Konu
:
Okçuluk Tarihi...
Yalnız Mesajı Göster
Okçuluk Tarihi...
10-06-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Okçuluk Tarihi...
Okçuluk Tarihi
Osmanlı Türklerinde okçuluk eski Türklerdeki okçuluk anlayış ve uygulayışının bir uzantısıdır
Ancak Osmanlı Türklerinde okçuluk daha büyük önem kazanmış amaç ve uygulayışa yenilik ve genişlik kazandırmıştır
Eski Türklerde olduğu gibi Osmanlılarda da okçuluk ordunun etkinliğini ortaya koyan bir araçtı
Bu nedenle bu aracı en iyi biçimde kullanabilmek için eğitim ön planda tutulmuştur
Eğitim doğal olarak yarışmayı da bünyesinde barındırıyordu
Okçuların birbirlerinden üstün olduklarını gösterme amaçları onları günümüzün insanını şaşkınlık içerisinde bırakan başarılara itmiştir
İncelenen Türk oklarının ortaları kalın baş ve sonlara doğru incelen çok düz esnek ve kozalaklı ağaçlardan yapıldığı saptanmıştır
Batılı araştırmacıların yaptıkları saptamalara göre 'Türklerde okun uzunluğu öncelikle oku atacak kişinin boyuna ve yayın niteliklerine bağlı' idi
Evliya Çelebi Seyahatnamesine göre yaycıların piri ilk halife Ebubekir'in oğlu Mehmet kabul edilir
Ok yapımcıları Istanbul'daki 200 dükkanda 300 kişi idiler
Ok yapımcılarının piri olarak Kavvasoğlu Ömerinoğlu Ebumuhammed gösterilir
Okçuların piri olarak bazı kaynaklarda II
Halife Hz
Ömer'în adı da geçmektedir
Türklere Anadolu'nun kapılarını açmış olan Osmanoğulları ok ve okçuluğa çok büyük önem ve değer verdiler
Orhan Bey Bursa'da yaptırdığı 'Atıcılar Alanı' ile bu konuda ilk girişimi yapan hükümdar oldu
Yıldırım Beyazıt da Gelibolu'daki Okmeydanını yaptırdı
Daha sonraki dönemlerde ülkedeki önemli ok meydanlarının sayısı 34′ü buldu
Bu arada şunu da belirtmek gerekir; Geçici hatta devamlı ok atılan her yere 'Okmeydanı' denilmemiştir
Düzenlenen alanların bu adı alabilmesi için sınırları taşlarla çevrili gerekli tesisleri olan usta kemankeşlerin menzil taşlarının yer aldığı yönetici ve eğitici kadroları bulunması zorunluydu
Bölgelerdeki okçuluk çalışmasının topluca yapılması amacıyla okçuluk tekkeleri kurulmuştur
Bu kuruluşlara 'Kemankeş Tekkesi Tirendazlar Zaviyesi ve Atıcılar Dergahı' gibi adlar verilmiştir
Okçular tekkesi günümüzün değerlendirilişi ile bir kulüp idi
Bu tekkenin başında bulunan kişiye 'Şeyh' denirdi
Bu kişi devlet tarafından görevlendirilmiş bir kulüp Başkanı durumundaydı
Şeyh'e aynı zamanda 'Bin yüzcü Şeyh' adı da verilirdi
Şeyhler usta kemankeşlerin en olgun ve en akıllılarından seçilirdi
Kemankeşler usta atıcılar tarafından hazırlanan program doğrultusunda çalışmalarını sürdürürlerdi
Usta atıcılar arasında 'İdmanı bir Gün bırakanı kemankeşlik on gün bırakır' denilirdi
Okçular tekkelerinin her birinde bir sicil defteri tutulur kemankeşler ve sağladıkları dereceler Günü gününe bu deftere yazılırdı
Bu defterde yer alabilmek için en az 900 gez (594 m
) uzaklığa ok atabilmek şarttı
Bu barajı aşan okçu günümüzde lisans olarak kabul edilen ' Kabza' alma onuruna erişirdi
Okçular kanunnamesinde en çok özen gösterilen konulardan biri bu kanunname ile biçimlendirilmişti
Okçular tekkesinin bünyesinde disiplin dışı hareketlerde bulunan kemankeşleri yargılayan ve cezalandıran bir Divan ile bu meydanın güvenliğini sağlayan bir güvenlik
örgütü bulunurdu
Kemankeş Mustafa Kavisname adlı yapıtında ok atışlarıyla ilgili çalışmaları yöneten ve günümüzde antrenör denilen kişilere duyulan sınırsız saygıyı şu cümle ile nakleder: 'Üstadsız bir nesne kemal ile idrak olunmak muhaldir
'
Kemankeşlikle ilgili tüm çalışmalar da bir programa bağlanmıştır
Hatta büyük yarışlardan önce kemankeşlerin hazırlanması için birkaç hafta önce kampa alındıkları ve bu kamplarda gıda çalışma ve dinlenme yanı sıra uykularına da özen gösterildiği uyku sırasında sol kolları ve kalp üzerine yatmalarını önlemek için nöbette bekleyen kişilerin görevlendirildiği kaydedilmektedir
Okçulara 'Tirendaz Tirzen Kemankeş Kavvas Tirkeş' denilirdi
Kemankeşler her gün 'Alalade idman' yaparlardı
Önemli yarışmalardan önce 'Muhkem İdman' ağır ve zorlu çalışma dönemine girerlerdi
Okçuluk yapmak isteyen kişiler önce tekke şeyhinden izin alırlar ve namaz kılarak çalışmalara başlarlardı
'Şakirt' denilen acemi okçular önce tekkede yapılan ilk bölüm çalışmalarına katılırlardı
Bu acemi okçulara önce yayla idman yaptırılırdı
Bu idmanda ustasından 'Kepaze kabzası' nın nasıl tutulacağını öğrenen okçu adayı bu çalışmada vücüdun kepaze ile uyum kazanmasını sağlardı
İlk dönemlerde 66 kez kepaze çekilirdi
Bu çalışma ustaların yönetiminde Günde bine kadar çıkarılabilirdi
Bu arada ' Şakirt'ler her sabah on kezden başlayarak her defasında arttırmak üzere avuçlarını bir mermere vurulardı
Okçuluk hem kuvvet hem de yetenek gerektiren bir beden sporu olduğu için uzun bir hazırlık dönemini zorunlu kılardı
Bu çalışmalar toplam dört ya da beş Ay sürerdi
Okçulukta meydan çalışmaları uzun süreli olurdu
Ustasının yönetiminde gerekli düzeye erişen okçu 'Kemankeş' sıfatını kazanabilmek için en az 900 geze ok atabilmesi zorunluydu
Bu gelişimi gerçekleştiren okçu 'Kabza' yani izin alabilmek için tekke şeyhinin bazı durumlarda da padişahın onayını alması gerekirdi
Ok atışlarında başlıca iki tür atış vardı
Menzil (mesafe) ve puta (hedef) atışları
Bu iki atış türüne de katılabilmek için okçunun kabza almış olması gerekirdi
Okmeydanlarında 'Menzil atmak' ya da 'Menzil dikmek' (rekor kırmak) için yarışılan günlere 'Meydan günü' denirdi
Okun düştüğü uzaklık 'Gez' ile ölçülürdü
Orta boylu bir kişinin normal olarak attığı bir adım boyu 'bir gez' olarak kabul edilirdi bunun uzaklığı yaklaşık 66 cm'dir
Hedefe ok atışları ise kuvvet teknik beceri ve görüşün birleşiminde noktalanıyordu
Hedefe atışlara 'Nişan atışları' 'Puta atışı' ya da 'Puta koşulları' denilirdi
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Fatih Sultan Mehmet'in fetihten sonra putların Ayasofya Camii içinde ve İstanbul'un diğer yerlerinden toplattırarak Okmeydanı'nda 'Nişangah' (hedef) olarak kullanılmasını emrettiği anlatılır
Bu nedenle bu atışlara 'Puta atış' denmiştir
Hedefe atış yerlerinde nişangah olarak kullanılan put ya da sepetler 300 gez uzaklığa konurdu
Ayrıca nişangahların üzerinde bir de çıngırak vardı
Bu çıngırak atışlarda hedefe isabeti haber veriyordu
Hedefe atış yarışlarının değişik türleri vardı
İp Altından yapılan atışlarda kemankeşin boyunun altında ip gerilirdi
Zarp atışlarında kalın demir ya da tunç levhaları okla delmek gerekirdi
Makbul İbrahim Paşa Atmeydanı'ndaki sarayını yaptırması nedeniyle Kanuni Sultan Süleyman'a bir ziyafet vermiştir
Bu ziyafet eğlenceleri sırasında Türk Okçuluk Tarihinin önemli kişilerinden biri olan Tozkoparan İskender at üstünden attığı okla birbirinin içine yerleşmiş 5 kalkanı delmiştir
Bu usta kemankeşin başarıları efsanelere konu olacak kadar büyüktür
Osmanlı İmparatorluğu sınırlarında Tozkoparan İskender'in Gündoğusundaki 12815 gez menzilinden daha uzağa ok atışı hiçbir dönemde gerçekleşememiştir
Tozkoparan başarılı okçuluk yaşamında sadece Lodos menzilinde Bursalı Şüca'yı geçememiş ve 'Ah! Lodos menzili…' diyerek ölmüştür
Ok'a 'Tir' ya da 'Sehem' de denilirdi
En iyi ok çam ağacından yapılırdı
Bir metre uzunluğunda üç parmak kalınlığında ve budaksız olan dallar bir takım işlemlerden geçirildikten sonra 3 yıl dinlenmeye bırakılırdı
En iyi ok yapımı için 20 yıl 'Timarlı' denilen daha dayanıklı oklar için 50 yıl beklenirdi
Okların maden ya da kemikten sivri ucun geçirildiği yere 'Temren' 'Demren' ya da 'Soya' denirdi
Oku hedefe dik götüren tüye 'Yele' adı verilirdi
Bu yeleler kuğu kerkenez kartal tavşancıl gibi kuşların kanat tüylerinden yapılırdı
Güçlü kolların çektiği yaylardan fırlayan oklar mermi gibi giderek hedefi adeta sabun kalıbı gibi delerlerdi
Yarım metre kalınlığındaki kütükleri delip geçen oklar bulunduğu gibi deve çanları Su bardakları ve demir kahve havanlarını delen oklar da görülmüştür
Ok uçları da farklı olabilirdi Düdüklü oklar Havada ıslık çalarak giderdi
Uçları testere gibi olan saplandıkları yerleri paramparça etmeden çıkmazlardı
Geniş uçlu temrenler av ve savaşta uçları meşinli oklar eğitimde kullanılırdı
Parlayıcı fitilli (Dum Dumlu) oklar tüm okların en önemlisiydi
Bunlar deniz savaşlarında düşman yelkenlilerini ateşe vermek için kullanılırdı
Ayrıca uçları zehirli oklar da vardı
Okların kondukları torbalara 'Kandil kubur tirkeş sadak ok kesesi okluk' denirdi
Bunlar en güzel şekilde işlenirdi
Yaya 'Kavs' ya da 'Keman' denirdi
En iyi yaylar akağaçtan yapılırdı
Yay yapımında kullanılan sinirler öküzlerin bileklerinin üst tarafından diz kapaklarına kadar olan bölümden sağlanırdı
Yaydan çıkan okun düzgün gitmesini sağlayan tüy üzerindeki yere 'Siper' ya da 'Ok yatağı' denirdi
Yayların sürekli olarak rüzgara karşı gölgede asılması gerekirdi
Türk yayları geniş ve ortası içeriye doğru basık İran yayları bir daire biçiminde Tatar yayları ise her iki yaydan daha geniş görünümdedir
Bunların içinde etkili olanı Türk yaylarıdır
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul