Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye Ve Osmanlı Tarihinden İbretlik Olaylar
Kan Davası
Doğuyu Hristiyanlaştırmak gayesi ile Orta Çağ'da İslam dünyasına misyonerlik faaliyetleri için sefere çıkan Toskar papaz Ricoldo'nun, İslam dünyasında gördüklerini, 1301'de döndüğü Floransa'da kaleme aldığını  Yazdıkları arasında kan davası (kısas) ile alakalı olarak:
Bir Müslüman bilmeden veya kötü niyetle bir başka Müslümanı öldürdüğünde, öldürülenin oğlunun öç alması çok nadir görülür Ölenin ve öldürenin ortak dostları bir araya gelir, cinayeti işleyeni alıp, öldürülenin oğluna götürürler ölenin oğlu, katili, babasının mezarına götürür ve şöyle der Babamı öldürdün, fakat seni öldürmem babamı geri
getirmeyecektir Bir müslümanın kötü bir şeyse niçin iki Müslüman ölsün' diyerek konuyu Allah'a havale edip, katilin de saçlarını keserek serbest bırakırlar" diye yazdığını (284)
Osmanlı Hukuku
Mohaç Savaşı'nda Türklere esir düşen ve daha sonra Osmanlı ülkesinde gördüklerini Türklerin Gelenek ve Görenekleri" isimli kitapta toplayan Macar asıllı Bartholomaus Georgi- evic' in, Osmanlı adalet anlayışı ile alakalı olarak:Türkler ve Hristiyanların hakimleri aynıdır Müslümanlar arasından seçilen hakimler ayrım gözetmezler, herkese aynı adaleti uygularlar
Öldüren öldürülür hırsızlık yapan, veya zorla birşey alan asılır Pazarda sütünü satan bir kadının sütünü içen ve parasını ödemeyen bir "lenitzeren"(yeniçeriye) de aynı kaide uygulandı Ben buna Şam'da şahit oldum" diye yazdığını (285)
Avrupa' da Türkler
Bugün Avrupa' da yaşayan 2 milyon 420 bin Türk'ün Danimarka nüfusunun
yarısına ve Lüksemburg nüfusunun altı misline tekabül ettiğini 
Günümüzde AET sınırları içinde 44 500 civarında Türk iş adamı bulunduğunu ve bunların 1992 hesaplarına göre kuruluş sermayelerinin 7 milyar markın üzerinde ve yıllık cirolarının da 28 milyar markı bulduğunu 
622 bin Türk gencinin de AET ülkelerinde orta öğretim ve üniversite tahsili gördüğünü  (286)
İnsanlara Takılan At Koşumları
İtalyan kökenli Dominik papazı Ricoldo de Monte Cro ce' nin doğuyu Hrıstiyanlaştırmak için 13 yüzyılın ikinci yarısında çıktığı seferde, rastladığı Türkler ve Yunanlılar hakkında bilgi verirken :
Güvenilir kaynaklardan öğrendiğimize göre, Yunanlılar Türklerden öyle çekinirlermiş ki, tohum ekmeye, ormanda çalışmaya veya bir başka iş yapmaya giderken birbirlerini bağlayabilecekleri at koşumları olmaksızın kentlerinden ve surlardan dışarı adım atmazlarmış  " diye yazdığını (287)
Vatan Aşkı
Amerikalıların Japonya üzerine iki atom bombası atıp Japonları mağlubiyete uğratması üzerine, Japon halkının kitleler halinde imparatorları Hirohito'nun sarayının önüne gelerek harakiri" yapıp meydanı kan gölüne döndürdüklerini 
Amerikalı general Mc Arthur' un Hirohito' nun sarayına koşup Bu saçmalığı durdurun!" demesi üzerine, Hirohito' nun balkondan halka seslenip:
Ey Japon milleti!
Gerçekten yenildik Bugün önümüzde iki yol var Birincisi harakiri Ben de size katılacağım Ama ikinci bir yol daha var ki, o da şu: Amerikalılarla mücadelemize devam edelim Askeri cenahta yenildik Onlara ekonomik bir savaş açalım ülke ekonomisini canlandırıp doların sırtını yere vuralım Tercih sizin!" dediğini ve Japonların ikinci yolu tercih edip, bugün birçok alanda Amerikalıların sırtını yere getirdiklerini (288)
20 Yüzyıl Japon Amerikan Savaşları
Pearl Harbour baskınından yarım yüzyıl sonra Amerika Birleşik Devletleri ile Japonya arasındaki savaşın bir başka sahada devam ettiğini
Psikoloji profesörü olan ünlü Japon yazarı Shyu Kishida'ya göre Amerikan şirketi battığında, Japonların bir Amerikan uçak gemisi batırmış gibi sevindiklerini 
Amerikan General Motor şirketinin 70 bin işçiyi işten çıkaracağının haberi Tokyo borsasının ekranına yansıdığında genç Japon brokerlerin(simsar) zafer işareti yaptıklarını  (289)
******* icin Meet tarafindan duzenlendi
İsim Kültürü
Toplumumuza yerleşmiş isim kültürünün bir parçası olarak göbek adı koymak" diye bir geleneğimizin olduğunu 
Yeni doğan bir bebeğin, eğer yaşamazsa onun kavmiyetin i" belirlemek yani Müslüman olarak ölmesi için kulağına Ezan-ı Muhammedi" okunup esas ismi verilinceye kadar geçerli olmak üzere göbeği kesilirken hemen bir isim konduğunu Bu göbek adının genellikle erkek olursa Mehmed , veya Ali"; kız olursa da Fatma veya Ayşe" konulduğunu (290)
Süleyman
İleride Avrupalı kralların üzengi öpmek için sıraya geçecekleri büyük bir devlet adamı olacak olan Kanuni'nin doğum haberi Yavuz Sultan Selim'e ulaştırıldığında, huşu içinde Kur'an okumakta olan baba Yavuz'un okumakta olduğu Kur'an-ı Kerim'den başını kaldırarak: Adını Süleyman koydum " deyip Kur'an okumaya devam ettiğini 
Ve o anda okuduğu ayetin mealinin de (Neml Suresi 30 ayet) O muhakkak ki Süleyman'dandır ve O (mektubun ilk satırı) Bismillahirrahmanirrahim,dir" olduğunu (291)
Alparslan' ın Göz Yaşları
Malazgirt zaferi ile Anadolu kapılarını Türklere açan Büyük Kumandan Alparslan' ın saray mutfağında hergün elli koyun veya keçi kesilerek fakirlere dağıtıldığını
Sultan'ın divanında sayılamayacak kadar çok fakir kimselerin isimlerinin kayıtlı olup bunlara muntazaman maaşlarının verildiğini
O Koca Sultan'ın bazen tevafuk eseri hasta ve fakir bir
kimseyi gördüğü zaman son derece hassasiyete kapılarak teessüründen ağlayıp derhal yardımına koştuğunu  (292)
Milli Kanunlarımız
17 şubat l926'da İsviçre Medeni Kanunu,nun Türkçeye tercüme edilerek Türk Medeni Kanunu" olarak kabul edildiğini  1 Mart 1926'da da, İtalya Ceza Kanunu' nun Türkçeye tercüme edilerek Türk Ceza kanunu olarak kabul edildiğini   (293)
Diş Kirası
Osmanlı medeniyetinin güzel ananelerinden biri olarak hali vakti yerinde olan ailelerin Ramazan'da iftara davet ettikleri misafirleri uğurlarken diş kirası " adı altında bir miktar para veya kıymetli eşyayı hediye ettiklerini 
Tanzimat ricalinden Rıfat paşa ,nın bir Ramazan sonu kahyasının getirdiği diş kirası hesabını tetkik ederken yekünün 5000 altın olduğunu okuyup Çok şükür bu Ramazan'ı ucuz atlattık" dediğini (294)
Cumhurbaşkanlarının Maaşları
Mayıs 1994 para değerlerine göre; 1928 yılında Cumhurbaşkanının maaşı 2800 cumhuriyet altınına (bir cumhuriyet altını: 25OOOOOtl ) yani 7 milyar liraya tekabül ettiğini 
1987 yılında ise Cumhurbaşkanının maaşının 12 Cumhuriyet altınına yani 30 milyon liraya tekabül ettiğini   (295)
İstanbul'a Verilen Değer
Çağ açıp çağ kapayan büyük dahi Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul' u fetheder
etmez hemen imar faaliyetlerine giriştiğini 
İstanbul'un en güzel yerlerinden biri olan Haliç'in dolmaması için her iki yakada
da tırnaklı hayvanların otlatılmasını menettiğini
Toprağın yağmurlarla akıp giderek Haliç'i doldurmaması için de Haliç'in kenarlarına(sırtlarına) ağaç ve ayrık kökleri diktirdiğini  (296) Biliyor muydunuz?
Düşmanım Yoktur Benim Nefsimden Gayrı
Hz Mevlananın Mesnevi'sinde anlattığına göre Hz Ömer (ra) ile görüşmeye gelen Rum elçisinin, şehre girer girmez halifenin sarayının nerede olduğunu sorması üzerine halktan birinden :Halifenin sarayı yoktur görüşeceksen işte ileride hurma ağacının altında yatmaktadır" cevabını aldığında hayretler içinde kaldığını  Bu Rum elçisinin Hz Ömer'e getirdiği hediyeler arasında bir şişe çok tesirli bir zehir bulunduğunu ve elçinin, Hz Ömer'e: Bu çok tesirli bir zehirdir Birkaç damlası bile düşmanlarınızı yok eder" demesi üzerine Halife Hz Ömer'in: Benim nefsimden gayri düşmanım yoktur" diyerek elçinin şaşkın bakışları arasında şişedeki zehirin hepsini bir yudumda içtiğini ve Allah'ın izniyle de hiçbir şey olmadığını  (297)
Osmanlı'da Savaş Disiplini
Mohaç Savaşı'nda( 1 528) Türklere esir düşen ve daha sonra 1535'de kaçarak kurtulan Macar asıllı Bartholomeus Georgievic'un 1544 yılında yazdığı Turcarum ritu et caere"De moniis" (Türklerin Gelenek ve Görenekleri) isimli eserinde Türklerin savaş gelenekleri ile alakalı olarak:"Savaş zamanında öyle sıkı bir disiplin vardır ki, hiçbir asker adaletsiz birşey yapmaya cesaret edemez Adaletsizlik yapan hiç acımaksızın cezalandırılır Gözcüler ve düzen sağlayıcılar vardır Geçip gidilen yolların kıyısındaki bağ ve bahçelerde sahiplerinin izni olmaksızın, bir elma bile koparılamaz İzinsiz koparanın cezası ölümdür İran seferine katıldığımda gördüm: Ortalıkta dolaşan bir at, birinin tarlasına girdi diye bir sipahinin atı ve uşakları ile birlikte başı vuruldu" diye yazdığını (298)
Sanata Ve Sanatkara Verilen Değer
Osmanlı padişahlarının ilim ve sanata büyük kıymet vererek bu uğurda gayret gösterenleri maddi manevi desteklediklerini
Veli" lakaplı Sultan II Bayezid'in, büyük hat sanatkarı Şeyh Hamdullah'ın sanatına olan hürmetinden ve sevgisinden dolayı, hat üstadının yazı meşkederken hokkasını tutup, rahat etsin diye sırtını yastıkla beslediğini  (299) Biliyor muydunuz?
İp Kıtlığı
Devrimleri yerleştirmek için İstiklal Mahkemeleri'nin binlerce masum insanı darağaçlarında sallandırdığını ve sadece Kara Ali isimli bir celladın beşbinden fazla insanı astığını 
Bu meselenin Ankara'da ip kıtlığı başgöstermiştir İpsiz kalanların Ankara İstiklal Mahkemesi'ne müracaatları " diye mizah haline getirildiğini  (300)
Zulüm Zulüm Üstüne
İstiklal Mahkemesi'nin salkım salkım astığı insanlarla ilgili davaları yakından takip eden bir gazetecinin, başına giymiş olduğu şapkasından dolayı, mahkeme reisi Kel Ali (Ali Çetinkaya) tarafından: Anandan şapkalı mı doğdun?Gavur musun be herif!" denilerek tekme tokat merdivenlerden yuvarlandığını 
Aynı şahsın Atatürk'ün ilk defa Kastamonu'da şapkayı giymesi üzerine hemen bir şapka bularak protokoldaki yerini aldığını (301/a)
Yine aynı şahsın, İskilipli Atıf Hoca'yı, hükümetten izin alarak yazmış olduğu Frenk Mukallitliği kitabından dolayı,savcının üç sene ceza istemiş olmasına rağmen idama mahkum ettiğini ve asılırken de Sehpanın yanına gelip mazlum Hoca'nın kafasına şapkayı geçirerek Giy domuz!" diye insanlık dışı muamelede bulunduğunu  (301/b)
Hilal, Lale ve Allah
Lale, hilal ve Allah(cc) lafızlarının ebced değerinin aynı olduğunu ve bundan dolayı kültürümüzde laleye apayrı bir değer verilip sevgi beslenildiğini  (302/a)
Özellikle Osmanlı kültüründe, lalenin oldukça yoğun bir alaka görüp bir lale soğanının bin altına kadar müşteri bulabildiğini ve zamanın padişahı III Ahmed'in bir ferman yayınlayarak bu fiyatlara bir sınırlama getirmek zorunda kaldığını
Bir devre adını veren bu tefekkür simgesi çiçeğin o dönemde 1108 çeşit renkte üretildiğini  (302/b)
Bağ-ı İrem' de Gül-ü Muhammed Açtı"
Kosova fatihi dervişmeşreb Gazi Murat Han'a 30 Mart 1432 sabahı Edirne Sarayı'nda bir erkek çocuğunun olduğuna dair müjdeli haberi getirdiklerinde Murat Hanın önündeki Kur'an-ı , Kerim den Sure-i Muhammed "i okumakta olduğunu 
Şair ruhlu Sultan'ın, bu müjdeli haber üzerine okumakta olduğu Kur'an-ı Kerim'den başını kaldırıp: Bağ-ı İrem'de gül-ü Muhammed açtı " diyerek, geleceğin bir çağı kapayıp yeni bir çağ açacak olan Fatih'in adını "Muhammed", yani Mehmed" koyduğunu  (303)
Bir Yabancının Hac Düşünceleri
18 yüzyılda Osmanlı ülkesine gelerek intibalarını yazan Hristiyan tarihçi M A Ubucini'nin Müslümanların Hac ibadetini araştırdıktan sonra kendi dini ile kıyaslayarak:
"Hac aslında sadece büyük Müslüman ailesinin dağınık fertlerini birbirine bağlamak hedefini gütmüyordu; Hac bilhassa, bu ibadeti yapmakta olan Müslümanlara, aynı imanı taşıyan kimseler arasında hüküm sürmesi gereken eşitlik kavramını hatırlatmak için tesis edilmişti Biz Hristiyanlar böyle bir eşitlik örneğini, bu yüce ahlaki eşitliği gösterebiliyor muyuz? Değil kilisenin içinde, mezarlarımızda bile bu ulu eşitlik kavramından tek eser yok Buyurun bir camiye girelim  Orada Allah'ın şanına yakışmayan, lüzumsuz ve boş süslemeler,resimler,heykeller yok yalnızca şunlar var
Duvarların üzerine işlenmiş bazı Kur'an ayetleri,bir mihrap,bir kürsü ve müminler için tertemiz sergiler Hiçbir şeref kürsüsü hiçbir özel yer ve hiçbir derece farkı göremezsiniz Müslüman mabetlerinde  Sadece ibadet eden insanlar vardır ve ibadetten alıkoyacak veya ibadet edenleri rahatsız edecek hiçbirşeye rastlayamazsınız diye yazıp İslam'ın eşitlik anlayışına olan hayranlığını ifade ettiğini (3O4)
Namusum Üzerine
10 Nisan l928'de İsmet İnönü ve 120 arkadaşının teklifi üzerine Anayasa'dan bütün dini terimlerin kaldırılması hakkında bir kanun çıkarıldığını  " Buna göre: Devleti dini ,dini İslamdır kaydı kaldırıldığını ve milletvekillerinin yemin şeklinin değiştirilerek vallahi" demek yerine namusum üzerine" tabirinin kullanılmasının kabul edildiğini  (305)
Boğazdan Geçmeyen İlaç
Bediüzzaman Hazretleri'nin hasta olduğu zamanlar kulandığı Optalidon ilacı bitince yanındakilerden birine yüz kuruş verip eczahaneye gönderdiğini 
İlacın fiyatı yüz on kuruşa çıktığı için o kardeşin cebinden on kuruş ilave edip ilacı alarak Üstad'a getirdiğini 
Bediüzzaman Hazretleri'nin ilacı içmek için ağzına aldığı halde bir türlü yutamadığını ve bu işe birkaç defa daha teşebbüs edip bir türlü ilacı yutmaya muvaffak olamayınca ilacı alan
kardeşi çağırarak ilacı kaça aldığını sorup da on kuruşu onun ödediğini öğrenince, üstad'ın on kuruş daha verdikten sonra ilacı rahatça yutabildiğini ve ardında da oldukça ibretli bir şekilde:
Kardeşim, işte görüyorsun başkasının malını yiyemiyorum Boğazımdan geçmiyor" dediğini (306)
Çekiç
Lenin ile birlikte kominist ihtilalini gerçekleştirip binlerce insanı katleden ve yine binlerce insanın sürgüne gitmesine sebep olan Troçki'nin(1879-1940), her ihtilalin daha sonra kendi çocuklarını yediği gibi, kendisinin de sürgüne gönderilip Sığınacak ülke bulamadığını 
Hayatı orak-çekiç" davası ile geçmiş bu Sovyet liderinin daha sonra Meksika'da bir çekiçle beyni parçalanarak öldürüldüğünü (307)
Nazım Hikmet'in Pişmanlık ve Arayışları
Tanınmış komünist Türk şairi Nazım Hikmet Ran'ın (1902/1963), hayatı boyunca komünist ideoloji peşinde koşturarak zikzaklar içinde geçen bir ömür sürdüğünü 
ömrünün son yıllarına doğru, arkadaşı Mustafa Mehmed'e, arayış içinde ve pişmanlık dolu olduğunu ifade ettiğini  Mustafa Mehmedin onunla Romanyadaki beraberlikleri ile alakalı olarak:
1960'lardan önceydi Nazım Hikmet Romanya'nın davetlisi olarak Bükreş e gelmişti İsteği üzerine Bilimler Akademisinden beni buldular Nazım Hikmet'in kaldığı otele gittim Açık olan radyosundan Türkiye'yi dinliyordu Sohbet sırasında saatine bakarak bana Bu gece Kadir Gecesi' dedi ve benden kendisini Türklerin bir araya geldikleri camiye götürmemi istedi Ben o gecenin Kadir Gecesi olduğunun bile farkında değildim Bir an tereddüt ettim ama Nazım'ın ricası Romanya'da bir emirdi Rus eşi Vera, ben ve Nazım taksiyle caminin bulunduğu semte yöneldik Arabayı rica ve minnetle caminin bulunduğu parka sokabildik
Biz camiye girdiğimizde Türkler mevlid okuyorlardı Nazım mevlidi dinlerken coştu ve cemaate hitaben bir konuşma yaptı
Konuşmasında: Ben komünistim ama sizin burada bir araya gelmeniz beni çok duygulandırdı' dedi O sıralarda kalp yetmezliğinden muzdarip olduğundan ben heyecanlanmasından dolayı bayağı endişelendim Gerçekten de endişelerim yerindeydi Konuşmasından sonra kendisini kriz yokladı Eşi Vera ile ben Nazım'ı dışarıdaki banklardan birinin üzerine yatırdık Vera yanında bulundurduğu ilaçlardan verdi ve daha sonra koluna girerek güç bela taksiye bindirdik
Ben Nazımın Romanya'da camiye gittiğini şimdiye kadar saklı tuttum İşte ilk kez anlatıyorum  " diyerek Nazım'ın pişmanlık dolu hikayesini gözler önüne serdiğini (308)
İlme Hürmetin Böylesi
Fatih Sultan Mehmed Han döneminde ilme ve alime muazzam bir kıymet verildiğini 
Fatih'in hocalarından Molla Hüsrev'in Ayasofya'da derse başlamadan önce talebeleri tarafından Hoca' nın evine gidilip atına bindirilerek, arkasında da talebelerinin eşliğinde camiye getirildiğini
Zamanın Ebu Hanife'si addolunan Molla Hüsrev, camiye girdiğinde, hürmet ifadesi olarak takrimen ayağa kalkıldığını ve hoca dersini bitirdiğinde talebeleri tekrar onu atına bindirerek evine kadar bıraktıklarını  (309)
Hasaneyn'in Ruhu İçin
Gençliğinde güçlü ve kuvvetli iken, savaş meydanlarında düşmana karşı kılıç sallayarak hizmet eden yeniçerilerin , artık sakalına ak düşüp de kılıç sallayacak dermanı kalmadığı zaman da, sırtlarına meşin bir su kırbası geçirip elde bir kalaylı tas alarak sokak sokak gezinip Kerbela'da bir yudum suya hasret giden "Hasaneyn'in(Hz Hasan ve Hüseyin) ruhu için" su dağıtıp sevap kazanmaya çalıştıklarını  (31O)
Aziz Mahmud Hüdai' den İstenen Keramet
Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri'nin İstanbul' un Üsküdar semtine gelip zaviyesini kurmasından sonra , Sultan I Ahmed'in bu gizli nur hazinesini keşfederek eteğine yapıştığını 
Bu Gönül Sultanı'nın birgün sarayda abdest alırken, Padişah 1 Ahmed'in abdest suyunu döküp annesi Valide Sultan'ın da havlu tuttuğunu 
Bir ara Valide Sultan'ln boşta bulunup kendini tutamayarak: Efendim, ne olur bize bir keramet gösteriniz" demesi üzerine tebessüm eden Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri'nin gayet latif bir şekilde devrin padişahı abdest suyumu döküyor validesi ise havlumu tutuyor Bundan büyük ne keramet istersiniz ? cevabını veridiğini (311)
Siyaset Şekerlemesi
Üstad Bediüzzaman Hazretleri'ne, Sünuhat, Rumuz ve Tuluat gibi "Eski Said"lik dönemi eserlerindeki mevzularla alakalı olarak "Neden ulvi hakaik-i diniye ile beraber, bazı mesail-i siyasiyeyi kitaplarında dercediyorsun?" diye sormaları üzerine Bediüzzaman,ın :
"Çocuğa ilacı içirmek için bir şekerleme gösterilir Ta ki ağzını açsın, ilaç öylece , içirilsin Efkar -ı amme dahi siyaset için ağzını açmış bekliyor Ben de tiryakı(ilacı) içirmek için bazen siyaseti de zikrediyorum diye cevap verdiğini  (312)
Osmanlı' da Musiki
Musikiyi mehter ile savaş meydanlarından, tasavvufi tekke musikisi ile birçok hastalığın tedavisine kadar pek çok yerde kullanan Osmanlı Cihan Devleti temsilcilerinin, ayrıca bu sanatı çeşitli sosyal müesseselere kadar soktuklarını 
Ayasofya imaretine bağlı kalenderhanede(tekke) ve Edirne'deki ll Murat imaretinde olduğu gibi bizzat sema ve musiki cemiyetleri için vakfiyelere maddeler konulduğunu  (313)
İlk Boğaz Köprüsü Projesi
Asya ile Avrupa'yı birbirine bağlama düşüncesinin ilk olarak bundan yaklaşık bir asır önce (1900), dahi padişah II Abdülhamid tarafından ortaya atılıp projelendirildiğini
Avrupa'nın güney, güneybatı ve merkezindeki demiryollarını bu Boğaz Köprüsü ile Bağdat demiryoluna bağlamayı düşünen cennetmekan Abdülhamid Han'ın F Arnodin isimli bir Fransız'a hazırlattığı bu dev köprüye ait projede, minareler, kubbeler kuleler ve askeri , savunmayı temin edecek topların yer aldığını 
Yine Abdülhamid Han'ın, bu köprüyle bağlantılı olarak oldukça ileri görüşlü bir bakış açısıyla çevre yolları projesi çizdirdiğini (3 14) Biliyor muydunuz?
Fasulya Aşı Yemeye Razı Olmak
Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un hayatında hiç boyun eğmeyip, kimseye eyvallah etmediğini 
Umumi seferberlik zamanında (1914) bir arkadaşı ile oturup fasulya aşı yerken nezaret erkanından birinin çıkagelip ona, yazılarında fazla ileri gitmemesini nazikçe söylemesi üzerine Akif'in pürhiddet yerinden fırlayıp:
Nazırına söyle, kendilerini düzeltsinler Bu gidiş devam ettikçe bizi susturamazlar Ben fasulya aşı yemeğe razı olduktan sonra kimseden korkmam!" diyerek pervasızca cevap verdiğini (315)
Tasavvufta Şeriata Bağlılık
Said Harraz Hazretleri'nin: Zahiri hükümlere aykırı düşen her batın batıldır"diye vecizeleştirdiği tasavvufta Allahın emir ve yasaklarına uymanın gerekliliğini, yine bir başka sufi olan Bayezid-i Bistami Hazretleri 'nin de:
Havada uçan insanlara mı hayret ediyorsunuz? Leş yiyen kargalar da havada uçmakta Su üzerinde yürüyen insanlara mı şaşırıyorsunuz?Balıklar da suda yüzmekte Önemli olan Allah'ın emirlerine uymak kaçınmaktır,, sözleriyle vurguladığını  (316)
Amerikan Hayat Felsefesinin Özeti
Meşhur Amerikalı yazar Mark Twain'e: "İnsan hayatının gayesi nedir? Nasıl zengin olabiliriz?" diye sormaları üzerine onun
"Eğer becerebilirsek şerefsizce, mecbur olursak namuslu yoldan Tek ve gerçek tanrı kimdir? Tanrı paradır Altın, dolar ve hisse senedi, Baba, oğul ve ruhları" cevabını vererek Amerikan hayat felsefesini formüle ettiğini  (317)
Nasreddin Hoca' nın Merkebine Ters Binmesinin Hikmeti
Türk halkının nüktedan hazır cevap ve zeki bir fıkra kahramanı olarak tanıdığı Nasreddin Hoca'nın(1208-1284 ), aslında medresede ders veren büyük bir müderris ve ayrıcada kadı olduğunu
Talebeleri arasında oldukça sevilen Nasreddin Hocanın, ders verdiği medreseden merkebine binip evine giderken dahi talebeleri tarafından yalnız bırakılmayıp yolda kendisine sualler sorulduğu,
Hem yol alıp hem de talebelerin sorularına cevap veren Nasreddin Hoca'nın, sual soran talebelerine arkası dönük olarak cevap vermenin İslami edebe aykırı olacağından dolayı,merkebine ters binip, talebeleri ile yüz yüze gelerek ders verdiğini (318) -
Moskova Önlerinde Fetih Tuğları
Rusya'nın başkenti Moskovanın yaklaşık 150 yıl Türk hakimiyetinde kaldığı
Moskova'nın merkezindeki altın kubbeli kilisenin Türk hakimiyetinden kurtuluşun
şerefine inşa edildiğini  (319)
Ecdadın Ticaret Ahlakı
Yabancı bir kumaş tacirinin Osmanlı ülkesine gelerek bir kumaş imalathanesinin mallarını beğenip hepsini almak istedikten sonra, mal sahibinin kumaş toplarını denklerken bir top kumaşı ayırdığını görüp bu hareketinin sebebini sorması üzerine, Osmanlı esnafının "Onu sana veremem, kusurludur" cevabını verdiğini
Yabancı tacirin "Ziyanı yok, önemli değil" demesine rağmen Osmanlı esnafının o kumaş topunu vermemekte direterek: Benim malımın kusurlu olduğunu söyledim biliyorsunuz Fakat Siz onu kendi memleketinizde satarken, alıcılarınız orada benim bunları bize söylemiş olduğumu bilmeyeceklerdir Böylece de müşterilerinize kusurlu mal satmış olacağım
Neticede Osmanlı'nın gururu şeref ve haysiyeti rencide olacak, bizi de hilekar sanacaklardır Onun için bu sakat topu asla size veremem  diyerek kumaşı vermeyişinin sebebini izah ettiğini  (320) Biliyor muydunuz?
İmamı Azam ve Yarım Milyon Meselenin Hükmü
Hanefi mezhebinin kurucusu çağının yetiştirdiği dev kamet İmam-ı Azam Hazretleri'nin kitap ve sünnetten beşyüzbin meselenin hükmünü çıkartıp dörtbin fetva verdiğini  (321)
Okumanın Dayanılmaz Cazibesi
Bir ülkenin kültürel yönden kalkınmışlığının, o ülkede bir yılda fert başına tüketilen kağıt miktarı ile ölçüldüğünü 
ABD'de kişi başına bir yılda tüketilen kağıt miktarının 391 kilo olmasına karşılık, aynı rakamın Avrupa ülkelerinde ortalama 90 kilo olduğunu ve ülkemizde ise bu rakamın sadece ve sadece 18 kilo olduğunu  (322)
Üstad Türkiye'de Okuma Çığırını Açtı
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri' nin talebelerinden Bayram Yüksel ağabeyin, Hasan Basri Çantay'ı ziyarete gittiğinde Çantay' ın, Bayram ağabeye dönerek:
"Kardeşim, sizleri tebrik ediyorum Bizler Üstad'ın sayesinde müellif olduk Korkumuzdan ne eser yazabiliyorduk Ve nede kimseye birşey anlatabiliyorduk
Üstad Hazretleri Risale-i Nuru telif etmeye başladı
Türkiye'de bu sayede okuma çığırını açtı  "diyerek bir hakikati ifade ettiğini  (323)
Dördüncü Murat'ın Sporculuğu
Osmanoğulları'nın onyedinci padişahı olan Bağdat Fatihi IV Murat'ın çok kuvvetli biri olduğunu 
Bir gün sarayda Murat Han'ın, musahibi Musa Paşayı sağ eliyle kuşağından tutup kaldırarak ve öylece Has Odayı dolaştırdığını ve sonra da en küçük bir yorgunluk ve tıknefeslilik göstermeden, paşayı kaldırdığı gibi tek elle yavaşça zemine bıraktığını
Bir cirit mızrağı ile, arka arkaya konan dokuz kalkanı bir atışta deldiğini
200 okkalık bir gürzü kolayca kaldırıp salladıktan sonra fırlatabildiğini
Savaş zamanlarında metrise girip topla nişan alıp düşmana isabet kaydettiğini 
Ve İstanbul Okmeydanındaki kemankeşlik müsabakalarda 1070,5 gez (706 5 cm) mesafeye okunu ulaştırıp rekor kırdığını ve okun düşdüğü yere rekorunu belgeleyen menzil taşı dikildiğini (324/a)
Musul'da bulunduğu bir sırada oraya gelen Hint elçisinin tüfek ve kılıç kar eylemez diye hediye ettiği fil kulağından yapılma üzeri gergedan postu kaplı çok sağlam siperi(kalkann ) el mızrağı ile ortasından deldiğinı ve içini altın ile doldurup elçiye geri hediye ettiğini  (324/b)
İslam'ın Boğazına Geçirilmeye Çalışılan İp
İlk olarak Avrupa'yı ümit Burnu üzerinden doğuya bağla yan deniz yolunu keşfetmesiyle dünya sömürgecilik tarihinde yeni bir dönem açan "İsa tarikatı şövaIyesi" Portekizli denizci
Vasco da Gama(1460-1524)'nın Güney Hind adalarına ulaştığında :
"İşte şimdi İslam'ın boğazına ipi geçirdik Bu ip çekilmeye devam edecek, neticede boğaz sıkılacak ve Müslümanlık ölecektir " dediğini (325)
Eski Bir Hamam Kitabesi
Eski İstanbul' un hamam kitabelerinden birinde karakter temizliğinin ehemmiyetini vurgulamak için:
"Tıynetin na pak ise, Hayr umma sen germabeden Önce tathir-i kalb et, sonra tathir-i beden "Yani (Kötü huylu, kirli karakterli bir kimse isen, hamamdan bir şey bekleme Temizlik istiyorsan evvela kalbini temizle, sonra da bedenini )
diye yazdığını  (326)
Bir Ahlak Kahramanıydı
Vatan şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un yakın dostu olan Mithat Cemal Kuntay'ın, Akif'le olan arkadaşlık münasebetini anlatırken yıllarca onun kusurlarını ve falsolarını araştırdığını ve otuzbeş yıl sonra onun karakterini kağıda dökerken, hayranlık hisleri içinde :
"İlk tanıdığım zaman ona inanmadım Bir insan bu kadar temiz olamazdı Fena aktör melek rolünü oynamaktan bir gün yorulacaktı Gayri tabii bir faziletten yorulan yüzünü bir gün görecektim Fakat otuzbeş sene bugün gelmedi
Otuzbeş sene onun yanından her çıkışımda kendime hep bu sualleri sordum: Bu tevazu, kendi kendini inkar edercesine nasıl çıkıyordu? Mahrumiyetlerden yılmayan seciyesiyle kendisini nasıl kahraman sanmıyordu ? Onu yakından tanıyanlar için, her geçen gün, nasıl onun lehine geçen bir gün oluyordu? Onun temizliği yanında insan kendi günahlarından muzdarip olurken , o, kendisinin sizden başka olduğunu nasıl görmüyordu?
Onda bütünlük vardı; Kininde de, evlatlık, babalık, kardeşlik kuvvetini alan dostluğunda da, bütünlük  Dostunu, sevmek kelimesinin noksansız mefhumuyla seviyordu: Öldüğü zaman düştüğü zaman, dünya aleyhine döndüğü zaman, yanında olmadığı vakit ve sevmeyenlerin yanında bulunsa bile'
diye yazdığını  (327)
Çile İle Kemale Eren Büyük Ruhlar
Milletlerin önüne düşüp onları aydınlığa çıkaran nice büyük şahsiyetlerin ömürlerinin bir bölümünün hapishanelerde çile ve işkence içinde geçtiğini ve böylece onların olgunlaşan ve aydınlanan gönülleriyle milletlerin diriliş yolunda birer ışık kaynağı haline geldiğini 
Büyük İmam Ebu Hanife Hazretleri' nin zindanlara atılarak saygısızca hırpalanıp inim inim bir hayat yaşadığını 
Ahmet Bin Hanbel Hazretleri' nin adi bir insan gibi tartaklanıp bayağı bir işkencelere maruz bırakıldığını 
Serahsinin El-Mebsut isimli koca kamusunu hapsedeldiği kuyu dibinde telif edip meydana getirdiğini
Bediüzzaman Hazretleri'nin bir cani gibi muamele görerek memleket memleket sürgüne gönderildiğini 
Campanella 'nın zindanda Cervantes in esarette, Dostoyevski,nin de kürek mahkumu iken kendilerini keşfederek milletlerinin gönüllerinde ölümsüzlüğe ulaştıklarını  (328)
Bediüzzaman,ın Emirdağı
Devrin hükümeti tarafından Bediüzzaman Hazretleri' nin sürgün olarak ikamet ettiği Emirdağ' da iftira ve fesat çıkarmakla vazifelendirilen vicdanlı bir komiserin, şehre geldikten sonraki ilk intibalarını :
"Çarşıya çıkıp kahvaltı için peynir ve zeytin aldım Bir dükkandan da tereyağı aldık dükkan sahibi tereyağını tartarken, yağı koyduğu kağıt kadar da, terazinin öbür kefesine kağıt koydu Doğrusu bu hali ben başka bir yerde görmemiştim Bediüzzaman işte Emirdağı'nı böyle yapmıştı diyerek hakperest bir şekilde anlattığını  (329)
Çalıntı Deve Katarı
Bir şairin , Vezir İbad'ın huzuruna gelip her beyiti bir divandan alınmış her nüktesi bir şairden çalınmış bir kaside getirip okuyunca, şiir literatürü çok geniş olan vezirin:
"Bizim huzurumuza öyle bir deve katarı getirdin ki, eğer bir adam onların yularını çözecek olsa, her biri bir sürüye gider! ' diye veciz bir söz söyleyerek şaire hatasını hatırlattığını (330)
Yavuz'un Tevazuu
Büyük Cihangir Yavuz Sultan Selim'in günde üç saat uyku uyuyup tahta kaşıkla tek çeşit yemek yediğini 
Herhangi bir saray halkından ayırt edilemeyecek kadar sade giyindiğini ve bunun sebebini soranlara:
"Vezirlerin ve beylerin süslü giyinmeleri, padişahlarına saygıdan ileri gelir Biz kime şirin görünmek için süslü giyinelim ki? Bizim Padişahımız(Allah c c ) vücudun dışına değil, içindeki cevhere(imana) bakar" diye veciz bir cevap verdiğini (33ı)
"Çocuğunuza Kur'an Telkin Ettiniz mi?"
İşadamı Sakıp Sabancı' nın, kızını batı standartlarında tahsil yapması için İngiltere'deki Harward kolejine kaydettirdiğini
Okul idaresinin, kolejin çeşitli bölümlerini Sabancı'ya gezdirdikten sonra kiliseyi göstererek:" Burası da dini ibadet yeri " deyip "Senin kızın Müslüman olduğu için dini ibadet günlerinde Kur'anı Kerim getirsin, istediği günlerde okusun Siz Kur'an okumasını kızınıza telkin ettinizmi?" diye sorduklarını Sakıp Sahancı' nın daha sonra bu hadisenin değerlendirmesini yaparken :
"Allah var, doğrusu ben kızımla beraber Kur'an-ı Kerim getirmemiştim Kızıma da telkinde bulunmamıştım çok utandım Sırtım terledi O 'gavur' dediğimiz bana verdiği dersten çok mahçup oldum Adeta yüzüme bir şamar patlamıştı Ve Türkiye'ye geldiğimde kızıma hemen bir açıklamalı Kur'an-ı Kerim gönderdim " diyerek kızına dini bilgiler öğretmediğinden dolayı mahcubiyetini itiraf ettiğini (332)
Kur'an'a Aşk Derecesinde Hayranlık
Fransa nın en tesirli gazetelerinden Figaro'nun Prof And ile yaptığı bir röportajında ona:
"Kur'an'a karşı duyduğunuz aşk derecesindeki hayranlığın sebebini açıklayabilir misiniz?" diye sorması üzerine, Andre Miquel , in :
"Montpellier'de bir kitapçı dükkanında, en eskilerden olan Savary'nin bir Kur'an tercümesini gördüm O sıralar 17 yaşındaydım
Metindeki mesajda Allah'ın birliğinin açıkça ve kıskançca savunulması ve Allah'ın tarifi üzerine İslam'ın yüksek düşüncesi beni bir başka dünyaya götürdü Tercümeye bile yansıyan metindeki müstesna edebi değerler beni tarifi imkansız bir hayranlığa boğdu Bu heyecanı hiçbir zaman kaybetmedim" diye cevap verdiğini  (333)
Rus Çarı'na Tokat Gibi Cevap
İmkansızlıklar içinde Kafkasya dağlarında yıllarca sürdürdüğü özgürlük mücadelesinden sonra Ruslara esir düşen Kafkas kartalı Şeyh Şamil'in büyük bir törenle Petersburg'a getirilip, şerefine büyük balo düzenlendiğini ve Çar ll Aleksandr'ın Şamil' e bu baloyu nasıl bulduğunu sorması üzerine Büyük İmam'ın:
"Çar hazretlerine meçhul değildir ki Cenab-ı Hak dünyayı Hristiyanlara ve ahireti Müslümanlara vaad buyurmuşlar O İlahi 'Cennet'e gidemeyeceğinize göre, dünyayı Cennet'e çevirmekte çok isabet buyurmuşsunuz" diye müthiş bir
cevap verdiğini (334)
Çağın Doruğuna UIaşmış Müslüman Mühendis
Batılı kaynakların "Çağın doruğuna ulaşmış Müslüman mühendis diye tarif ettikleri Ebul İz el-
Cezeri'nin(l 136/1206), kendisinden tam 800 yıl sonra ortaya çıkacak olan sibernetik bilimini ve otomasyon teknolojisini bularak böylesine sistemler kurulabileceğini tesbit edip, inşa ettiği makinelerle de bunu ispatlamış bir İslam alimi olduğunu  (335) Biliyor muydunuz?
Dualarla Arşa Uzanan Ordu
Alim, adil ve dindar bir şahsiyet olmasının yanı sıra cesaret ve isabetli kararlarıyla sultanların başarılarında büyük hisse sahibi olan Selçuklu veziri Nizamülmülk'ün, otorite ve dirayetle yirmisekiz yıl boyunca taçlandırdığı vezirlik makamını ve hayatını bir Batıni fedaisi tarafından hançerlenerek kaybettiğini 
Büyük nüfuzu sebebiyle muhalifleri tarafından sık sık sultana şikayet edilen Nizamülmülk için bir defasında: "Nizamülmülk her yıl fakirlere, sufilere 300 bin dinar veriyor Eğer bu para orduya tahsis edilse, İstanbul'u bile fethetmek mümkün olur" diye Sultan'ın kulağına fısıldanınca, Melikşah'ın durumu Nizamülmülk'e sorduğunu ve bu büyük vezirden:
"Ey alemin sultanı ! Allah sana ve bana, kullarından hiç kimseye nasib olmayan lütuf ve ihsanda bulunmuştur Buna karşılık sen, Allah'ın dinini yükseltmeye çalışan, O'nun Aziz Kitabı'nı hamil bulunan kimselere yılda 300 bin dinar sarfetsen çok mudur?
Sen askere her yıl bunun iki katını harcıyorsun Halbuki onların en kuvvetli ve en iyi nişancısının oku bir milden ileri gidemez Ben ise sarfettiğim bu para ile öyle bir ordu techiz ediyorum ki, onların orduları ta arşa kadar gider ve Allaha vasıl olmalarına hiçbir engel yoktur cevabını aldığını  (336)
Batılı Gözüyle Türkler
Birçok batılı yazarın, Osmanlı'yı muhteşem yapan dinamikleri öğrenmek gayesi ile bizim topraklarımıza seyahatler tertip ettiğini
Bunlardan biri olan Edmondo De Amicis'in İstanbuI adlı eserinde Türklerin özellikleriyle alakalı olarak:
Türkler, uzak ve belirsiz bir şeyleri düşünen insanların görünümüne sahipler Hepsi de sabit fikre dalmış filozof veya bulundukları yeri ve çevrelerindeki şeyleri fark etmeksizin yürüyen uyur gezerler gibi görünmektedirler
Hepsi de büyük ufukları seyretmeye alışmış kimseler gibi ileriye ve uzaklara bakan ve gözlerinde ve ağızlarında belli bir üzüntü ifadesi vardır" diye yazdığını  (337)
İslam' ı Parçalama Planları
Napolyon Bonapart'ın sömürmek gayesi ile gittiği Mısır'ı işgali sırasında beraberinde getirdiği "Yakın Doğu Toplumu ve Kültürü " kitabının yazarı bir Fransız araştırmacısının:
"Biz her İslam ülkesinde İslam öncesi kültürleri ortaya çıkarmak için toprağı kazdık Tabiatıyla, İslam öncesi inançları Müslümanlara giydirmek mümkün değildir Fakat çocuklarını, İslamiyetle o eski medeniyetler arasında mütereddit
kılmak bize yetiyordu" diyerek sinsi düşüncelerini ortaya koyduğunu (338)
Enteresan Bir Tüzük
Osmanlıda esnaf ve sanatkarlar hakkındaki tüzüklerden "hamamcılar" ile ilgili kısmında:
  Kafir başını ve uyuş başını tıraş ettiği ustura ile Müslümanların başını tıraş etmeyeler, onun
gibilerin usturaları ayrı ola Ve natır (hizmetli), futayı (peştemal) pak ve temiz tuta ve adamına göre futa vere Delikli ve kısa futa olmaya ve kafire ayrı futa vereler Verdikleri futanın ayrı işareti ola Ve kafir yüzünü sildiği rida ile Müslüman yüzünü silmeye Velhasıl Müslümanların her nesnesi ayrı ola Eğer inad ederlerse muhkem ta'zir edip haklarından geline " diye yazdığını  (339)
Fakir Ama İzzetli Bir Hayat
İstiklal marşımızın yaslı şairi Mehmet Akif Ersoy'un hayatının hep fakr u zaruretler içinde geçtiğini 
Memleketinden ayrılıp Mısır' a gittiğinde evinde eşya namına sadece birkaç kanepe, iki demir ayak üzerine konulmuş bir kaç tahtadan ibaret karyola vazifesi görür birşey bir hasır seccade, bir nalın ve bir divit bulunduğunu
Ve bu büyük üstad' ın evden eve taşınırken konu komşu eşyalarını görmesin diye geceleri taşındığını (340)
|