Konu
:
Yalıboyu'ndan Özbekistan Çöllerine (Biz Türkler Çok Asil Ve Cefakar Bir Milletiz)
Yalnız Mesajı Göster
Yalıboyu'ndan Özbekistan Çöllerine (Biz Türkler Çok Asil Ve Cefakar Bir Milletiz)
10-06-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Yalıboyu'ndan Özbekistan Çöllerine (Biz Türkler Çok Asil Ve Cefakar Bir Milletiz)
Anlatan : Arire Nezetli İDRİSLİ - Hazırlayan: Neşe SARISOY
1928 yılında Kırım'ın Yalıboyu'ndaki güzel Simeiz'de doğdum
Sürgün edildiğimizde 15 yaşındaydım
O günler birinci gününden son gününe kadar hep aklımda
Nasıl unutulur ki o günler? İstesem de unutamıyorum
Sürgünden bir gün önce her şey sakindi
Pek çok evde olduğu gibi bizim evde de cepheden gelen izinli Rus askerleri yaşardı
17 Mayıs 1944 günü evimizde büyük bir temizlik yapmaya başladık
Her şeyi yıkıyor siliyor süpürüyorduk
Bizim bu çalışmalarımızı gören Rus askerleri "Niçin yapıyorsunuz böyle bir şeyi? Ne gerek var? Ya birden buradan çıkarılırsanız boşuna yapmış olmayacak mısınız?" dediklerinde ben "Ömrümde bir yere gitmedim
Babaannem de hayatında hiç tren görmedi
Bir kere bile seyahat etmedi
Niye gidelim ki durup dururken?" diye onlara soruyla cevap veriyordum
Başka bir şey söylemediler sürüleceğimize dair bir tek kelime etmediler
18 Mayıs sabaha karşı saat dört veya beş civarıydı
Askerler geldi evimize:
- Çıkın çabuk çıkın!
- Niçin? Ne oldu? Nereye?
- Çıkın çabuk hazırlanın! Yolcusunuz!
- Ne yolcusu? Niçin?
- Hainsiniz siz! Sovyet Hükûmeti'nin kararı bu! Çabuk sallanmayın! Çabuk çıkın!
Şaşkındık
Sersem gibiydik
Büyük bir kaos yaşanıyordu
Evde beş kişiydik
Teyzem avluda ağlıyor "Bizleri öldürecekler! Kefenlerinizi alın! Bizleri öldürecekler! Kefenlerinizi alın!" diye bağırıyordu
O gün hatırımdadır çok tuhaf bir olay da olmuştu
O gün bir fırtına vardı Simeiz'de
Rüzgâr uğulduyor ağaçları sarsıyor kimi ağaçların dalları kopuyordu Rüzgârın ağaçların uğultularına köpeklerin acı acı havlamaları ulumaları (Arire hanım da ağlıyordu
Nasıl ağlamasın ki?) ineklerin böğürmeleri ve bizlerin feryatları karışıyordu
O günün sesleri
Tarifsizdi o günün feryadları
Korkunçtu
Ardından dolu yağdı iri iri dolulardı
Biz ağlamadık yalnızca
Sanki bizimle beraber gök ağladı hayvanlarımız ağladı
Ağaçlarımız ağladı
Bizleri Akmescit'e getirip hayvan vagonlarına doldurdular
28 gün yol gittik
Bütün yol boyunca bir kere yemek verdiler Sarıtav (Saratov)'da
Bazılarımız yanına yiyecek bir şeyler alabilmişti
Bazılarının unu vardı pişirip bize de verirlerdi
Vagonumuz o kadar doluydu o kadar sıkışıktı ki ayaklarımı uzatamıyordum
Vagonumuzda ölenleri yol kenarına bırakıp gittik gömemedik
Semerkand'a getirdiler stadyuma topladılar
Yanımıza alabildiğimiz eşyaları bohçacıklarımızı bir kenara topladılar
Bizleri tüfeklerle ite kalka hamama götürdüler
Anlatılır gibi şeyler değildi
Bizleri dipçikliyor küfürler ediyor ve üzerimize ilaçlı kaynar su atıyorlardı
Kaynar suya dayanamayıp ölenler oldu
Kaynar sular
(Yanaklarından akan ince ince yaşlar sel oldu burada Arire Hanım'ın
Bir süre hıçkırıklardan dolayı konuşamadı
)
Hamamdan sonra yine stadyuma getirdiler bizleri
Biz dönene kadar bohçalarımız eşyalarımız karıştırılmış işe yarayacaklar yağmalanmıştı
Eşek arabalarına koyup köylere dağıttılar
At ahırlarında yattık
Ne yorganımız ne döşeğimiz vardı
Günlerce haftalarca yerde yattık
Oradaki ağır şartlarda pek çok insanımız hastalandı pek çoğu öldü
Yeterli yiyecek verilmezdi
Ağır işlerde çalıştırılırdık
Yaşlı kadınlarımız hep Kırım hasretini anlatırlardı; pek çoğu son günlerini yaşarken son nefeslerini vermeden bir yudum dahi olsa Kırım'ın suyunu içmek isterlerdi
Bir yudum bir yudumcuk Kırım suyu olsa içsem rahat ölebilirdim derlerdi
Bir gün bir kadıncağızla oğlunu çakallar yemiş
Aç çakallar
Oğlancağızı ayakkabılarından tanıyabildik
Bu olaydan üç gün sonra cepheden babası geldi
Selâm verdi
(Burada Arire hanım yine kendini tutamadı hıçkırıklara boğuldu
) Askerden gelen bu yiğit selâm verdikten sonra Cemaat" dedi "Benim karım Anife oğlum Server'i görenleriniz tanıyanlarınız var mı? Fotisalalı idiler? Kim biliyor?" Hiç kimse bir şey yemedi hiç kimse sesini çıkaramadı
Nasıl densin çakallar yedi diye
Sonra bir kadıncık yaşlı bir kadıncık; "A balam!
Allah
Allah sana sabırlar versin! Yazımız böyle imiş
Allah rahmet eylesin!
" dedi ve anlattı
Ocepheden gelen yiğit adam gözlerimizin önünde kendini yere atıp öyle bir ağladı öyle bir dövündü öyle bir yerleri tırmaladı ki dayanılır şey değildi
Sonra adamı o yiğiti kaldırdılar yerden su verdiler biraz olsun teskin etmeye çalıştılar
Adamcağız yerden kalktığında saçları bembeyaz olmuş çökmüş bir anda ihtiyarlamıştı
Şimdi düşünüyorum yaşadığımız bu facialara dehşetli günlere rağmen nasıl sağ kalabildik nasıl olup da Vatanımız Kırım'a dönebildik diye? Bunun bir tek açıklaması var o da birlik
İsmail Bey Gaspıralı'nın bize miras bıraktığı birlik
Biz birbirimizi koruyarak birbirimizle dayanışarak ekmeğimizi paylaşarak birlikte mücadele ederek bugünlere gelebildik
Burada adını anmadan geçemeyeceğim bir kişi var
Gafur ağa
Kemaneci idi
Sürgün günlerinin o ağır o dayanılmazpislik ve açlık içinde geçen günlerinde bize kemanesiyle kaytarmalar çalardı
5 dakika olsun onunla güler hiç olmazsa gülerek ağlardık
Bize "Qorqmañ balalarbir kün Vatanğa qaytarmız şen qaytarmalar çalarmız" diye sürekli moral ve kuvvet verirdi
Allah'a şükür her şeye rağmen dimdik ayakta kaldık
Millet olarak yok olmadık
Şimdi de halimiz ağır
Ama birlik beraberlik içerisinde bu günleri de geçeriz inşallah!
Emel Dergisi Sayı:210 Eylül - Ekim 1995 Sf
36
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul