Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HALİKA (C : Halayık) Tabiat, mahlukât
HALİKE Çok hırslı, haris olan nefis
HALİKÎ Demirci
HALİL (HALİLE) Zevc, koca Nikâhlı karı Zevce
HALİL Samimi dost Sâdık dost * Nahif ve fakir kimse (L R )
HALİL-ÜR RAHMAN Allah'tan başkasından hiçbir zaman yardım dilemeyip, O'nun dostluğunu ihtiyar eden Hz İbrahim'in (A S ) lâkabıdır
HALİLİYYE Samimi dostluk ve kardeşlik
HALİLULLAH Allah'ın dostu, Hz İbrahim (A S )
HALÎM Yumuşak huylu Hoş muamele yapan (Bak: Elhalîm)
HALÎMÂNE f Yumuşak surette Yumuşak huylulara yakışır bir tarzda
HALÎME Yumuşak huylu kadın * Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın süt anasının ismi Beni Sa'd bin Bekr kabilesindendir Halime-i Sa'diye diye de anılır (R A )
HALİN Ahmak
HÂLİS Hilesiz Katıksız Saf Duru Saffetli * Pek beyaz * Evvelce karışık iken kusuru zâil olan * Her ameli, yalnız Allah rızası için işleyen (Bak: İhlâs) (Müennesi: Hâlise'dir)
HÂLİS-ÜD DEM Arı kan, safkan
HALİS Bahadır ve haris kimse
HALÎS Karışmış, muhtelif * Siyah ile beyazı karışmış saç * Tel
HÂLİSANE f Hâlise yakışır bir surette Hâlis kimselere mahsus bir niyet ve fiil ile
HÂLİSEN Halis ve katıksız olduğu halde Hilesizce, doğru olarak
HÂLİSET Edb: İbarenin düzgün ve akıcı olması
HÂLİSİYYET Doğruluk, hâlislik, hilesizlik
HALÎT Huk: Yol ve su gibi umumi olan araziler hukukunda ortak olan kimse * Şerik, ortak * Karışmış
HALÎT Buz Kırağı Dolu
HALİTA Karışık halde olan Karma İki veya muhtelif maddelerden yapılmış * Madenlerin birbirleriyle birleşmelerinden hâsıl olan mürekkep madde
HALİTA-İ DİMAĞÎ f Akıldaki muhtelif mes'ele ve fikirler Dimağdaki karışık, muhtelif bilgiler
HALİYE (C : Havâlî) Kendini süsleyen kadın
HALİYEN Şimdiki hâlde, şimdiki zamanda
HALİYEN (Hâli den) Boş olarak, boş olduğu hâlde
HALİYYAT (Haliye C ) Bekâr kadınlar, evlenmemiş kızlar
HALİYYE Bağından boşanmış deve * Yabancı bir yavru emziren deve * Büyük gemi * Arı kovanı * Ahlâktan kinâyedir * (C : Haliyyât) Bekâr kadın, evlenmemiş kız
HALK Boğaz * Tıraş etmek
HALK İnsan topluluğu İnsanlar * Yaratmak İcad Örneği ve benzeri olmayan bir şeyi yaratmak, ibdâ' eylemek * Bir şeyi yumuşatıp düzleştirmek (Bak: İnşa, İbda')(Sivrisineğin gözünü halkeden, güneşi dahi O halketmiştir M )(Kâinatı elinde tutamayan, zerreyi halkedemez M )(Hem semâvat ve arzı halkeden, semâvat ve arzın meyvesi olan insanın hayat ve memâtından âciz kalır mı? S )
HALK-I CEDİD Ba'sü bade-l mevt, yeniden yaratılış Yeniden yeniye tekrâren yaratılma Ana karnındaki çocuğun, insan suretine inkılâb ettiği devre
HALK-I DÜ CİHAN İki cihanın halkı * Ölülerle diriler
HALK-I EF'ÂL Mu'tezile fırkasının bir tabiridir Hayvan ve insanların, kendi fiillerinin hakiki müessiri olduğunu iddia etmelerine verilen isimdir (Bu iddiâlarını Ehl-i Sünnet ulemâsı müsbet delillerle reddetmiştir )(Ehl-i dalâlet ve bid'at fırkalarından bir kısım zatlar, ümmet nazarında makbul oluyorlar Aynen onlar gibi zatlar var; zâhiri hiçbir fark yokken, ümmet reddediyor Bunda hayret ediyordum Meselâ: Mu'tezile mezhebinde Zemahşerî gibi, İ'tizalde en müteassıb bir ferd olduğu halde, muhakkıkîn-i Ehl-i Sünnet, onun o şedit itirâzâtına karşı; onu tekfir ve tadlil etmiyorlar, belki bir rah-ı necat onun için arıyorlar Zemahşerî'nin derece-i şiddetinden çok aşağı Ebu Ali Cübbaî gibi Mu'tezile imamlarını, merdut ve matrud sayıyorlar Çok zaman bu sır benim merakıma dokunuyordu Sonra lütf-u İlâhî ile anladım ki: Zemahşeri'nin Ehl-i Sünnet'e itirâzâtı, hak zannettiği mesleğindeki muhabbet-i haktan ileri geliyordu Yâni, meselâ: Tenzih-i hakiki; onun nazarında, hayvanlar kendi ef'âline hâlik olmasiyle oluyor Onun için, Cenab-ı Hakk'ı tenzih muhabbetinden, Ehl-i Sünnet'in halk-ı ef'âl mes'elesinde düsturunu kabul etmiyor Merdut olan sâir Mu'tezile imamları muhabbet-i haktan ziyade, Ehl-i Sünnet'in yüksek düsturlarına kısa akılları yetişemediğinden ve geniş kavânin-i Ehl-i Sünnet, onların dar fikirlerine yerleşemediğinden, inkâr ettiklerinden merdutturlar M )
HALK-I EZDAD Birbirine zıd halleri bir şeyde yaratmak Meselâ: Bir zerrede hem def edici hem de cezb edici (çekici) kuvvetin bulunmasını yaratmak
HALK-I ŞER Şerrin yaradılışı (İşte Mu'tezile bu sırrı anlamadıkları için "Halk-ı şer şerdir ve çirkinin icadı çirkindir " diye Cenab-ı Hakk'ı takdis için şerrin icadını ona vermemişler, dalâlete düşmüşler M )
HALKA Ortası boş yuvarlak şekil * Dâire şeklinde olan şey
HALKA-İ ÂB-GÛN Gökyüzü, semâ
HALKA-İ DÜRR İnci dizisi
HALKA-İ ZİKİR Tasavvufta, zikir esnasında daire şeklinde oturmak
HALKABEGUŞ f Kulağı küpeli, kulağı halkalı * Mc: Köle, esir
HALKABEND f Toplanıp yuvarlak meydana gelecek şekilde oturma
HALKAN Yaradılışça, hilkatça
HALKAVÎ Halka şeklinde
HALKAZEN f Kapı çalan, kapı halkasını vuran
HALL Sağlamlaştırmak * Dostluk, sadâkat * Fakir, hastalıklı, nahif insan * Sirke
HALL Giren, dâhil olan İnen
HALL Çözme Çözülme Karışık bir mes'elenin içinden çıkma * Anlayıp karar vermek Neticelendirmek * Susam yağı * Ezmek * Açmak * Dühul etmek, girmek
HALL-İ MES'ELE Mes'elenin halledilmesi
HALL-İ MÜŞKİLÂT Müşkilâtın yenilmesi, zorlukların çözülmesi
HALLAC Pamuk atan Pamuğu didik didik eden
HALLAC-I MANSUR Asıl adı Hüseyin olan bu zat, tasavvuf mesleğinde meşhurdur Manevi istiğrak hallerinde hissettiklerini, şeriata zâhiren zıd düşen ifadelerle söylediği için, Hicri 306 senesinde idam edilmiştir
HALLAF Çok fazla yemin eden kimse
HALLAK İyi traş eden Berber * Hamal
HALLAK Yaratan, her şeyi halkeden, Kadir-i Zülcelal, Allah Teala Hazretleri (C C )
HALLÂL Halleden, çare bulan, çözen
HALLÂL-I MÜŞKİLÂT Zorlukları yenen, müşkülâtı halleden kimse
HALLÂL-ÜL UKAD Düğümleri çözen * Mc: Zorlukları yenen
HALLAL Sirkeci, sirke yapan kimse
HALLAS Yakalıyan, tutan kimse
HALLAT Yersiz ve münâsebetsiz sözler konuşan * Ortalığı karıştıran
HALLE Fakirlik * Hâcet, ihtiyaç * Kum içindeki yol ve gedik
HALLEDALLAH Allah dâim ve bâki eylesin (meâlinde duâ)
HALLER Bakla
HALLİ Zengin, gani, malı mülkü çok olan * Kuvvetli, kavi
|