Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....

Eski 09-10-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (S Harfi)-Osmanlıca Sözlük (S Harfi)İle İlgili Kelimeler....



RE: Osmanlıca Sözlük (S Harfi) SAİD-İ NURSÎ (Bediüzzaman) (Mi: 1876 - 1960, Hi: 1293 - 1379) Babası Mirza, Annesi Nuriye olan bu büyük mütefekkir zât, Bitlis vilâyetimizin Hizan kazası, Nurs köyünde doğmuştur Ateşîn zekâsı ve takvası ve dinine sadakatı kısa zamanda etrafta tanınmasına sebeb olmuştur Bir müddet Van'da kaldı Başta Vâli Tahir Paşa olmak üzere bütün halk kendisine hürmet ediyordu Kısa zamanda ilmi ile hocalarına ders verecek hale gelmişti İslâmiyete bütün varlığıyla hizmet etmek cehdi içerisinde idi İhsan-ı İlâhî olan hârika kabiliyeti ile mütâlaa ettiği kitapları kısa zamanda ezberden okuyabiliyordu Cesaret ve şecaatta da hârikaydı Rusların Şark vilâyetlerimize tecavüzü sırasında Enver Paşa Kumandasında Milis Teşkilâtı Gönüllü Alay Kumandanı olarak talebeleriyle birlikte harbe iştirak etti Büyük fedakârlıklar gösterdi Hiçbir zaman birlik ve İslâmî beraberlikten ayrılmadığı gibi dâima millî vahdetimiz için bütün gücüyle çalışıyordu31 Mart isyan hareketinde yatıştırıcı ve müsbet rol oynamış; bir nutukla, isyan eden sekiz taburu itaate getirmişti (31 Mart Olayı, 1970 SBF Yayınları sh: 129 - 253 Doktor Sina Akşin'in eserinden)Kendisini verdikleri Divan-ı Harb-i Örfî'de Mahkeme Reisi Hurşid Paşa'nın "Sen de şeriat istemişsin" sualine karşı şöyle cevap veriyordu:"Şeriatın bir hakikatına bin ruhum olsa feda etmeğe hazırım Zira şeriat sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve fazilettir Fakat ihtilâlcilerin isteyişi gibi değil!"1327 (Mi: 1911) tarihinde Şam'da Cami-ül Emevî'deki hutbesinde İslâm Âlemindeki hastalıkları teşhis ederek anlatıyor ve bir bir tedavi çarelerini söylüyordu O hutbede hülâsa olarak İslâmî uyanışı ve çarelerini anlatmıştır O hutbeden birkaç satır:"Hâsıl-ı kelâm : Biz Kur'an şakirdleri olan müslümanlar, bürhana tâbi oluyoruz Akıl ve fikir ve kalbimizle hakaik-ı imaniyeye giriyoruz Başka dinlerin bazı efradları gibi ruhbanları taklid için bürhanı bırakmıyoruz Onun için akıl ve ilim ve fennin hükmettiği istikbalde elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerini akla tesbit ettiren Kur'an hükmedecek"Aynı zamanda şark vilâyetlerinde müsbet ilimlerle ve dinî bilgilerle mücehhez Medreset-üz Zehra nâmında büyük bir üniversite açılmasına çalışıyordu ve Sultan Reşad kendisine bu iş için 19 bin altun lira vermeyi kabul etmişti Van Gölü kenarında Artemid'de temeli atılan bu müessese 1 Cihan Harbi sebebi ile geri kalmıştıBediüzzaman Said Nursî, İstanbul'da 25 Ağustos 1918'de kurulan Dar-ul Hikmet-il İslâmiye'ye Erkân-ı Harbiye-yi Umumiyye'nin teklifi neticesinde âzâ kabul edildiBu yüksek ilmî hey'ette bütün İslâm Âlemini alâkadar eden mes'eleler görüşülüyordu Devrin hastalığını ve milletin maddî, manevî ihtiyaçlarını o zamanda bilen ve teşhis eden bu zat, eserlerini neşretmeğe başladı İşârât-ül İ'caz, Münâzarat, Muhâkemât, Tuluât, Lemaât, Nokta, Rumuz, Hutuvât-ı Sitte, Sünühât, Şuâât gibi eserlerinde ecnebilerin İslâm Âlemini parçalamak, mânen ve maddeten yıpratmak için ortaya attıkları bâtıl fikirleri çürüten, Kur'anî İslâmî hakikatleri neşrediyor, ilân ediyorduMillî hükümetin Ankara'da teşkiline ve İstanbul'daki kuvvetlerin bu hükümete yardımlarına bütün gücüyle çalışıyordu İngiliz ve Fransız gibi emperyalistlerin ye's verecek fikirlerine, neşriyatlarına karşı milleti uyandıracak faaliyette bulunarak, "Hutuvât-ı Sitte" gibi neşriyatıyla millî birlik ve beraberlik, İslâmî gayret ve şecaate kuvvet vermeğe çalışıyorduEn büyük tehlikenin ilim nâmı altında Avrupa emperyalistlerinin ortaya attıkları, milleti birbirine düşürecek, imanı zedeleyecek, Kur'an'dan ve imandan, millî birlik ve beraberlikten ayıracak fikirler olduğunu biliyor ve bunların ilmî esaslarla, müsbet delillerle çürütülmesi yolunda çalışıyordu (Tarih Sohbetleri 1966, Cilt: 4)Diyarbekir havalisinde din nâmına ihtilâle teşebbüs eden (15 Şubat 1925) Şeyh Said, Bediüzzaman'ın büyük nüfuzundan istifade için mücadeleye iştirake davet ettiğinde cevaben onlara mektubunda şöyle demişti:"Türk milleti asırlardan beri İslâmiyete hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir Bunların torunlarına kılınç çekilmez, siz de çekmeyiniz Teşebbüsünüzden vazgeçiniz Millet irşad ve tenvir edilmelidir" (Bediüzzaman Said Nursî Tarihçe-i Hayatı)Ecnebilerin propagandasının te'siri altında kalanlar bu büyük mücahide çeşitli iftiralarda bulundular Fakat O, hakikatları ilândan, milli birlik ve beraberliği te'mine çalışmaktan aslâ vaz geçmedi 130 parçadan fazla olan bütün eserlerinde, siyasetten tecerrüd ederek ve bilhassa menfî ve tarafgir siyasetçiliklerden, şeytandan kaçar gibi kaçıp, müslümanlar arasında kardeşlik şuuruyla ve bîtaraf bir makamda Kur'an'a hizmet etmeyi bu zamanda en mühim bir vazife olarak kabul etmiş ve bu hakikatı iman hizmetindeki talebelerine değişmez bir düstur halinde tesbit etmiştirEserlerinin muhtelif yerlerinde tekrarla üzerinde durduğu mesleğinin bu düsturuna dair birkaç bahsi nümune olarak aşağıya dercediyoruzşöyle ki:"Risale-i Nur şakirdlerinin mümkün olduğu kadar siyasete ve idare işine ve hükümetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir Çünki hâlisane hizmet-i Kur'aniye, onlara her şeye bedel, kâfi geliyor Hem milletin her tabakası; muvafıkı ve muhalifi, memuru ve amisinin o hakikatlarda hisseleri var ve onlara muhtaçtırlar Risale-i Nur şakirdleri, tam bîtarafane kalmak için siyaseti ve maddî mübarezeyi tam bırakmak ve hiç karışmamak lâzım gelmiş" Şualar: 362"Nur şakirdleri hiç siyasete karışmadılar, hiç bir partiye girmediler Çünki iman, mal-ı umumîdir Her taifede muhtaçları ve sahipleri vardır Tarafgirlik giremez Yalnız küfre, zendekaya, dalâlete karşı cephe alır" Emirdağ Lâh: 180"Ben de Nur-u Kur'anı elde tutmak için euzubillahi mineşşeytani vessiyaseti deyip, siyaset topuzunu atarak iki elim ile nura sarıldımGördüm ki: Siyaset cereyanlarında; hem muvafıkta hem muhalifte o Nurların âşıkları var Bütün siyaset cereyanlarının ve tarafgirliklerin çok fevkinde ve onların garazkârane telâkkiyatlarından müberra ve sâfi olan bir makamda verilen ders-i Kur'an ve gösterilen envar-ı Kur'aniyeden hiçbir taraf ve hiçbir kısım çekinmemek ve ittiham etmemek gerektirElhamdülillâh siyasetten tecerrüd sebebiyle, Kur'anın elmas gibi hakikatlarını propaganda-i siyaset ittihamı altında cam parçalarının kıymetine indirmedim" Mektubat : 49" Otuz seneden beri siyaseti terkettiğime sebep; bir mübarek âlimin tâkib ettiği cereyanın tarafgirlik damarı ile sâlih ve büyük bir âlimin onun fikrine muhalif olmasından tefsik derecesinde tahkir edip ve cereyanına ve kendi fikrine muvafık meşhur ve mütecaviz bir münafığı gayet medh ü senâ etti Ben de bütün ruhumla ürktüm Demek tarafgirlik hissine siyasetçilik de karışsa, böyle acib hatalara sebebiyet veriyor diye Eûzü billahi mineşşeytani vessiyaseti dedim, o zamandan beri siyaseti terkettim" Emirdağ Lâh: 272Bediüzzaman siyasetten bu kadar çekinmesine rağmen yine de gizli din düşmanlarının iftira ve iğfalatiyle (siyasî maksad taşımak ve cemiyet kurmak) gibi iddialarla müteaddid defalar mahkemeye verilmiş ve zamanımıza kadar bine yakın mahkeme ve beraet teselsülen olagelmiştir ki, dünya hukuk tarihinde böyle bir hâdise mevcud değildirSon derece mütevazi ve fakirane bir hayat yaşadığı, maddî manevî hiçbir makam iddia etmediği halde, yabancıların te'siri altında ve hariçten içimize girmiş cereyanlar sebebiyle muhtelif yerlere nefyedildi Fakat yine, o felsefecilerin ve kendisini münevver telâkki edenlerin bâtıl fikirlerini köküyle ortadan kaldıracak ilmî, aklî, müsbet delilleri yazmak ve neşretmekten bir an bile geri durmadı Eserleri köy odalarından başlıgirsin bir tarafına !!! üniversite muhitlerine kadar elden ele, dilden dile dolaştı Kur'an-ı Kerim ve onun tefsiri etrafında bir Hizb-ül Kur'an meydana geldiBu lügatta Bediüzzaman Said Nursî'ye geniş yer verilmesinin sebepleri şunlardır:Bu zât eserlerinde Âmentü'nün altı esasını ilmî ve delilli olarak izah etmiştir Bu sebeple pek çok kimsenin Sünnet-i Seniyyeyi yaşamasına sebep olmuştur Din büyüklerini tanımak ve tanıtmak, şahıslara bağlanmak için değil, İslâmiyete bağlanmak yönünden önemlidirDin düşmanları dine hizmet eden âlimleri, mürşidleri çürüterek halkı dinden uzak bırakmak istediklerinden, dindar kimseler de İslâmiyete hizmet edenleri tanımak, onlardan faydalanmak zorundadır İslâmiyet ilim dinidir, âlimler sayesinde devam eder Âlimleri yok kabul edersek, din de nazariyede kalır Bunun için âlimlerimize sahip çıkmalıyızHer İslam âlimine geniş geniş yer vermek isterdik Fakat Said Nursî herkesten daha fazla hücuma uğramış Kendisi, talebeleri ve eserleri hakkında bine yakın mahkeme açılmış, 780 beraet kararı alınmıştır Elbette ki en çok hücum edileni, en fazla tanıtmak, hakikatı ortaya çıkarmak için lüzumludurBiz, Bediüzzaman Said Nursî'yi övmedik Sadece hayatının ve eserlerinin bir kısmına ayna tuttuk Daha geniş bilgi almak isteyenler, onun hayatı hakkında yazılmış kitapları ve Risale-i Nur Külliyatını tetkik edebilirlerDin büyüklerini tanıtmak, bir bakıma İslâmiyeti tanıtmak demektir Din büyüklerini tanıtmak, Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'i takdimdir Çünkü İki Cihan Serveri Peygamberimiz olmasaydı, din büyükleri de olamazdı Meyvayı övmek, ağacı tanıtmaktır Peygamberimizin övdüğü âlimleri övmemek, Peygamberimizin sevdiği âlimleri sevmemek, İslâmiyetten uzaklaşmaktır En çok hücum edileni en çok korumak, aklın ve ilmin gereğidirBir İslam büyüğü buyuruyor ki: Ya Rabbi ne hikmettir ki, Sen'i sevenleri bulmak, Sen'i sevmektir Sen'i sevmek ise, Sen'i sevenleri bulmaktır
SAİG Boğazdan kolay ve hoş geçen yiyecek veya içecek
SAİGAN Boğazdan kolayca geçerek
SAİH Seyahat eden * Çok zaman oruçla veya ibadetle meşgul olan
SAİK (Bak: Saak)
SAİK Dürten, sevkeden, sürükleyen, götüren * Sebep
SAİK Kırağı, çiğ
SAİKA Yıldırım Ölüm, mevt * Nüzul ateşi * Semadan gelen şiddetli ses * Mühlik ve azab * Bulutları sevke vazifeli melek
SAİKA-VARİ f Yıldırım gibi Şiddetli korkutarak
SAİKA-ZEDE f Yıldırım çarpmış
SAİKA Sürükleyen, sevkeden, götüren hal, sebep
SAİL (Savlet den) Saldıran Kibirli olup başkasına tecavüz eden
SAİL(E) (Sual den) Dilenci * Fakir * Soran * İsteyen * Akan, seyelan eden
SAİLİYET Akıcılık * Dilencilik
SAİM (Savm dan) Oruçlu, oruç tutan
SAİME Çayıra başı boş olarak salıverilen hayvan
SAİMÎN (Sâim C) Oruç tutan kimseler
SAİR Seyreden, harekette olan * Bir şeyden geri kalan * Maadâ Geçen, dolaşan * Yolcu Seyyar * Başkası, diğeri
SAİT (Savt dan) Sesli Ses çıkartan
SAİYAN (Sâi C) Haberciler, haber götürenler * Çalışanlar
SAK Bir şeyin aslı * Topuktan baldıra doğru bacağın incik yeri * Mc: Şiddet
SAK' Kuşun, kanadını çırparak öttürüp uçması
SAK' Horozun ötmesi Bir kimseye vurmak * Udul etmek, geri dönmek, vazgeçmek
SA'K(A) Ansızın düşmek * Çağırmak * Helâk olmak
SA'KA Bayılma Baygınlık
SA'KA-İ ŞEDİDE Şiddetli baygınlık
SAKA Ordunun gerisi, ordunun gerisinde bulunan asker takımı * Üzengi kayışı
SAK'A Güneş * Başın ortası * Beyaz renkli tavşancıl kuşu
SAK'AB Uzun, tavil
SAKALAN (Sakaleyn) İnsanlar ve cinler
SAKAM (Sekam) İllet, hastalık, dert * Hata ve yanlış * Zillet
SAKAMET Bozukluk, ziyan, noksan, zarar, eksiklik * Keyifsizlik * Dert
SAKAR Cehennem'in bir ismi (Bak: Cehennem)
SAKAR (C: Sükur-Sakâr-Sıkâre-Sukure-Eskur) Çakır kuşu * Çok ekşimiş süt ve pekmez * Bir şeyi kırmak
SAKARE Kâfir * Koğucu, dedikoducu, nemmam * Müstehak olmayana lânet eden * Pekmezci
SAKAT Bir tarafı bozuk, eksik veya asla bir işe yaramaz olan * Yanlışlık (yazıda veya sözde)
SAKATÎ Yanlışları çok olan muharrir veya şâir
SAKAYN İkizkenar
SAKB (C: Sukub) Delinme, delme * Bir taraftan diğer tarafa kadar açık olan delik * Sütü çok olan deve * Çok kırmızı, koyu kırmızı
SAKB (C: Sukub) İnce, uzun * Ev ortasında olan direk * İçi boş olmayan kuru cisme vurmak * Yakınlık
SAKBE Çadır direği * Oklava
SAKEK At kusurlarından bir kusur
SAKF Dam, çatı, tavan Asuman, gökyüzü
SAKF-I MERFU' Yükseltilmiş dam, tavan
SAKF-I MUALLÂ Yüksek gökyüzü
SAKF Hızla almak Sür'atle ahzetmek
SAKIA (C: Savâkı) Yıldırım
SAKIB Parlak * Bir yandan bir yana delip geçen
SAKIT Düşen, düşük Kıymetsiz, sukut eden Ölü olarak düşmüş çocuk
SAKIYE (C: Sevâki) Su arkı, su dolabı
SAKIYY (C: Eskiye, Sakiyye) İri taneli yağmurlu bulut * Hurma ağacı
SAKİ (Saky dan) Sulayan, içecek su veren, sucu * Kadeh sunan İçki sunanSAKİ' : Kırağı, şebnem, çiğ
SAKİB (Sâkibe) Dökülen
SAKİF Nüfuz eden, sözünü dinletip geçiren
SAKİL (Sıklet den) Ağır, can sıkan, sıkıcı Çirkin kaba
SAKİL Ağır, can sıkıcı Çirkin * Gr: Ağır ve kalın okunur harf veya hece
SAKİL Cilâ yapan, parlatan
SAKİM Hasta, keyifsiz, sağlam olmayan * Yanlış
SAKİN Hareketsiz, kendi hâlinde Bir yerde oturan Kararlı * Gr: Harekesi olmayıp cezimli (sakin okunan) harf
SAKİNAN (Sâkin C) Bir yerde oturanlar Sâkinler
SAKİNÂNE f Sâkin olana yakışır şekilde Sessizce
SAKİT(E) Susan, ses çıkarmayan
SAKİTÂNE f Ses çıkarmayarak, sessizce
SAKK Kin tutmak
SAKK (C: Sukuk-Sıkâk-Esak) Kitap * Kapı yapmak * Vurmak, darbetmek
SAKKA Çok su dağıtan, çok sulayan, sucu
SAKKA' Kulağı çok küçük olan koyun
SAKL Törpü ile eğeleme Cilâlama
SAKME şiddetle ve kakarak vurmak
SAKN Timsah derisi gibi katı ve sert olan deri
SAKO Üst tarafa giyilen elbise (Ceket, aba, palto gibi)
SAKRE Güneşin çok olan tesiri * Çakır kuşunun dişisi
SAKSAKA Sığırcık kuşunun ötmesi * Çok söylemek, çok konuşmak * Serçenin terslemesi
SAKTA (C: Sakatât) Sözdeki bozukluk veya yanlışlık
SAKTA (SIKAT) Kapmak * Düşmek
SAKUR Sivri burunlu büyük balta Külünk
SAKUR Deyyus
SAKY Sulamak Su içirmek * Bedende su toplamak
SAKY-I MÂ Su dağıtma
SAL f Sene, yıl
SAL-İ HAL İçinde bulunulan yıl
SA'L Başı küçük olan kimse * Başı küçük deve kuşu * Tüyü gitmiş eşek
SAL' Baş tepesinin saçsız oluşu, kellik
SALÂ Namaza davet için çağırmak Minarede okunan salavat, dua (Kelimenin aslı "Essalât" veya "Salât" dır)
SAL'A Belâ, âfet * Ağaç olmayan kumlu yerSALA' : Kuyruğun sağı veya solu
SALA' Kellik Baş tepesinin saçı dökülüp açık olması
SA'LA Küçük başlı kadınSA'LA : Zâid dişli kadın (Müz: Es'al)
SALAA Tepenin saçı dökülüp açık kalan yeri

Alıntı Yaparak Cevapla