Prof. Dr. Sinsi
|
Dünyanın En İyi İlk 500 Üniversitesi Ve Türk Üniversitelerinin Durumları Nedir?
6 sıralamanın da üzerinde birleştiği tek üniversite tümünde birinci olan Harvard Üniversitesidir Bunun dışında, Stanford, MIT, Johns Hopkins, Washington ve Michigan Üniversiteleri 6 sıralamanın 4 tanesinde ilk ona girmişler, UCLA ve Berkeley de 6 sıralamanın 3 tanesinde ilk ona girmişlerdir 6 sıralamanın en az 3 tanesinde ilk ona giren bu 8 üniversitenin tümünün Amerikan üniversitesi olması dikkat çekicidir
Hangi sıralamaya bakılırsa bakılsın en yukarılarda yer alan üniversitelerde şu ortak özellikler göze çarpmaktadır:
- Zengin ülke üniversitesi
- Eski üniversite
- Büyük üniversite
- Lisansüstü programlara ağırlık veren üniversite
Yukarıdaki tabloda yer alan 26 üniversitenin büyük çoğunluğunun bu özelliklere sahip olduğu bilinmektedir Ülkemizde daha az bilinen birkaç ilk-100 üniversitesinin özelliklerini de Tablo 2’de özetleyelim
Tablo 2: Bazı ilk 100 üniversitelerinin özellikleri
ARWU, THE-QS Kuruluş yılı Öğrenci sayısı Lisansüstü öğrenci Öğretim üyesi Son yılda verilen PhD A National Avustralya 59, 17 1946 16,500 6,900 1,582 318 Kyoto Japonya 24, 25 1897 22,446 9,191 3,759 910 Uppsala Isvec 76, 75 1477 28,196 6,789 2,347 375 Aarhus Danimarka 97, 63 1928 30,190 15,432 3,032 257 Jerusalem Israil 64, 102 1918 23,400 9,893 2,029 328 Görüldüğü gibi bu üniversitelerdeki öğrenci-öğretim üyesi oranları 6 ile 12 arasında, lisansüstü öğrenci oranı ise %24 ile %51 arasında değişmektedir Bu rakamlar tipik “araştırma üniversitesi” istatistikleridir Maalesef öğrenci/öğretim üyesi oranı Türk üniversitelerinde çok daha yüksek, lisansüstü öğrencisi oranı ise çok daha düşüktür
4 Bu sıralamalarda Türk üniversiteleri nerelerde yer almaktadırlar?
ARWU 2009 ilk 500 sıralamasında sadece İstanbul Üniversitesi (424 sırada) bulunmaktadır THE-QS 2009 sıralamasında Bilkent Üniversitesi 360 sırada, İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, ve Koç Üniversitesi ise 401-500 aralığında gösterilmektedir Webometrics sıralamasında Orta Doğu Teknik Üniversitesi 499 sıradadır, ve 45 ülkenin yer aldığı ülke sıralamasında Türkiye en son sırada bulunmaktadır HEEACT sıralamasında hiçbir Türk üniversitesi ilk 500e girememiştir Dört değişik Leiden sıralamasında da hiçbir Türk üniversitesi dünyada ilk 250ye girememiştir SCImago yüksek öğrenim kurumları sıralamasına bakıldığında, Türkiye’den 6 üniversitenin ilk 500e girdiği gözlemlenebilir: Hacettepe 304 , Ankara 363 , Gazi 420 , ODTÜ 465 , Ege 491 , ve İstanbul Üniversitesi 497 sıradadırlar Değerlendirdiğimiz 6 çalışmanın birleştiği bir nokta hiçbir Türk üniversinin dünyada ilk 250’ye girememiş olmasıdır
4 1 Ülke sıralaması analizi
Bu bölümde hem en popüler sıralama olması nedeniyle, hem de internet üzerinden en çok bilgiye ulaşılabilmesi nedeniyle ARWU çalışmasına odaklanıyoruz Her ülkenin ARWU sıralamasına soktuğu üniversite sayısı tablosuna bakarak (ARWU Ranking Statistics 2009) şu gözlemler yapılabilir:
- Ülke sıralamasında Amerika ezici bir üstünlüğe sahip durumdadır Sıralamada en önde gelen 20 üniversitenin 17 tanesi (%85) Amerika’dadır
- İlk 100e sadece 15 ülkeden üniversite girebilmektedir Bu ülkelerin 10 tanesi Avrupa’dadır Avrupa dışında olan 5 ülkenin 3 tanesi eski İngiliz sömürgeleri (veya Anglo-Sakson ülkeleri) olan Amerika, Kanada, ve Avustralya‘dır Bunların dışında ilk 100e sadece Japonya’dan 5 ve İsrail’den 1 üniversite girebilmiştir
- İlk 200e 25 ülke girebilmektedir Bu gurupta Çin, Brezilya, Meksika gibi hızla gelişmekte olan ülkelerin yanısıra Güney Kore ve Singapur gibi yakın dönemde gelişmiş ülkelere rastlanmaktadır
- İlk 500e toplam 39 ülke girebilmektedir Bu listede ilk 500e bir tek üniversite sokabilerek sonuncu sırayı paylaşan ülkeler İran, Suudi Arabistan, Slovenya, ve Türkiye‘dir
Dünya toplamına oranla ülkelerin ilk 500e giren üniversite sayısı, GSMH’sı, ve nüfusu tablosu da ARWU sitesinde (h t tp://w w w arwu org/ARWUAnalysıs2009 jsp) verilmektedir Bu tabloya gore orneğin Amerika’nın nüfusu dünya nüfusunun %4 5unu oluşturmakta iken, Amerikan GSMH’si gayri safi dünya hasılasının %23 6’sını oluşturmaktadır, ve Amerika ilk 500e giren üniversitelerin %30 3’üne sahiptir Bir ülkenin nüfusunu ve GSMH’sını girdi, ilk 500e giren üniversite sayısını da çıktı varsayarak bu tablo üzerinden şu gözlemleri yapabiliriz:
- Üniversite/GSMH oranı bir ülkenin ekonomisinin büyüklüğü sayesinde ilk 500 üniversite sıralamasına soktuğu üniversite sayısının bir ölçüsüdür En az GSMH ile en çok ilk-500 üniversitesi üreten ülkeler açık ara ile YeniZelanda ve İsrail‘dir Üniversite/GSMH oranı en kötü olan ülkeler ise Meksika’dan hemen sonra Türkiye ve Rusya’dır
- Üniversite/Nüfus oranı da ülkelerin nüfuslarına oranla ne kadar çok ilk 500 üniversitesi çıkarabildiklerinin bir göstergesidir Bu oran sıralamasında açık ara ile önde olan ülke İsveç’tir Dünya nüfusunun sadece %0 1‘ine sahip olan İsveç, dünyadaki ilk 500 üniversitenin %2 2’sine sahiptir Bu oranın en düşük olduğu ülkeler ise sırasıyla Hindistan, Meksika, Türkiye, İran, ve Rusya’dır
- Veriler analiz edildiğinde, ilk 500 üniversite sayısını belirlemede ülke GSMH’sinin, ülke nüfusuna kıyasla çok daha etkili bir girdi olduğu gözlemlenmektedir GSMH ile üniversite sayısı arasındaki korelasyon 0 97’dir GSMH oranları ile üniversite sayısı oranları arasındaki regresyon katsayısı 1 2’dir Yani bu verilere göre ülkeler dünya ekonomik gücünün her %1’i karşılığında 6 tane (500×1 2/100) ilk-500 üniversitesi çıkarmaktadır Bu hesapça Türkiye dünya ekonomik gücünün %1 3‘üne sahip olduğuna göre, Türkiye‘den çıkması gereken ilk-500 üniversite sayısı bir değil 8 olmalıdır
Üniversite finansmanı açısından bakıldığında, GSMH’nın yanında GSMH’nın ne kadarının yükseköğretime ayrıldığı sorusu da önemlidir Bu oran ülkelerin yükseköğrenime verdiği önemin bir göstergesi olarak algılanabilir OECD verilerine göre bu oranlar arasında ciddi farklar vardır Örneğin, ilk 500e en çok üniversite sokan Amerika, GSMH’sının %2 7sını yükseköğretime ayırırken, bu oran Türkiye için %1 1 olmuştur ve bu oran ile Türkiye OECD sıralamasında otuz ülke arasında sondan dördüncüdür Kanımızca bu veri Türkiye’nin ilk 500 üniversite sıralamalarında geri kalmasının en bariz açıklamasıdır
5 Türk üniversiteleri ARWU sıralamasında ilk 100e girebilirler mi?
Yukarıdaki basit analiz ile GSMH’sına dayanarak Türkiye’den bir yerine 8 üniversitenin ARWU sıralamasında ilk 500e girmesi gerektiği sonucuna vardık Şimdi kriterlere geri dönelim ve bunun mümkün olup olmayacağını değerlendirelim
Kriter 1 (Mezunlar tarafından kazanılmıs olan Nobel ödülleri ve Fields madalyaları):
Şimdiye dek 809 adet Nobel ödülü ve 48 Fields madalyası verilmiştir Bilindiği gibi şimdiye kadar sadece bir Türk üniversite mezunu Nobel ödülü alabilmiştir Kısa vadede bu sayının çok yükselmesini beklemek kanımızca hayalcilik olur
Kriter 2 (Öğretim üyeleri tarafından kazanılmıs Nobel ödülleri ve Fields madalyaları):
Şimdiye kadar hiçbir Türk üniversitesi öğretim üyesi Nobel ödülü veya Fields madalyası kazanmamıştır Kısa vadede kazanmasi da beklenmemektedir
Kriter 3 (21 değişik alanda yuksek sayıda atıf alan bilim insanları):
Her bilim alanında en çok atıf alan 250 kişi ISI tarafından “yüksek sayıda atıf alan bilim insanı” olarak tanımlanmaktadır (h t t p://w w w isihighlycited com/) Veri tabanında şu anda Türkiye’de görev yapan bilim insanı yoktur
Bir ara özet yapmak gerekirse, İstanbul Üniversitesi dışındaki Türk üniversiteleri yarışa toplam ağırlığı %50 olan bu 3 kriterden “sıfır çekerek” başlamaktadırlar ARWU sıralamasına bakıldığında, ilk 200e giren üniversitelerin hiç birisinin bu ilk 3 kriterden birden sıfır almadığı görülebilir
Kriter 4 (Nature ve Science dergilerinde basılan makale sayıları):
2005-2009 yılları basılmış olan, ve yazarlarından en az bir tanesinin Türkiye adresli olduğu makale sayısı Nature için sadece 5, Science için ise sadece 9’dür Bu kriterden de Türk üniversitelerinin çok fazla puan alması beklenemez
Kriter 5 (Endekslenen dergilerde basılan makale sayıları):
Türk üniversitelerinin en çok bu kriterden puan almasi beklenmektedir
Kriter 6 (Diger kriterlerin kişi başına ayarlanmış sayıları):
Amacı küçük üniversitelerin dezavantajını azaltmak olan bu kriterden puan alabilmek için önce diğer kriterlerden puan alabilmek gerekmektedir
Kriterlere dikkatli bakıldığında Türk üniversitelerinin ilk 500e girmesi mümkün olsa da fazla yukarı tırmanabilmelerinin çok zor olduğu sonucuna varılmaktadır Bu çalışmada değerlendirilen tüm sıralama sistemlerinin ya tamamen ya da büyük ölçüde araştırma çıktılarından etkilendiği sonucuna varabiliriz Üniversitenin temel işi araştırma olduğundan bu beklenen bir sonuçtur Türk üniversiteleri dünya sıralamalarında yukarılara çıkmak istiyorlar ise, bunun yolu bellidir: araştırma çıktılarını yukarıya çekmek

6 Türk üniversitelerinin araştırma çıktılarını olumsuz yönde etkileyen faktörler nelerdir?
Üniversiteyi liseden veya dersaneden ayıran en önemli faktör araştırmadır İnsanlığın dağarcığındaki bilgiyi artırmak yerine sadece bilgiyi aktarmayı kendilerine misyon edinen yüksek öğrenim kurumları üniversite olmanın sorumluluklarını tümüyle yerine getirmemektedirler, ve birçoğu düşük prestijli diplomaların yerel dağıtıcıları olmaya mahkumdurlar Sadece araştırma üniversiteleri yüksek prestijli uluslararası çekim merkezleri haline gelebilirler ve dünyada sıralamalarda önde gelebilirler Araştırma üniversitesi kavramı dünyaya 1818 yılında kurulan Humboldt Üniversitesi ile gelmiştir Neredeyse 200 yıldan beri var olan ve dünyada yüzlerce güzel örneği olan bu kurumun nasıl oluşturulacağı bellidir Detaylarda üniversitelerin misyon ve vizyonuna bağlı farklılıkar olmakla birlikte araştırma üniversitesi olmanın temel şartları şunlardır:
• Araştırmacı: Araştırma kapasitesi yüksek öğretim üyeleri işe alınmalıdır
• Zaman: Öğretim üyelerine araştırma yapabilmeleri icin gereken zaman sağlanmalıdır
• Mali destek: Araştırma için gereken mali bütçeler sağlanmalıdır
• Altyapı: Araştırma için gereken fiziksel ve kurumsal ortamlar sağlanmalıdır
• Insan kaynağı: Araştırma için önemli olan doktora öğrencileri ve araştırma asistanlari sağlanmalıdır
• Kariyer yönetimi: Öğretim üyeleri için geliştirilecek değerlendirmelerde araştırma çıktıları öne çıkarılmalıdır
Özetle araştırma çıktısı oluşturmak için iyi araştırmacıları ise alıp onlara araştırmaya uygun şartları sağlamak ve kariyerlerini hedefler doğrultusunda yönetmek gereklidir
Türkiye’deki devlet üniversiteleri ile vakıf üniversiteleri arasında önemli farklar bulunduğundan iki gurubu farklı şekilde ele almak gereklidir Fakat Türk yüksek öğreniminde devlet üniversitelerinin öğrenci payının %94 civarında olması dolayısıyla devlet üniversitelerindeki uygulamalar ülkenin araştırma politikası için çok önemlidir
• Araştırmacı: En üretken araştırmacılar en üretken araştırma üniversitelerinden çıkarlar Araştırma çıktısını yükseltmek isteyen üniversiteler de dünyanın önde gelen araştırmacıları ile çalışarak çok iyi bir araştırma eğitimi ve disiplini almış gelecek vaadeden bu araştırmacıları kadrolarına katarlar Türk devlet üniversitesinde öğretim üyesi maaşları ilk 100e giren üniversitelerdeki maaşlarla karşılaştırıldığında çok düşük kalmaktadırlar Bunun tabii bir sonucu olarak devlet üniversiteleri işe alımlarda zor durumda kalmaktadır Vakıf üniversitelerinde öğretim üyesi maaşları devlet üniversitelerindeki maaşlardan daha yüksektir Fakat devlet üniversitelerinin tersine, vakıf üniversiteleri maaşları arasında çok ciddi farklılıklar vardır Bunun sonucu olarak bazı vakıf üniversiteleri dünyanın en iyi üniversitelerinden mezun genç öğretim üyelerini veya önde gelen üniversitelerde çalışan akademisyenleri kadrolarına katmakta, bazıları ise devlet üniversitelerinden öğretim üyesi transferi ile kadro kurmaktadırlar
2005-06 akademik yılında Türkiye’deki üniversite öğrencisi sayısı 2,342,898 iken, öğretim üyesi sayısı 32,739, öğretim görevlisi ve okutman sayısı ise 52,046 olmuştur Bu rakamlara göre öğrenci/öğretim üyesi oranı 71 7, öğrenci/akademik kadro oranı ise 27 6 olarak gerçekleşmiştir Bu rakamlar araştırma üniversitesi için gerekenlerin çok üzerindedir Bu konuda YÖK’ün hazırladığı Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi Raporunda söyle denilmektedir:
Lisans programlarındaki oran (29) da batı ülkelerindeki düzeyin çok üzerindedir Bu oran Avusturya, Belçika, Almanya ve Hollanda da 10’un, Norveç, ABD, Finlandiya’da 15’in ve diğer Avrupa ülkelerinde 20’nin altındadır
• Zaman: Uluslararası standartlarda araştırma çok zaman gerektiren bir uğraşıdır Örneğin bir akademik makale için 1,000 saatlık bir çalışma gerekebilir Öğretim üyelerinin zamanları 3 temel aktiviteye harcanır: araştırma, eğitim, hizmet Eğitim ve hizmete ne kadar çok zaman harcanır ise araştırmaya o kadar az zaman kalir Birçok Türk üniversitesinde eğitim, öğretim üyelerinin zamanlarının çok ciddi bir bölümünü almakta ve araştırmaya zaman kalmamaktadır Devlet üniversitelerinde standart ders yükü haftada 10 saattir Fakat öğretim üyelerinin önemli bir kısmı düşük olan maaşlarını destekleyebilmek için veya kadro eksikliğinden dolayı ek ders yükünün altına girerler ve bu ders yükü 30 saate kadar çıkabilir Düşük maaşları desteklemenin bir diğer yolu da öğretim üyesinin döner sermaye üzerinden (veya kendi girişimleri ile) dışarıya iş yapmasıdır Bu ek gelir amaçlı aktiviteler öğretim üyesinin araştırma zamanından götürmektedir Araştırmaya yönelik vakıf üniversitelerinde ders yükü Amerikan araştırma üniversitelerinde olduğu gibi haftada 6 saattir Fakat öğretim üyelerinden eğitim beklentisi bu seviyelerde olan vakıf üniversitesi sayısı çok düşüktür Diğerlerinde ders yükü haftada 30 saate kadar çıkabilmektedir
Ders yükü konusunda YÖK’ün hazırladığı Türkiye’nin Yüksekogretim Stratejisi Raporunda şöyle denilmektedir:
Bir öğretim üyesi, haftada 8 saatten fazla ders yükü taşıması halinde, kendi bilgisini yenilemek ve araştırma ve yayın yapmak için yeterli fırsat bulamayacaktır Öğretim elemanlarının %73’ü aşırı eğitim yükü taşımaktadır Bu hem eğitimin kalitesini düşürmekte hem de kendi gelişmesini engellemektedir Bu durumda üniversitelerin üç işlevinden eğitim- öğretim işlevi, diğer işlevlerine göre baskın hale gelmektedir
Ortalama Türk akademisyeni ortalama Amerikan araştırma üniversitesi akademisyeninden çok daha fazla zamanını (yaz ayları ve “sabbatical” izinleri de hesaba katıldığında 3 misli civarında zamanı) ders vermeye ayırmakta ve araştırmaya zamanı kalmamaktadır
• Mali destek: Araştırma çok zaman gerektirdiği gibi ciddi mali kaynaklar da gerektiren bir aktivitedir Türkiye’deki birçok üniversitenin bütçesi maalesef araştırmaya ciddi fonlar ayırabilecek seviyede değildir (OECD kaynaklarına göre, 2004 yılında öğrenci basına düşen ortalama yükseköğretim harcaması OECD için $14,000 iken Türkiye için $4,500 olarak gerçekleşmiştir Yani OECD ortalaması Türkiye’nin üç mislidir ) Dolayısıyla araştırma için üniversite dışından fon sağlanması büyük önem kazanmaktadır Son yıllarda hem TÜBİTAK bütçesi katlanarak artmış, hem de Avrupa Birliği fonları sayesinde üniversitelere çok ciddi araştırma bütçeleri aktarılmaya başlanmıştır Örneğin TÜBİTAK Tarafından Üniversitelere Verilen Ar-Ge Desteği vasıtası ile yıllık harcama miktarı 2000 yılında 5 8 Milyon TL iken 9 yılda 23 kat artarak 2009 yılında 135 7 Milyon TLye çıkmıştır Bu aktarmaların meyvelerini araştırma çıktılarında görmek mümkündür Türkiye bilimsel yayın sıralamalarında 2000’de dünyada 26 iken 2007’de 19 luğa tırmanmıştır Türkiyenin bilime katkısının kalıcı bir hale getirilebilmesi için bu kaynak akışının sürmesi ve hatta artması gereklidir
• Altyapı: Araştırma için fiziksel (kütüphane, laboratuar, ve ekipman) ve kurumsal (araştırma ofisi) altyapı sağlanmalı, araştırma işbirliklerinin ve ortaklıklarının teşvik edildiği fiziksel ve sanal ortamlar yaratılmalıdır Üniversitelerin araştırma destek ofisleri araştırmacıların beyin gücünü araştırma çıktılarına, topluma yararlı uygulama ve ürünlere dönüştürmede destek olmalıdır Araştırmacıların kurumları içinde ve dışında ortaklıklara ve işbirliklerine katılabilmesi de üniversite yönetiminin teşvik etmesi, kolaylaştirici imkanlar sunması ile mümkün olur
• Insan kaynağı: Araştırmanın motoru lisansüstü ve doktora öğrencileridir Maalesef ülkemizdeki lisansüstü ve doktora öğrencisi sayısı dünyadaki araştırma üniversiteleri ile kıyaslandığında çok düşük kalmaktadır Bunun nedenleri açıktır:
- araştırma geleneği ve kültürü zayıf olan birçok üniversite araştırmaya yatkın lisans mezunu üretememektedir
- lisansüstü ve doktora öğrencilerine üniversitelerin ödeyebildiği ücretler en kalifiye araştırmacıları çekebilmekte yetersiz kalmaktadır
- Türk üniversitelerinden yüksek lisans ve doktora derecelei ile mezun olanların iş olanakları kısıtlı ve gelir beklentileri düşüktür
- en iyi lisans mezunları en iyi lisansüstü eğitimi için yurt dışına gitmektedirler
ÖSYM sayılarına göre 1995 ile 2004 arasında Türk üniversitelerinden mezun olmuş öğrenci sayısı 2,218,289 olmuştur Bu öğrencilerin sadece 105,341 tanesi yükseklisans, 22,644 tanesi ise doktora programlarını bitirmişlerdir (Türkiye’nin Yükseköğretim Stratejisi, Taslak Rapor, Tablo 31, YÖK, 2006) Yani yüksek lisans mezun oranı %4 8, doktora mezun oranı ise %1’dir Lisansüstü öğrenci sayısı bu kadar düşük olan bir ülkenin üniversitelerinin dünyada üst sıralarda olmasını beklemek fazla iyimserlik olur
• Kariyer yönetimi: Yüksek performans beklenen ortamlarda başarının ödüllendirilmesi, başarısızlığın da süreklilik kazanmaması için önlem alınması bir gelenektir Devlette öğretim üyeleri memur statüsündedirler Devlet personel rejimi tüm çalışanlarla performanslarına bakmaksızın iş güvencesi sunar ve performansı ödüllendirecek düzenlemeler getirmez Vakıf üniversitelerinde ise öğretim üyeleri sözleşmeli personel statüsündedirler Kontratların süresi bir yıl ile 5 yıl arasında değişir Bu sistemin iyi çalışabilmesi için performans değerlendirme kriterlerinin ve ödüllendirme sistemlerinin detaylandırılmış ve şeffaf olması gerekmektedir Fakat her vakıf üniversitesindeki uygulamanın bu olduğu söylenemez
Avrupa Üniversiteler Birliğı Kurumsal Değerlendirme Programı’nin 17 Türk üniversitesini inceledikten sonra hazırlamış olduğu Türkiye’de Yükseköğretim: Eğilimler, Sorunlar, Fırsatlar raporundaTürkiye’deki araştırma faaliyetleri ve bunların önündeki engeller konusunda yukarındaki konuların bazılarına şu sözlerle değinilmiştir:
… Ancak hâlâ öğretim görevlisi ve araştırmacı sayısı yeterli olmaktan uzaktır Hem ulusal hem de üniversite düzeyindeki stratejileri birleştiren, tutarlı ve ileriye dönük bir insan kaynakları stratejisine acilen ihtiyaç duyulmaktadır
… incelemeyi yürütenler, pek çok üniversitenin araştırma stratejisi ya da politikası olmadığını ve (bu durumla ilişkisiz olmayan bir şekilde) araştırmalar arasında eşgüdüm sağlayan üniversite düzeyinde bir organ bulunmadığını kaydetmişlerdir Aynı zamanda, üniversitelerin parçalı yapıları nedeniyle, disiplinler arası yeterli işbirliği olmadığını ve (ek gelir kazanmak için gerekli görülen) aşırı ders yükü ve araştırma için herhangi bir teşvik sunmayan kamu çalışanı/memur statüsü nedeniyle akademik personelin düşük motivasyona sahip olduğunu ortaya koymuşlardır
Akademik personelin maaşları, araştırma verimliliğinin önündeki başlıca engellerden biri olarak görülebilir Bu durum, yükseköğretimde maaşları rekabetçi bir seviyeye getirmek üzere ulusal düzeyde bir yatırım olmaksızın, bu alana tahsis edilmiş fonların büyük bir kısmının adeta heba olabileceği anlamına gelmektedir
Türk üniversiteleri 1990 yılında endeksli dergilerde 1,094 makale yayınlamışlardı Bu araştırma çıktısı, o yılki dünya araştırma çıktısının %0 16sını oluşturmakta idi ve Türkiye’yi dünyada 41 yapmaktaydı 2005 yılında ise makale sayısı 15,666ya yükseldi Dünya toplamının %1 2sını oluşturan bu sayı Türkiye’yi 19 luğa yükseltti Buradan da görüleceği gibi, 1990 ile 2005 arasında (yani sadece 15 yıl içinde) Türk üniversitelerinin araştırma çıktısında çok ciddi bir artış yaşanmış, ve Türkiye’nin dünyadaki araştırmaya katkısı Türkiye’nin dünya GSMH’na katkısına eşit bir noktaya gelmiştir Bu artışın kanımızca en önemli üç nedeni devletin TÜBİTAK üzerinden araştırmaya ayırdığı kaynak, doçentlik için getirilen merkezi akademik standartlar, ve özellikle vakıf üniversitelerinin kurulması ise hızlanan tersine beyin göçü olmuştur Yani Türk üniversite sistemi, kaynaklar artırılsa ve performansı teşvik eden sistemler getirilirse araştırma çıktısını katlayarak artırabileceğini yakın geçmişte kanıtlamıştır
7 Türkiye’de üniversite sıralaması yapılmakta mıdır?
Dünyadaki üniversite sıralamaları kadar ses getirmese de, Türkiye’de üniversite sıralaması yapılmaktadır
7 1 Yayın sayısı bazlı sıralamalar
Yukarıda görüldüğü gibi, dünya üzerindeki sıralamalarda en önemli kriter bilimsel yayın sayılarıdir Yayın sayılarına göre Türk üniversitelerini sıralamak mümkündür
7 1 1 Yükseköğretim Kurulu sitesindeki sıralamalar
Yükseköğretim Kurulu her sene endeksli dergilerde yayınlanan makaleleri baz alarak iki sıralama yapmaktadır:
- toplam makale sayısına göre sıralama
- öğretim üyesi başına düşen makale sayısına göre sıralama
Bu sıralamalara YÖK sitesinden (h tt p:// w w w yok gov tr/) “istatistikler” menüsünden ulaşılabilir
Toplam makale sayısına göre sıralamada iki nokta göze çarpmaktadır:
- Sıralamadaki üniversiteler ülkedeki en büyük üniversitelerdir Ülkede en çok akademisyen çalıştıran 10 üniversitenin 8 tanesi ilk 10a girmiştir Çok akademisyeni olan üniversiteden çok yayın beklenir
- Ülkenin önde gelen iki teknik üniversitesi hariç ilk 10daki üniversitelerin hepsinde tıp fakültesi vardır Tıp fakülteleri akademik yayın konusunda çok üretken fakültelerdir
Öğretim üyesi başına düşen makale sayısına göre sıralamanın da fazla anlamlı olduğu söylenemez Birinci sıralamanın aksine, bu sıralama küçük üniversiteleri öne çıkarmaktadır, ve bu sıralamada bir tek akademisyeni olan bir üniversitenin 2 yayın ile en üst sıraya oturması mümkündür
İki sıralamada da sorunlar vardır, fakat başka hiçbir bilgiye başvurmadan, bu iki sıralamayı kullanarak ikisinden de daha az eleştirilecek bir sıralama oluşturulabilir Hem yayın sayıları, hem de yayın/akademisyen sayıları en yüksek degerlerine bolunerek normalize edildikten sonra bu iki kritere değişik ağırlıklar vererek üniversiteleri sıralamak mumkundur 100 akademisyenden daha küçük kadrolü üniversiteleri daha kuruluş döneminde olduklarından sıralamanın dışında bırakarak, ve ağırlık olarak da her iki kriter için de 0 5 kullanıldığında aşağıdaki “ilk 10” tablosu ortaya çıkmaktadır:
Tablo 3: Toplam yayın sayısı ve öğretim üyesi başına düşen yayın sayısını (2008) birlikte değerlendiren ilk 10 sıralaması (en az 100 öğretim üyesi olan üniversiteler)
|