Konu
:
Cumhuriyetin İlanından Önceki İnsanların Yaşantıları Nasıldı
Yalnız Mesajı Göster
Cumhuriyetin İlanından Önceki İnsanların Yaşantıları Nasıldı
09-11-2012
#
2
Prof. Dr. Sinsi
Cumhuriyetin İlanından Önceki İnsanların Yaşantıları Nasıldı
Cumhuriyet'ten önceki ve sonraki yaşantı nasıldı?
İslâmiyet’ten önce Türk Devletlerinde Devlet Başkanları yani Hanlar Kurultay tarafından seçilirdi
Türklerin bu Cumhuriyetçi anlayışına karşın Osmanlı Devleti tamamen teokratik bir devletti
Padişah’ın tek otorite olması Atatürk’te Cumhuriyet ve millî hakimiyet fikirlerinin gelişmesinde çok etkili olmuştur
Diğer yandan o dönemdeki milliyetçilik fikirlerinin etkisinde kalmış ve ateşli bir milliyetçi olmuştu
Aynı zamanda bu fikrini fiiliyata geçirmiş yeni Türk Devleti’ni millî temeller üzerine kurmuş ve siyasi rejim olarak da asrımızın en mükemmel sistemi diyebileceğimiz demokratik cumhuriyeti seçmiştir
Dünyada uygulanan bir çok cumhuriyet çeşidi olmasına rağmen Atatürk “demokratik cumhuriyeti” yönetim biçimi olarak seçmiştir ve bunda da oldukça samimidir
Çünkü o isteseydi kendisini tek adam ilan edebilir halkın ve ilim adamlarının görüşüne değer vermezdi
Milli Ekonomi
Ekonomi alanındaki yeniliklere devam edilerek 28 Mayıs 1927’de 1055 sayılı “Sanayi-i Teşvik Kanunu”9 kabul edilerek sanayi ve yatırım alanında yeni teşvikler getirilerek sanayi bakımından çok fakir olan memlekette yeni fabrikalar kurulma yoluna gidilmiştir
Mustafa Kemal Atatürk’ün bütün konuşmaları dikkate alındığında Kemalist Ekonomik Kalkınma modelinin amaçlarını şöyle özetleyebiliriz
1
Tam çalışma
2
Hızlı ve dengeli sermaye birikimi
3
Dış ödemeler ve dış ticaret dengesi
4
Dengeli gelir dağılımı
5
Enflasyonsuz hızlı kalkınma
6
Bölgelerarası dengeli kalkınma
7
Özel girişimin getirilmesi
8
Yabancı sermaye ile işbirliği
Atatürk Devletçi bir ekonomiden yana idi
Bunu bir konuşmasında şöyle dile getirmiştir
“Devletçiliğin bizce manası şudur
Fertlerin hususi teşebbüslerini ve faaliyetlerini esas tutmak
Fakat büyük bir milletin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeyin yapılmadığını gözönünde tutarak memleketin iktisadiyatını devletin eline almak”
Millî Eğitim
Atatürk’ün eğitime çok önem verdiği çeşitli yerlerde yaptığı konuşmalardan anlaşılmaktadır
O “Eğer Cumhurbaşkanı olmasaydım Millî Eğitim Bakanı olmak isterdim”12 diyerek bunu dile getirmiştir
Genç Türkiye Cumhuriyeti çağdaş eğitimle müreffeh olacaktır
Atatürk’ün Millî Eğitimle ilgili ilk icraat 3 Mart 1924 yılında TBMM’ce kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu olmuştur
Türkiye Cumhuriyeti’nden önce 1839 Tanzimat Dönemi’nde Osmanlı saltanatı da öğretim birliğine başlamak istemişse de bunu başaramamış aksine bu konuda bir ikilik meydana gelmişti
Bu ikilik eğitim ve öğretim birliği açısından birçok zararlı sonuçlar doğurdu
Bir milletin bireyleri ancak bir eğitim görebilir
İki türlü eğitim bir ülkede iki türlü insan yetiştirir
Bu ise duygu ve düşünce birliği ile dayanışma amaçlarını tamamen yok eder
Bu kanundan sonra eğitimle ilgili diğer bir inkılap ise Harf inkılabı olmuştur
“1 Kasım 1928 yılında TBMM’nin açılış konuşmasını yapan Atatürk “Her vasıtadan evvel büyük Türk Milleti’ne onun bütün emeklerini kısır yapan çorak yol haricinde kolay bir okuma-yazma anahtarı vermek lazımdır
Büyük Türk Milleti cehaletten az emekle kısa yoldan ancak kendi güzel asil diline kolay uyan bir vasıta ile sıyrılabilir”15 diyerek bu inkılapla hedeflenen şeyleri dile getirmiştir
Atatürk’ün en büyük hedeflerinden birisi de sadece Selçuklu ve Osmanlı tarihi içine sıkışıp kalmış olan Türk tarihini bu vaziyetten çıkarıp İslâm öncesi Türk tarihinin de araştırılmasını istiyordu
“15 Nisan 1931’de “Türk Tarih Tetkik Cemiyeti”ni kurdurarak bu yolda ilk adımı atmıştır
Bugün T
T
K
adını alan bu cemiyet Atatürk’ün istediği çizgide bir birinden güzel çalışmalar yapmış İslâm öncesi Türk Tarihi üzerine çalışan bilim adamlarının eserlerini yayınlayarak onlara yardımcı olmuştur
”12 Temmuz 1932 yılında Türk Dilini sadeleştirmek üzere Türk Dil Tetkik Cemiyeti kurulmuştur”
Millî Devlet
Osmanlı İmparatorluğu kozmopolit bir devletti
3 kıtaya yayılmış devlet içinde bir çok etnik azınlık ve çeşitli milletler bulunmaktaydı
Bunlar Osmanlı Devleti’nin yüksek hakimiyetini tanımışlar ve bu hakimiyet altında yaşamayı kendilerine şeref addetmişlerdi
Osmanlı padişahları da bu azınlıklara her türlü hakkı özgürlüğü tanımışlardı
Hatta bunlardan bazılarına Müslüman olmaları şartıyla devlet yönetiminin en üst kademelere gelme izni verilmişti
Buna karşılık azınlıklarda daima kadirşinas olmuşlardı
Öyle ki Yıldırım Beyazıd’ın 1402 yılında Ankara Savaşı’nı18 kaybedip bunu müteakiben ölmesiyle başlayan ve 11 yıl süren “Fetret Devrinde” Osmanlı Devleti balkanlardaki topraklarını yeni fethetmelerine rağmen kaybetmemişlerdir
1789 ihtilali ise bütün dünyaya yayılan “milliyetçilik akımı Osmanlı Devleti’ni çok etkilemiştir
Avrupalı devletlerin kışkırtmasıyla Osmanlı Devleti içindeki bütün azınlıklar özellikle gayri müslim azınlıklar bağımsızlıklarını ilan edip ayrılmışlardır
Bu yeni sistem tamamiyle yeni bir devletin kurulmasına yönelikti
Bu sistemin özelliği şöyleydi
1
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir
2
Seçim sistemi çoğunluk esasına dayalıdır
3
Millete ait olan egemenlik sadece ve yalnızca milletin seçtiği TBMM tarafından kullanılacaktır20
M
Kemal’in en büyük hedefi görüldüğü gibi yeni bir devlet kurmaktır
Bu devletin yönetim şekli cumhuriyet ve bu devlet Türkiye’de yaşayan Türklere aittir
Türkiye Cumhuriyeti’nin millileşmesini sağlayan diğer bir konu ise Lozan (Lozaunne) Barış Antlaşması’nın şartlan içinde yer alan Yunanistan’la yapılan nüfus mubadelesidir
Anadolu’nun çeşitli sancaklarında o tarihte yaşayan kesit bir Rum nüfus vardı
Özellikle İç Anadolu Bölgesi’nde bu nüfus % 22’ye ulaşmaktaydı
30 Ocak 1923 tarihli nüfus mübadelesine ilişkin sözleşme ve protokolün 23 Ağustosta TBMM tarafından onaylanıp yürürlüğe girmesinden sonra başlayan Türk ve Rum nüfus değişimi o tarihlerde hemen hemen tamamlanmış bulunuyordu
Bu süre içerisinde 4 Ağustos 1924 tarihine kadar Türkiye’ye Yunanistan’dan 324
396 Müslüman göçmen gelmiş Türkiye’den Yunanistan’a 52
144 Rum gitmiştir
Giden Rumlar’ın yerlerine gelen Türk nüfus yerleştirilmiştir
Bu Cumhuriyet’in Türk Milleti’ne bir armağanıdır
Bunun önemini taktir etmek lazımdır
Mübadele Anadolu’nun Türkleştirilmesi olmuştur
Tam Bağımsızlık
Mustafa Kemal’in ulusal Kurtuluş Savaşı sırasında “Tam bağımsızlık” üzerinde ısrar etmesi kadar doğal bir şey olamazdı
Çünkü o yabancıların hegomanyasından tümden kurtulmayı Osmanlı İmparatorluğu zamanında zorla kabul ettirilen devletin egemenliği ile bağdaşmaz nitelikteki kısıtlamalardan ülkeyi arındırmayı amaçlıyordu
Bilindiği gibi “Manda” ve “himaye” konusu cumhuriyet tarihinde sert tartışmalara sebep olmuştur
Erzurum Kongresi’nde bu konular tartışılmış “Manda ve himaye kabul olunamaz” şeklinde bir madde kabul edilmiştir
Ancak konu önemine binaen Sivas Kongresi’nde tekrar tartışılmış ve reddedilmiştir
“İşgalci devletlere karşı bağımsızlık mücadelesi verilirken özellikle BMM’de dış politika ve Sovyetler ile ilişkiler konuları görüşülürken M
Kemal’in ve öteki konuşmacıların en fazla kullandıkları kelimeler arasında emperyalizm bulunuyordu
I
Dünya Savaşı’ndan sonra Batılı devletlerin Türkiye’ye karşı emperyalizmin her türlü tanımına göre emperyalist bir harekete girişmiş olduklarına şüphe yoktur
Bu durum karşısında Anadolu hareketini yönetenler için aynı düşmanlara karşı savaşmakta olan Sovyet Rusya ile işbirliği yapmak ve bu devletin yardımını istemekten başka çare kalmamıştır
Ancak Mustafa Kemal Paşa Rusya ile olan ilişkileri iki devlet arasındaki ilişkiler nasıl olması gerekiyorsa o şekilde kurmuş ve geliştirmiştir
Millî Birlik ve Beraberlik
Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan azınlıkları devlet içinde tutmak için genellikle Türk Milleti tabiri kullanılmaz buna karşılık Osmanlı tebasından söz edilirdi
Buna gerekçe ise Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını özlemektir
Ancak bunda başarılı olunamamıştır
Atatürk bu korkunç durumdan Türk Milleti’ni kurtararak Türk olduğunu her seferinde dile getirmiştir
“Ne Mutlu Türküm Diyene” diyerek Türklüğüyle gurur duyduğunu milletimize göstermiş halkımızın belleğine Türk sözcüğünü yerleştirmiştir
Millî birlik ve beraberlik Atatürk Cumhuriyeti’nin vazgeçilmez unsurlarından birisidir
Zira o bu konunun önemini şöyle dile getirmiştir
“Bu günkü Türk Milleti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine kurtluk fikri Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve Milletdaşlarımız vardır
Fakat nazırın istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış tevsimler (adlandırmalar) birkaç düşman aleti mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden (Kederlenme eseflenme) başka bir tesir hasıl etmemiştir
Çünkü bu millet efradı da umum Türk camiası gibi aynı müşterek maziye tarihe ve ahlaka hukuka sahip bulunuyorlar26
Hiç kimse bu topraklar üzerinde yaşayan Laz Kürt Kafkas kökenli vatandaşlarımız zorla Türk olduklarını söylemeleri istenmemektedir
Ancak bu kardeşlerimiz tarih dil din birliğinin sonucu olarak kendilerini Türk veya Türklüğün bir kolu olarak görmektedirler
Zaten Atatürk Milliyetçiliği de renge ırka kafatasçılığa ve kana dayandırılmamıştır
Hasılı Cumhuriyet millî birlik ve beraberliğimizi sağlamıştır
Bu birlik ve beraberlik kendimize olan güvenimizi artırmış yarınlara daha güvenle bakmamızı sağlamıştır
Lâik Bir Devlet
Lâiklik 75 yıllık cumhuriyet tarihimizde sürekli tartışılan bir konu olmuştur
Bunun sebebi bir siyasi araç olarak kullanılması ve Atatürk’ün lâiklikten ne anlatmak istediğinin iyi anlaşılmamasıdır
Atatürk’e göre lâiklik dinsizlik manasına gelmediği gibi dinin devlet üzerinde otorite kurması anlamına da gelmez
Osmanlı Devleti zamanında azınlıklara verilen sınırsız özgürlük ve gösterilen hoşgörü en az Halife-Sultan münasebeti kadar önemli bir hadisedir
Halifelik Osmanlı hanedanına geçtikten sonra sadece dini bir unvan olarak kullanılmıştır
II
Abdulhamid (1876-1909) dünya Müslümanlarının birliğini sağlamak için siyasi arenada halifeliği kullanmak istemiş kısmen muvaffak olmasına rağmen genel manada bir başarı sağlayamamıştır
Atatürk halifeliğin kaldırılmasına karşı çıkanların aslında bu makamdan çıkarı olan kişiler olduğunu biliyordu
Bu ve buna benzer bir çok kurum kaldırılarak bu mufsit kişilerin emellerine ulaşmaları engellenmiştir
Bunun en güzel örneği 13 Şubat 1925 tarihli Şeyh Said isyanıdır
Din elden gidiyor yaygarasıyla ortaya çıkan bedbin insanların neler yapabileceklerini göstermiştir
Türkiye’yi lâikleştiren yasaların bir çoğu 3 Mart 1924 yılında yapılmıştır
Böylece genç cumhuriyetin ideallerinin önü açılmıştır
Uygar ve Çağdaş Bir Devlet
Medeniyetler birbirlerinin üzerlerine inşa olunmaktadır
Şöyle ki 16 yy’ dan itibaren teşekkül etmeye başlayan Batı medeniyetinin ayaklarından birinin “Eski Yunan” birinin “Eski Roma” olduğunu söylemek mümkündür
Çöküş her medeniyetin önüne geçilemez alın yazısıdır
Çökmüş bir medeniyetin üzerine ısrar etmek akıl karı değildir
Bu temel sebeplerinden biri şudur
Her medeniyet insanlığın büyük değerlerinden biri veya bir kaçını gerçekleştiriyor
Yunan - Estetiği Roma - Hukuku Sami - Dini Çin -faydalıyı Hint - Hayal ve tasavvuru İslâm mimari ve tezkinatı Batı - İlmi şüphesiz her değerin bir gelişme sının vardır
Oraya varılınca görev tamamlanmış olur
Hiçbir medeniyet her alanda başkasından daha ileri gittiğini iddia edemez
Hem Osmanlı hem de Türkiye Cumhuriyeti’nde Garblılaşma batılılaşma çağdaşlaşma gündemden indirilememiştir
Osmanlı aydını için de bu tartışmalar tanzimattan I
Dünya Savaşı’na kadar devam etmiştir
Özellikle Tanzimat’tan sonra Osmanlı aydını halkından tarihinden kültüründen ayrıldığı ölçüde batılı ve çağdaş sayılmıştır
Osmanlı paşalarının bir çoğu çağdaşlaşmayı Avrupalı gibi yemek içmek giyinmek ve eğlenmek olarak kabul etmiştir
Fransızca konuşmak Osmanlı aydınının en mümeyyiz vasfıdır
Hatta “Abdullah Cevdet ve çevresine göre Türk Milleti’ni medenileştirmek için Avrupa’dan damızlık erkek getirmek lazımdır
Bütün bu örnekler gözönünde tutulduğu vakit Osmanlı Devleti’nde batılılaşma hareketinin hiçbir zaman köklü ve sistemli olmadığını yüzeysel kaldığını görürüz
Batılılaşmanın bilinçli ve kapsamlı bir biçimde ülkeye getirilmesi ve yaygınlaştırılması Cumhuriyet Dönemi’nde Atatürk tarafından başlatılmıştır
Zira bütün inkılâplar garblılaşmaya yöneliktir
Kurtuluş Savaşı’nın Batılı devletlere karşı yapılmasına rağmen savaş sonrası çok hızlı bir şekilde bu devletlerle sıkı siyasi ve kültürel ilişkilere girmiştir
Bu devletlerin II
Dünya Savaşı sonrasında kurdukları örgütlere (Avrupa Konseyi OECD Ortak Pazar NATO vd
) girmek Türkiye’nin dış politika amaçlan arasında yer almıştır
Hukuk Devleti
“Atatürk’ün Devlet Politikasında politik yapımızda yaptığı devrimler yani Cumhuriyet- milliyetçilik ve lâiklik köklü örfümüze dayalı olduğu için yumuşak devrimlerdir
Yani bir şeyi kökünden değiştirmemiş yerine yenisini getirmemiştir
Toplumda var olan eğilimler geliştirilmiş düzenlenmiş biçimlendirilmiştir
Buna karşılık Atatürk’ün toplum yapımıza dönük devrimleri hiç de böyle değildir
Bu devrimler tam anlamı ile radikal tam anlamı ile kaya gibi sert devrimlerdir
İki yıllık bir çalışmadan sonra 17 Şubat 1926 yılında İsviçre medeni hukuku kabul edilmiştir
İsviçre medeni hukuku Türkiye’de kabul edilişinden önce Japonya’da Türkiye’de kabul edildikten sonra da Çin’de uygulanan medeni hukukun temeli olmuştur
Medeni kanunla birlikte bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları kanun önünde eşit sayılmıştır
İtibar ifade eden bütün şan ve şöhret ifade eden bütün unvanlar kaldırılmıştır
Cumhuriyetle gelen diğer bir yenilikte kadınlara verilen seçme ve seçilme haklarıdır38
Bu konuda İslâm tarihine baktığımızda 6
yy Arap kadını genellikle hak subjesi değil hak objesi idi
Nitekim cahiliye çağı denilen İslâm öncesi çağdaş kadın evlenirken velisi tarafından satılmakta veya bundan dolayı satın alanın yani kocasının mamelikinden sayılmakta ve oğulları üvey anneleri ile evlenmekte idiler
İslamiyet’le birlikte Arap kadını bu onur kırıcı durumdan kurtarılmıştı
O devirde dünyanın diğer bölgelerinde de kadınların durumu fazla farklı değildi
İslâm’ı kabul eden toplumlarda kadınlar İslâm’ın getirdiği haklardan yararlandılar
Ancak daha sonraki devirlerde İslâm kadınları yeniden eski hallerine dönüp kendilerine tanınan hakların çoğunu kaybettiler
“1926 yılında Medeni Kanun’un kabulü ile ve 5 Aralık 1934 kadınlara siyasal hakların tanınmasıyla Atatürk’te tarihin en büyük devrimlerinden birini gerçekleştirmiştir”
Cumhuriyetle birlikte kadın nüfusun eğitim seviyesi hızla yükselmiş bilim teknokrasi bürokrasi eğitim öğretim ve ticaret alanındaki faaliyetleri göz ardı edilemeyecek güzellikte bir seviyeye gelmiştir
Bütün bu haklara rağmen cumhuriyet kadını hala kendisine verilen haklardan bihaberdirler
Toplumun çeşitli katmanlarındaki kadınlar arasında bu hakların kullanılması konusundaki uçurumlar devam etmektedir
Sonuç
Atatürk Cumhuriyet’in hayat damarları olan inkılâpları ilan ettiğinde bütün bu yenilikleri Türk halkına ithaf etmişti
O hiçbir zaman yapılan yenilikleri tek başına gerçekleştirdiğini iddia etmemiştir
Bunun tam tersini dile getirerek şöyle demiştir
“
Türk Milleti’nin son senelerde gösterdiği harikaların hakiki sahibi kendisidir
Sizsiniz
Milletimizde bu istidat ve tekamül mevcut olmasaydı onu yaratmağa hiçbir kuvvet ve kudret kafi gelmezdi
Bizim ilham kaynağımız doğrudan doğruya Türk Milleti’nin vicdanı olmuştur
”
Yine Mustafa Kemal Atatürk “Napolyon zaferleri” sözünü andıran “Atatürk Zaferleri” denmesinden hoşlanmazdı
Atatürk inkılâpları sözünü reddeder Türk İnkılâbı sözünün kullanılmasını ısrarla isterdi
Bütün başarıları millete mâl etmekten zevk duyardı
Türk Halkı ona minnettardır
İstiklâl davamızı başlatması kongreleri gerçekleştirmesi Sakarya Büyük Taarruz gibi savaşlar hasılı Cumhuriyet ve inkılâplar ona şükran duymamıza en büyük sebeplerdir
Zira onun kadrini ve kıymetini Türk Halkı bilmemiştir
İçimizde bulunan ve Müslüman olduğunu söyleyenler Hindistan İslâm Birliği başkanı Muhammed Ali Cinnah’ın onun hakkında söylediği şu sözlere dikkat etmelidir
“Atatürk çağdaş İslâm dünyasının en büyük Müslümanıdır
” Atatürk’ün ölümü üzerine yine Cinnah şöyle diyordu
“O bütün dünya için özellikle Müslümanlar için bir örnekti
Atatürk’ün şahsında yalnız Müslümanlar değil bütün dünya tarih boyunca yaşamış en büyük insanlardan birini kaybetmiştir
”
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde Atatürk ve onun ilkeleri siyasi malzeme olarak kullanılmaktadır
Bu ona yapılan en büyük kötülüktür
Bu duruma bir son verilmediği sürece Atatürk’ün anlaşılması ve halkın kalbindeki gerçek yerini bulmasının mümkünatı yoktur
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul