Yalnız Mesajı Göster

Tarihte Türklere Yapılan Katliamlar

Eski 10-07-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Türklere Yapılan Katliamlar



OTURUM BAŞKANI- Efendim, Sayın Büyükelçiye çok teşekkür ediyoruz, çok düşündürücü bir konuşmaydı Gerçekten, biz tarihimizin bu yüzüyle hiç yüzleşmedik, yüzleşmemiz lazım, yas ta tutmamız lazım Bunu biraz da yüksek sesle söylemekte yarar var, içeriye değil dışarıya karşı İçeride de, tabii bir ulusal bilinçlenme açısından kuşkusuz böyle bir politika tam yerinde olacaktır, örtüşecektir diye düşünüyorum

Söze başlarken, sadece bir soykırım, etnik arındırma diye bir arındırma literatürde yok Bu değerli çalışmadan, bazı başka soykırımlar da öğrendim Sayın Büyükelçi konuşurken, "Acaba Kıbrıs'ta yapılanlar hangi soykırım çeşitlemelerine giriyordu?" diye ister istemez düşündüm Örneğin bir fiziki soykırım var, etnik soykırım var, kültürel soykırım var, biyolojik soykırım var ki, kitapta dünyanın çeşitli yerlerinde İngiliz ve Amerikan uygulamalarının hangi soykırım çeşidine, grubuna girdiği konusunda da çok çarpıcı örnekler de var Ekonomik soykırım var, bir grubun sosyal, siyasi, kültürel, askeri ve teknolojik olarak gelişimini veya zaruri ihtiyaçlarının giderilmesini önlemek için; maddi olarak yoksullaştırıp, iflas ettirilmesi ve teslim alınması Kıbrıs'ta bunun hepsi var Bu soykırım gruplandırmalarından bir veya birkaçına Kıbrıs'ta rastlıyoruz Bulgaristan'da rastladık Kuzey Yunanistan'da Batı Trakya'da rastladık ve en nihayet adamlar; dayak yeyip ülkeyi terk ederken Batı Anadolu'da yaptıklarına da rastladık

Ekolojik soykırım var Belki çoğunuz için yeni bir terminoloji ABD'nin Irak'ta yaptığı önemli soykırımcı tehcir var, soykırımcı asimilasyon var, etnik temizlik var Kıbrıs'taki ünlü Akritas Planı, bir etnik temizlik uygulamasının hareket noktasıydı, az kaldı da isteklerine, sonuçlarına ulaşıyorlardı Bu arada, bu soykırım çeşitlemelerini de ben size iletmek gereğini duydum; çünkü sayın konuşmacılar örnekleri ortaya koyduğu zaman o örneklerin hangi gruba girdiğini kolayca sınıflandırmak olanaklı diye düşündüm

Efendim, ikinci sözü Prof Dr Hikmet Özdemir'e vereceğim Kendisi Türk Tarih Kurumu Ermeni Masası Direktörü'dür Son senelerde yurtdışındaki arşivlerde değerli çalışmalar yaptılar ve bunları yayınladılar yanılmıyorsam Öyle mi Hikmet?
Peki, şimdi 15 dakikalık ikinci aşamayı sana veriyorum

Prof Dr HİKMET ÖZDEMİR (Türk Tarih Kurumu Ermeni Masası Direktörü)- Teşekkür ederim Sayın Rektörüm, saygıdeğer konuklar, meslektaşlarım ve öğrencilerimiz

1940 yılında Amerika'da Pennsylvania Üniversitesi Tarih Bölümü 2'inci sınıf öğrencilerine bir anket dağıtılıyor, bilimsel anlamda daha sonra bunun sonuçları bir bilimsel dergide yayınlandı Bu ankete göre bir sayfada iki sütun var, birinci sütunda birtakım sıfatlar var Örneğin, yiğit, korkak, alçak, katil, ırz düşmanı filan gibi, yani negatiften pozitife kadar birtakım sıfatlar var bir sütunda Diğer sütunda da, kavimlerin, milletlerin isimleri yazılı; Vietnamlılar, Fransızlar, Türkler, Çinliler, Ruslar şeklinde Öğrenciler, yalnız dikkatinizi çekerim Tarih Bölümü Üniversite 2" inci sınıf öğrencileri Öğrencilerden istenilen de çok kolay Söz konusu olan sıfatlarla, diğer sütundaki uluslararasında bir ilişki kurmaları isteniyor Sonuç, öğrenciler ırz düşmanı, katil sıfatları Türklerle eşleştiriyor Ben bu araştırmanın sonuçlarını yıllar önce öğrenmiştim Aradan çok zaman geçti, bu üniversitede 4 yıl önce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde siyasi tarih dersleri verirken, bu araştırmanın sonuçlarını öğrencilerimize de anlattığımı çok iyi hatırlıyorum

Şimdi buradan başlamak istiyorum, "Acaba 1940'larda Amerika Birleşik Devletleri'nde 18-19 yaşındaki çocukların, gençlerin biz Türkler için, hem de hiç tanımadıkları Türkler için katil, ırz düşmanı sıfatını yakıştırmalarının sebebi ne olabilir?" diye hep birlikte düşünebiliriz Hepinizin yerine sesli olarak ben düşünmeye gayret edeyim; bunun bir tek nedeni vardır; çünkü 6-7 Eylül hadiseleri 1950'lerin sonuna doğrudur, Kıbrıs meselesi de sonradır Ama 40'ların başında 19 yaşında gencecik öğrencinin böyle düşünmesinin bir tek nedeni vardır O da Birinci Dünya Savaşı başladığı andan itibaren yapılan propagandadır; Türkiye aleyhindeki propagandadır Esas itibarıyla söylemek istediğim şeylerden biri şudur: Osmanlı İmparatorluğu, Sayın Büyükelçimiz çok güzel bir perspektif çizdiler, "Balkanlar ve Kafkaslar'dan göç eden, göç etmek zorunda bırakılan Türk ve Müslüman unsurlar Anadolu'ya geldiler" dediler Şimdi Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'nun Anadolu'da yaşayan Gayrimüslim unsurlarından, özellikle Ermeniler için konuşuyorum, bir büyük ayaklanma planlanması sonucu bir kısmının zorunlu göçe tabi tutulduğunu biliyoruz, çok önemli bir kısmının da 4 yıllık savaş sürecinde ve savaştan sonra ve Lozan'a doğru geldiğimiz dönemde mülteci statüsünde Ortadoğu coğrafyasında ve diğer ülkelerde Fransa'da, Amerika Birleşik Devletleri'nde yerleşmeyi tercih ettiklerini biliyoruz Bunların hepsini saptamış durumdayız Bugün diaspora adı altında, Ermeni diasporası adı altında faaliyet gösteren kesimler; Avrupa ve Amerika Birleşik Devletler'inde, işte bu Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı İmparatorluğu'ndan giden Ermenilerin 3 üncü, 4 üncü kuşağıdır

70'li yıllarda diplomatlarımızı katleden de bu kuşaklardan gelen gençlerdir Diasporanın çeşitli kuşakları üzerine Amerika'da Avustralya'da bilimsel çalışmalar da vardır Birinci kuşak için böyle şeyler söz konusu değil, ama üçüncü kuşakta, artık silahlı eylemlerle Türk diplomatlarını katletme derecesine kadar gözü dönmüş bir topluluk yetiştirilebiliyor Tabii bu topluluklar 36 diplomatımızı, görevlimizi katlettikten sonra nedense birdenbire durdular; şimdi daha farklı yöntemleri kullanıyorlar Esasında bugün yeniden, Sevr'in olduğu gibi bütün koşullarıyla birlikte dayatıldığı bir dönemi yaşamaya başlamış durumdayız Tabii Amerikan Cumhuriyeti'nin temelinde olduğu gibi, bizim Cumhuriyetin temelinde de bu göçmenlik psikolojisi, mültecilik psikolojisi vardır, bizde de vardır Bizde, Sayın Büyükelçimiz vurguladılar "Geçmişi unutmak şeklinde" bir tercihimiz olmuştu

O zamanki devlet yönetiminin böyle bir tercihi ders kitaplarına da yansımıştı O kadar ki, ben 2002 yılında bir profesör olarak Türk Tarih Kurumu'nda Ermeni Araştırmaları ile ilgili bir faaliyetin içine gelene kadar Ermeni meselesi hakkında hiçbir bilgiye sahip değildim Bu nasıl bir eğitim sistemi ki profesör yaptığı adama dahi Ermeni meselesini öğretemiyor, öğretememiş Bizim ders kitaplarımız Batı cephesini belki anlatıyordu, ama Doğu Cephesini ve Doğu Cephesi'nde kimlerle savaştığımızı hiç anlatmıyordu Açıp bakabilirsiniz; merhum General Fahri Belen'in "20'inci Yüzyıl Tarihi" Osmanlı tarihiyle ilgili eserinde Ermeniler'den hiç söz edilmez Sayın Büyükelçimizin saptaması çok doğrudur "Bu geçmiş, bir tercih olarak unutulmuştur" Bu aslında, bir büyüklük anlamında anlaşılması gereken bir şeydir Fakat ne yazık ki hiç kimse tarihi ve geçmişi unutmamış, özellikle mülteci olarak başka ülkelere gidenler kendi öfkelerini, yaşadıklarını, gözlemlerini savaş koşullarındaki değerlendirmelerini oraya taşımışlardır Bunu kuşaktan kuşağa geçen bir kin ve öfke dalgası halinde, kabaran bir dalga halinde bugüne kadar getirmişlerdir

Yine 1940'larda adını çok iyi hatırlıyorum Kerküklü bir şair Leyla hanımefendinin bir şiiri var Diyor ki: "Hatıralarınızı yüklenip gidebilir misiniz?" Bizimkiler Balkanlar'dan, Kafkasya'dan hatıralarını yüklenecek vakte ve imkâna sahip değillerdi, ama Ermeni diasporasını bugün oluşturanlar bütün hatıralarını olduğu gibi naklettiler Yani demek ki burada bizim ciddi bir yanlışımız, eksiğimiz var

Üzerinde durmak istediğim bir diğer konu; Birinci Dünya Savaşı'yla beraber özellikle "Cihat Kararı"nın alınması ki, o cihat kararının alınması da zaten zorunludur O günkü koşullarda bütün kaynakları seferber edebilmek için, bütün kesimleri seferber edebilmek için "Amerika Birleşik Devletleri'nde misyonerlerin faaliyetleri bunlardan etkilenecek" diye büyük bir endişeye yol açmıştır Nitekim, 1921 tarihinde büyük Atatürk'ün bir Amerikan gazetecisine verdiği mülakatta işaret ettiği bir husus son derece önemlidir Orada Atatürk özellikle misyonerlerin faaliyetlerine işaret ederek, "Onlar bütün bu olup bitenlerden dolayı, manevi açıdan sorumludurlar" der Bunun üzerinde de düşünmemiz gerekir, yani misyonerlerin manevi sorumluluğu

Şimdi çok milletli, çok dinli, çok dilli bir imparatorluk Bu imparatorluk süreç içerisinde dağılmak, parçalanmak zorunda Herkes kendi ulusal devletini kurmak için planlar yapıyor, kongreler düzenliyor; Türkler bir şey yapmak istedikleri zaman, yani Türk Milli Devlet'ini kurmak istedikleri zaman bu ayıp karşılanıyor Bugün de hâlâ bu ayıp karşılanıyor, bazı aydınlarımız tarafından Oysa bu coğrafya üzerinde Türklerin de kendi ulusal devletlerini kurma hakları olacaktı Bu tarihi bir haktı, bu aynı zamanda kaçınılmaz bir durumdu Yani İmparatorluğun sahibi durumundaki bir ulus, kendi aklını başına topluyor, diyor ki, "Ben kendi ulusal devletimi kuracağım"

Burada konuşmamın birinci kısmında üzerinde durmak istediğim, bir başka nokta da şudur: Uluslararası ilişkilerde bir imaj sorunu, algılama sorunu var Bu 19'uncu Yüzyıl sonu itibarıyla da vardı, bugün de aynı şekilde var Fakat doğrusu bilimsel açıdan oturup bir araştırmak gerekir; Atatürk'ün Türkiyesi ile ilgili böyle bir sorun var mıydı, acaba Atatürk'ün Türkiye'sinde, 1930'lar Türkiyesi'nde dünya bizi nasıl algılıyordu? Dış ziyaretler bir ölçü olarak kabul edilebilirse Sayın Rektörüm, Atatürk Türkiyesi'nin dış dünyayla olan ilişkileri bir veri alınabilirse, bu Birinci Dünya Savaşındaki imajın, propagandayla yaratılan imajın önemli ölçüde yüzeyselleşmiş olduğu görüşündeyim

Buna bir örnek olarak İngiltere'yle olan ilişkilerimizi incelediğim için söylüyorum, onu gösterebilirim Yani İngiliz kralının Türkiye'yi ziyaret etmesi, İstanbul-Çanakkale'ye gelmesi, İstanbul'a gelmesi, Atatürk tarafından karşılanması ve bu sırada Times Gazetesinde enteresan bir haber Times Gazetesi diyor ki; "Bugüne kadar Konstantinopol diyorduk, bu tarihten sonra İstanbul diye yazacağız" diyor Londra'da ve İngiltere'de yaşayan Rumlar da ayağa kalkıyorlar "Siz bunu nasıl yaparsınız?" diyorlar Şimdi, Birinci Dünya Savaşı'yla ilgili bütün bu parçalama planlarının arkasındaki devletin İngiltere olduğunu biliyoruz Hatta şu kadarını söyleyeyim: İzmir'in Yunanlılar'a verileceği 1914 yılında İngiliz savaş kabinesine sunulan haritalarda belirtilmiştir Oysa biz bunun 4 sene sonra olduğunu düşünüyorduk, o zaman kararlaştırıldığını düşünüyorduk 1914'te İngiltere, Yunanistan'a İzmir'i veriyordu

Alıntı Yaparak Cevapla