Yalnız Mesajı Göster

Tarihte Türklere Yapılan Katliamlar

Eski 10-07-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Türklere Yapılan Katliamlar



Burada tabii Osmanlı'daki, Anadolu'daki Gayrimüslim unsurların Birinci Dünya Savaşı'ndaki durumunu incelerken şöyle bir düşünceye sahip olmamamız gerekiyor: 1915 yılında bazı ayaklanmalar oldu ve bu ayaklanmalar sonucu Osmanlı Hükümeti ayaklanmalara katılan, yani siyasi harekete katılan, silahlı harekete katılan grupları aldı, etkisiz hale getirdi ve bunların önemli bir kısmını Suriye'ye, Mezopotamya'ya gönderdi Bu yalnızca 1915 yılı için söylenebilecek şeydir Oysa bugün bizim önümüze konan Türk-Ermeni ihtilafını değerlendirirken üç farklı evre vardır Bunlardan birincisi sadece budur, yani bu ayaklanmalar ve ayaklanmalar sırasında, yani savaş altında bir krizin yönetilmesidir

İkinci evre; 1916 Ocak ayından, 1918'e kadar neredeyse gelir, Doğu Anadolu'daki Rus işgali sırasındaki Ermeni katliamlarıdır, yani Ermenilerin Türkler'e yönelik katliamlarıdır Burada ne kadar insanımızın öldürüldüğü çıplak belgelerle herkesin görebileceği şekilde Genel Kurmay Başkanlığımız tarafından, Askeri Tarih Başkanlığımız tarafından ve devlet arşivlerimiz tarafından orijinal belgeleriyle yayınlanmıştır Hangi köyden, ne kadar insanımızın öldüğü toplam rakamları sanıyorum Arşiv Genel Müdürümüz söyleyeceklerdir, 600 bin civarında Sadece o 1916 Ocak'ından 1918'e kadar öldürülen Türklerin sayısıdır

Bundan sonra üçüncü evre var; Mondros'la beraber silah bıraktıktan sonra, Suriye'ye Mezopotamya bölgesine gönderilen Ermenilerin tekrar Anadolu'ya dönüşleri ve bunların dönüşleriyle beraber yer yer başlayan silahlı çatışmalar, katliamlar Bunun hemen sonrasında da güneyde Fransız ve İngiliz işgaliyle beraber 1922 yılının başına kadar süren, -Maraş ve Antep'teki direnişler aşağı yukarı Ankara Anlaşması'ndan biraz sonra da devam etmiştir- Ermenilerle doğrudan bizim çatışmamız söz konusudur ve Ermenilerin yaptıkları katliamlar söz konusudur Doğu Cephesindeki Türk-Ermeni Savaşı ise; -ben ona Türk-Ermeni Savaşı diyorum, çünkü karşımıza artık bir Ermenistan Cumhuriyeti vardır ve onun bir milli ordusu vardır, bize karşı savaşmıştır- Kazım Karabekir Paşa'nın kuvvetleri derslerini verene kadar, Gümrü Anlaşması'na kadar devam etmiştir

Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Osmanlı çökerken, dağılırken veya parçalanırken -hangi kavramı kullanırsak, kullanalım- belirli bir zamanda Balkanlar'dan ve Kafkaslar'dan Türk unsurlar, Müslüman unsurlar Anadolu'yu anavatan belleyip buraya sığınıyorlar Savaş sırasında görülen, ortaya çıkan çatışmalar nedeniyle; Ermenilerle ilgili olarak zorunlu göç kararı alınıyor ve bu göç kararıyla Suriye'ye ve Mezopotamya'ya yerleştirilen Ermeniler daha sonra Sevr'den önce, yani General Allemby'nin Halep'e girmesinden sonra, General Allemby'nin de talimatıyla aynı zamanda bizim İttihatçı Hükümetin de o konuda kararı var, "Zorunlu göçe tabi tutulanlar tekrar yerlerine dönsünler" diyorlar ve bunlar yerlerine dönüyorlar Bu şekilde yerlerine dönenlerin sayısı bir hayli yüksek

Acaba Lozan'da ne oldu? Lozan ki bizim Türkiye Cumhuriyetimizin tapu senedidir, Türkiye devletinin tapu senedidir Bu tapu senedi İngilizlere, Fransızlara, Avrupalılara kabul ettirilirken söz konusu olan o Osmanlı tebaası olan Ermeniler nereye gitti? Lozan'da olan şey şuydu: Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Lozan'a giden heyete tek bir sayfa halinde bir talimatı vardı Onlara verdikleri talimatta örnek olarak; "Şu konu masaya sizin önünüze gelirse Ankara'ya soracaksınız Şu konu masaya gelirse kendiniz karar vereceksiniz, ama bir tek konu vardı; Ermenilerin, eğer Anadolu'dan yurt isteme konusu masaya gelirse; kalkıp, bavullarınızı alacaksınız, Ankara'ya döneceksiniz" Yani diyor ki; "Bize dahi sormayacaksınız, döneceksiniz"

Dolayısıyla Sevr'den Lozan'a geçiş sürecini, eğer anlayamamış isek…

İkinci turda Lozan kısmına devam etmek üzere burada noktalıyorum

OTURUM BAŞKANI- Evet, Sayın Özdemir'e teşekkür ediyoruz, aslında nereden kalktık, nereye geldik diye insan düşünmeden edemiyor, çünkü geçenlerde bir TRT İNT'te toplu tartışmadaydık, bir genç arkadaşımız; "Neden korkuyoruz, bir Kürt devleti kurulsun, ne olur ki, başımıza ne gelir ki? Ermenistan da kurulurken aynı korkuyu yaşadık, hiçbir şey olmadı" Evet, Lozan'da böyle bir tavır var ve Lozan sırasında büyük Atatürk'e soruyorlar, "Siz, bağımsız bir Ermenistan kurulmasına karşı mısınız?" diyorlar "Hayır, sınırlarımızın dışında kurulacak olan bir Ermenistan'ı saygıyla karşılarız" diyor O zaman Türkiye'nin ipleri büyük Atatürk'ün elinde Şimdi bir de geldiğimiz noktaya bakın, yavaş yavaş Kürt devletinin kurulmasını toplumda kabul edilebilir göstermeye yönelik, birtakım televizyon kanallarında yönlendirmeler başladı; çok uyanık olmak durumdayız diye düşünüyorum Tabii eğitim sistemimizde çok büyük açıklıklar var Hep, "Aman uzlaşmaz toplum görünümüne girmeyelim, o üzülmesin, bu süzülmesin" derken geldiğimiz nokta bu

Sadece Ermeni meselesi değil Bugün üniversitede sorunuz, yabancı literatüre girmiş olan bir kesfion doryon diye uluslararası sorun var Doğu sorunu, Şark meselesi Sorun bakalım, üniversiteli öğrencilerimizden kimler biliyor, nasıl biliyorlar, ne anlıyorlar? Çeşitli zamanlarda sorduğunuz zaman; "Doğu, Güney, Güneydoğu ve Doğu Anadolu'daki ağalık sistemi falan" deyip, kestirip atıyorlar Böylesine Batı'dan bize yönelik olan ve devam da edeceği, artık bütün göstergeleriyle ortaya çıkan uluslararası projeler karşısında toplumu bilinçlendirmezsek, yarın hazırlanacak tuzaklara çok çabuk düşeriz

Evet, sözü değerli bir Büyükelçimize, bir başka Büyükelçimize; emekli Büyükelçimiz Sayın Bilal Şimşir'e veriyorum Kendisinin bir de başka unvanı var, tarihçi kişiliği de var, çünkü yerli-yabancı arşivlerdeki çalışmaları ve yayınlarıyla tanınıyor Ben hemen sözü kendisine bırakıyorum
Buyurun Sayın Büyükelçi

BİLAL ŞİMŞİR (Emekli Büyükelçi, Tarihçi)- Teşekkür ederim Sayın Başkan

Hemen unutmadan söyleyeyim: Atatürk 1925 yılında kayınpederi Muammer bey'e bir aile sohbetinde "Son 10 yılda, -yani 1915'den,1925'e kadar kastediyor- Türk milleti 8 milyon telefat verdi" Bu sözleri İzmir'deki İngiliz Konsolosun kulağına gidiyor, ben de İngiliz belgelerinden öğreniyorum -bu belgeyi, İngiliz belgelerinde Atatürk diye benim 8 ciltlik bir kitabım var, onun 5'inci cildinde var- Sayın Büyükelçi Aktan gayet yerinde bir saptamayla "Bu iş Balkanlar'da ve Kafkaslar'da başladı, sonra Anadolu'ya kaydı" dedi, yani Türklere karşı yapılan katliamlar
Buna, ben de şu eklemeyi yapayım: Bu işin temelinde milli devlet felsefesi yatıyor Durup dururken katliam yapılmıyor Bir milli devlet felsefesi var, bu milli devlet felsefesinin en basite indirgenmiş şekli; "Her milletin, etnik toplumun bir devleti olacak Her etnik milli devlet içinde yalnız bir millet olacak" Yani Yunanistan kurulursa yalnız Yunanlılar olacak Böyle olunca, yani bu radikal görüş böyle olunca; oradaki Türkler'e ya yok olmak, ya def olmak düşüyor Başka yolu yok

Balkanlar'da bunun uygulaması, bunun çok acıklı uygulanması oluyor ve Yunan ayaklanmasıyla Mora'daki 1821'de başlayan Yunan ayaklanmasıyla -onlar bağımsızlık savaşı diyorlar- başlıyor ve çok feci bir şekilde katliamlar yapılıyor Orada yeterince askerimiz yoktu ve bizim halkımız küçük küçük kalelere sığındılar ve teker teker o kalelerden anlaşmayla teslim alındılar ve teslim alınır alınmaz hepsini katlettiler Mora'nın merkezi Treephollyche şehriydi Treephollyche'de o tarihte 1821'de 35 bin Türk vardı, anlaşmayla teslim oldular Çünkü aylarca aç kaldılar ve teslim oldular, hatta teslim almak için şu şantajı da yaptılar: Kalenin önünde bizimkilerin, kalenin içindeki olanların görebileceği yerde, "Teslim olmazsanız hepsini öldüreceğiz" diyerek, teker teker 60 Türk'ü öldürdüler Bu manzaranın yanında 400 tane de Avrupalı subay var Yunan ayaklanmasını, biz yalnız Yunanlılar yaptı zannediyoruz

Bütün Avrupa'dan Helenler, Fil Helenler, dalga dalga para yardımı, subay yardımı, asker yardımı gönderdiler Şu kitap "Drees my that grease my steel be free" bu söz, İngiliz şairi Byron'un bir şiirinden alınmıştır Byron, Yunan ayaklanmasına katılmıştır ve orada hastalıktan ölmüştür Bunu yazan da gene bir Yunan dostu Flalen'dir, fakat bunun içinde Türk katliamlarına dair korkunç, tüyler, ürpertici şeyler vardır Mesela 9 Ekim 1821'de Treephollyche teslim alınıyor, aynı gün 10 bin kişi katlediliyor Zenginler bir tarafa ayrılıyor, onlardan hayatlarına karşılık servetlerini, paralarını alma hesaplanıyor ve bir kısmı "servetini nereye sakladın" diye işkenceyle öldürülüyor Bir kısmı kurtulmayı başarıyor, Hamdullah Suphi Tanrıöver'in sülalesi bunlardandır Suphi Paşa'nın sülalesi, bu para karşılığı canlarını kurtarmış olanlardandır Mısır'a gidiyorlar, Mısır'dan İstanbul'a dönüyorlar, canlarını kurtarıyorlar

Bu, bütün kasabalarda böyle devam ediyor Navarin Ağustos 1921'de teslim alınıyor ve katlediliyor Bilmem Patras, Eğriboz, Zeytin, Lepantof vesaire, say say bitmiyor Mora'nın doğusunda upuzun bir ada vardır Eğriboz adası, şimdi buna Rumlar Kalkis Adası diyorlar, Venedikliler de Negroponte diyorlardı Bu ada silme Türk adasıydı, hepsi katledildi Bu katliamları ve bunu Avrupalılara gülerek anlattılar; "Türkler nerede kaldı? Ay, Türkleri yuttuk" diye Ben Tuna vilayeti Türklerindenim, Şumnu sancağındanım 1877-1878 savaşında benim dedem Tuna cephesinin Karahasanköy muharebesinde şehit düşmüş Onun kızı, babaannem; 8 yaşında öksüz, yetim kalmış Ben onun şeylerini dinledim, kulaklarımda hâlâ çınlıyor Mesela bir olay; bizim o bölgeden yaklaşık 50 küsur köy, Ruslar gelirken göçe kalkışıyorlar, Ruslar Ziştoy'dan giriyor, batıdan, bizim mıntıkaya göre batıda kalıyor Batıdan Osman Pazarı'na doğru, bizimkiler Osman Pazarı'na doğru yürüyorlar, Osman Pazarına gelince ikiye ayrılıyorlar Birisi Varna'ya gidelim, Varna'dan gemiyle kendimizi Anadolu'ya, İstanbul'a kendimizi atalım Bir kısmı güneyde Edirne'ye ulaşalım diyorlar, Kazan geçidi var orada Kotel diyorlar, Kazan geçidi Bu 30 köyün ahalisi Kazan geçidine gidiyor ve bir tek kişi kurtulmuyor, Kazan geçidinde Rus kazaklarıyla Bulgar çeteleri beraber şey ediyorlar, yalnız henüz konuşma bilmeyen 1-2 yaşlarındaki küçük çocuklar alınıyor, Tırnav'da Bulgar ailelerine dağıtılıyor ve bunlar Bulgarlaştırılıyor Bu olayı, bana çok sonra anlattılar Oraya gelince bizimkiler susuyorlardı, "Ne oldu?" Babaannemin bir lafı vardı, "Canımızı Edirne kırığına atamadık ki, kaldık ki" Edirne kırığı dediği Trakya idi, Trakya lafını bilmezdi, Edirne kırığı derdi; yani Edirne kırığına canlarını atabilirlerse Ama Edirne kırığına canlarını atanlarda nasıl oldu?

Alıntı Yaparak Cevapla