaktadır İkinci kat diğerlerine göre daha küçük olup, burada yalnızca sofanın Alay Meydanı’na bakan eyvanı ile yanındaki daireler bulunmaktadır
Kaptan Paşa Konağı (Eminönü)
İstanbul Eminönü ilçesi, Beyazıt Süleymaniye Mahallesi’nde Besim Ömer Paşa Caddesi üzerinde bulunan bu konak, Kaptan-ı Derya Hacı İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır Konağın yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber XVIII yüzyılın başlarına ait olduğu sanılmaktadır Bugün bu konağın yerinde İstanbul Üniversitesi Merkez Binalarının bulunmaktadır
Günümüze gelemeyen bu konağın cephe restitüsyon planlarını J Robertson’un 1853–1855 yıllarında çekmiş olduğu fotoğraflara dayanılarak Y Mimar Sedat Hakkı Eldem çizmiştir Buna dayanılarak konağın iki katlı ahşap ve iki orta sofalı olduğu sanılmaktadır Bu sofalardan biri hareme, diğeri de selamlığa aittir Dikdörtgen planlı sofaların üç yönüne eyvanlar yerleştirilmiş, bunların aralarına da odalar yapılmıştır Sofalar birbirlerine iki geçitle bağlanmış, bu geçidin aralarına da helâlar ve kahve ocağı yerleştirilmiştir Odalar eli böğründelerle dışarı taşırılmış ve çift sıra pencere ile aydınlatılmıştır
Çinili Köşk (Eminönü)

İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin avlusunda bulunan Çinili Köşk, Topkapı Sarayı yapı topluluğunun bir bölümü olarak Fatih Sultan Mehmet tarafından 1472’de sur içerisinde, Sarayburnu’ndaki koruluk içerisinde yaptırılmıştır
Çinili Köşk Osmanlı sivil mimarisinin Selçuklu etkisinde yapılmış İstanbul’daki tek örneğidir Kaynaklarda yeterince isminden söz edilmeyen bu köşkün mimarı bilinmemektedir Fatih Sultan Mehmet (1451–1481) dönemi tarihçilerinden Tursun Bey, Çinili Köşk’ü sırçadan yapılmış bir yer olarak nitelendirmiştir Sultan IV Murad (1623–1640) zamanında köşk içerisinde yeni düzenlemeler yapılmış ve bu arada ayna taşından bir tavus kuşu kabartmasının bulunduğu bir çeşme de buraya eklenmiştir Çeşmenin iki tarafındaki kitabelerde de buradan Sırça Saray olarak söz edilmiştir
Köşk 1737 yılında kısmen yanmış ve bu nedenle de onarım sonrasında, özellikle cephe mimarisi değişmiştir XIX yüzyılda Aya İrini’deki müzenin yetersiz kalmasından ötürü eserler buraya taşınmıştır 1910 yılında restore edilmiş, II Dünya Savaşı sırasında kapatılmış, 1942’de de yeniden onarılırken 1880 yılında ön kısmına eklenen merdivenler kaldırılmıştır Daha sonra bu onarımlar 1948–1953 yıllarında da devam etmiştir
Çinili Köşk iki katlı taş bir yapıdır Yapımında beyaz köfeki taşlar kullanılmış, yan ve arka cephelerinde de kırmızı tuğladan dolgulara yer verilmiştir Köşkün Haliç’e bakan çıkmalı arka cephesinde tuğla dolguların alt katında kilim deseni biçiminde bezemeler olduğu biliniyorsa da bu kısım özelliğini yitirmiştir Köşkün ön cephesinin ortasında bulunan çinilerle kaplı büyük bir eyvandan içeriye girilmektedir Bu girişin yanlarında derinliği fazla olmayan kemerli nişler bulunmaktadır Köşkün asıl katında orta mekâna açılan dört eyvanlı bir şema görülmektedir Üzerleri kubbe ve tonozlarla örtülmüştür
Çinili Köşk’ün en başta gelen özelliği dış cephesi ile büyük eyvanının iç yüzeyini ve içerdeki odaların bir bölümünü kaplayan çinilerdir Mozaik tekniğinde yapılmış olan bu çiniler firuze renkli zemin üzerine kufi yazılar ve geometrik desenlerden meydana gelmiştir
Çinili Köşk 1737 yangınından sonra bir süre saray ağalarına tahsis edilmiş, 1953 yılında İstanbul’un 500 Fetih yılı dolayısı ile Fatih Sultan Mehmet’e ait giysiler, silahlar ve fermanlar burada sergilenmiştir Günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü’nün yönetiminde müze olarak ziyarete açıktır
Şevkiye Köşkü (Eminönü)
İstanbul Eminönü ilçesi, Sarayburnu’nda Topkapı Sahil Sarayı’nın yanında bulunan bu köşk, Sultan III Selim’in annesi Valide Sultan tarafından 1789–1791 yıllarında yaptırılmıştır Daha önce burada bulunan Şevkiye Ocağı’ndan ötürü de bu köşke Şevkiye Köşkü adı verilmiştir Bunun yanı sıra Serdab Köşkü ve Yeni Köşk olarak da tanınmıştır Bu köşk Sarayburnu’ndaki 1862 yangınında yanmış, 1871 yılında arsası üzerinden Sirkeci Demiryolu geçirilmiştir
Clarke Pouqueville, Hammer, De Beau Mont’un notlarından ve Melling’in gravürlerine dayanılarak bu köşkün Marmara surlarına oturtulmuş, ahşap duvarlı bir kat ile kâgir duvarlı bir bodrumdan meydana geldiği anlaşılmaktadır Köşkün Osmanlı sivil mimarisinde yaygın olan sofalı eyvanlı divanhane biçiminde yapıldığı sanılmaktadır Doğu-batı ekseninde uzanan divanhane beyzi planlı olup, üzeri kubbe ile örtülmüştür Bunun yanında dikdörtgen planlı bir de eyvanı vardı Köşkün kurşun kırma çatısı altında bu kubbenin gizlendiği görülmektedir Sofanın güney yönünde, küçük bir aralığın arkasında padişaha ait bir oda, kuzeyinde de buna simetrik valide sultan odası bulunuyordu Bu iki oda cepheden ileriye taşarak ana sofadan ayrılmıştır Üç eyvanlı plan tipindeki köşkün bu bölümleri arasına da küçük odalar yerleştirilmiştir
Bodrum katı mermer zeminli olup, ortasına fıskiyeli bir havuz ve ona bağlantılı selsebiller olduğu gezginlerin notlarından öğrenilmektedir Sıcak yaz aylarında harem halkının serinlemek için buraya gelmesinden ötürü de köşke Sertab ismi verilmiştir
Zeynep Hanım Konağı (Eminönü)
İstanbul ili Eminönü ilçesinde bugünkü İstanbul Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültelerinin bulunduğu binanın yerindeki bu konak, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kızı ve Sadrazam Yusuf Kamil Paşa’nın eşi Zeynep Kamil Hanım tarafından XIX yüzyılın sonlarına doğru yaptırılmıştır Bu konağın bulunduğu yerde XVII yüzyılda yapılmış ve Mihrişah Valide Sultan’ın kethüdası Yusuf Ağa’ya ait bir konak olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir
Zeynep Hanım Konağı zenginliği ile özellikle Abdülaziz (1861–1876) döneminde ün yapmış, 1903–1909 yıllarında yetimhane ve Darü’l-Hayr-ı Âli (Sanat Okulu) olarak kullanılmıştır Konak 1909’da Darü’l Fünun’a tahsis edilmiş, burada tıbbiye ve hukuk dışında kalan Ulum-ı Edebiye, Ulum-ı Şer’iye ve Fen bölümlerinde eğitim yapılmıştır Y Mimar Ekrem Hakkı Ayverdi 1922 yılında konağı onarmış, 28 Şubat 1942’de yanmıştır Günümüze bu konaktan yalnızca Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde bulunan kitabesi gelebilmiştir Bu kitabeyi Hattat Vahdeti Efendi 1864 yılında yazmıştır
Zeynep Hanım Konağı kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı, üç katlı bir yapı idi Yapımında ampir ve neo-rönesans üslupları egemen olmuştur Simetrik düzendeki konağın cephesi kademeli biçimde ileriye ve geriye çekilerek hareketli bir görünüm elde edilmiştir Kat aralarına, saçak hizasında silmeler, plasterler yerleştirilmiştir Bu plasterlerden zemin kattakiler toskana başlıklı, ikinci kattakiler korint başlıklı olarak düzenlenmiştir Pencereler birbirlerinden farklı biçimlerde olup, değişik ayrıntılıdırlar Zemin kat madeni şebekeli ve yuvarlak kemerlidir Birinci ve ikinci katlardaki pencereler dikdörtgen söveli olup, bazılarının çevresinde ion başlıklı gömme sütunların taşıdığı yuvarlak kemerler bulunmaktadır
Konağın girişi doğu cephesinde olup, girişin ortasında dışarıya doğru çıkıntı yapan basık kemerli bir alınlık bulunmaktadır Buradaki alınlık ve pencerelerin üzerleri kıvrımlı dal kabartmaları ile doldurulmuş, bunların ortasına da yapım kitabesi yerleştirilmiştir Harem ve selamlık bu cephenin eksenine göre iki yana kaydırılmıştır
Konak orta ve iç sofalı plan tipinin enine gelişmesi ile değişik bir plan düzeni ortaya çıkmıştır Ancak bu düzen kullanım yönünden yeterli değildir İç plan düzeni cephelere yansımamış, harem ve selamlık sofaları ile onların çevresinde farklı ölçülerde odalar sıralanmıştır Katlar arasında üç kollu merdivenler bulunmaktadır Konağın hamam ve servis birimleri batı cephesine yerleştirilmiştir
Şale Köşkü (Beşiktaş)

İstanbul ili Beşiktaş ilçesinde, Yıldız Sarayı’nın bir bölümünü oluşturan Şale Köşkü’nün ilk yapım tarihi ve mimarı kesin olarak bilinmemektedir Yalnızca Milli Saraylar arşivi içerisinde bulunan 1879–1880 tarihli bir belgede köşkün döşenmesi ile ilgili bazı bilgiler bulunmuştur Buna dayanılarak da köşkün bu tarihlerde bitirilmiş olduğu anlaşılmaktadır
Bugünkü yapı Balyan ailesinden Sarkis Balyan tarafından 1889 yılında yapılmıştır Bu yapılışın nedeni de Alman İmparatoru II Wilhelm’in İstanbul’a gelişi ile ilgilidir Yıldız Sarayı’nın Merasim Dairesi olarak yapılan köşk, 107 000 kuruşa mal olmuştur Bu bölümün yapımından kısa bir süre sonra ilk köşkün hamamı üzerine Nikolaki Kalfa tarafından yeni bir salon eklenmiştir Köşkün Merasim Dairesi olarak tanınan üçüncü bölümü ise İtalyan Mimar Raimondo d’Aronco tarafından yapılmıştır Almanya İmparatoru II Wilhelm’in ve İmparatoriçenin İstanbul’a ikinci gelişi onuruna bu bölüm yapılmıştır
Şale Köşkü yüksek ve kâgir bir bodrum üzerine iki katlı olarak yapılmıştır Ayrıca çatı örtüsü içerisine de çatı katları yerleştirilmiştir Köşkün bodrumunda mutfak, depolar, çamaşırlık ve diğer servis odaları bulunmaktadır Giriş katındaki mekânlarda sefir odası, piyanolu salon, misafir odası, teşrifat odası isimlerini taşıyan mekânlar bulunduğu bilinmektedir Girişin karşısına gelen alandaki arka kapı Yıldız Sarayı’nın harem bahçesine açılmaktadır Aynı zamanda bu kapı saray ile köşk arasındaki bağlantıyı sağlamaktadır
Köşkün ikinci katı törenlere özgü yapılmış ve birbirlerinden üslup farkları olan zengin bezeli mekânlardan oluşmuştur Köşke dört basamakla ulaşılan bir sahanlıktan girilmektedir Giriş holünde küçük, ahşap, barok üslupta bir merdiven bulunmaktadır Rokoko üslubunda bezmelerle süslenen bu merdivenden sonra salonlara ayrı koridorlarla ulaşılmaktadır Zemin katta dikdörtgen planlı bir banyo dairesine yer verilmiştir Bunun üzerinde Nikolaki Kalfa’nın yaptığı ve günümüzde Sarı Salon olarak isimlendirilen özel bir bölüm bulunmaktadır
Şale Köşkü kendine özgü mekânları ile tanınmıştır Bunların başında 15x30 m ölçüsündeki büyük Merasim Salonu gelmektedir Yüksek pencerelerin aydınlattığı ve çok renkli bir bezemesi olan bu mekânın köşeleri sekizgen çıkmalarla derinleştirilmiş ve duvarlara yüksek ve geniş aynalar yerleştirilmiştir Ayrıca duvarlarda çeşitli resimler, ahşap işçiliği örnekleri dikkati çekmektedir Şale Köşkü’nün bir diğer mekânı da Sedefli Salon olarak isimlendirilen yemek salonudur Sarkis Balyan tarafından yapılan bu salonda Raimondo d’Aronco’nun da bazı çalışmalar yapmış olduğu Milli Saraylar arşivindeki belgelerden öğrenilmektedir Bu salonda kırmızı, yeşil ve altın varaklar ile büyük ölçüde mavi renkli bezemeler kullanılmıştır Salonun sedef kakmalı kapı ve dolap kapakları ise Çırağan Sarayı’ndan getirilmiştir

Köşkün Sırmalı Salonu klasik ve geometrik üslupta bezenmiş olup, rokoko bezemeler yer yer görülmektedir Nikolaki Kalfa tarafından yapılmış olan Sarı Salon ise içerisindeki eşya ve bezemesi ile tamamen barok üsluptadır Salonun tavanına elips biçiminde bir göbek yapılmış ve bunun üzerine de altın yaldızın egemen olduğu renkli bir bezeme uygulanmıştır
Şale Köşkü salonlarındaki bezemeler, tavan resimleri ile tanınmıştır Büyük çoğunluğunun peyzajların oluşturduğu bu resimler natüralist bir üslup taşımaktadır R d’Aronco tarafından tasarlanan köşkün kuzey ekindeki İtalyan mermerinden yapılmış anıtsal merdiven holü yapıya değişik bir görünüm kazandırmıştır Bu bölümün tavanına Osmanlı İmparatorluğu’nu simgeleyen altın yaldızlı güneş ışınları yapılmıştır Duvarlarında ise Neo-Rönesans etkisinde geometrik çerçeveler vardır
Şale Köşkü’nün aydınlatılmasını Siemens Halske firması yapmıştır Bu firma tarafından yapılmış olan tesisata Beykoz Fabrikay-ı Hümayun’dan özel olarak yapılmış avizeler yerleştirilmiştir Ayrıca köşkün ısıtma donanımı ile sobaları İsveç firması tarafından yapılmıştır Kuk Tel Detachement tarafından da telefon tesisatı kurulmuştur
Cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul Belediyesi tarafından Mario Serra isimli bir İtalyan işletmeciye kiralanan köşk, 1930 yılında Milli Saraylar Dairesi Başkanlığı’na verilmiştir Şale Köşkü müze-saray olarak 7 Temmuz 1985’te ziyarete açılmıştır
Malta Köşkü (Beşiktaş)

İstanbul Beşiktaş ilçesinde, Yıldız Sarayı’nın bir bölümünü oluşturan Yıldız Parkı içerisindeki Malta Köşkü Sultan Abdülaziz (1861–1876) tarafından kâgir olarak yeniden yaptırılmıştır Daha önce köşkün bulunduğu yerde Yıldız Sarayı’na ait bir yapı bulunuyordu
Malta Köşkü geniş bir teras üzerinde iki katlı bir yapıdır Malta Köşkü isminin buraya veriliş nedeni bilinmemektedir Osmanlı tarihinde fethedilen veya fethedilmeye çalışılan yerlerin isimleri Topkapı Sarayı’nda Bağdat ve Revan köşkleri gibi isimlerin verildiği düşünülecek olunursa Malta Köşkü’ne de bu ismin böyle bir nedenle verildiği sanılmaktadır
Malta Köşkü içerisinde banyo ve üst katta tuvalet bulunmayışı göz önüne alınacak olunursa bu köşkün günlük gezintiler için yapıldığı sanılmaktadır Ayşe Sultan anılarında Sultan II Abdülhamit’in Cuma selamlığından sonra buraya piknik yapmak için geldiğini belirtmiştir Malta Köşkü’nün tarihte kendisinden söz ettirmesi Mithat Paşa’nın tutuklanması ve yargılanması nedeni iledir Mithat Paşa’nın hazırlık soruşturması parkın batısındaki Çadır Köşkü’nde yapılmış, Malta Köşkü’nün arkasındaki düzlüğe kurulan büyük bir çadırda da Mithat Paşa’nın yargılanması için özel bir mahkeme kurulmuştur Bu olaylardan sonra Malta Köşkü harem gezileri için birkaç saatliğine kullanılmıştır Sultan II Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra 40 yıldan fazla bir süre boş kalmıştır
Cumhuriyetin ilanından sonra Maliye Bakanlığı tarafından İstanbul Belediyesi’ne devredilmiştir Köşk 1979 yılında Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ile İstanbul Belediyesi arasında yapılan bir protokol ile Kuruma kiralanmış ve Kurum tarafından restore edilerek restoran ve kafe olarak ziyarete açılmıştır Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu dönemine ait mobilyaları, avizeleri, aynaları ve yağlı boya tabloları piyasadan satın alarak köşkü dekore etmiştir

Malta Köşkü’nün mimarının ismine kaynaklarda rastlanmamıştır Yapının mimari üslubu, bezemesi dikkate alındığında Sultan Abdülaziz’in Beylerbeyi Sarayı için getirdiği İtalyan Mimar G Stampa’nın Fosatti’nin etkisinde kalan bir projeyi burada uyguladığı sanılmaktadır
Mimari yönden sade bir dış görünümü vardır Yarım daire kemerli, oldukça yüksek pencereleri bunların arasında İon üslubunda kolonlara yer verilmiş ve yapıyı da boydan boya bir korniş çepeçevre kuşatmıştır Yapının içerisinde, alt katta havuzlu bir orta sofa bulunmaktadır Bu sofa ve iki tarafındaki odaları üst kat merdivenlerin girişinde sağ ve sol yöndeki sel sebiller ile zengin bir görünümdedir Yapının plan şeması simetrik olup, üst katta orta sofa ve bunun iki tarafında da odalar sıralanmıştır
Köşk günümüzde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından işletilmektedir
Çadır Köşkü (Beşiktaş)

İstanbul Beşiktaş ilçesinde, Yıldız Sarayı’nın bir bölümünü oluşturan Yıldız Parkı içerisindeki Çadır Köşkü Sultan Abdülaziz (1861–1876) zamanında Çırağan Sarayı bahçesinin bir parçası olarak yapılmıştır Saray hekiminin kızı Şaire Leyla Hanım anılarında belli günlerde Haremağalarının gözetiminde personelin buradaki bahçelere çıkarıldığını anlatmaktadır Sultan Abdülaziz’in son dönemlerinde yapılan bu köşkün padişahla ilgili bir anısı bulunmamaktadır
Sultan II Abdülhamit’in (1876–1909) tahta çıkışından sonra Yıldız Sarayı’na yerleşmiş, Çırağan Sarayı’na ait bazı bölümleri de bu saraya eklemiştir Çadır Köşkü’nde Mithat Paşa ve arkadaşlarının sorguları yapılmıştır Bu olaylardan sonra Çadır Köşkü kapatılmış, yalnızca harem gezilerinde birkaç saatliğine kullanılmıştır
Cumhuriyetin ilanından sonra uzun süre boş kalan bu köşk 1940 yılında İstanbul Vali ve Belediye Başkanı Dr Lütfi Kırdar’ın Çırağan Sarayı’nın arka bahçesini Yıldız Sarayı’nın ara duvarına kadar olan bölümünü Maliye Bakanlığı’ndan İstanbul Belediyesi’ne devrettirmiştir Çadır Köşkü 1949’da İstanbul Belediyesi tarafından Markiz Pastanesi’ne kiralanmıştır 1960 yılından sonra köşk boşaltılmış, burada Tanzimat Müzesi kurulmuştur
İstanbul Belediyesi ile Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun 1979 yılında yaptığı protokol üzerine Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’na devredilmiş, Kurum tarafından restore edilerek yeniden düzenlenmiş ve halka açık çay salonu haline getirilmiştir Bu arada kapalı mekân içerisindeki Tanzimat Müzesi Gülhane Parkı’nda yapılan yeni binaya nakledilmiştir Malta Köşkü günümüzde BENKA Turizm Yat Ltd Şirketi tarafından işletilmektedir
Çadır Köşkü kesme taştan beyaz ve kırmızı rengin hâkim olduğu bir cephe görünümüne sahiptir Dikdörtgen planlı, üzeri çatı ile örtülü köşkün önünde büyük bir havuz bulunmaktadır Bu havuzun ortasında küçük bir ada ve ona uzanan bir köprü Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu tarafından orijinaline uygun olarak yaptırılmıştır Bu köprüde orijinal döküm parmaklıklar aynen kullanılmıştır Bu havuzun önündeki köşke iki yönlü mermer merdivenlerle anıtsal görünümlü bir girişten sonra köşkün ana mekânına girilmektedir Ana mekânın çevresinde küçük odalara yer verilmiştir
Sarı Köşk (Sarıyer)

İstanbul Sarıyer ilçesi Emirgân Korusu içerisinde bulunan Sarı Köşk XIX yüzyılın sonlarında, Hıdiv İsmail Paşa tarafından yaptırılmıştır Mimarının Balyan ailesinden Sarkis Balyan olduğu sanılmaktadır Köşk, Şale Köşkü’nde olduğu gibi adeta bir kuş evi görünümündedir Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu tarafından 1979 yılında restore edilerek halka açılmıştır Köşke renginden ötürü Sarı Köşk ismi verilmiştir Cephe görünümünde sarı renk ile birlikte beyaz renk büyük bir uyum içerisinde uygulanmıştır
Sarı Köşk iki katlı ahşap dikdörtgen planlı bir yapıdır Osmanlı konak mimarisi plan düzeninde olup, bir sofa etrafında salonlar ve odalar çevrelenmiştir Denize bakan cephesinin ön kısmı altlı üstlü dörder sütunun taşıdığı balkonlarla dışarı taşırılmış, üzeri ana çatıdan ayrı olarak kırma bir çatı ile örtülmüştür Cephe görünümünde iki sıra halinde altlı üstlü altışar dikdörtgen penceresi bulunmaktadır Bunların arasında kalan bölümler kalem işleri ile boş yer bırakılmamacasına bezenmiştir
Köşkün içerisinde iç içe üç ayrı salon bulunmaktadır Köşkün üst katında üç oda bir salon, alt katında giriş holü, salon niteliğinde dört oda ve mutfak bulunmaktadır Köşkte süsleme sanatının en güzel örnekleri sergilenmiş olup, tavanında çiçek motifleri, yağlıboya resimler bulunmaktadır
Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun yaptığı çalışmalarla salonlar yeni baştan düzenlenmiş, köşelere sütunlar ve lambalarla köşe ışıkları serpiştirilmiş ve duvarlar tablolarla, kitaplıklarla hareketlendirilmişti r Salonun ortasına yerleştirilen XIX yüzyıl İngiliz üslubundaki kanepe ile de Boğaziçi’nde benzeri yapıların bir örneği burada sergilenmiştir
Pembe Köşk (Sarıyer)

İstanbul Sarıyer ilçesi Emirgân Korusu içerisinde bulunan Pembe Köşk’ün bulunduğu alan 1930’lu yıllarda S Lütfi Tozan tarafından satın alınmıştır Daha sonra bu alan 1940 yıllarının başlarında İstanbul Belediyesi tarafından kamulaştırılmıştır
Emirgân Korusu içerisinde bulunan Hıdiv İsmail Paşa tarafından diğer iki köşkle birlikte yaptırılmış olan pembe köşk Osmanlı sivil mimarisi köşk plan düzeninde iki katlı bir yapıdır Pembe renge boyandığından ötürü de Pembe Köşk ismi ile tanınmıştır Mısır Hıdivi Abbas Hilmi döneminde burası dönemin paşalarının seyir mekânı olarak kullanılmıştır
Köşk kareye yakın dikdörtgen planlı ve iki katlı, ahşap bağdadi sıvalıdır Giyotin pencerelidir Köşkün girişinde geniş bir salon ve bu salona açılan iki oda bulunmaktadır Bunun yanı sıra küçük bir oda da bu plan düzeni içerisinde diğerlerinden farklı ve gizli olarak yerleştirilmiştir Ayrıca bu katta banyo, mutfak ve tuvalet bulunmaktadır Giriş holünden geniş bir merdivenle çıkılan, eli böğründelerle dışarıya taşırılan ikinci katta büyük bir salon ve bu salona açılan iki büyük oda ile ara koridora açılan beş oda ile iki küçük sandık odası bulunmaktadır
İstanbul Belediyesi ile Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu arasında yapılan protokol uyarınca Kurum’a devredilmiştir Kurum tarafından restorasyonu yapılmış, içerisi sedirler ile onları tamamlayan madeni kap kacak ile düzenlenerek Türk evi üslubunda halkın hizmetine açılmıştır Günümüzde protokol süresi sona ermiş ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Kurum’dan geri alınmış olup bugün restoran ve kafeterya olarak hizmet vermektedir
Beyaz Köşk (Sarıyer)

İstanbul Sarıyer ilçesi Emirgân Korusu içerisinde bulunan Beyaz Köşk, XIX yüzyılın ikinci yarısında Mısır Hıdivi İsmail Paşa tarafından yaptırılmıştır Mimarının Balyan ailesinden Sarkis Balyan olduğu sanılmaktadır
Köşk Neo-Klasik üslupta, kareye yakın dikdörtgen planlı, iki katlı, ahşap bağdadi sıvalıdır Köşkün görkemli giriş kapısından sonra geniş bir salona girilmektedir Bunun iki tarafına odalar sıralanmıştır
Salondan iki yönlü bir merdivenle çıkılan ikinci katta alt kat planı aynen uygulanmıştır Burada da geniş bir salon etrafına odalar sıralanmıştır Köşkün üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür
Huber Köşkü (Sarıyer)

İstanbul Sarıyer ilçesinde, Tarabya Koyu’nun güneyinde, Yeniköy-Tarabya yolu üzerinde bulunan bu köşk 64 000 m2’lik bir koruluğun önünde yer almaktadır Köşk XIX yüzyılın sonlarında silah ticareti ve komisyonculuk yapan Mauser Fişenk ve Kolonya Müşterek Barut Fabrikası’nın ve Alman Krupp firmasının İstanbul’daki temsilciliğini yapan Huber kardeşlerden Auguste Huber’e aittir Bu nedenle de Huber Köşkü ismi ile tanınmıştır
Köşkün bulunduğu arazi Ermeni kökenli Tıngıroğlu ve Düzoğlu ailelerinden satın alınmıştır Huber ailesi I Dünya Savaşı sonrasında Almanların yenilmesi üzerine İstanbul’un işgalinden önce şehri terk etmişlerdir M Huber’in ölümünden sonra eski Maliye Nazırı Necmeddin Molla Almanya’ya Ausburg’a giderek bu köşkü satın almıştır Mısır Prensesi Kadriye Hanım daha sonra bu köşkü satın almış, Mısır’a dönerken de Notre Dame Sion’a sembolik bir ücretle bağışlamıştır
Köşk Boğaziçi İnşaat A Ş nin eline 1973’te geçmiş, 1985’te kamulaştırılmış, onarılıp döşenerek Cumhurbaşkanlığı Rezidansı olarak kullanılmıştır
Köşkün mimarı kesinlik kazanamamakla beraber, İtalyan Mimar D’Aranko tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır Değişik zamanlarda yapılan onarımlarla köşk genişletilmiştir Köşkün ana binası dışında hizmetliler konutu, arabalık, ahır, iki küçük şale köşkü ve bir de serası bulunmaktadır

Köşk kıyıya paralel güney-kuzey doğrultusunda, kâgir bir bodrum üzerine ahşap strüktürlü büyük bir konak düzeninde yapılmıştır Yaklaşık 22 00x16 00 m ölçüsünde köşeleri pahlı, dikdörtgen kütlevi bir görünümdedir İki katlı yapının pahlanmış köşelerinden güneyinde zeminde oval, üst katta kareye dönüşen bir köşe elemanı bulunmaktadır Bu köşe elemanı saçak kotundan sonra yükselerek eli böğründelerle desteklenmiş geniş bir saçak ve soğan biçimli bir kubbe ile sonuçlanmıştır Kuzeydeki bölüm diğerinden farklı olarak ikinci katta yuvarlak planlı bir köşe çıkması bulunmaktadır Köşeleri farklı vurgularla değişen bu elemanların dışında yapı simetrik bir plan düzenine sahiptir
Köşkün ortasında büyük bir hol, iki yanında salonlara yer verilmiştir İkinci kat kenarlarını çevreleyen galerilerle orta hole açılmaktadır Bu holün üzeri geometrik desenli bir vitray ile örtülmüştür Galerili bu salon XIX -XX yüzyılda birçok konakta görülen mimari motiflerle süslenmiştir
Köşkün bahçesi çeşitli ağaçlarla, çiçeklerle ve heykellerle süslüdür Ayrıca bahçede heykellerle bezeli bir de çeşme bulunmaktadır
Hünkâr İmamı Köşkü (Kadıköy)
İstanbul Kadıköy ilçesi, Acıbadem’de bulunan bu köşkün yapım tarihi bilinmemektedir Günümüze gelemeyen köşkün XVIII sonları ile XIX yüzyılın ilk yarısında yapıldığı sanılmaktadır Kimin tarafından yaptırıldığı da bilinmeyen bu köşk, Prof Dr Baha Tanman’a göre Osmanlı sarayında Hünkâr İmamı olarak görev yapmış bir kişiye aittir
Köşk Kayışdağı ve çevresine yönelik geniş bir bahçe içerisinde ve iki katlı idi Duvar kalıntıları ve kavisli çıkmalarla genişletilmiş bir set üzerinde olduğu sanılmaktadır Yapımında Osmanlı sivil mimarisinin merkezi sofalı dört eyvanlı plan tipinde olduğu anlaşılmaktadır Barok üsluptaki yapının zemin ve üst katında beyzi planlı sofalar ve üç eyvanlı divanhaneler bulunuyordu Zemin katta bulunan yan eyvanlar birer duvarla orta sofadan ayrılarak odalara dönüştürülmüştür
Köşkün zemin katı üst kata göre daha geniş tutulmuş, kuzey kesimine de üç oda yerleştirilmiştir Üst kattaki divanhanenin sofası ise, çatı altında gizlenen bağdadi sıvalı basık bir kubbe ile örtülmüştür Boydan boya konsollu bir silmenin çevrelediği kubbenin kalem işleri ile bezendiği anlaşılmaktadır Sofanın kuzey yönündeki duvara da bir çeşme yerleştirilmiştir Köşkün eyvalarındaki beşer pencere ile iç mekân aydınlatılmıştır Eyvanların tavanları da helezoni, S ve C kıvrımlı bezeme ile kaplanmıştır Köşkün tümü geniş bir saçakla örtülmüştür
İmrahor Köşkü (Beyoğlu)
İstanbul Beyoğlu ilçesi Kâğıthane Sadabat Mesiresi’nde bulunan bu köşkün ne zaman yapıldığı bilinmemektedir Sultan Abdülaziz (1861–18076) döneminde yeniden yapılmış, Cumhuriyetin ilanından hemen sonra yıkılmıştır Bu köşkle ilgili bilgiler XX yüzyılın başlarına ait bir kartpostaldan öğrenilmektedir Buna dayanılarak köşkün iki katlı ve ahşap olduğu, zemin kat ile üst katta dört eyvanlı plan şemasının ve haç biçimli sofaların uygulandığı anlaşılmaktadır
Köşkün dört cephesinde de çift kollu mermer merdivenler ve sahanlıklı girişlere yer verilmiştir Buradan merkezi sofanın kolları ile bağlantılı küçük sofalara ulaşılmaktadır Yalnızca bu girişlerden bir doğrudan doğruya üst kata çıkışı sağlamaktadır Ana girişin üzerine ahşap dikmelere oturtulmuş bir balkon bulunuyordu Yan cephelerde ise giriş sofaları dışarıya doğru hafifçe çıkıntılıdır Cephe görünümünde sıra halinde dikdörtgen pencereler ve bunların üzerinde de ajurlu alınlıklar bulunuyordu Geniş bir saçakla örtülü olan köşkün saçak altı ajurlu bir silme ile hareketlendirilmişti r
Kurşunlu Mahzen Köşkü (Beyoğlu)
İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Karaköy Mustafa Paşa Mahallesi, Kemankeş Caddesi üzerinde bulunan bu köşk günümüze ulaşamamıştır Köşkün yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber Hadikat-ül Cevami köşkün Sadrazam Şehit Ali Paşa tarafından 1716’da yaptırıldığını, 1819’da yangın geçirdiğini, Sadrazam Derviş Mehmet Paşa’nın da 1821–1822 yıllarında onardığını yazmaktadır
Bu köşkle ilgili bilgiler Baker ile Lewis’in 1813 ve 1824 tarihli desenleri ile Robertson’un 1854 tarihli bir fotoğrafından edinilmektedir İlk yapımında yalı konumunda olan köşkün yüksek kâgir duvarlar üzerine oturduğu, rıhtıma basık kemerli bir kapı ile açıldığı anlaşılmaktadır Buradaki avludan çift kollu merdivenler ve bir geçitle arkadan köşke çıkılmakta idi Köşkün merkezi sofalı, dört eyvanlı bir divanhanesi olduğu yine bu belgelerden anlaşılmaktadır Denize ve arka cepheye yönelik eyvanlar eli böğründelerle dışarıya taşırılmıştır
Köşkün pencereleri dikdörtgen şekilde olup, tüm cepheyi kuşatmaktadır Köşkün üzeri geniş saçaklı bir çatı ile örtülmüştür
Kahvecibaşı Köşkü (Konağı) (Beşiktaş)
İstanbul ili Beşiktaş ilçesi Serencebey’de bulunan bu köşk XIX yüzyılın başlarında yapılmış ancak, günümüze ulaşamamıştır
Kahvecibaşı Köşkü üç katlı bir yapı olup, üç katlı harem bölümü ile tek katlı bir selamlıktan meydana gelmiştir Cephe görünümü ile iç bezemelerinde ampir üslup egemen olmuştur Haremin ilk iki katı orta sofalı, karnıyarık plan düzenine göre yapılmıştır Yapımında kesme köfeki taşı, tuğla sıraları, üst katlarda ise ahşap bir sistem uygulanmıştır Üzeri kırma bir çatı ile örtülüdür Katların ekseninde sofalar, bunun çevresinde de odalar yer almaktadır Katlar arasına çift yönlü merdivenler yerleştirilmiştir Bahçe yönündeki sofalara yuvarlak kemerli pencereler dizilmiş bunların üzerindeki ikinci kat pencereleri silmelerle birbirine bağlanmıştır
Selamlık bölümü ise haremden farklı olarak simetrik olmayan bir düzende sofa çevresindeki odalardan meydana gelmiştir Yapımında kullanılan inşaat malzemeleri haremin benzeridir
Muzurus Paşa Köşkü (Beşiktaş)
İstanbul Beşiktaş ilçesi, Amerikan Robert Lisesi arazisi içerisinde bulunan bu köşk, XIX yüzyılın ilk yarısında Muzurus Paşa tarafından yaptırılmıştır Bu yapı Muzurus Paşa Yalısının dağ köşkü niteliğinde olup, Boğaz’a karşı bir tepede yer almaktadır
Köşk iki katlı ve ahşaptandır Yapı planı zemin katta ve üst katta farklı plan düzeni göstermektedir Zemin katta dikdörtgen planlı köşkün bir ucundan diğer ucuna kadar uzanan mermer bir zemin bunun ucunda yer alan iki ayrı girişi vardır Bu girişler mermer sütunlara oturan çıkmaların altına alınmıştır Bu uzun koridorun iki yanına oturma mekânları yerleştirilmiş olup, bunların daha geç devirde buraya eklendiği sanılmaktadır Taşlığın yanındaki hizmetkâr odaları ve helâdan sonra üç yönlü bir merdivenle üst kata çıkılmaktadır Buradaki merdiven kollarının köşelerine birer sütun yerleştirilmiştir Köşkün üst katında birbirleri ile bağlantısı olan T şeklinde iki sofa bulunmaktadır Bu sofalardan birinin ön cephesi girişin üzerine oturtulmuş olup, büyük ölçüdeki köşkün başodası buraya yerleştirilmiştir Arka cephede ise dört küçük oda iki helâ ve bir de hizmet merdiveni bulunmaktadır Arka cephedeki girişin üzerine bu odalardan biri genişletilerek oturtulmuştur
Köşkün cephelerinde ampir üslubunda bezenmiştir Özellikle cephelerdeki dikdörtgen pencerelerin ahşap pervazları ve kapakları bezemelidir Ampir üslubunun etkisi özellikle çıkmalar üzerindeki üçgen alınlıklarda görülmektedir
Subhi Paşa Konağı (Fatih)
İstanbul Fatih ilçesi, Saraçhanebaşı, Horhor Caddesi üzerinde bulunan bu konak, Sami Paşazade ailesinden Abdüllatif Subhi Paşa tarafından XIX yüzyılın ortalarında yaptırılmıştır Konak Subhi Paşa’nın oğlu Hamdullah Suphi Tanrıöver tarafından Y Mimar Ekrem Hakkı Ayverdi’ye Cumhuriyet döneminde onartılmıştır Hamdullah Suphi Tanrıöver’in 1966 yılında ölümünden kısa bir süre sonra İstanbul Üniversitesi’ne geçmiş, bir süre rektörlük, daha sonra da İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsü olarak kullanılmıştır Günümüzde İstanbul Üniversitesi tarafından kullanılmaktadır
Konak üç katlı olup, geleneksel Türk mimarisinin orta sofalı, eyvanlı plan tipindedir Cephe görünümünde ve bezemelerinde Avrupa üslubunun barok, ampir neo-rönesans elemanlarına burada yer verilmiştir Konağın her üç katında da bir uçtan diğer uca kadar uzanan dikdörtgen planlı büyük sofalar, bunun uzun kenarlarında karşılıklı birer eyvan yer almaktadır Kuzey yönündeki eyvanlar kavisli bir çıkma ile cephede kendini belli etmiş, bunların içerisine üç yönlü merdivenler yerleştirilmiştir Eyvanlarla sofa girişinde korint başlıklı ikişer sütun bulunmaktadır İkinci katta sofanın doğu ve batısına aynı üslupta sütun ve kemerler yerleştirilmiştir
Köşkün zemin kat duvarları düzgün kesme taştan örülmüş, birinci ve ikinci kat duvarları taş ve tuğladan olup, üzerleri sıvalıdır Bunların köşelerine toskana başlıklı plasterler yerleştirilmiştir Cepheler kesme taştan saçak silmesi ile son bulur Bunların dışında cephelerde başka bir bezeme bulunmamaktadır
Konağın Horhor Caddesi’ne açılan giriş kapısı mermerden yontulmuş plasterler ve bir de lento ile çevrelenmiştir
|