Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (M Harfi)-Osmanlıca Sözlük (M Harfi)İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (M Harfi) MUGAMERE (Ga, uzun okunur) Nefsini zorluğa ve şiddete zorlama
MUGAMESE Suya daldırışmak, birbirini suya daldırmak
MUGAMEZE Birini göz işaretiyle zemmetme
MUGAMİR Nefsini tehlikeye koyan kişi
MUGAMMED (Gamd dan) Örtülü, kılıflı Kınına konmuş
MUGAMMER İşten anlamıyan bön kimse
MUGAN (Mug C ) f Mecusiler, ateşe tapanlar Zerdüştler
MUGANE Ateşe tapan mecusilerin âyini
MUGANNÎ Nağmeli ve çeşitli sesle okuyan, ahenkle okuyucu * Hoş sesle öten
MUGANNİYE Şarkıcı kadın
MUGAR Düşman üzerine hücum etmek
MUGARRAK (Gark dan) Suya daldırılmış * Gümüşle süslü
MUGARRİD Pek güzel öten kuş * Yüksek sesle nefse hoş gelen şarkılar söyliyen
MUGAS Yaban narının kökü
MUGASMER Kaba dokunmuş kötü bez
MUGASSAS Kalıba dökülmüş
MUGAŞŞÎ (Gaşy den) Bayıltıcı, bayıltan
MUGATTÎ Perdelenmiş, örtülmüş Üstü örtülü
MUGAVELE Bir kimseyi azdırıp yoldan çıkarmak * Helâk etmek
MUGAVERE Yağma, çapul
MUGAYEBE Kaybolma * Bir kimseyi arkasından zemmetme Gıybet etme
MUGAYERET (Gayr den) Aykırılık Uymazlık Başka türlü olma
MUGAYİR Aykırı Uymaz Zıd Başka türlü
MUGAYLAN Çölde yetişen bir nevi dikenli çalı Deve dikeni
MUGAYLANGÂH f Dünya
MUGAYLANZAR f Dünya * Deve dikeni biten yer, dikenlik
MUGAYYEB (C : Mugayyebât) (Gayb dan) Kayıp Kaybedilmiş
MUGAYYEBAT (Magibât) Zâhir duygularla bilinmeyen, bizce gaip olan, bilinmeyen şeyler
MUGAYYEBÂT-I HAMSE Beş bilinmeyen Bizce gaib olan beş şey:1- Kıyamet vakti, 2- Yağmurun ne zaman yağacağı, 3- Ana rahmindeki çocuğun mahiyeti ve ceninin isti'dadı ve mânevi simasının ne olduğu, 4- Yarın insan hayr ve şer olarak ne kazanacağını, 5- İnsanın nerede öleceğini Allah bildirmedikçe kimse bilemez Bunlara mefâtih-ül gayb da denir ("Mugayyebât-ı Hamse"ye dair Sure-i Lokman'ın âhirindeki âyetin hakkında mühim sualinize gayet mühim bir cevap isterken, maatteessüf şimdiki hâlet-i ruhiyem ve ahvâl-i maddiyem o cevaba müsaid değildir Yalnız sualinizin temas ettiği bir iki noktaya gayet mücmel işaret edeceğiz Şu sualinizin meâli gösteriyor ki, ehl-i ilhad tarafından tenkid suretinde mugayyebât-ı hamseden yağmurun gelmek vaktine ve rahm-i mâderdeki ceninin keyfiyetine itiraz edilmiş Demişler ki: "Rasathânelerde bir âletle yağmurun vakt-i nüzulü keşfediliyor Onu da Allah'dan başkası da biliyor Hem röntgen şuâiyle rahm-i maderdeki ceninin müzekker, müennes olduğu anlaşılıyor Demek mugayyebat-ı hamseye ıttıla' kabildir"?Elcevap: Yağmurun vakt-i nüzulü bir kaideye merbut olmadığı için, doğrudan doğruya meşiet-i hâssa-i İlâhiyye ile bağlı ve hazine-i rahmetten hususi iradeye tâbi olduğunun, bir sırr-ı hikmeti şudur ki: Kâinatta en mühim hakikat ve en kıymetdar mahiyet, nur, vücud ve hayat ve rahmettir ki, bu dört şey; perdesiz, vasıtasız, doğrudan doğruya Kudret-i İlâhiyye ve meşiet-i hassa-i İlâhiyyeye bakar Sair masnuatta zahiri esbab; kudretin tasarrufuna perde oluyorlar Ve muttarid kanunlar ve kaideler, bir derece irade ve meşiete hicab oluyor Fakat vücud, hayat ve nur ve rahmette o perdeler konulmamış Çünki; perdelerin sırr-ı hikmeti o işte cereyan etmiyor Madem vücudda en mühim hakikat rahmet ve hayattır; yağmur, hayata menşe ve medâr-ı rahmet, belki ayn-ı rahmettir Elbette vesait perde olmıyacak Kaide ve yeknesaklık dahi, meşiet-i hassa-i İlâhiyyeyi setretmiyecek; tâ ki, her vakit herkes herşeyde şükür ve ubudiyete ve sual ve duaya mecbur olsun Eğer bir kaide dahilinde olsaydı, o kaideye güvenip şükür ve rica kapısı kapanırdı Güneşin tuluunda ne kadar menfaatler olduğu mâlumdur Halbuki muttarid bir kaideye tabi olduğundan, Güneşin çıkması için dua edilmiyor ve çıkmasına dair şükür yapılmıyor Ve ilm-i beşerî, o kaidenin yoluyla yarın Güneşin çıkacağını bildiği için, gaibden sayılmıyor Fakat yağmurun cüz'iyatı bir kaideye tâbi olmadığı için, her vakit insanlar rica ve dua ile dergâh-ı İlâhiyyeye ilticaya mecbur oluyorlar Ve ilm-i beşerî, vakt-i nüzulünü tayin edemediği için, sırf hazine-i rahmetten bir nimet-i hassa telâkki edip hakiki şükrediyorlar İşte bu âyet, bu nokta-i nazardan yağmurun vakt-i nüzulünü, Mugayyebat-ı Hamse'ye idhal ediyor Rasadhanelerdeki âletle, bir yağmurun mukaddematını hissedip vaktini tayin etmek, gaibi bilmek değil, belki gaibden çıkıp âlem-i şehadete takarrubu vaktinde bazı mukaddematına ıttıla' suretinde bilmektir Nasıl, en hafi umur-u gaybiye vukua geldikte veyahud vukua yakın olduktan sonra hiss-i kabl-el-vukuun bir nev'iyle bilinir O, gaybı bilmek değil; belki o, mevcudu veya mukarreb-ül-vücudu bilmektir Hatta ben kendi âsâbımda bir hassasiyet cihetiyle yirmi dört saat evvel, gelecek yağmuru bazen hissediyorum Demek yağmurun mukaddematı, mebâdileri var O mebâdiler, rutubet nev'inden kendini gösteriyor, arkasından yağmurun geldiğini bildiriyor Bu hal, aynen kaide gibi, ilm-i beşerin gaibden çıkıp daha şehadete girmiyen umura vüsule bir vesile olur Fakat daha âlem-i şehadete ayak basmayan ve meşiet-i hassa ile rahmet-i hassadan çıkmıyan yağmurun vakt-i nüzulünü bilmek, ilm-i Allâm-ül-Guyub'a mahsustur Kaldı İkinci Mes'ele: Röntgen şuâiyle rahm-ı mâderdeki çocuğun erkek ve dişisini bilmek ile $ âyetinin meâl-i gaybîsine münafi olamaz Çünki: Âyet yalnız zükuret ve ünuset keyfiyetine değil, belki o çocuğun acib istidad-ı hususisi ve istikbalde kesbedeceği vaziyetine medar olan mukadderat-ı hayatiyesinin mebâdileri, hatta simasındaki gayet acib olan sikke-i Samediyet muraddır ki, çocuğun o tarzda bilinmesi, ilm-i Allâm-ül-Guyub'a mahsustur Yüzbin röntgen-misal fikr-i beşerî birleşse, yine o çocuğun umum efrâd-ı beşeriyeye karşı birer alâmet-i fârikası bulunan yalnız hakiki sima-yı vechiyesini keşfedemez Nerede kaldı ki sima-yı veçhisinden yüz defa daha harika olan istidadındaki sima-yı mâneviyi keşfedebilsin Başta dedik ki: Vücud ve hayat ve rahmet, bu kâinatta en mühim hakikatlardır ve en mühim makam onlarındır İşte onun için o câmi hakikat-ı hayatiye, bütün incelikleriyle ve dekaikiyle irade-i hassaya ve rahmet-i hassaya ve meşiet-i hassaya bakmalarının bir sırrı şudur ki; hayat, bütün cihazatiyle ve cihâtiyle şükür ve ubudiyet ve tesbihin menşe' ve medârı olduğundandır ki, irade-i hassaya hicab olan yeknesaklık ve kaidelik ve rahmet-i hassaya perde olan vesâit-i zahiriye konulmamıştır Cenab-ı Hakkın rahm-ı mâderdeki çocukların sima-yı maddî ve mânevîlerinde iki cilvesi var:Birisi : Vahdetini ve Ehadiyetini ve Samediyetini gösterir ki, o çocuk âzâ-yı esasîde ve cihazat-ı insaniyenin envâında sair insanlarla muvafık ve mutabık olduğu cihetle, Hâlık ve Sâniinin vahdetine şehadet ediyor O cenin bu lisan ile bağırıyor ki: "Bana bu sima ve âzâyı veren kim ise, bütün esasat-ı âzâda bana benzeyen bütün insanların sânii dahi O'dur Ve hem bütün zihayatın sânii O'dur "İşte rahm-i mâderdeki ceninin bu lisanı, gaybî değil, kaideye ve ıttırada ve nev'ine tâbi olduğu için mâlumdur, bilinebilir Âlem-i şehadetten âlem-i gayba girmiş bir daldır ve bir dildir İkinci Cihet : Sima-yı istidadiye-i hususiyesi ve sima-yı veçhiye-i şahsiyesi lisaniyle Sâniinin ihtiyarını, iradesini ve meşietini ve rahmet-i hassasını ve hiçbir kayd altında olmadığını, bağırıp gösteriyor Fakat bu lisan, gayb-ül-gaybdan geliyor İlm-i ezeliden başkası, kabl-el-vücud bunu göremiyor ve ihata edemiyor Rahm-i mâderde iken bu simanın binde bir cihazatı görünmekle, bilinmiyor!Elhasıl: Ceninin sima-yı istidadîsinde ve sima-yı veçhiyesinde hem delil-i vahdaniyet var, hem ihtiyar ve irade-i İlâhiyyenin hücceti vardır L )
MUGAYYEBE Gizli şey Görünmeyen ve saklı olan nesne
MUGAYYER (Gayr dan) Değiştirilmiş, başkalaştırılmış Tağyir edilmiş
MUGAYYİR Tağyir eden, değiştiren
MUGAZANE Gözün yanlarında olan büklüm
MUGAZEBE Karşılıklı olarak birbirini kızdırıp gazaba getirme
MUGAZELE (Ga, uzun okunur) Aşıkane şakalaşma, lâtifeleşme
MUGAZIB Gadap etmek, kızmak, hiddetlenmek
MUGBEÇE (C : Mugbeçegân) f Meyhaneci çırağı * Mecusi çocuğu
MUG-BEÇEGÂN (Mugbeçe C ) f Mecusi çocukları * Meyhâne çırakları
MUGBER (Gubar dan) Gücenmiş, darılmış, küskün * Tozlanmış, tozlu
MUGBERR-ÜL HÂTIR Hatırı kalmış, gücenmiş
MUGBİR Gücenmiş İğbirar sahibi * Toz koparan
MUGF Uyuyan
MUGFEL (Guful den) Aldatılmış, iğfâl olunmuş Kandırılmış
MUGFİL Aldatan, iğfal eden
MUGİDD Gadap edici, kızgın, hiddetlenici
MUGÎS Yardım eden, yardıma koşan Medet edici Muin
MUGİŞŞ Birisini fenalığa bırakan, aldatan
MUG-KEDE f Meyhane * Ateşe tapanların ibadethanesi
MUGLAK (Galak den) Kapalı, kilitli * Anlaşılmaz, çapraşık söz
MUĞLAKAT (Muğlak C ) Kapalı ve anlaşılması zor olan şeyler
MUĞLAKİYYET Muğlak olma hali Anlaşılmazlık
MUGLİYY Kaynamış çiçek, papatya veya ıhlamur suyu
MUGNAT İhtiyaç
MUGNÎ Def'edici, kovan * Zengin eden, müstağni kılan * Doyuran gönlünü tok eden
MUGRAK (Gark dan) Batmış veya batırılmış (suya) Gark edilmiş
MUGRE Bulanıklık
MUGREM Âşık, tutkun
MUGREMUN Ağır borca uğratılmış olanlar
MUGRİB Anka kuşu
MUGRÎL şişmiş maktul
MUGŞA (Gaşy den) Bürünmüş, örtülmüş
MUGTAB Gıybet söyleyici, gıybet eden
MUGTANEM Ganimet olarak alınmış olan, alınan
MUGTASIB Gasb eden, zorla alan
MUGTEBIT Gıbta olunmuş, hâli iyi olan kimse
MUGTEDÎ (Gıda dan) Gıda alan, gıdalanan Beslenen
MUGTELİM Hırs ve şehveti çok olan
|