Prof. Dr. Sinsi
|
Hıyaneti Vataniye Kanunu Neye Denir - Hıyaneti Vataniye Kanunu Nedir?
Hıyanet-i Vataniye Kanunu'nun Kabulü ve İstiklal Mahkemeleri -
T B M M 'nin açıldığı tarihlerde Anadolu'nun iç ayaklanmaların etkisiyle nasıl olağanüstü bir tehlike içinde olduğunu görmüştük Asayişsizlik, eşkıya, sefalet Anadolu'yu sarsıyordu Yunan ordusunun ilerleyişi de moral çöküntü yaratmıştı Asker kaçaklarının yarattığı tehlike büyük boyutlara ulaşmıştı Silah altına çağrılanlar, İstanbul Fetvası'nın ve Padişah'ın askerliği kaldırıldığını bildiren ve T B M M 'ni gayrı meşru ilan eden Ferman'ın etkisi altında kalarak ya askere gelmiyor veya şubelerden ve kıtalarından kaçıyorlardı açarken kendisine verilmiş olan silah ve cephanesini de götürüyordu Bunlar iç ayaklanmaların insan gücünü oluşturuyorlardı Bu sebeple düşmanla savaşacak ordu bulamıyordu Hatta cephanelikleri bile koruyacak nöbetçi bulmakta güçlük çekildiği durumlara rastlanıyordu Ayrıca casus, bozguncu, aleyhte propaganda ajanları, düşman ve İstanbul Hükümeti ile işbirliği yapanlar, düzenli ordu kurulmasını engelleyenlerin yarattığı tehlike de Ankara'yı sarmıştı
Bütün bu sorunları çözmek, Ankara'nın B M M irade ve otoritesini bütün Türkiye'de egemen kılması gerekiyordu Yunan ordusu, önünde savaşacak düzenli bir askeri kuvvet olmadığı için kolayca ilerliyordu Kuva-yı Milliye ise düşmanı oyalamaktan başka bir şey yapamıyordu Meşru olmayan ve merkezi otoriteden yoksun, sorumsuz kuvvetlerle devletin gücünü kurmak olanaksızdı Yunan cephesi, yalnızca Aydın, Manisa ve Bursa cepheleri değil, işgale uğramış, uğramamış bütün vatan topraklarının kurtuluşu için, ulusun tüm varını ortaya koyup savaşması gerektiği bir vatan cephesiydi Bu sebeple bütün ulusun inanç birliği içinde ve bir otorite altında bütünleşmesi gerekiyordu M Kemal Paşa daha Kasım 1919'da ulusal güçlerin örgütlenmesini bildirmişti Fakat Meclis'in açıldığı tarihte ulusal otorite bir türlü sağlanamıyordu Padişah ve Hükümetin yarattıkları anarşi olağanüstü boyutlara ulaşmıştı
Ayaklanmalar, soygun ve askerden firar olayları karşısında, Müdafaa-i Hukuk Dernekleri, Kuva-yı Milliye ve askeri birliklerin komutanları kendi güçlerine ve M Kemal'in 17 Mart 1920'de yayınladığı "Vatanın çıkarlarına aykırı, memleketin huzur ve asayişini bozanların din ve millet farkı gözetmeksizin kanunen şiddetle cezalandırılmalarını " ve 21 Nisan'da Feke Kaymakamı'na gönderdiği "Ulusal harekatı fırsat bilip çapulculuğa kalkışanlara karşı Kuva-yı Milliye komutanlarıyla irtibat kurarak en şiddetli cezaların verilmesi "ni bildiren emirlerine dayanarak, suçluları asmaya kadar varan cezalar uygulanıyor, askerden kaçanların mallarına el konuyor ve evleri yıkılıyordu
Ancak bu yöntem Meclis açıldıktan sonra M Kemal Paşa tarafından istenmiyordu Çünkü kanuni yöntemlerden ayrılanlar bulunuyordu Oysa M Kemal, mutlaka yasaların üstün olmasını istiyordu Bazen casus, bozguncu, propagandacı ve kaçaklar için, 1914'de çıkarılmış bulunan "Esrar-ı Askeriyeyi İfşa ve Casusluk ve Hiyanet-i Harbiye Hakkında Kanun" uygulanıyordu Ancak bu kanun Osmanlı kanunu olduğu için, Ferit Paşa ve Padişah aleyhine davrananların vatan haini olacağı anlamı çıkıyordu
Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun Kabulü
Ülkede iç güvenliği sağlamak, ulusal amaç çevresinde birleşmek ve T B M M 'nin otoritesini egemen kılmak, huzur ve güvenliği sağlamak, kaçak olaylarının önüne geçip, düzenli orduyu kurmak için merkezi otoriteyi gerçekleştirecek bir yönteme ihtiyaç vardı Özellikle Fransız Devrimi'nde devrim rejiminin, olağanüstü yöntemlerle ve yetkilerle donatılmış kuruluşlarca başarılı olduğu görülmüştü 25 Nisan 1920'de Mehmet Şükrü Bey T B M M 'nin otoritesine bütün "Osmanlı tebaasının" uyması için, Ulusal Meclis'in kararları aleyhinde bulunanlar veya uymayanlar ancak vatan haini olabilirler ve bu gibilerin de vatana ihanetle suçlandırılmaları gerekçesiyle bir önerge verdi Osmanlı Kanunlarıyla işlerin yürütülmesini isteyenlerin karşı koymalarına rağmen Meclis 29 Nisan 1920'de "Hıyanet-i Vataniye Kanunu"nu kabul etti:
Madde 1- Makam-ı mualla-yı hilafet ve saltanatı ve memalik-i mahrusa-i şahaeyi yed-i ecanipten tahlis ve taarruzatı def-i maksadına m'atuf olarak teşekkül eden Büyük Millet Meclisi'nin meşruiyetine isyanı mutazammın kavlen veya fiilen veya tahriren muhalefet veya ifsadatta bulunan kesan, hain-i vatan addolunur
Madde 2- Bil-fiil hiyanet-i vataniyye'de bulunanlar salben idam olunur   Bunun anlamı şuydu: Yüce hilafet ve saltanat makamını ve Padişah'ın topraklarını düşman elinden kurtarmak için kurulmuş bulunan T B M M nin meşruiyyetine fiilen veya yazı veya sözle karşı koyanlar vatan hainidirler Bunların cezası idamdır Bu kanun, Meclis'in otoritesinin sağlanması ve birliğin kurulmasında çok önemli bir adımdı Devrim kanunu idi Hilafet ve saltanat makamının kurtuluşu sözleri ise, ulusun Padişah'a olan dinsel ve geleneksel bağlarının etkisi ve Meclisteki saltanatçıların isteği ile konmuştu Ancak kanunun uygulaması için olağan mahkemeler görevlendirildi Bu sebeple dört aylık uygulama sonucunda istenilen başarı elde edilemedi Diğer yandan Kuva-yı Milliye'nin kendi uygulamaları sürüyordu Kitle halinde idamlar halkı Meclise karşı tepkiye itiyordu Af dileyerek, Ulusal Mücadele'ye katılmak isteyenlere fırsat verilmiyordu
Diğer yandan asker kaçaklarına hapis cezası verilmesi sebebiyle, birçok kişi cephede çarpışmaktansa, hapis yatmayı göze alarak firarı yeğliyorlardı Asker kaçağına yardım edenlere ise bu kanunda bir ceza getirilmemişti Hiyanet-i Vataniye Kanunu'nu uygulayan mahkemeler Osmanlı döneminin yöntemleriyle çalışıyorlardı Ulusal Mücadele'nin koşullarına cevap veremiyorlardı Mahkeme kararına itiraz bir üst mahkemeye başvurma, temyiz, olağan dönemlerin uygulamaları, davaların hızını düşürüyor, cezanın ibret yönünü ortadan kaldırıyordu Ulusal otoritenin sağlanabilmesi için devrim yöntemlerine başvurulması zorunlu duruma geldi 18 Ağustos 1920'de Dr Tevfik Rüştü ve Mustafa Necati Beyler Meclis'te, "Telkin ve Tedhiş Kanunu" için bir öneri verdiler Bu önerinin 3,4,5 inci maddeleri
"Madde 3- Seferberlik emrine icabet etmeyenlerin emvali müsadere, hanesi ihrak (yakılır), ailesi tehcir (göç) edilir ve tevrüd (karşı koyma) edenler de derdestlerinde (ele geçirildiklerinde idam olunur " çok ağır hükümler taşıyordu Bu öneri tehlikenin olağanüstü boyutlarını ortaya koyması bakımından önemliydi Cezalar ağır bulunduğu için red edildi Fakat olağanüstü, devrim yöntemleri aranıyordu Dr Tevfik Rüştü Bey, çeteler ve kaçakların yarattığı tehlike karşısında, M Kemal'e, "İhtilal Mahkemeleri" kurulması için bir öneri verdi Fakat sonra isim "İstiklal Mahkemeleri" olarak değiştirildi
2 Eylül 1920'de, Milli Savunma Bakanlığı'nca hazırlanan "Firar Ceraimini İrtikap Edenler Hakkında Kanun Tasarısı" Meclis tarafından Millî Savunma Encümenine gönderildi, 8 Eylül'de M Kemal'in önerisiyle gündeme alındı Milli Savunma Bakanı Fevzi (Çakmak) Paşa, olağanüstü ihtiyaca dayanarak, savaş zamanına ait olmak üzere "Firariler Hakkında Kanun"un kabulünü istedi Asker kaçakları olaylarının çokluğunun vatanın kurtuluş ve bağımsızlığını tehlikeye düşürecek duruma geldiğini, bunun önüne ancak sert önlemlerle geçilebileceğini, eski kanunun etkili olmadığını belirten Milli Savunma önergesi ile konu tartışmaya açıldı Bu önerge ile Meclis'te iki düşünce doğdu Birincisi, "Kanunun bir zaruret olduğu ve cephe gerisinin tutulabileceği, asayişin bu sayede sağlanabileceği " ikincisi, "Memleketi ve halkı korkuya düşüreceği, Ulusal Mücadeleyi arkadan vuracak kuvvetleri çoğaltacağı ve halkı paniğe götüreceği " idi Muhalif olanların bireysel haklardan söz etmeleri çok ilginçti Ulusun ve vatanın varlığı için savaşıldığı, bütün ülke kaynaklarının seferber edilmesi gerektiği, ayaklanmalar, firari, casus, bozguncu, eşkıya tehlikesinin ülkeyi ve ulusu esir edecek boyutlara ulaştığı bir sırada bireyin özgürlüğünden söz etmek düşünülemezdi Bu sebeple Meclis'te radikal grup ile tutucular arasında tartışmalar genişledi 11 Eylül'de kanun oy çokluğu ile kabul edildi
|