Prof. Dr. Sinsi
|
Tarihimize Şan Verenler
Buhurizâde Mustafa Itrî Efendi
Bayram ve teravih namazlarında İslâm Alemindeki bütün camilerden yükselen:
Allahü Ekber Allahü Ekber
Lâilâhe İllallahü Vallahü Ekber
Allahü Ekber Velillahi'lhamd "saltanatlı segah tekbir´nin bestecisi Buhîrizâde Mustafa Itri Efendi, bütün müzik ölçülerine göre dünya çapında şaheserler meydana getirmiş mûsiki üstadıdır
"Saltanatlı Tekbir" diye bilinen Kurban Bayramı tekbirinin yanısıra Cuma salası, Segah salât-ı Ümmiye, Nühüft İlâhî ve Rast Naatın bestecisi olan Buhurîzâde Mustafa Efendi üç asırdır milyonlarca mü'minin dilinden düşmeyen bu muhteşem bestelerin bestekârı olarak gönüllere taht kurmuştur
Binden fazla eser besteleyen, fakat ne yazık ki nota kullanılmaması yüzünden günümüzde ancak 41 bestesi elimize ulaşan Buhurîzâde Mustafa Efendi 1640'da İstanbul'da doğmuştur Çok küçük yaşında başladığı tahsil hayatını muvaffakiyetle tamamladıktan sonra Yenikapı Mevlevihânesine devam etmiş ve burada dinî musiki öğrenmiştir XVII Asnn büyük Musiki üstadı Hafız Post'tan aldığı derslerle musiki ilminde ilerleyen Buhurizâde, klasik musikimizi zirveye çıkarmıştır
Bestekâr ve musikişinas olması yanında, devrinin namlı çiçekçisi ve meyve yetiştirici olarak da tanınan Mustafa Itrî Efendi, Siyahi Ahmed Efendi'den Edebiyat ve hat dersleri almıştır Hat san'atında da hayli ilerleyen Itrî, bilhassa talik yazıda devrin hat ustaları arasında zikredilir olmuştur
Kırım Hanı Selim Giray ile Sultan IV Mehmed'in takdirini kazanan Itri, Enderun'a hoca olarak tayin edilmiş ve Enderun'daki talebelere musiki dersleri vermiştir
Eserleri İmparatorluk döneminde üç kıtada söylenen, günümüzde de milyonlarca müslümanın dilinden düşmeyen Itri'nin şahsiyeti ve eserleri hakkında Yahya Kemal, mükemmel şiirriyle bir değerlendirme yapmıştır Şöyle demektedir Yahya Kemal:
Büyük Itrî'ye eskiler derler,
Bizim öz mûsikîmizin piri;
O kadar halkı sevkedip yer yer,
O şafak vaktinin cihangiri,
Nice bayramların sabah erken,
Göğü, top sesleriyle gürlerken,
Söylemiş saltanatlı Tekbîr'i
Tâ Budin'den İrak'a, Mısır'a, kadar,
Fethedilmiş uzak diyarlardan,
Vatan üstünde hürr esen rüzgâr,
Ses götürmüş bütün baharlardan
O deha öyle toplamış ki bizi,
Yedi yüz yıl süren hikâyemizi
Dinlemiş ihtiyar çınarlardan
Mûsikîsinde bir taraftan din,
Bir taraftan bütün hayât akmış;
Her taraftan, Boğaz o şehrâyîn,
Mavi Tunca'yla gür Fırat akmış
Nice seslerle, gök ve yerlerimiz,
Hüznümüz, şevkimiz, zaferlerimiz,
Bize benzer o kâinat akmış
Çok zaman dinledim Nevâ-Kâr'ı,
Bir terennüm ki hem geniş, hem şuh:
Dağılırken "Nevâ"nın esrarı,
Başlıyor şark ufuklarında vüzuh;
Mest olup sözlerinde her heceden,
Yola düşmüş, birer birer, geceden
Yürüyor fecre elli milyon ruh
Kıskanıp gizlemiş kaza ve kader
Belki binden ziyade bestesini
Bize mîrâs kaldı yirmi eser
"Nât'dır en mehîbi, en derini
Vakıa ney, kudüm elince dile,
Hızlanan mevlevî semaiyle
Yedi kat arşa çıkmış "Âyîn"i
O ki bir ihtişamlı dünyâya
Ses ve tel kudretiyle hâkimdi;
Adetâ benziyor muammaya;
Ulemâmız da bilmiyor kimdi?
O eserler bugün define midir?
Bir bilen var mı? Neredeler şimdi?
Öyle bir mûsikiyi örten ölüm,
Bir teselli bırakmaz insanda
Muhtemel görmüyor henüz gönlüm
Çok saatler geçince hicranda,
Düşülür bir hayâle zevk alınır
Belki hâla o besteler çalınır,
Gemiler geçmiyen bir ummanda "
Itrî'nin kırk küsur eseri ve Dede Efendi'nin eserleri bugün elimizde muhteşem mûsiki âbideleri halinde durmaktadır Bu eserleri örnek alarak musiki sahasında takdirle alkışlanacak eserler meydana getirmek dururken, yabancıların icadı musikilerle, yabancılarla yarışıp son sıralarda yer almak için gayret göstermek niye? 
Muhteşem bir medeniyeti meydana getiren ruha sahip olmak için Itri gibi san'atkarları yakından tanımak lazımdır
1711 yılında İstanbul'da vefat eden büyük bestekârımızı rahmetle, şükranla yâdediyoruz
|