Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #39
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (H Harfi)-Osmanlıca Sözlük (H Harfi) İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (H Harfi) HİŞAŞ İçinde ot olan çuval
HÎŞAVEND f Akraba, soysop
HÎŞAVENDÂN (Hîşâvend C) f Akrabalar, soysoplar
HİŞDAR f Temizlik kurallarına çok sadık olan ve riayet eden adam
HİŞİN Kokmuş tuluk
HİŞMET Hürmet Heybet ve utanmak, istihyâ Bozulup kalmak * Gadap ve şiddet Hiddet
HİŞNE Kin tutmak * Çirkin ve pis kokmak
HİŞT Eskiden kullanılan, kısa el mızrağına benzer bir savaş âleti Daha ziyade Osmanlı ordularında bulunan bu silâh, özellikle hassa birliklerine verilirdi
HÎŞTEN f Kendi
HÎŞTENDAR f Kendine iyi bakan, sağlığını koruyan
HİŞVE Yaramaz kimse * Çok rezil kimse
HÎT Devekuşu sürüsü
HİTAB Söz söyleme Topluluğa veya birisine karşı konuşma (Bak: Fasl-ı hitab)
HİTABEN Birinin yüzüne söyleyerek, ona hitab ederek Tevcih-i kelâm eyleyerek Birine doğru hitab ederek
HİTABE(T) Cemaate, topluluğa veya birisine karşı söz söylemek Güzel ve faideli söz konuşmakla halka dinletmek Güzel söz söyleme san'atı Hutbe okuma Nutuk irâdetmek * Man: Makbul ve zannî mukaddemelerden terekküb eden kıyas
HİTABET BERATI Eskiden vazifeli cami hatiblerine, hatibliğe tayin olduklarına dair verilen vesika (Osmanlı İmparatorluğu zamanında yan zamanda halife olan padişahı temsil eden, cuma ve bayram hutbelerine çıkan bu hatiblere pek fazla ehemmiyet verilirdi Hitabet beratı olmayan hatibler, cuma ve bayramlarda hutbe okuyamazlardı)
HİTABİYYAT Hitabolunarak söylenen sözler
HİTAFE Çağırmak
HİTAM Son, nihayet * Bir şeye mühür basmak Yazının veya istidanın sonunu mühürlemek
HİTAMPEZİR f Biten, hitâm bulun, sona eren, nihayet eren
HİTAMUHU MİSKÜN Onun mühürü (sonu) misktir, meâlinde Mutaffifîn Suresi'nin 26 âyetinden bir kısımdır Onda Cennet nimetlerinden bahsedildiği gibi, bu kelâm tatbikatta sözün, sohbetin sonunu hoş ve güzel sözle bitirmeğe denilir dersin veya sohbetin sonunda okunması ile söze nihayet verilmesi gibi
HÎTAN (Hâit C) Duvarlar Mânialar, hâiller, engeller * Avlular
HİTAN Erkek çocuğun sünnet edilmesi * Tenasül uzvunun sünnet yeri
HİTANET Sünnetçilik
HİTAR Saçma söz, mânâsız kelâm
HİTL (HETL) Yorgun deve * Yağmurun aralıksız olarak yağması * Sürekli olarak gözyaşı akmak
HİTR Faydasız ve mânâsız söz, boş lâf, yalan
HİTRAFÎ Demirci * Kuyumcu
HİYAB (Hiyâbet) Kabahat, suç, günah * Kötü bir durumun başlangıcı * Yokluk
HİYAC Vuruşma, kıtal * Müteheyyiç olmak Muztarib olmak * Otun kuruması
HİYADE Evmek * Tevbe etmek
HİYAKET Dokumacılık
HİYAL Taraf, yan, cânib Hizâ * Bir hayvanın kısır olma hâli
HİYAM (Hayme C) Çadırlar, haymeler
HİYAM (Himân C) Susayanlar, suya ihtiyacı olanlar
HİYAMİYYE NEZARETİ Tar: 1826 senesinde Yeniçeri Ocağı'nın ilgası üzerine kaldırılan Çadır Mehterleri yerine kurulan daire
HİYAN Zaman, devre
HİYANET (Bak: Hıyânet)
HİYASET Dikmek
HİYAT (Hiyâtet) Bir şeyin etrafını çevirme
HİYAT Çağırmak
HİYATA (Hiyatet) Terzilik Dikiş yapmak
HİYAZ (Hayz C) Kadınlarda meydana gelen aybaşı halleri
HİYAZET Toplama, bir araya getirme * Bir şeyi kendine mal etme
HİYEL (Hile C) Aldatmacalar, hileler, sahtekârlıklar
HİYELA Kibir, gurur, enaniyet, kendini beğenmişlik
HİYEM (Hayme C) Çadırlar
HİYERARŞİ Fr Mevkilerin, salâhiyeterin ve rütbelerin önem sırası * Sıra gözetilerek yapılan herhangi bir tasnif * Huk: Aynı teşkilâta bağlı kişiler arasında yukarıdan aşağıya bir kontrol imkânı veren ve bu suretle astı üste bağlayan alâka
HİYEROGLİF Fr Eski Mısırlılar'ın yazısı
HİYMAN Susuz
HİYNE Vakar, ciddiyet
HÎZ f Atılan, kalkan, sıçrayan
HÎZ f Yükselme * Hislenerek coşma * Dalga
HİZA Bir şeyin karşısı, mukabili Bir doğru çizginin devamı ile hâsıl olan cihet, düzlük, sıra * Devenin ve atın ayakları altında yere bastığı yerler * Nalin * Taraf
HİZAYA GELMEK Yola gelmek, düzelmek
HİZAB Boya, levn * Kına
HİZAB f Rüzgârın etkisiyle deniz suyunda meydana gelen hareket, dalga
HİZAB(Î) Kısa boylu bodur kimse
HÎZAB-ENGİZ f Dalga kaldıran
HİZAM Kolan ve bağırdak denilen nesne (Beşikte çocuklara bağlarlar)
HİZAME (C: Hazâyim) Yular burunluğu
HÎZAN f Kalkan, sıçrayan * Bitlis vilâyetine bağlı bir kaza ismi
HİZANE (Hizânet) Hazine, kıymetli mücevheratın saklandığı yer * Hazinedarlık * Mc: Kalb, gönül, hatır
HİZB Cemaat * Takın, kısım, fırka Parti * Âlim ve sâlih bir zâtın re'yine tâbi olup onunla bir gaye uğrunda beraber çalışanlar
HİZB-ÜL KUR'AN Kur'an Cemaatı Kur'an'a ciddi ve samimi olarak bağlanıp, ona hizmet için mücahidane bir surette çalışan ve fenâlıklardan korunan müslümanların topluluğu ve cereyanı * Kur'an'ın bir cüz'ünün dörtte biri * Zikir ve dua için Kur'an'dan alınmış bir kısım âyetler
HİZB-ÜŞ ŞEYTAN Şeytana ve nefislerine tâbi olanların grubu Allah'ın kanun ve nizamına tâbi olmadan kafalarına güvenerek ve nefsanî arzularına uyarak gitmek isteyenler Milleti, memleketi ve mukaddesatı yıkmağa çalışan ve ahlâksızlığa alıştıranların ve dinsizlerin topluluğu ve cereyanı
HİZBA (C: Hazâbî) Engebeli arazi, ârızalı toprak
HİZBER (Hizebr) (C: Hezâbir) f Aslan, gazanfer * Mc: Cesur, yiğit, kahraman, yürekli adam
HİZBULLAH Allah için din uğrunda ciddi gayret sâhibi olan ve din düşmanlarıyla aslâ hakiki dost olmayan mücahid cemaat "Hizb-ül Kur'an" tabiri de aynı mânada kullanılır (Kur'an-ı Kerim'de 5:56 ve 58:22 âyetlerinde zikredilir)
HİZEBR (Bak: Hizber)
HİZEBRAN (Hizebr C) f Aslanlar
HÎZEM f Yakacak odun Yakıt olarak kullanılan odun
HÎZEMKEŞ f Odun yaran veya taşıyan köylü
HÎZENDE f Sıçrayıcı, fırlayıcı
HİZFER (HİZFÂR) (C: Hazâfır) Taraf Nâhiye
HİZİP GÜLÜ Tezhib ıstılahlarındandır Yazma mushaflarda hizblerin başına konulan işaretlere verilen addır
HİZLAN (Hezlan) Yalnız başına kalıp zelil olmak, yardımcısız kalmak * Muhafaza ve rahmet-i İlâhiyeden mahrumiyet
HİZMET Birinin işini görme Bir kimsenin hesabına veya menfaatına iş görme, bu suretle yapılan iş, vazife Memuriyet * Bir insan, hayvan veya nebatın muhtaç olduğu işler ve takayyüdat
HİZMET-İ ASKERİYE Askerlik hizmeti Askerlik vazifesi
HİZMET-İ İMANİYE İmana ait hizmet İman ve Kur'an hakikatlarının mukni ve ilmi delillerle anlaşılmasına hizmet etmek; neşrinde, tebliğinde çalışmak
HİZMETGÜZAR f Komisyoncu * Şunun bunun işini görüveren
HİZMETKÂR Hizmet yapan kimse Hizmetçi
HİZRİYYE (C: Hızari) Sağlam, sert yer
HİZVE Ganimet malını vermek * Yan
HİZY Horluk, hakirlik Züll Sırrı fâş olmuş, rüsvay olmuş kimse
HİZYE Uzun kesilmiş et parçası
HİZZE Sürur, sevinç, neşe, neşat
HİZZEB Soylu at
HOBİ ing Her zamanki çalışmaların haricinde yer alan dinlendirici bir merak veya işlem Severek yapılan iş, vakit geçirme yolu
HOCA f Muallim Efendi Muteber ve büyük zât
HOCA-İ DÂNÂ Âlimlerin hocası, çok büyük âlim kimse
HOCA-İ KÂİNAT Hz Muhammed'in (ASM) bir nâmı
HOCA TAHSİN EFENDİ (FİLÂTÎ) (Vefatı: Mi 1880) Yanya civarından (Filâtlı) olup Osmanlı Alimlerinin sonuncularındandır Tarih-i Tekvin ve Esas-ı İlm-i Hayat gibi eserleri vardır
HOCA-VÂRİ Hocaya benzer surette
HOD f Kendi * Miğfer, baş zırhı
HODARA (Hod-ârâ) f Kendini süsleyen, kendini medheden, öven
HOD-BE-HOD f Kendi başına, kendi kendine
HODBİN f Başkasına hak tanımayıp, kendi lezzet ve menfaatını tâkib eden Bencil Enaniyetli Kibirli
HODBİNÎ f Hodbinlik Kendi menfaat ve lezzetini düşünmek
HODENDİŞ (Hod-endiş) f Kendini düşünen Kendi için endişe eden Başkasının işine yaramayan
HODFURUŞ f Kendini beğendirmeğe çalışan Övünen
HODGÂM (Hodkâm) f Kendi keyfini düşünen Kendini beğenmiş
HODGEŞTE f Kendine dikkat etmeyen
HODKÜŞ f Kendini öldüren, intihar eden
HODNÜMA f Gösteriş meraklısı Gösterişe meraklı olan kimse
HODPEREST f Mağrur Kendini çok beğenen Kibirli
HODPESEND f Kendini beğenen Mağrur
HODREY f Kendi bildiğine giden Kendi rey ve fikriyle iş gören
HODRİ MEYDAN "Kendine güvenen meydana çıksın!" mânâsında meydan okuma, kafa tutma
HODRU f Kendiliğinden
HODSER f Dikbaşlı, âsi, serkeş * Kendi kendine giden, müstakil
HODSERÂNE f Dik başlılıkla, serkeşcesine Kimseyi dinlemeden
HODSİTA(Y) f Kendini öven, medheden
HOKEÇ Burulmuş erkek kuzu
HOKKA Cam, seramik veya metalden yapılmış küçük kutu biçimindeki kap (Bilhassa içine mürekkep konulur)
HOKKA-İ BÎMAĞZ Akılsız ahmak kimse
HOKKA-İ MİNA Sema, gök yüzü
HOKKABAZ Elçabukluğu ile birtakım şaşırtıcı oyunlar göstermeyi kendine meslek edinmiş kişi * Mc: Başkalarını aldatarak yalan ve hile ile iş çeviren kimse
HOL ing Sofa
HOLDİNG ing Bir şirketin diğer bir şirkete, onun idaresine hâkim olacak oranda iştirak etmesini ifade eden hukuki alâka
HOMOGEN Fr Bütün elemanları aynı yapıda veya aynı keyfiyette olan * Kim: Aynı cinsten olan Çeşitli elementlerin birleşmesiyle meydana gelmelerine rağmen, bütün kütlelerinde aynı özellikleri gösteren maddelerdir
HONA Erkek geyik
HOPPA Herşeye girişen hafif mizaçlı çocuk tabiatında olan kimse Yersiz davranışlarda bulunan, dilediğince davranan kişi Delişmen, şımarık
HOR f Kıymetsiz, ehemmiyetsiz Adi * Güneş, ışık, aydınlık * Yiyen, yiyici anlamında olup, birleşik kelimeler yapılır Meselâ: Miras-hor : Miras yiyen
HORANTA f Aynı çatı altında yaşayan kişiler, ev halkı
HORASAN f İran'ın doğusunda bir memleket adı * Erzurum vilâyetine bağlı bir kasaba adı * Tuğla tozu ile kireçten yapılan bir nevi sağlam harç ismi * Kelime mânası: Doğan güneş
HORASANÎ f Horasana ait Horasanlı * Sarıktan daha büyük görünen hoca kavuğu
HORATA (Rumca) Şaka, eğlence, lâtife, mizah
HORDA Fr Göçebe ve ilkel olarak yaşayan, yağmacılık eden insan topluluğu
HORLUK Hakaret, zillet
HORMON yun Salgı bezlerinden çıkıp kana katılan maddelerin genel adı
HORNİTO İsp Küçük fırın * Jeo: Genellikle patlamalar neticesinde meydana gelen, lâv fışkırmalarının volkan selleri yüzeyinde meydana getirdiği kabarcık
HOROS Tar: Eskiden İstanbul'da ekmekçi, francalacı ve uncu değirmenlerinde mevcut üst ve alt taşlarının bulunduğu ve etrafından hayvanın döndüğü yere, esnaf arasında verilen addır
HORST Alm Jeo: Bir çukur veya hendeğin, tersine, faylar arasında yükselmiş kesimi
HORTLAK Bazıların hakikatsız ve batıl inanışına göre mezarda dirilip geceleri çıkarak dolaştığı tevehhüm edilen ölü Cadı, vampir
HOSPODAR Osmanlı İmparatorluğunca XV yydan 1866-1881'e kadar Boğdan ve Eflak'ı yönetmekle vazifelendirilen Romen prenslerinin ünvanı
HOSTES ing Umumi taşıtlarda, daha ziyade uçaklarda yolcuları ağırlayan kız veya kadın
HOŞ f İyi, güzel * Tatlı * Tuhaf, garip
HOŞA f Ne güzel, ne iyi, ne hoş
HOŞAB f Suyu, havası iyi olan yer Parlak, berrak Elmas, inci gibi şeylerin parlaklığı * Hoşaf
HOŞAFIN YAĞI KESİLMEK Ist: Bozulmak, bir cevap bulamamak, mahcup olmak
HOŞ-ALEF f Çok fazla yiyen hayvan * Mc: Helâl haram demeden her şeyi yiyen kimse
HOŞÂMED f Hoş geldi
HOŞÂMED GÛ f Hoş geldin, diye söyleyen
HOŞÂMEDÎ Hoş geldin demek, hoş geldine gitmek
HOŞANE f Güzel, iyi, lâtif
HOŞAVAZ f Sesi güzel olan Güzel sesli
HOŞAYENDE (C: Hoşâyendegân) f Hoşa giden, hoşlanılan, beğenilen
HOŞBEŞ Selâmsabah, hatır sorma, birbirine rastlayan iki ahbab arasında söylenilen ilk sözler
HOŞBU f Güzel kokulu, hoş kokan
HOŞBUDE f İyi oldu, iyi olurdu
HOŞBUYÎ f İyi kokulu olmak, güzel kokmak
HOŞDİL f Memnun, neşeli Gönlü hoş
HOŞE-ÇİN (Bak: Huşeçin)
HOŞEDA f Hareket ve davranışı hoş ve güzel olan
HOŞELHAN f Güzel ve hoş makale okuyan

Alıntı Yaparak Cevapla