Yalnız Mesajı Göster

Toplum Hayatını Yansıtan Eserler Nelerdir? Toplum Hayatını Yansıtan Eserler Hangileri

Eski 09-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Toplum Hayatını Yansıtan Eserler Nelerdir? Toplum Hayatını Yansıtan Eserler Hangileri



Toplum Hayatını Yansıtan Eserler Nelerdir? Toplum Hayatını Yansıtan Eserler Hangileri
Toplum Hayatını Yansıtan Eserler Nelerdir? Toplum Hayatını Yansıtan Eserler Hangileri

Gerçekçilik, sanat tarihinde nesnel ve öznel olarak işlenmiştir Amaç insanın yaşamını, dünya ve insan gerçeğini vurgulamak olmuştur İnsanın nesnel yanı, dışını işaret ederken, diğeri öznel olan içeriyi işaret etmektedir Dışarıya dönük olanın amacı şekil, kaide, tasvir olup daha soğuk bir tavrı ortaya koyar İçeriye dönük olan, mantık kalıbından çıkıp, şekillerin dağılıp bozularak duygularını, hayallerini ortaya çıkarmasıdır İki farklı yaklaşım, her ne kadar birbirinden farklı gibi gözükseler de, birbirlerini tamamlayarak, insanı ve dünya gerçeğini daha geniş boyutlarda anlatabilme olanağına kavuşmuşlardır

Giotto’dan başlayarak, “doğal olan” sanatın amacı olmuştur Fakat Avrupa’nın kuzeyinde ve güneyinde doğallık farklı biçim almıştır İtalya’da sanatçılar, doğada ki geometrik düzeni temel alarak, doğruyu, ideal güzellik ölçülerini eserlerine yansıtmışlardır Kuzeyde sadece ideal güzel olan değil içerik de önem kazanmıştır Doğayı olduğu gibi yansıtmaya çalışmışlardır Bu ifadecilik, realist bir tavra dönüşerek Dürer’de olduğu gibi karaktere, Grünewald’de hareketli, hissi, abartı ve aşırılığa dönüşmüştür Colmar’da İsenheim sunağındaki eseri “Çarmıha Gerilme” sanatçının Almanya’da din savaşlarının yaşandığı döneme duyduğu tepkinin bir yansımasıdır İsa’nın acısı çarpıcı bir biçimde ortaya konmuştur Çarmıhtaki İsa son derece korkunç bir haldedir Savaşın insanı ne duruma düşürdüğünü vurgulamaktadır

GRÜNEWALD, “Çarmıha Geriliş”, 1515

Sanatın toplumsallığı ile gerçekçilik arasındaki ilişki ise; 18 yüzyıl sonunda başlayıp, 20yüzyılda da hem sol politik görüşler hem de insan ve toplumu eserlerine konu eden sanatçılar tarafından her dönem tartışma konusu yapılmıştır Toplumsal gerçekçilik, 19 yüzyılda yaşanan siyasal olaylar ve Fransa’da Gustave Courbet’nin öncülüğünü yaptığı gerçekçilik (realizm) akımından doğmuştur

19yüzyılda Batı Avrupa’da, yine kapitalist burjuva sınıfı topluma egemen olmuştur Ancak burjuvazinin karşısına yeni bir sınıf olan proletarya çıkmıştır Çoğunluğu tarım kökenli olan, köyden, kasabadan çalışmak için kente gelmiş, getirtilmiştir İki sınıf arasındaki sosyal eşitsizlikler, aydınlar ve bilim insanları tarafından eleştirilmeye başlanmıştır Bu değerlendirmeler, 19yüzyılda somut olarak iktisadi ve sınıfsal biçim alarak, sosyalist dünya görüşünü doğurmuştur

Tüm bu yaşananlarla beraber, sanatta da benzer değişimler ve gelişimler yaşanmıştır Gerçekçilik, dönemin yaşanan toplumsal olaylarını ve değişimlerini vurgulayan, 19yüzyıl sanatına yön veren akımlardan biri olmuştur Gerçekçilik anlayışıyla resim yapan sanatçılardan, Courbet, Millet ve Daumier dönemin başta gelen isimleridir Eserlerinde, toplumun sıradan insanlarına, işçilerine, köylüsüne yer vermiştir

Gustave COURBET, “TaşKırıcılar”,1849

Courbet, Teknik olarak, gerçekçi görüntüler yaratan, objektif bakış açısıyla, doğal olanı ortaya koymuştur Güzel olanı değil, gerçeği aramıştır Figürleri sıradandır, kompozisyon kurgusu yine, normal yaşamda rastlanabilir, sıradan görüntülerdir

Honore DAUMİER, “Üçüncü Mevki Vagon”, 1862

Jean-François Millet, “Başak Toplayan Kadınlar”, 1857

Daumier, içlerinde toplumsal eleştirmen tavrı en güçlü biçimde yansıtmış olanıdır, Millet ise, politikayla dahi ilgilenmeyerek, tutucu bir tavır ortaya koymuştur Üsluplarındaki objektif, eleştirel gerçekçi tavır onları, 19yüzyıl sonlarında burjuva ve proletarya çatışmasının doğurduğu sosyalist akımın bir parçası haline getirmiştir adeta

20yüzyılın başında yaşanan savaşlar ve yapılan devrimler sonrası bireysel, özgür sanat çalışmalarının dışında, dönemin sosyalist akımından hareketle siyasi iktidarların dogmatik düşünceleri doğrultusunda, toplumu etkilemek, yönetmek için toplumsal gerçekçilikten kaynaklanan sosyalist gerçekçi sanat anlayışını kullanmayı seçmişlerdir Ancak propaganda içerikli bu eserler, söz söyleme eylemine dönüşerek, kimisi resim olmaktan çıkıp illüstrasyona dönüşmüştür Avrupa, Rusya, Amerika’da uygulanırken, en başarılı örnekleri Meksika’da verilmiştir

Meksika, Diaz’ın 30 yıllık diktatörlüğünün devrilmesinin 1910–1921 yılları arasında yaşanan kanlı devrim sonrası, General Alvaro Obregon’un cumhuriyeti kurmasıyla ülkede sanat ve kültürel alanda yenilenmeler olmuştur O dönemdeki resim üslubu, toplumun büyük bir kısmına hitap etmesi amaçlanarak, gerçekçi bir tavırdaydı

1922 yılında başlayan bu sanat hareketi, bakanlığın öncülüğünde hastane ve okul binalarının duvarlarına, halkı eğitmek adına resimler yapılmıştır Meksika resmi, duvar resmi de demektir Sanatın toplum için olduğu görüşüne inanan sanatçılar, 1922’de “teknik İşçiler, Ressamlar ve Heykeltıraşlar Sendikası” kurmuşlar ve kamu binalarına yönelik resimler için, hükümetle sözleşme yapmışlardır Bu duvar resimleri tarihsel ve alegorik kompozisyonlardır Meksika’nın geçmişte yaşadığı baskı dönemine yönelik eleştiriler barındırırken, gelecekteki umutlara da işaret eder Anlatımcı ve olanları betimleyici bir yanı vardır Dönemin en önemli ressamları, Diego Rivera, Jose Clemente Orozco, David Alfaro Siqueiros ve Rufino Tamayo’dur

Diego Rivera’nın Avrupa’da kübist ressamlarla arkadaşlıkları olmuş, Braque, Picasso, Gris’ten etkilenmiştir Pompei’nin ve Rönesans’ın ilk fresklerini incelemiştir Çalışmaları, çok çeşitli mekânlarda yer alırken, resimlerinde işçilerin yaşamı, proleterya devriminden sonra yeni bir düzenin kurulmasını, anıtsal ve alegorik kompozisyonlarla sunarken, Meksika’da devrim sonrası ülkenin geleceğiyle ilgili kurguladığı resimleri diyalektik bir şekilde ortaya koymuştur Sosyalist düzenin olumsuzlukları iyileştireceğinin mesajını veren yapıtlar üretmiştir

Diego RİVERA
Rivera’nın kompozisyonları durağan ve statik bir yapıya sahipken, güçlü ve çarpıcı kompozisyonlarıyla David Alfaro Siquerios gerçekçilikte dinamizm yakalamıştır Siquerios’un resimlerindeki gerçekçiliğin en ilgi çekici yanı, bir konuyu yüzeye dışbükey biçimde yansıtarak, izleyiciyi kompozisyonun etrafında dönüyormuş etkisinde bırakır Toplumun büyük bölümünün görebileceği mekânların duvarlarına, plastik, slikonlu boyalar kullanarak, kimi zaman endüstrinin yeniliklerinden yararlanarak, teknik araçlarla da, yapıtların sağlam ve etkileyici olması için elinden geleni yapmıştır

David Alfaro SİQUERİOS, 1944
Resimlerindeki eleştiri payı, dönemin diğer önemli ressamlarından daha önde olan, ressam Jose Clemente Orozco, aynı zamanda öğreticilik de yapmıştır Sanatının ilk döneminde ulusal temalar, resimlerine kaynak olmuştur Devrimin arkasından, yapıtları grafik sanatı ve ekspresyonizmin etkisinde, son derece güçlü hatta insanı dehşete düşürecek kadar ifadecidir Güncel konulara eleştirel yaklaşım getirmiş, yargıçlar, iskeletler, kitaplar gibi sembolik imgelerle, anlatımını güçlendirirken, insanın yaşadığı acı ve işkenceyi ortaya koymuştur

Jose Clemente OROZCO, “Catharsis”, 1934

Devrimden en uzak olan ressam Rufino Tamayo, Meksika’nın o dönemdeki tek tuval ressamıdır Duvar resimleri de yapmıştır Resimleri ülkesinin geleneksel sanatlarından etkiler almıştır Dekoratif bir yöne sahip olan eserlerinde lirik bir hava mevcuttur

Meksika’nın primitif ve arkaik sanatlarını da önemseyerek, batı sanatından aldıkları izlenimlerle eserlerinin alt yapısını oluşturan bu sanatçılar, toplumda yaşananlarla ilgili düşüncelerini söylerken, toplumsal gerçekçi resmin önemli yapıtlarını ortaya koymuşlardır Ana fikri devrim olan, modern Meksika sanatını, oluşturmuşlardır

Almanya’da yaşanan toplumsal değişimler, çağdaş sanat akımlarından yararlanan sanatçılar tarafından, Yeni Nesnelcilik (Neue Sachlichkeit) tavrı ile saldırganca, eleştiri düzeyi yüksek eserler üretilmiş, toplumsal gerçekçilik yeni bir boyut kazanmıştır Bu sanat anlayışının öne çıkan ressamları, Otto Dix ve Georges Grosz olmuştur

19yüzyılın ikinci yarısında kendini gösteren toplumsal gerçekçilik, Türk resim sanatında Cumhuriyet’in kuruluşuyla yerel konuların işlenmesiyle belirmiş, doğal olarak batıda ortaya çıkışından çok sonra oluşum göstermiştir

Toplumsal gerçekçilik ilk belirtilerini, 1940’lı yıllarda Yeniler Grubu’nun, toplumsal ve yerel temaları seçerek, üslup birliği göstermeden, ulusal anlamda resim oluşturma çabalarıyla kendini göstermiştir Grup, zamanın gerçeklerine, toplumsal konulara yönelmiş ancak sanatçıları arasında bir üslup birliği olmayışı doğalmış gibi görünse de, ulusal bir üslup oluşturma çabaları maalesef gerçekleşememiştir Ancak toplumsal gerçekçilik 1960-70'li yıllarda tekrar canlanmıştır Yeniler Grubu, devam edecek olan toplumsal gerçekçi resim üslubunun, Türkiye’de yaşanacak büyük atılımların temellerini atmıştır

1960’lı yıllarda Yeniler Grubu’nun sanatçılarından Nuri İyem’in 1964’te başlayan ve devam eden toplumcu dönemiyle karşılaşıyoruz Kadın portreleri, zihnimize yerleşen en önemli eserleri arasında yer alıyor Akıllarda yer etmesinde ki sebeplerin başında; sıradan portre geleneğinde olmayışlarıdır Özel bir kişinin karakterini yansıtmıyor, Anadolu kadınının, genel karakterini işliyor Büyük kadın başlarında, çoğunlukla sitem, acı, öfke, dehşet; zaman zaman sevgiyi ya da ümitsizliği, tedirginliği ifade eden yüzlerle karşılaşırız

Nuri İYEM, “Ağıt”, 1986

Yine Yeniler Grubu üyelerinden Mümtaz Yener’in 1965’ten itibaren, karıncalara ve onların yaşamlarına yöneldiğini görüyoruz Birlik olmayı, birlikten doğan gücü, yardımlaşmayı, dayanışmayı, toplu halde yaşamının gerektirdiği düzeni, karıncalarda izlemiştir Bunu insan yaşamına, topluma göndermeler yaparak, karıncaları insanın bir simgesi biçimde kullanarak, eserler üretmiştir Yeşilli, mavi, kırmızı karıncalar, onların gayretlerini, işçiliklerini, ince ayrıntılı çalışma yöntemiyle tuvallerine aktarmıştır

Mümtaz YENER, “Karıncalar Geliyor”, 1968

1960’lı yıllarda gerçekleşen 27 Mayıs ve 1961 Anayasası’nın oluşturduğu ortam ile eğitim ve kültür alanında hareketlilik yaşanmıştır Toplumsal gelişimin getirdiği dışa açılım, dünyayı tanıma, yorumlama, bilgilenme tüm alanlarda yaşama geçirilmeye çalışılmıştır 1950 seçimleriyle iktidara gelen Demokrat Parti, çağdaşlaşma yerine, batıya bağlanmayı seçmiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sırasında oluşmuş olan, antiemperyalist tavrı terk etmiş, demokratik gelişimi ve toplumsal dinamikleri göz ardı etmiştir Bu durum, toplumsal gelişimin ihtiyaçlarına karşı bir tavır oluşturunca, toplumsal tepkiler ortaya çıkmaya başlamıştır Bu tepkilerin dürtüsü sonucu 27 Mayıs 1960 hareketi meydana gelmiştir

27 Mayıs hareketi ile toplumda demokratik hak ve özgürlüklerin geliştirilmesine yönelik düzenlemeler yapılmış, sosyal devlet kavramı yerleştirilmeye çalışılmış, yine batı modeline uygun toplumsal düzenlemeler gerçekleştirilmiştir Demokratikleşme çerçevesinde sendikalar yasası, bağımsız yargı anlayışı ve kuruluşları, TRT, Devlet Planlama Teşkilatı, yeni üniversite anlayışı gibi gelişmeler bu hareketle birlikte yeni 1961 anayasasıyla ortaya konmuştur Bu anlamda sosyal devlet gelişimi görülürken aynı zamanda emperyalist mantık ve hedeflerini hiçbir zaman bırakmamış, batı ile de daha yakın ilişkiler kurulmasını da sağlamıştır

1961 Anayasası toplumsal gelişimi hızlandıran bir anayasa olmuştur Yeni yasalar ve olanaklarla birlikte toplumda tarım ve sanayi alanında beş yıllık planlar, düzenlemeler yapılmıştır Her ne kadar uluslararası finans kuruluşlarının yönlendirmesi ve etkileri olsa bile tarım ve sanayi alanında yatırım ve üretim artışları yaşanmıştır Gerçekçi ekonomik ve sosyal planlama uygulama çalışmalarına rağmen bu anlayıştan sapmalar yine de görülmüştür Sosyal alanda bunların sonuçları olarak köyden kente, metropollere yoğun nüfus göçü olmuş, yine aynı dönemde yurt dışına işçi göçü yaşanmıştır Ancak 27 Mayıs Devrimi’yle iktidardan indirilen gelenekçi liberal siyasi görüş, toplumsal etkisine devam etmiş, güçlenmiş, güçlendirilmiş, yeni anayasanın getirdiği toplumsal gelişimleri engellemeye, hatta geriye dönüşe zorlamaya devam etmiştir 27 Mayıs hareketine açık karşı tavır ortaya koymuştur Bu yeni siyasi cepheleşmeye, tartışmalara, oluşumlara neden olmuştur

1968 yılında Fransa’da başlayan toplumsal olaylar, toplumun yoğun ve aktif politik tavrını ortaya koyuş eylemleri bütün dünyayı etkilediği gibi Türkiye’yi de etkilemiş, toplumsal, politik hareketlilik getirmiş, sanata da yansımaları izlenmiştir Bu gelişimler 70’li yılları da etkilemiştir

1961 Anayasası’nın getirdiği olanaklarla, toplumsal eğitim ve kültür alanında yoğun talep oluşmuştur Toplumsal değişimin getirdiği dışa açılım, dünyayı tekrar tanıma, yorumlama, yeniden bilgilenme isteği basın yayın alnında hareketlilik meydana getirmiştir Bu anayasanın içeriği toplumca benimsenmiş, bütün alanlardaki gelişmeler, talepler, işler toplumsal anlayış ölçülerine göre değerlendirilmeye başlanmıştır

Bu yöndeki gelişmeler ışığında, 1960'lı yılların başlarında sanatın topluma yönelik misyonu tekrar gündeme gelmiştir 1960 öncesinde, batılı akım ve eğilimler Türk sanatına adapte edilmeye çalışılmış fakat bu tavır Türk resmi için yerellikten evrensele giden yolda bir sanat biçimi oluşturamamış, kalıcı olmayan geçici sonuçlar doğurmuştur 1960’lı yıllara geldiğimizde ise, sanatçılar bu sanat yolunu terk ederek, farklı ve oldukça çeşitli eğilimlere yönelmiştir

Türk sanatı ve sanatçılarının dünyaya tanıtılması ve kimliğinin, konumunun ortaya konması açısından yapılan en önemli etkinlik “Çağdaş Türk Sanatı Sergisi” olmuştur Avrupa’da 1963–1964 yıllarında dört önemli sanat ve kültür merkezinde açılan bu sergi 31 ressam, 6 heykeltıraş, 3 gravür sanatçısı olmak üzere toplam 128 eserden meydana gelmiştir 20 Eylül 1963’de Brüksel Güzel Sanatlar Sarayı, 14 Ocak 1964’de Paris Modern Sanatlar Müzesi, 18 Mart 1964’de Berlin Haus ** Lutzewplatz Salonu, 2 Mayıs 1964’de Viyana Dekoratif Sanatlar Müzesi bu sergiye ev sahipliği yapmıştır Yerellikten evrensele ulaşmak için yapılan tüm sanat tartışmaları, bu sergiyle ulusal olma özelliğinin ötesinde, sanatın içeriğiyle ters düşmeyen kavramlar üzerinde durulmuştur Çağdaş bir boyut yakalamanın, yenilikçilikten geçtiği ancak ikisinin bir bütün olduğu gerçeği vurgulanmıştır

Demokrasinin kısmen de olsa sağlandığı bir ülke ortamında, sanatçılar, toplumsal konularda yapıtlar üretmeyi ön plana almışlar ve özgürce düşüncelerini yansıtan eserler vermişlerdir Toplumsal gerçekçi resim tavrı yerleşmeye başlamıştır Bu resim tavrı, topluma bakışa, ifade edilmesi gereken sorunlara farklı bir yaklaşım getirmiştir İşçilerin çalışma koşulları, kırsal kesimde yaşamını zorluklar, yokluklar içinde sürdürmeye çalışan insan, resim sanatına konu olmuştur Türk resminde ortaya çıkan bu sanat tavrı, 19yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan gerçekçilik akımının izlerini barındırmaktadır Bu dönemde Türkiye’de, resim sanatının dışında diğer tüm sanat dallarında da toplumsal gerçekçilik, çeşitli eserlere yansımıştır

1968 yılında İstanbul, Harbiye'deki Yapı Endüstri Merkezi Galerisi’nde düzenlenen "Resim Sanatı ve Toplum" adlı sergi, toplumsal gerçekçi resim karakterine sahip eserleri barındıran, figüratif sergilerdendir Sergi Neşet Günal, Cihat Burak, Nuri İyem, Nedim Günsür, ve Gürol Sözen’nin eserlerinden oluşmuştur Bu serginin içeriğine sahip, 1976 yılında "Beş Gerçekçi Türk Ressamı" adı altında bir sergi daha açılmıştır Gürol Sözen sergiye katılmazken, ressam Turgut Zaim 5 isim olmuştur Nuri İyem soyut resmi bırakıp figüratif resme dönerken, Cihat Burak 60'lı yıllarda resim yapmaya başlamış ve 27 Mayıs Hareketi'nin devamında, çok sayıda eser üretmiştir

Cihat Burak üslup yaratmaktan çok, ifade etmek istediğini açıkça resimlemeyi amaç ediniyor Onun bu duyarlılığı, resimlerini oluşturmasında büyük bir faktör Gözlemlediklerini kendine özgü simgeler, fantastik, masalsı bir havayla sunuyor Kediler, aslan ve kuş figürleri, ifade etmek istediğini, düşünce ve davranış biçimlerini simgelemek adına, resimlerinde yer alıyor

Yaşanan gerçekleri, figürlerin bulundukları çevreyle beraber betimlerken, bir nakış havasında, hem gerçekçi, net, açık biçimde işlerken aynı zamanda gizemliliğin altında hüzün ve tutkuya da yer vermiştir Hüznü ve acıyı yansıtan en çarpıcı eserlerinden biri, özellikle o dönemde ülkenin içinde bulunduğu sosyal ve siyasal düzenin etkisiyle ortaya çıkardığı “Şairin Ölümü” isimli resmidir Nazım Hikmet’in ölümü ve yaşamından izler taşıyan bu resmi, üç bölümlü kompozisyon olarak, yağlıboya tekniğinde çalışmıştır Üç kanattan oluşan bu resim formülü, ortaçağ ikonografisinden alınmış bir düzendir Orta kısmında, yerde uzanan Nazım, göğsünde bir buket çiçek vardır Elinde bulunan kâğıt, sanatını göstermektedir Resmin yan kanatlarında, Nazım’ın yaşamından kesitler yer almaktadır Resmin üç kanadında da görülen beyaz güvercinler, Nazım’ın sıkça şiirlerinde dile getirdiği, özgürlüğü ve barışı simgelemektedir

Cihat BURAK, “Şairin Ölümü”, 1967
Neşet Günal ve Nedim Günsür resime ilk başladıkları yıllardan itibaren, toplumsal görüşü benimsemiş bir anlayışta resim çalışmalarını sürdürmüşlerdir Neşet Günal, Sanatın özünde insan gerçeği olduğunu ve toplumsal bir yanının bulunduğuna inanmıştır Kendisi de hassas olduğu konularda, gerçekleri anlatmak istediğini ve bu nedenle resminin eleştirel bir yapıya büründüğünü dile getirmiştir Ayrıca, eleştirel olmanın, sanatın ve sanatçının bir görevi olduğunu düşünmüştür

Sanatçının resimlerindeki özen, kompozisyonun oluşumundaki sıra, açıkça görülmektedir Kompozisyonun biçimi, dengesi, kurgusu sanatçı için büyük önem taşır En önemli eleman, figürdür Figürlerin üstündeki giysiler, plastik açıdan güçlü, insanla bütünleşen bir şekle dönüşerek, sanatçının işleyiş tarzıyla heykelsi bir yapıya bürünmüş, üslup halini almıştır Oluşturduğu kompozisyonda, adeta bir tiyatro sahnesini anımsatır düzeyde kurgu, düzen ve sistem görülmektedir Figürlerdeki el ve ayakların büyüklüğü dikkat çeker El, emeği sembolize etmenin ötesine geçerek, figürün içinde bulunduğu duruma, ayna tutmaktadır Kadın ve erkek elinin farkı ortadan kalkmış, kaba ve vücuda oranla büyük işlenen eller, toprakla bütünleşmeyi, onun bir parçası olmayı betimlemektedir Ürettiği eserlerle, izleyene duygu sömürüsü yapmadan, insan varlığını öne sürerek, bir yandan toplumsal gerçeklere eleştiri yapmaktadır

Neşet GÜNAL, “Mola”, 1962

1962’de yaptığı “Mola” resmi, sanatçının tüm resim anlayışını net biçimde gösteren, üslubunu belirleyen bir eserdir Üç figür, anıtsal bir düzeyde, devasa boyutlarda karşımıza çıkar Ait oldukları bölgeyi açıkça vurgulamaktadırlar “Mola” resminde Günal, konusuyla, içeriğiyle, kompozisyon anlayışıyla, evrensel bir anlatımda yakalamıştır Tıpkı, Rönesans resminde olduğu gibi figürler tek başlarına önemlidir ancak toplu halde resmedildiklerinde de, kapalı bir kompozisyonla, yeni bir anlatım meydana getirmektedir Resim, çevresindeki mekânla, açık kompozisyon ölçülerinde değerlendirilmektedir Kompozisyonda tek tek varlığını sürdüren insanlar, aslında toplu halde olduklarında toplumsal güç oluşturmaktadırlar

Resim 354 Neşet GÜNAL, “Toprak Adam”, 1974

Resimdeki gerçekçilik, malzemenin, anlatılmak istenen “Toprak Adamlar”la özdeşleşmesiyle yakalanmıştır Gerçek olanı malzeme vurgulamaktadır Toprak gibi, pürüzlü bir dokunun oluşturulmasıyla ortaya çıkmıştır Sanatçı grain-touche olarak adlandırılan, duvar dokusuna benzer, özel bir tuval hazırlar Bu doku sayesinde, ışık ve renk şekil alır Toprağın ve insanın rengi, deseni belirleyen sınır çizgisiyle birbirinden ayrılmaktadır Resmin içeriğinde “Toprak Adam” olarak anlatılan insanların kaderi değil, onların başkaldırısı, oluşan bu toplumsal sorunun aslında, tüm toplumun, yönetim şeklinin ve uygulanan politikaların yanlışlığının bir göstergesidir

1980’li yıllara geldiğimizde, “Korkuluklar” teması, ayrı bir önem taşımaktadır Sanatçı, ilk kez 1968 yılında yaptığı korkuluk resmini, o dönemde, Anadolu’da baş göstermiş olan gerici düşüncelerin bir simgesi olarak gerçekleştirmiştir O yıllarda yayılmaya başlayan dinsel, bağnaz yapıya karşı bir eleştiri niteliğinde olmuştur

Neşet GÜNAL, “Korkuluk IIIV”, 1988

Korkuluklar, Neşet Günal’ın sanat hayatının başından beri üzerinde durduğu bozkıra, toprağa, yalınlığa bir başka şey ekliyor Somut bir nesneyi, gerçeküstücülüğe yakın bir resim tavrıyla eserlerine yerleştiriyor Korkuluklara bir insan niteliği kazandırarak, onları canlı bir eleman haline getirmiştir

Tüm bu gelişimler ışığında, Neşet Günal ülkesinin insanını, onun gerçeğini yansıtmaktan hiçbir zaman vazgeçmemiştir Öz ve biçim birbiriyle örtüşürken, yaşanan gerçeklere nitelik kazandırmış, anlatmaya çalıştığı sorunu, durumu, net biçimde izleyene aktarmayı bilmiştir

Ressam Nedim Günsür, 1960'ların başlarındaki resimlerinde, edebiyat-resim ilişkisini ele alır Fakir Baykurt'un "Onuncu Köy", Yaşar Kemal'in "Orta Direk" romanındaki tarım işçileri, onların zorlu yolculuklarını resim yoluyla anlatmayı deniyor Çok figür kullanımına bağlı olarak, kompozisyona küçük boyuta indirgenmiş figürler yerleştiriyor Bu biçimsel yapıyı “Orta Direk” romanını resmederken kullanmıştır Peşinden “Göçerler” serisi gelmiştir Uzun yolculukları, ardı ardına sıralanmış, yolculuk yapan çok sayıda küçük insan toplulukları halinde ortaya koyuyor “Göçerler”in seri oluşu, gerçekte tek bir tuvalde bitemeyecek olan göçün devamı niteliğindedir

Nedim GÜNSÜR, “Göçerler” 1960’lar

1960’lı yıllarda insan ve yaşamı, içinde bulunduğu sorunların konu alındığı yoğun bir dönemdir Ancak, 1970’lere gelindiğinde sosyo-ekonomik problemlerin artması, sanat alanında toplumsal gerçekçiliğin daha da şiddetli biçimde gelişmesine sebep olmuştur Akademiden bir grup sanatçı, açtıkları sergilerle öne çıkmıştır Aldıkları eğitimin getirdiği desen alt yapılı resmin getirisi olarak, toplumsal gerçekçi eserler ortaya koymuşlardır İnsanı, resim aracılığıyla anlatmayı amaç edinmişlerdir

Neş’e ERDOK, “Saltanat”,1977

12 Mart 1971 Muhtırası askeri darbesiyle yaşanan olaylara tepkisiz kalamayan sanatçılar, yaşananların etkisiyle de, daha iyi bir toplum için, resimlerinde eleştiri yanı ağır basan bir eğilim içine girmişlerdir Figürde, psikolojinin betimlenmesi de, ilk kez bu dönemde öne çıkmıştır Bu anlamda; 20 yüzyılın başında, Otto Dix ve Georges Grosz gibi “Neue Sachlichkeit” eğilimi yönünde eserler üreten Mehmet Güleryüz’ün çalışmaları en tipik örneklerdi

12 Mart 1971 Muhtırası askeri darbesiyle yaşanan olaylara tepkisiz kalamayan sanatçılar, yaşananların etkisiyle de, daha iyi bir toplum için, resimlerinde eleştiri yanı ağır basan bir eğilim içine girmişlerdir Figürde, psikolojinin betimlenmesi de, ilk kez bu dönemde öne çıkmıştır Bu anlamda; 20 yüzyılın başında, Otto Dix ve Georges Grosz gibi “Neue Sachlichkeit” eğilimi yönünde eserler üreten Mehmet Güleryüz’ün çalışmaları en tipik örneklerdi

Seyyit BOZDOĞAN, “1 Mayıs”, 1976

Sanatçılar 70’li yıllarda eleştirel gerçekçi resimler ortaya koyarken, zaman zaman, kendi ideolojilerinin şekillendirdiği ajitasyon ve propaganda yanı belirgin olan eserler de, üretmişlerdir Söylem öne çıktıkça, plastik açıdan eserler değer yitimine uğrasa da, ortaya çıkanlar eleştirel gerçekçilik adına Türk resminde yapılan önemli örneklerdir

Aydın AYAN, “Patron”,1978 - AAYAN,“Elektrik İşkencesi”,1978

Alp Tamer ULUKILIÇ, “Korku Tacirleri”, 1988

12 Eylül darbesinin getirdiği siyasi ortamda, özellikle düşünce suçlusu sayılan aydınlardan bazıları, işkencelere maruz kalmış, ağır baskı görmüştür 12 Eylül 1980 Askeri darbesi ve ardından gelen toplumsal kimlik değişimi ile sanat alanında toplumsal gerçekçilik üslup değiştirmiştir Baskıcı ortamın getirdiği tedirginlikle, sanatçıların eserlerinde biçim değişiklikleri yaşanmıştır Eserler içerik olarak toplumu anlatıyor olsa da, ajitasyon yanı yoktur, eleştirel değildir 1990 ve 2000’li yıllarda yeni figürasyon ve yeni dışavurumcu resim tavrı ile anlatmak istedikleri toplumsal konuları soyutlayarak, çeşitli simgeler kullanarak anlatmaya devam ederken, kimisi tamamen konu ve üslup değişimi göstermiştir

Cihat ARAL, “Hücrede I”, 1991

Hakan GÜRSOYTRAK, “Madımak (Her Şey Öyle Sıradan ki)”, 1997

Ahmet Umur DENİZ, “Topraksızlar”, 2006

Toplumsal gerçekçilik, insana, insanı anlatan, dünya gerçeklerini açık, net, sade bir estetik formla ortaya koyabilen sanat tavrı olmuştur Sanatçıların da, özgür ve demokrat ortamlarda toplumsal gerçekçi tavırda daha çok eser verdikleri görülmektedir Toplumsal gerçekçi ressamlar, kendilerine özgü üsluplarını kişilikleriyle ve aldıkları eğitimle biçimlendirirken, dünya görüşleri de, etkili olmakta, eserlerinde toplumsal olaylara bakışları da ortaya çıkmakta Bu bakımdan toplumsal gerçekçi eserlere ideolojik etkiyi unutmaksızın bakmak gerekiyor Siyasi baskılar veya daha özgür ortam eserlerin yapısına yansıyor, bu yansımanın doğal olduğu kabul edilmelidir


Alıntı Yaparak Cevapla