Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Sözlük (M Harfi)-Osmanlıca Sözlük (M Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #53
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (M Harfi)-Osmanlıca Sözlük (M Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (M Harfi) MUHADDİSÎN-İ MUHADDESÛN Allah tarafından kendilerine ilham olunan muhaddisler
MUHADDİŞ Kulağı tırmalıyan Tahdiş eden
MUHADEA Aldatmak, hilecilik, oyun etmek
MUHADEME Hizmet etmek
MUHADENET Yakın ahbablık, samimiyet Dostluk
MUHADENET Barışma * Veda etme
MUHADERE Sür'at etmek
MUHADESE (Hadis den) Konuşma Birbirine hikâye söyleme
MUHADEŞE Tırmalama Sıkıntı ve zahmet verme
MUHADİ' (Had' dan) Aldatan, kandıran Hile eden, oyun yapan
MUHADİANE f Aldatarak, hile yaparak
MUHADİŞ Zahmet, ıztırab ve sıkıntı verici Tırmalayıcı
MUHAFAZA Zarar ve ziyandan sakınıp korumak * Himâye ve hıfzetmek Gözetlemek * Bir şeye devamlı olmak
MUHAFAZAKÂR f Koruyucu * Dinî amel ve işlere muhabbet eden Dinî inanışında sağlam olan ve değiştirmeden muhafaza eden yüksek ve sâdık insan
MUHAFAZAT Muhafızlık, koruyuculuk
MUHAFETE Söyleme, yavaş okuma
MUHAFFEF Hafiflendirilmiş, hafif edilmiş olan
MUHAFFİF (Hıffet den) Hafifleten, hafifletici
MUHAFIZ Muhafaza eden Değiştirmeyen Saklayan Koruyan Bekçi
MUHAFIZÎN (Muhafız C) Muhafızlar, bekçiler Bir yeri koruyup bekleyen kimseler
MUHAHA Kemikten çıkan nesne
MUHAK (Mahâk - Mihâk) Her arabi ayın son üç gecesi
MUHAKAT Bir kimseyi ahmak yerine koyma
MUHAKAT Müşabehet eylemek Bir kimseyi taklid etmek * Birbirine hikâye söylemek
MUHAKEMAT (Muhakeme C) Muhakemeler
MUHAKEME (C: Muhakemât) (Hüküm den) Dava için iki tarafın mahkemeye baş vurması * İki tarafın mahkemeye baş vurması * İki tarafı dinleyip hüküm vermek * Düşünmek * Zihinde inceleme yapmak * Karar vermek için iyice düşünmek
MUHAKEME-İ GIYABİYE Dâvâcılardan biri veya her ikisi de bulunmadıkları hâlde mahkemece verilen karar
MUHAKÎ Benzeyen, benzer olan
MUHAKKA Çekişme * Hak iddia etme
MUHAKKAK(A) (Hakk dan) Hakikatı ve gerçeği belli olmuş Tahkik edilmiş Doğru * Mutlaka ne olursa olsun
MUHAKKAR Hakir görülen Hakarete uğramış
MUHAKKİK Hakikatı araştırıp bulan İç yüzüne inceliyerek vakıf olan * Hakikat âlimi Hakikatlara hakkı ile vakıf ve ehl-i tahkik olan büyük İslâm âlimi
MUHAKKİKANE f Gerçeği ve hakikatı araştıran bir kimseye yakışır surette Muhakkik olan bir insana yakışacak şekilde
MUHAKKİKÎN Hakikatı bulup meydana çıkaranlar * İç yüzünü araştırıp bulan büyük İslâm âlimleri ve velileri Hakikat araştıran, hak âlimleri
MUHAKKİR Hakir gören, zelil ve hor gören
MUHAKKİRÂNE f Tahkir edercesine Hakarette bulunurcasına
MUHAL İmkânsız, vukuu mümkün olmayan Bâtıl, boş söz * Hurâfe olan nazariye
MUHAL-İ ÂDİ Herkesin anlayabileceği imkânsızlık ve muhal Az düşünenlerin de bilebileceği, mümkün olmayan iş
MUHALAA (Muhâlaat) Birbirlerinden resmen ayrılma (karı-koca)
MUHALAT (Muhal C) Mümkün olmayanlar Muhaller Muhal ve bâtıl olan şeyler
MUHALATA (Halt dan) Karışma, güzel uyuşma, anlaşma
MUHALATÂT Güzel anlaşmalar, karışmalar, uyuşmalar
MUHALE Dostluk, sadâkat
MUHALEBE Beraberce süt sağmak
MUHALEFET Kabulsüzlük Karşı durma Uyuşmazlık Zıt gitmek Zıddiyet Muvafık olmamak
MUHALEFET-ÜN Lİ-L HAVADİS Cenab-ı Hakk'ın ne zâtında ne sıfâtında (mevcud olsun, mevhum olsun, muhayyel olsun), hiç bir şeye hiç bir cihette benzememesi
MUHALESE Bir şeyi alıp kaçmak
MUHALESET (Hulus dan) Birbirlerine iyi muamele etme Birbirleriyle dostça geçinme
MUHALHİL Havayı hafifleten
MUHALİB Süt sağan * Devrin hayır ve şerli işlerini tecrübe eden
MUHALİF Uymayan Birbirine benzemiyen Birbirine zıt olan * Başka şekilde düşünen * Karşı duran
MUHALİFÎN Muhalif olanlar Muhalifler
MUHALİF Yardımcı
MUHALLA Tahliye olunmuş Boşaltılmış * Serbest bırakılmış
MUHALLA Süslenmiş Süs yapılmış
MUHALLAK Tıraş olmuş * Hacıların Mina'da tıraş oldukları yer
MUHALLASA Mevruz otu denilen bir nevi ot
MUHALLEB Nakışı ve güzelliği çok olan elbise * Cam * Aldanmış
MUHALLED (Huld dan) Ebedî Dâimî Bâki Sürekli olarak kalan
MUHALLEDAT (Muhalled C) Dâimî olarak kalacak şeyler * şâheserler
MUHALLEDÎN (Muhalled C) Sürekli ve dâimî olarak kalan şeyler
MUHALLEDÛN Bâki ve dâimî olanlar * Dâimî surette Cennet'te kalacak olanlar
MUHALLEF Bir ölünün bıraktığı mal * Geride kalan
MUHALLEFAT (Muhallefe C) Ölen bir kimsenin bıraktığı şeyler Metrukât
MUHALLEFE Ölen bir adamın dul kalan karısı
MUHALLES Kurtarılmış Tahlis olunmuş
MUHALLIK Tıraş eden * Tıraş olan
MUHALLÎ Süslendiren, yaldızlayan
MUHALLÎ Boşaltan Tahliye eden
MUHALLİD (Huld den) Ebedîleştiren Devamlı, sürekli ve ebedî kılan
MUHALLİL (Hall den) Eriten Analiz yapan, tahlil eden * Fık: Üç talakla boşanan ve iddetini bitiren bir kadınla evlenen erkek (Karıyı boşayan birinci kocaya: Muhallelün leh denir) * Tıb: Şişlere, iltihablara yarıyan ilaç
MUHALLİM Halim selim eden Yavaş kılan (Öfkeli birisini) yumuşatan
MUHALLİS (Halâs dan) Kurtaran, halâs kılan, tahlis eden
MUHALLİT (Halt dan) Karıştıran, tahlit eden
MUHALÜN ALEYH Fık: Havaleyi ödeyecek kimse Üzerine havale yapılan şahıs
MUHALÜN BİH Fık: Birine havale olunan mal
MUHALÜN LEH "Lehine gönderilen" Alacaklı olan kişi
MUHAMAT Korumak * Avukatlık etmek * Birinden birşeyi def etmek
MUHAMERE Karışmak * Gizlemek
MUHAMESE Fısıldaşma
MUHAMÎ Avukat * Himaye eden
MUHAMMAT Kızdırılmış nesne
MUHAMMED Pek çok tekrar tekrar övülmüş, medhedilmiş meâlinde bir isim olup ilk olarak Peygamberimize (ASM) verilmiştir (Allahımızın bütün insanlara son peygamberi olan Hz Muhammed (ASM) Efendimiz, Arabistan'da Mekke-i Mükerreme şehrinde milâdi 571 tarihinde dünyaya teşrif etmişlerdirFahr-i Âlem Efendimiz, Kureyş kabilesinden ve Haşim âilesindendir Muhterem pederinin adı Abdullah, dedesinin adı Abdülmuttalib, vâlidesinin adı ise Amine'dirPeygamberimizin (ASM) baba cihetinden mübarek nesebleri şöyledir Hz Muhammed İbn-i Abdullah, ibn-i Abdulmuttalib, Haşim, Abdi Menaf, Kusey, Hakim, Mürre, Keab, Lüey, Galib, Fihr, Mâlik, Nazr, Kinane, Huzeyme, Müdrike, İlyas, Mudar, Mirar, Mead, Adnan Adnan da İsmâil Aleyhisselâm'ın oğlu Kıyzar'ın neslindendir Adlarını yazdığımız bu zatlardan her birinin evlâdı birçok kabilelere ayrılmış, Mâlik'in oğlu Fihr'in evlâdından da Kureyş kabilesi teşekkül etmiştirResul-i Ekrem Efendimizin (ASM) vâlidesi cihetinde yüksek nesebleri de şöyledir: Hz Muhammed ibn-i Amine Bint-i Vehb, ibn-i Abdi Menaf, ibn-i Zühre, ibn-i HâkimPeygamber Efendimizin (ASM) babası tarafından mübârek nesebiyle anası tarafından nesebi, Mürre oğlu Hâkim'de birleşirlerPeygamber Efendimizin dedesi ve zamanında Kureyş kabilesinin reisi bulunan Abdülmuttalib, Kâbe-i Muazzama'nın mütevellisiydi Ebu Tâlib, Ebu Leheb, Hâris, Zübeyr, Hamza, Abbas, Abdullah vs adında onüç oğlu vardı Fakat bunların içinde en fazla Abdullah'ı severdi Çünki onda başka bir güzellik, başka bir nuraniyet vardı Abdülmuttalib, bu sevgili oğluna Benî Zühre reisi Vehb'in kızı Amine'yi nikâhla aldı Abdullah Hazretleri, Peygamber Efendimiz doğmadan iki ay evvel bir ticaret kafilesiyle Medine-i Münevvere'ye gidip orada vefat etti ki, daha yirmibeş yaşında bulunuyordu Bu cihetle Fahr-i Âlem Efendimiz (ASM) yetim kaldıPeygamber Efendimizin çocukluk devresi pek kudsi bir halde geçmiştir Daha doğar doğmaz bir takım hârikalar meydana gelmiştir (Bak: Delâil-i Nübüvvet) Süt anası, Beni Sa'd kabilesinden Haris'in refikası Halime idi Dört sene onun yanında kaldı Annesi Hz Amine ile birlikte Medine-i Münevvere'ye dayı-zâdeleri bulunan Neccar oğullarını ziyarete gittiler Sonra Mekke-i Mükerreme'ye dönerlerken Hz Amine, Ebva denilen yerde daha yirmi yaşında olduğu halde vefat etti Altı yaşında öksüz kalan Peygamberimizi, Ümmieymen adındaki dadısı alıp, Mekke-i Mükerreme'ye getirip dedesi Hz Abdülmuttalib'e teslim etti İki sene sonra da dedesi vefat edince amcası Ebu Tâlib'in yanında kaldıPeygamber Efendimiz gençliğinde Kureyş kabilesi arasında büyük bir şeref ve şânı haiz bulunuyordu Kendisine "Muhammed-ül Emin" deniliyordu Yirmibeş yaşında iken, pek yüksek bir ruha sahib, pek şerefli bir hânedana mensub olan ve daha genç iken dul kalmış olup çok zengin olan Huveylid kızı Hatice ile evlendi Peygamber Efendimiz, tam kırk yaşlarına girince Peygamberlik şerefine nâil oldu Kendisine peygamberlik verilince ilk evvel çevresinde bulunan kişileri hususi surette İslâm dinine dâvet etmişti Bu dâveti ilk önce Hz Hatice vâlidemiz kabul etti Sonra Kureyşin büyüklerinden olan Hz Ebubekir-is sıddık ile Peygamberimizin âzatlısı olan Zeyd ibn-i Harise ve peygamberimizin amcası Ebu Tâlib'in oğlu olup, henüz dokuz-on yaşlarında olan Hz Ali kabul ettiler Bir müddet sonra da Hz Ebubekir'in vasıtasıyla Osman bin Affan, Abdurrahman ibn-i Avf, Sa'd ibn-i Ebu Vakkas, Zübeyr ibn-ül Avvam, Talha-t-übnü Ubeydullah Hazretleri İslâmiyetle müşerref oldularBi'setin ondördüncü senesinde Mekke'deki müslümanlar, Medine-i Münevvere'ye hicret ettiler Peşinden de Peygamberimiz Hz Ebubekir ile birlikte hicret etti (Bak: Hicret)Peygamberimiz (ASM) hicretin onbirinci senesinin Rebiülevvel ayının onikisinde pazartesi günü Medine-i Münevvere'de hücre-i saadetinde vefat etti) (Bİİ)(Şu kâinatın Sâhib ve Mutasarrıfı, elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor Ve her tarafı görerek tedvir ediyor Ve her şeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve her şeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faydaları irade ederek tedvir ediyor Mâdem yapan bilir; elbette bilen konuşur Mâdem konuşacak, elbette zişuur ve zifikir ve konuşmasını bilenlere konuşacak Mâdem zifikirle konuşacak; elbette zişuurun içinde en cem'iyetli ve şuuru külli olan insan nev'i ile konuşacaktır Mâdem insan nev'i ile konuşacak, elbette insanlar içinde kabil-i hitab ve mükemmel insan olanlarla konuşacak Mâdem en mükemmel ve istidâdı en yüksek ve ahlâkı ulvi ve nev'-i beşere muktedâ olacak olanlarla konuşacaktır Elbette, dost ve düşmanın ittifakı ile, en yüksek isti'datta ve en âli ahlâkta ve nev-i beşerin humsu ona iktida etmiş ve nısf-ı arz onun hükm-ü mânevîsi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyası ile bin üçyüz sene ışıklanmış; ve beşerin nuranî kısmı ve ehl-i imanı mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip, ona dua-i rahmet ve saadet edip, ona medh ve muhabbet etmiş olan Muhammed (ASM) ile konuşacak ve konuşmuş ve Resul yapacak ve yapmış; ve sair nev-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır M) (Bak: Fahr-i Kâinat ve Resulullah ve Mefhar-ı mevcudat)(Zât-ı Zülcelâl (CC) demiş: $ Bütün ümmet, hattâ düşmanları da dahil olduğu halde icma etmişler ki, bütün ahlâk-ı haseneye câmi'dirNübüvvetten evvel ondaki ahlâk-ı hamidenin kemâline tercüman olan Muhammed'ül Emin ünvaniyle iştihar etmişlerHazret-i Aişe (RA) her vakit derdi: $ Demek Kur'an tazammun ettiği bütün ahlâk-ı haseneye câmi idi İşte o Zât-ı Kerimde icma-ı ümmetle tevatür-ü mânevî-i kat'îyle sabittir ki; insanların sîreten, sureten en cemili ve en halimi ve en sâbiri ve en şâkiri ve en zâhidi ve en mütevazii ve en afifi ve en cevâdı ve en kerimi ve en rahimi ve en âdili, herkesten ziyade mürüvvet, vakar, afv, sıhhat-ı fehim, şefkat gibi ne kadar secâya-yı âliyye varsa en mükemmel bir fihriste-i nuranîsidir Bunların içindeki nokta-i i'caz şudur ki: Ahlâk-ı hasene çendan birbirine mübayin değil, fakat derece-i kemâlde birbirine müzaheme eder Biri galebe çalsa öteki zayıflaşır Meselâ: Kemâl-i hilm ile kemâl-i şecaat, hem kemal-i tevazu ile kemal-i şehamet, hem kemal-i merhamet ve mürüvvet, hem tam iktisat ve itidal ile tamam-ı kerem ve sehavet, hem gayet vakar ile nihayet haya, hem gâyet şefkat ile nihayet Elbuğzu fillah, hem gayet afv ile nihayet izzet-i nefs, hem gayet tevekkül ile nihayet içtihad gibi mecâmi-i ahlâk-ı mütezahime birden derece-i âliyyede bir zâtta içtimâı müzayakasız inkişafları mu'cizelerin mu'cizesidir Bediüzzaman)

Alıntı Yaparak Cevapla