Yalnız Mesajı Göster

Eski Türklerde Göğün Direği Ve Kutup Yıldızı

Eski 10-07-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Eski Türklerde Göğün Direği Ve Kutup Yıldızı



Eski Türklere göre "Göğün direği", Kutup Yıldızı idi:
Türkler göğün direği olarak Kutup yıldızını düşünmüşler ve bu yıldıza "Demir-Kazık" veya "Altun-Kazık" demişlerdi Tabiî olarak bu deyimler, yüksek bir toplum seviyesine erişmiş ve büyük devlet hayatını yaşamış Türkler tarafından kullanılmıştı Henüz daha iptidaî bir hayat yaşayan Türklerle onların akrabaları ise, bu düşünceyi daha ilksel sembollerle ifade etmişlerdi Bazan, "Demir direk" veya "Demir ağaç" da demişlerdi Bu konu ile ilgili kaynakları, Kutup yıldızı ile ilgili bölümümüzde vereceğiz

Eski Türk düşüncesine göre, "Kutup yıldızı gökte hiç kımıldamadan duruyor ve bütün gezegenlerle yıldızlar da, onun etrafında dönüyorlardı" Aynı zamanda Kutup Yıldızı, Tanrının ışıklı ülkeleri olan yüksek gökle, yer yüzünü de birleştiren kutsal bir kapı idi "Orası, gökle yeri, ruh âlemi ile maddî dünyayı ve aynı zamanda insanla Tanrı'yı birbirinden ayıran bir sınır idi"

Tanrı ile ilgili kuran Kamlar, Kutup yıldızına kadar giderler; fakat daha ötesine geçemezlerdi Tanrı da ruhlarından birini elçi olarak gönderir ve Kutup yıldızı kapısına kadar uçup gelen Şamanlar ile, ancak bu şekilde konuşur ve ilgi kurardı Ruhlar da bu kapıdan aşağıya inemezlerdi Tabiî olarak bu halin bir çok ayrıntılı ve ifratlı halleri de görülmüştür Bazı Ortaasya ve Sibirya efsanelerine göre Şamanlar, Tanrının yanına kadar da gidebilmişlerdi Artık böyle bir düşünce, her kavmin, her bölgenin ve hatta her Şamanın arzu ve isteğine göre değişmiştir

"GÖK DİREĞİ" FİKRİ VE ASTRONOMİ

"Yerin, göğün,
"Arşın, kürsün direği!"
Dedemoğlu

Yıldızlarla ilgili bölümümüzde, bu konuyu daha geniş bir belgeleri ile birlikte yeniden ele alacağız Ancak bu bölümümüzün de yarım kalmaması için, böyle bir düşünce düzeninin köklerini, öz olarak anlatmağı da faydalı görüyoruz

Türklerin "Demir-Kazık" veya "Altın-Kazık" diye adlandırdıkları kutup yıldızı, gerçekten de, bütün gezegenlerin etrafında döndüğü bir yıldızdır Uygurların "Altun-Kazuk" deyimi sonradan Moğol âlemine de yayılmış ve onlar da, bu sözü kullanmağa başlamışlardı Bilindiği üzere Uygurların, Cengiz-Han ve oğulları ile, onların kurdukları devletler üzerine, büyük tesirleri olmuştu Cengiz-Han'ın bütün oğulları ile torunlarının, Uygur bilginlerinden birer hocaları vardı Ayrıca devlet idaresi ve ilimle ilgili bölümlerin başında da Uygurlar bulunuyorlardı

"Göğün direği"ne bağlı "Yedi azgın kurt"
Kutup yıldızına Demir-Kazık veya Altun-Kazuk denmesinin sebeplerini yeniden özetleyelim: "Kutup yıldızına en yakın burç, Küçükayı burcu idi Yedi yıldızdan meydana gelen bu burcun kuyruğundaki yıldızda, Kutup yıldızına en yakın olan bir yıldızdı Küçükayı burcu, Kutup yıldızı etrafında, sanki bu kuyruğu ile ona bağlanmış gibi dönerdi Türkler, kuyruktaki bu iki yıldızı, iki aygır gibi düşünmüşlerdi "Ak-boz at" ile "Gök-boz-at" olan bu iki yıldız, arkadaki dört yıldızı çekerlerdi Arkadaki dört yıldız da, Türklere göre bir araba idi Atlarla araba arasında kalan küçük yıldız ise, arabanın oku idi Bir "Araba oku"na benzetilen uçtaki bu yıldıza Kırgızlar, "Urgan yıldızı" derlerdi

"Kutup yıldızına bağlı olan bu atlar, Türklere göre onun etrafında dönüp dururlardı Ondan sonra gelen Büyükayı burcu da, sanki küçükayı burcunun etrafına takılmış gibi, onu kovalar dururdu"

Bunun da ayrı bir hikâye ve efsanesi vardır Bazı Türklere göre ise, "Büyükayının yedi yıldızı, aç kalmış, vahşi birer kurt idiler Küçük Ayının bu iki aygırına göz dikmişler ve yakalayıp da yemek için onları kovalayıp duruyorlardı"

"Daha kuzeydeki Sibirya Türkleri ise, "Bu yedi kardeşi, yedi vahşi köpek sanmışlardı Bunlar da kalın zincirlerle kutup yıldızına bağlanmışlar ve o zincirlerinin etrafında dönüyorlardı Dönüyorlar, dönüyorlardı, ama, bir türlü de zincirlerinden kurtulamıyorlardı Zaten bu kurtlar köpekler, bir gün zincirlerinden kurtulup da, gökyüzüne yayılsalardı, uzayın ve dünyanın sonu gelecekti"

Bunun için de Türkler, kıyamet gününü tarif ederken gökteki bu düzenin bozulmasını işaret olarak gösterirlerdi Meselâ eğer bir gün kurtlar zincirlerinden boşanıp da, Küçükayı burcunun bu iki atını yeselerdi, işte o zaman dünyanın sonu gelecekti

"Göğün direği" nin etrafında kaçan ve kovalayan burçlar:
Bu düşünce düzeni, efsane olmasına bir efsanedir Fakat gerçekle de ilgileri yok değildir Düşünelim ki bir gün, uzaydaki bu düzeni bozulacak olursa, ne gibi bir durum meydana gelecektir?

Türkler, sembollerle ve mitolojik motiflerle bu hali ifadeye çalışıyorlardı Ama, sonuç bakımından, bizim de ulaştığımız noktaya geliyorlardı Artık bundan sonra gelen Terazi ve Zühre"Yedi kardeşler" dediğimiz Büyükayı burcunun kuyruğundaki üç yıldız, hafifçe bir kıvrım yapar Tam bu kıvrımın ortasındaki yıldızın karşısında da, küçük bir yıldız vardır Bu yıldıza bilim dilinde, "Alcor" adı verilmiştir İşte Türk mitolojisi, Alcor ile meydana gelen bu fazlalığı bir türlü hazmedememiştir

Türklere ve akrabalarına göre, "Bu küçük yıldız, başlangıçta yoktu Bu Yedi kardeş veya bazı Türklere göre de Yedi-Hakan, bu küçük yıldızı başka burçlardan yağma veya hırsızlık yolu ile elde etmişlerdi"

Bunun için de bazı Türkler Büyükayı burcuna, "Yedi-Hırsız" veya "Yedi-Haydut" demişlerdi İşte Türk mitolojisi, böyle mantıkî bir sebeb de bulduktan sonra, diğer gezegenleri de Yedi kardeşlerin peşlerine takmıştı Diğer gezegenler kendilerinden çalınan bu yıldızı yeniden almak için, Yedi kardeşleri Gökte kovalar dururlarmış

Bildiğimiz üzere, "Zühre" burcunun altı tane yıldızı vardır Yalnız Türk mitolojisine göre değil; Avrupalılara göre de "Zühre yıldızı başlangıçta yedi yıldız idi" Bu yıldızlardan birisi Büyükayı burcu tarafından çalınmıştı Bunun için de Zühre yıldızı, gecesini gündüzünü bırakmış, yıldızını almak için Büyükayı burcunun peşine düşmüştü İşte Türk mitolojisi, böyle bir mantık silsilesi kurarak, gök düzenini anlatmağa çalışmıştı

Yukarıda anlattığımız efsaneler, daha çok, yüksek bir toplum seviyesine ulaşmış ve büyük devlet hayatı yaşamış Türklere ait idiler Tabiî olarak bunların daha geri örnekleri de vardı Belki de bunlar, Türk mitolojisinin temel din düşüncelerini teşkil ediyorlardı

"Gök direği", dünyadan yükselen bir "Demir ağaç" gibi:
Meselâ Yakut Türklerine göre, "Dünyanın ortasında, Kutup yıldızına kadar uzanan bir Demir Ağaç vardı Yer ve Gök yaratılırken, bu ağacın da tohumları atılmıştı Yer ve gök gelişip de, büyüdükçe; bu ağaç da büyümüş ve yerle gök arasına gerilmişti"

Bildiğimiz üzere Yakut Türkleri Kuzey Buz denizinin kıyılarında otururlar ve türkçenin tanınmış bir lehçesini konuşurlardı Dış tesirlerden uzak kaldıkları için, en eski Türk kültürünü de saklıyabilmişlerdiÖyle anlaşılıyor ki Yakut Türkleri, eski zamanlarda Ortaasya'da oturuyorlardı Herhangi bir sebepten dolayı yurtlarında kalmamışlar ve kuzeye göç etmek zorunda kalmışlardı İşte o günden bu güne kadar, buzlu, Tundraların ve geçilmez Kutup ormanlarının içlerine sıkışarak, insanlık ile ilgilerini kesmiş ve bu suretle de en eski Türk kültürünü zamanımıza kadar getirmişlerdi

Sibirya kavimleri arasında, onlar kadar geniş bir edebiyata sahip olan, hiçbir toplum yoktur Yakut lehçesi de, Türk lehçeleri içinde, en zengin söz hazinelerini toplayan lehçelerden biridir Bu sebeple bu kitapta, Yakut Türklerinin düşüncelerine, önemli bir yer verilmiştir

"Göğün direği", kutsal bir "Demir-kazık" gibi idi:
Ortaasya Türklerinin "Demir-kazık", Yakutlar arasında "Demir Ağaç" şekline girmişti Acaba bunların hangisi, Türk mitolojisinin, ana motifi idi? Bizce her ikisi de doğrudur

Türklerin hayatında, "Kazık" önemli rol oynayan bir alet idi Türkün çadırının veya evinin önüne, çakıllı duran kazık, onun atını korur ve Türkün gözü de hep o kazıkta idi Atı veya diğer hayvanları hep bu kazığın etrafında dönüp dururlardı Bu sebeple Türk mitolojisinde, Kutup yıldızının bir kazık ve onun etrafında dönen gezegenlerin de, birer at olarak düşünülmüş olması, gerçeğe dayanan bir düşünce düzenidir

Yakut Türklerinin düşüncesi ise, daha çok dinin temel inanışlarına dayanıyordu Yakutların bu demir ağaçları da Ortaasya Türkleri için yabancı bir motif değildi "Türklere göre, çadırın kubbesi gökyüzü ve direği de göğün direği idi" Bu direği Yakut Türkleri daha mitolojik bir şekle koymuş ve onu bir demir ağaç yapmışlardı Veyahut da Türk düşüncesinin aslı böyle idi Bizce bu, pek muhtemel görünmemelidir Çünkü Yakutların bu düşüncesi, herhalde "Hayat-Ağacı" motifinin tesirleri altında kalmış olmalı idi

Türk mitolojisindeki Hayat Ağacı motifini, başka bir bölümümüzde incelemiş bulunuyoruz Ama ne olursa olsun, bu demir ağacın bir "Demir direk" şeklinde düşünülmesi bile, Türk mitolojisinin temel prenbiplerine uygundur Yakut Türklerinin yaşadığı bölgeler "Ren geyiği" sahaları idiler Bu sebeple "Demir kazığa bağlı Ortaasyalıların yedi kurduna, yani Büyükayı burcunun yedi yıldızına karşılık; Yakutlar da demir ağaca bağlı yedi ala ren geyiği düşünmüşlerdi Onlara göre, bu geyikler bu demir ağaca kalın bağlarla bağlanmışlar ve bu bağlarını koparmak için öteye beriye koşar ve uğraşır dururlardı?"

Görülüyor ki bütün bu efsanelerin, birbirinden çok uzak bölgelerde yaşayan Türkler tarafından söylenmiş olmalarına rağmen, ana düşünce ve mantık düzenlerinde bir birlik ve benzerlik vardı Nihayet birinde Kutup yıldızına bağlanmış yedi azgın kurt olan Büyükayı burcu, diğerinde de yedi azgın geyik olmuştu Esasen bu burçların yıldızlarına geyik diyen Türkler de yok değildi

"Göğün direği", Türklerin kutsal bir "At kazığı" gibi:
Yakut Türklerinin bir efsanesinde Kutup yıldızı, demir bir ağaçla sembolleştirilmiştir Diğer bir Yakut efsanesinde ise, Kutup yıldızına "Kutsal at kazığı" denmiştir Yalnız bununla da kalınmamış, Kutup yıldızının ikinci derecede bir Tanrı olduğuna inanılmıştır Bu Tanrıya da "At kazığının kutsal ruhu, Toyun"u denmişti

Bütün bunlar bize gösteriyor ki, Türklerin mitolojik düşüncelerinde her ne kadar ufak ayrılıklar var idiyse de; yine de bir noktada birleşme ve anlaşma görülüyordu "Demir-Kazık" ile "Kutsal at kazığı" arasında, fikir ve düşünce bakımından bir ayrılık yoktu

Güney Sibirya'da yaşayan Moğol kabilelerinin efsaneleri ise, Türklerin düşüncelerinden derhal ayrılıyorlardı Moğollar, Türklerin bu güzel düşünce düzenlerini bozmuş ve dejenere etmişlerdi Onlara göre, "Gökte yaşayan Dokuz Demirci, Kutup yıldızını döğerek işlemişler ve bu yıldızdan bu Demir-Kazık yapmışlardı" Esasen bu kitabın ayrı bir bölümünde, Moğolların "Demircilik kültürünü" incelemiş ve bunların, eskiden ve hatta şimdi bile, demircilik san'atı ile bir ilgileri olmadığını söylemiştik

3 DÜNYA, KUTUP YILDIZININ ETRAFINDA DÖNÜYOR
Türkler Kutup yıldızına yalnızca Demir-Kazık demişlerdi Bu inanışın doğuşuna sebep olan düşünceleri ve astronomik düzeni, az önce açıklamağa çalışmıştık Bu demir-kazık, yalnızca göğü de birleştiren bir kazık idi Türklerin bu düşünce düzeni, Batıya doğru dalga dalga dağıldıkça, biraz daha dejenere olmuştu Bununla beraber, daha açık ve belirli bir şekle de girmişti "Kuzey-Batı Sibirya'da yaşayan Fin-Ugor kavimleri ise, Kutup yıldızına "Gök kazığı" demişlerdi"

Bu deyimler, Finlere ve hatta Baltık denizi kıyılarına kadar yayılmışlardı İzlanda'da bile Kutup yıldızına "Dünya kazığı" denmeğe başlanmıştı Bu deyim ve düşüncelerin, Ortaasya'dan, ta İzlanda'ya kadar nasıl gittiğini, burada ispat edecek ve bu konu üzerinde uzun uzun duracak değiliz Zaten bu meseleler inceden inceye araştırılmış ve Fin bilginleri tarafından, yayınlanmışlardır Diğer gezegenlerin Kutup yıldızına bağlı olduğuna dair fikirlerin Hind mitolojisinde ve hatta İncil'de bile geçtiğini bilmiyor değiliz Fakat gerçek bir kültür tarihçisi, her bölge ve her topluma göre değişen fikirler arasındaki ayrılığı gösterebilen bir kimsedir Bu sebeple, yukarıda Türklerin astronomim düşüncelerine girmeden önce, günlük hayatlarını incelemekle işe başladık Ayrıca, bu düşünce düzeninin günlük hayatın nasıl ayrılmaz bir parçası olduğunu göstermeğe çalıştık

İşte gökteki yıldızlar Kutup yıldızı etrafında dönerlerken, dünya da demir kazıkla bağlandığı kutup yıldızının ekseninde dönüyordu Kuzey Batı Sibirya mitolojisine göre, "Tanrı, dünyayı yarattığı zaman, bir de kendisi gidip görsün diye, ilk Ana-Ata'yı göndermişti Ana-Ata ve diğer ruhlar, dünya üzerine geldikleri zaman, dünyanın tıpkı bir tekerlek gibi döndüğünü görmüşlerdi O zamanlar dünya nedense çok çabuk dönermiş Bundan hoşlanmayan Tanrı, dünyanın daha yavaş dönmesini emretmiş ve bunun üzerine dünya daha yavaşlatılmış"

Bu efsane Macarların çok yakın akrabaları olan Vogul kabilelerinden derlenmiştir Bu sebeple, bu konu üzerinde Macarlar çok ciddi olarak durmuşlar ve Ortaasya ile Sibirya'da dünyanın dönmesi ile ilgili inançları bir araya getirmişlerdi Gerçekten bu Batı Sibirya efsanesinde, herhangi yabancı bir tesir, hemen hemen yok gibidir Daha doğrusu bu efsane, bu inanaçla ilgili en eski ve en iptidaî bir tipdir

Yıldızların böyle çabuk veya yavaş dönmesi, Yakut Türklerinin mitolojisinde de yer bulmuştu:

"Eskiden gezegenler çok yavaş dönermiş Bunun için de havalar çok soğukmuş Bu soğuklardan büyük bir ızdırap çeken insanlar, gezegenlerin daha çabuk dönmesini istemiş ve hiç olmazsa bu yolla havaların ısınmasını dilemişlerdi Elindeki sopası ile yıldızlara vuran bir Şaman, gezegenleri kovalamış ve onların daha süratli dönmesine sebep olmuştu Bunun için de havalar ısınmış ve insanlar rahat etmişlerdi"

Alıntı Yaparak Cevapla