Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (N Harfi)-Osmanlıca Sözlük (N Harfi)İle İilgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (N Harfi) NEFFA' (Nef' den) Çıkarı çok olan kimse
NEFFAC Mütekebbir Kendini beğenen Mağrur * Şişkin
NEFFAH Hayır sâhibi ve iyiliksever kimse * Kokusu çok
NEFFAS Sihir yapan, üfüren, üfürükçü
NEFFASÂT (Neffâse C ) Neffâseler, büyücü kadınlar
NEFFASE (C: Neffâsât) Büyücü kadın
NEFFATA Neft yağı çıkan pınar
NEFH Rüzgâr esmek * Güzel kokunun yayılması Kokmak * Vurmak * Def'etmek, kovmak * Vuruşmak, kat'etmek
NEFH Üflemek, şişmek, üfürük * Kaba kuşluk vaktine varmak
NEFH-İ SUR İsrafil Aleyhisselâm'ın Kıyamet gününde "Sur' denilen boruyu üflemesi * Kıyamet kopması (Bak: Acbüzzeneb)
NEFHA Üfürmek Üfürük * Şişmek * Kabarık olan
NEFHA Koku Rüzgârın hafif esişi Azıcık koku
NEFİ (Bak: Nefy)
NEF'Î Menfaat ile alâkalı, faydacı * Sihâm-ı Kaza nâmındaki hicivli şiirleri ile meşhur Erzurum - Hasankale'li olup İstanbul'da yaşamış bir şâirin adıdır 1634'de 4 Murad devrinde bir hicviyesinden dolayı boğdurulup denize atılmıştır
NEFİF Hevâ
NEFİR Cemaat, topluluk * Harp için seferber olan cemaat
NEFİS(E) Pek beğenilen, pek güzel, pek iyi
NEFİS (Bak: Nefs)
NEFİS-PEREST Şeriat kanunlarına aykırı olarak, ahlâk kaidesini tanımadan nefsinin isteklerine uyan Nefsine taparcasına düşkün olan
NEFİS-PERVER f Nefsini çok sevip besleyen, nefsi isteklerine çok düşkün
NEFİT Kaynamak, galeyan
NEFİTE Unu suya koyup kaynatıp koyulaşıncaya kadar karıştırmak
NEFİY (Bak: Nefy)
NEF'İYYET (Nef'î) Fls: Faydacı, faydacılık
NEFİZ (NEFEZE) Okun geçmesi gibi içe geçmek, işlemek * Sözü geçer olmak
NEFK Helâk olmak
NEFL Sevab için yapılan ibâdet Emredilmemiş, farz veya vâcib olmadan yapılan ibadet Nâfile * Birisine ganimet malı veya atiyye, ihsan vermek * Yemin etmek
NEFR Heyecan verici bir emirden dolayı bir yerden bir yere fırlayıp çıkmaktır Ürkmek demek olan "Nüfur" da bu mânâdandır Fakat "Nüfur" tek başına kaçıp kurtulmak için menfi bir harekette kullanıldığı hâlde; "nefr", düşmana karşı gaza için fırlayıp çıkmakta kullanılır Ve böyle çıkıp toplanan cemaate "nefir", herbirine de "nefer" denilir İmamın, halkı cihada dâvet ve tahrik etmesine de "istinfar" tâbir olunur ki, lisanımızın şimdiki ıstılâhında "seferberlik emri", frenklerde de "mobilizasyon" yâni, halkı yerinden oynatma tâbir edilir (E T )
NEFRET Tiksinmek, ürküp kaçmak * Birisinin yakını ve akrabası
NEFRETBAHŞ f İnsana nefret veren, iğrendiren, tiksindiren
NEFRİN Lânet, beddua * Söğüp saymak (Hassasiyet-i ilmiyenin tezayüdüyle ve her günde otuz bin cenazeyi gösteren mevtin ikazatıylae o gaflet perdesi parçalanıyor Ecnebilerin tağutlarıyla ve fünun-u tabiiyeleriyle dalâlete gidenlere ve onları körü körüne taklid edip ittiba' edenlere binler nefrin ve teessüfler L )
NEFRİN-HÂN f Sövüp sayan
NEFRİN-KÜNÂN f Lânet okuyan, sövüp sayan
NEFS Üfürmek, üflemek
NEFS (Nefis) Can, kişi, kendi, öz varlık Bir şeyin zatı olan, kendisi * Göz * Şehvet ve gadabın mebdei olan kuvve-i nefsaniye Fıtri meyil, bedenin hissi istekleri * Ruh, hayat, asıl * Maya * Hamiyet (Evet, nefsini beğenen ve nefsine itimad eden bedbahttır Nefsinin ayıbını gören, bahtiyardır M )
NEFS-İ AMEL Amelin ta kendisi
NEFS-İ EMMARE İnsanın çirkin ve şeytanın teşviklerine itirazsız ve mücahedesiz tâbi olması hâli (Nefs-i emmârenin istibdad-ı rezilesinden selâmetimiz İslâmiyete istinad iledir O habl-ül metine temessük iledir Ve haklı hürriyetten hakkıyla istifade etmek, imandan istimdat iledir H )(Bir zaman evliya-yı azimeden; nefs-i emmaresinden kurtulanlardan birkaç zattan, şiddetli mücahede-i nefsiyeler ve nefs-i emmareden şekvalarını gördüm Çok hayret ediyordum Hayli zaman sonra, nefs-i emmarenin kendi desaisinden başka, daha şiddetli ve daha ziyade söz dinlemez ve daha ziyade ahlâk-ı seyyieyi idame eden ve heves ve damar ve âsab, tabiat ve hissiyat halitasından çıkan ve nefs-i emmarenin son tahassüngâhı bulunan ve nefs-i emmareyi tezkiyeden sonra onun eski vazife-i seyyiesini gören; ve mücahedeyi, âhir ömre kadar devam ettiren bir mânevi nefs-i emmareyi gördüm Ve anladım ki, o mübârek zatlar, hakiki nefs-i emmareden değil; belki mecazi bir nefs-i emmareden şekva etmişler Sonra gördüm ki, İmam-ı Rabbani dahi bu mecazi nefs-i emmareden haber veriyor Bu ikinci nefs-i emmarede şuursuz kör hissiyat bulunduğu için, akıl ve kalbin sözlerini anlamıyor ve dinlemiyor ki onlarla ıslâh olsun ve kusurunu anlasın Yalnız tokatlar ve elemler ile nefret edip, veya tam bir fedailikle her hissini maksadına feda etsin K L )
NEFS-İ HAYVANÎ Hayvanî istekler Canlılardaki yaşama ve hareket kuvvetleri
NEFS-İ İHBAR Tam haber Haberin tam esası
NEFS-İ LEVVAME Kötülüğü işledikten sonra fenâlığını hatırlayarak insanı rahatsız eden pişmanlık hâli ve vicdan rahatsızlığı * İnsanın, kendine ait kötülük ve günahını görüp fenalığını bilen ve hayra meyleden iradesi
NEFS-İ MARDİYE (MARZİYYE) Kusurlarını bilen, kendisinden râzı olunan nefis Rabbinin indinde makbul olan nefis
NEFS-İ MUTMAİNNE İyiliği kötülükten ayırt ettirerek insanlık vazifesini tanıttıran ve vicdanına rahatlık veren hâl İnsanı Allah'a yaklaştıran hâl Günaha meyleden kötü sıfatlardan temizlenmiş ve güzel ahlâk ile muttasıf olarak kurb-u İlâhiye itmi'nan ve istikrar kazanmış olan insan iradesi Nefsin, Allah'ın emirleri altına sakin ve şehevâta muâraza ederek ıztırabdan kurtulmuş olma hâli
NEFS-İ MÜLHEME Tas: Lüzumu hâlinde Cenab-ı Hak tarafından kendisine hakikatlar ilham edilen, tasaffi ve tekâmül etmiş nefis
NEFS-İ MÜTEKELLİM Gr: Birinci şahıs (Bak: Mütekellim-i vahde)
NEFS-İ NÂTIKA Akli ve nakli mes'elelerin münasebetlerini hissetmeğe ve anlamağa istidadı olan zâti ve cevheri hassası Zâtında maddeden mücerred, fiilinde maddeye mukarin olan cevher İnsan ruhu
NEFS-İ RÂDİYE f Rabbinden râzı ve hoşnud olanın nefsi
NEFS Gülme hususunda ifrata gitmek * Çok fazla gülmek
NEFSA (C : Nefsâvât-Nüfüs-Nifâs-Nevâfis) Yeni doğum yapmış kadın Loğusa
NEFSANÎ Bedenî arzu ve isteklerle alâkalı Zaruret olmadığı hâlde keyf için olan istek ve arzuya ait Kendine ait ve mensub
NEFSANİYET Nefsini çok beğenmişlik * Gizli düşmanlık, garez, kin
NEFSÎ Nefis ile, kendisi ile alâkalı Şahsa ait, nefse dair
NEFSÎ NEFSÎ "Benim nefsim", "nefsim nefsim" mânâsına yalnız kendini düşünmeyi ve kendisiyle olan alâkayı ifâde eden bir tâbir
NEFS-ÜL EMİR Hakikatın kendisi İşin hakikatı
NEFŞ Açmak * Yapmak * Yün ve pamuk atmak * Davarların, geceleyin yayılıp çobansız otlaması
NEFŞELE Yürüken toprağı ayağıyla tozutmak
NEFT Neft yağı Çam gibi bazı ağaçlardan çıkarılan, tutuşabilen bir yağdır ve boyacılıkta vesair sanayide kullanılır
NEFT (NEFİT) Çömleğin kaynayıp taşması ve içinde yemeğin kuruması * Galeyan
NEFTA (Nifta) (C: Nefat) Çalışmaktan dolayı elde çıkan kabarcık
NEFTÎ f Neft yağı renginde olan, siyaha yakın koyu yeşil
NEFUH Sütü sağılmadan çıkıp akan deve
NEFUR Ürken, ürküp kaçan * Herkese iyiliği dokunan kimse
NEFUZ Çocuk düşüren kadın
NEF U ZARAR Kâr ve zarar
|