Yalnız Mesajı Göster

Derin Bir Milli Mutabakat Metni | İstiklal Marşı

Eski 10-07-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Derin Bir Milli Mutabakat Metni | İstiklal Marşı



İstiklâl Marşı, Cumhuriyet'in ilânından önce 1921 yılında yazılmış olmakla beraber, Cumhuriyet'i müjdeler ve millî marş olarak kabul edildikten sonra, hemen her gün tekrarlandığı için, Atatürk ile beraber Cumhuriyet devrinin sembolü olur

Bu devirden sonra yetişen bütün nesillerin daha ziyade merasim dolayısıyla kendisine has bestesi ile söyledikleri bu marş, şiir olarak da üzerinde durulmağa değer

İstiklâl Marşı'nı değerlendirirken, yazıldığı devri göz önünde bulundurmak lâzımdır Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 yılında dört defa ayakta dinleyerek İstiklâl Marşı olarak kabul ettiği bu şiir, o yılların kutsal ve heyecanlı havası ile doludur Onu o devir Türk Edebiyatı’nın en büyük şairlerinden biri olan Mehmet Akif yazmıştır Mehmet Akif, bugün, şiirlerinde sosyal duyguları anlatan, söylediklerini gerçekten duyan bir şairdir İstiklâl Savaşı’na bütün varlığı ile katılan Akif, bu savaşa iştirak edenlerin duygu ve inançlarına bizzat sahip olduğu için, onlara en iyi tercüman olmuştur Şiiri söyleyen Akif olmakla beraber, aslında o, kendi beni ile birleştirdiği Türk milletinin duygu ve inancını dile getirir Burada Akif'in yaptığı, o yıllarda en olgun seviyeye ulaşan şiir kudretiyle bu ortak imana, bütün milletin benimseyebileceği bir şekilde üslûp ve ifade vermek olmuştur

Bazı kelime ve mısralardan da anlaşılabileceği üzere, o tarihte henüz İstiklâl Savaşı kazanılmamıştır Türk ordusu bu şiir yazıldıktan bir yıl sonra, 26 Ağustos 1922 sabahı büyük taarruza geçer

Düşman karşıda bulunduğu için ordu ve millete cesaret vermek isteyen şair, manzumesine "Korkma!" kelimesiyle başlar

Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın
Kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın

mısraları da ümitle bekleyişi ve geleceğe imanı gösterir Şiirde şanlı mazi ve ebedi bir istikbal fikrine de yer verilmekle beraber, yaşanılan zaman, kan ve barut kokusuyla dolu olan hâlihazırdır

İstiklâl Savaşı, Türk milletinin ölüm-kalım savaşıdır Böyle yıllarda milletler kendilerini yaşatan temel kıymetlerin farkına varırlar Vatan, millet, hürriyet ve istiklâl gibi kavramların önemi, barış devirlerinde pek anlaşılmaz Hatta onları umursamayanlar bile çıkar Fakat bir milleti ölüm ile karşı karşıya bulunduran savaş, onların ne kadar hayati olduğunu kuvvetle hissettirir Bunlar öyle kıymetlerdir ki, onlar olmadan yaşayamaz Bundan dolayı millet, onlar uğruna ölümü göze alır Binlerce insan onlar uğruna öldüğü, yaralandığı veya sakat kaldığı için kutsal bir değer kazanırlar

Akif, İstiklâl Marşı'nda Türk Milleti’nin ne için savaştığını, neye inandığını açık ve seçik bir şekilde ortaya koymuştur Şiirde bu değerler, bazen sanatkârane bir ifadeye bürünmüşlerdir Şiiri tahlil ederken bunlar üzerinde de durarak mana ve fonksiyonları açıklanacaktır

Birinci dörtlükte bahis konusu olan "al sancak"tır Al sancak, Türk milletinin sembolüdür Burada şair fikrini anlatırken onun uyandırdığı hayal ve çağrışımlardan da faydalanmıştır Türk bayrağının al rengi şairde bir alev intibaı uyandırmıştır Bu alev "sönmez" Zira onun çıktığı kaynak her Türk ailesinin evinde yanan ocaktır Yurdun üstünde tüten en son ocak kaldıkça, bu bayrağın alevi bu şafaklarda dalgalanacaktır Akif, bu benzetme ile “bayrak'' ile “millet'' arasındaki bağlantıyı sanatkârane bir şekilde ifade etmiştir

Türk bayrağında dikkati çeken ikinci sembol yıldızdır İkinci beyitte şair, bu yıldız ile gökteki yıldızı birleştirir Gökteki yıldıza kimsenin eli dokunamayacağı gibi, "Türk milletinin yıldızı" olan al bayrağın yıldızına da kimse el süremez Yıldız kelimesi, aynı zamanda kader, talih manalarına da gelir Akif’in bu hayallerle belirtmek istediği Türk Milleti’nin ölmezliği fikridir O, ordu ve millete "Korkma!" derken böyle bir inanca dayanır

İkinci dörtlükte Türk bayrağının üçüncü sembolü olan "hilâl"den hareket edilmiştir Hilâl kelimesi eski Türk Edebiyatı’nda sevgiliye benzetilir Türk bayrağındaki ay (sevgili), tehlikeler içinde bulunduğu ve kendisini sevenlerden fedakârlık beklediği için, kaşlarını çatmıştır Eski Türk Edebiyatı’nda sevgilinin kaşı umumiyetle aya benzetilir Şair burada, vatanın timsali olan sevgiliye (hilâle) gülmesi için yalvarır Bu millet onun uğruna on binlerce şehit vermiştir Yoksa o dökülen kanlarını helâl etmez

"Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklâl"

mısraında "Hak" kelimesi iki manada kullanılmıştır Birinci manaya göre Hak, Tanrı manasına gelir Müslüman olan Türkler ona taparlar Hak kelimesinin öteki manası hak-hukuk deyiminde görüldüğü üzere, adalet ile ilgilidir Hak aynı zamanda yapılan bir iş, fedakârlık veya durum karşılığı alınması gereken paydır, Akif bu beyitte İstiklâl kavramı ile Hak (Tanrı ve adalet) kavramı arasında münasebet kurmaktadır İslâmiyet'in en mühim yönlerinden biri, adalete üstün bir değer vermesidir Hak kelimesinin iki veya üç mana kazanmasının sebebi budur Milletler yüksek kıymetlere inandıkları ve bağlı bulundukları takdirde istiklâle hak kazanırlar Bahis konusu mısra böyle bir inanca dayanıyor

Üçüncü kıt'ada "hürriyet" kavramı bahis konusudur Burada şair "ben" kelimesini kullanmakla beraber, kasdolunan Türk milletidir Şair, burada Türk Milleti’ni konuşturmaktadır Türk milleti ezelden beri hür yaşamış ve hür yaşamağa alışmıştır Ona zincir vurulamaz Böyle bir şey yapılmağa kalkıldığı takdirde, o, sel gibi taşarak, bendini çiğner ve aşar Anadolu Türk Devleti gerçekten de 1071 Malazgirt Zaferi’nden bugüne kadar daima hür ve müstakil olmuştur Hür yaşamak, Türk devlet ve milletinin varlığı ile birdir Ondan mahrum kalmak bundan dolayı ona ağır gelir, onu çıldırtır Bu parçada millî bir değere bağlı olan millî iradenin gücü, tabiattan alınan benzetmelerle ifade olunmuştur, Hürriyetin başlıca özelliği sınır tanımamaktır Yahya Kemal de, “Açık Deniz” şiirinde Türk milletinin hür yaşama iradesini coşkun deniz sembolü ile anlatır

Dördüncü kıt'ada savaşan iki taraf, Türk Milleti ile düşmanlar mukayese edilmiştir Garb (batı) maddi silâhlarının üstünlüğüne güvenerek, Türkiye'ye saldırmıştır Düşmanların bu maddî üstünlüklerine karşı, Türkler’in hiçbir şey ile sarsılmayan “iman”ları vardır, iman, insanın taşıdığı manevî inançların bütünüdür, insanı üstün kılan maddî gücü değil, imanıdır Zira iman olmazsa maddî güç, başarı kazanamaz Manevî değerlere dayanmayan maddî güç, insanî bir değer taşımaz

Şair, hiç bir hakkı olmadığı halde başka milletlere saldıran sözde medenî Batı'yı "tek dişi kalmış bir canavar'a" benzetiyor "Tek dişi kalmış" demesinin sebebi, onun dehşet verici gözükmesine rağmen, eski gücünü kaybetmiş olmasıdır Burada bütün vahşiliğine rağmen, kendisini "medenî" diye tanıtan Batı ile bir alay da vardır Devletler sadece maddî güçleriyle üstün gelmezler Tarihî olaylar bunu göstermiştir Sömürgeci Batı'ya karşı, başta Türkler olmak üzere ezilen, bütün milletler isyan etmiştir ve Batı Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra üstünlüğünü kaybetmiştir Bu bakımdan Mehmet Akif'in onu "tek dişi kalmış bir canavar"a benzetmesi yerindedir

ProfDrMehmet Kaplan


Alıntı Yaparak Cevapla