Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (G Harfiosmanlıca Sözlük (G Harfi)İle İlgili Kelimeler...
RE: Osmanlıca Sözlük (G Harfi) GAVS-ÜL A'ZAM
Abdülkadir-i Geylanî (K S ) Hazretlerinin nâmı En büyük Gavs Evliyâullahın büyüğü Gavs-i Ekber de denir (Bak: Geylanî)(Bir zaman Hazret-i Gavs-ı Azam Şeyh Geylâni'nin (K S ) terbiyesinde, nazdar ve ihtiyâre bir hanımın bir tek evlâdı bulunuyormuş O muhterem ihtiyare gitmiş oğlunun hücresine, bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve siyah ekmek yiyor O riyazattan za'fiyetiyle vâlidesinin şefkatini celbetmiş  Ona acımış Sonra Hazret-i Gavs'ın yanına şekva için gitmiş Bakmış ki, Hazret-i Gavs kızartılmış bir tavuk yiyor Nazdarlığından demiş: "Ya Üstad! Benim oğlum açlıktan ölüyor Sen tavuk yersin!" Hazret-i Gavs tavuğa demiş: "Kum Biiznillâh" O pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp, tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını mutemed ve mevsuk çok zatlardan Hazret-i Gavs gibi kerâmât-ı hârikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zatın bir kerâmeti olarak mânevi tevatürle nakledilmiş Hazret-i Gavs demiş: "Ne vakit senin oğlun da bu dereceye gelirse, o zaman, o da tavuk yesin " İşte Hazret-i Gavs'ın bu emrinin mânâsı şudur ki: Ne vakit senin oğlun da, ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit leziz şeyleri yiyebilir  L )
GAVSİYYET
Evliyaullahın başı olmak Velâyet mertebelerinden yüksek bir makam sahibi olmak (Bak: Aktab)
GAVT
Derin çukur * Bir şeyin içine girme, batma, garkolma
GAVTA
Ağaçlık, sulak yer * Toprakta çukurluk
GAVTA
f Suyun içindeki derinlik
GAVTA-BAZ
f Dalgıç
GAVTA-BAZÎ
f Dalgıçlık
GAVTA-GÂH
f Dalma yeri
GAVTA-HAR
f Dalan, batan
GAVUN
(Gavi C ) Azgınlar, azmışlar, doğru yoldan çıkıp dalâlete düşmüş olanlar
GÂVUR
Kâfir Merhametsiz, inatçı
GAVVAS
Çok gayretli Çalışkan * Suya dalan * İnci arayan dalgıç
GAYAHİB
(Gayheb C ) Gece karanlıkları
GAYAT
(Gâye C ) Gâyeler
GAYAT
Çalgı
GAYB
Gizli olan Görünmeyen Belirsiz * Güman Hislerle veya akıl ile bilinmeyen şey (Bak: Ahbar-ı gayb)(Demek Cenab-ı Hakk'ın gayet büyük ve mükemmel bir rahmeti, re'feti ve şefkati, gaybı bildirmemektedir Bilhassa masum hayvanlar hakkında daha tamdır Demek sefihane lezzette sen hayvanlara yetişemezsin Binler derece aşağı düşersin! Çünki, hayvana nisbeten gaybi olan şeyleri senin aklın görüyor Elemini alıyor Setr-i gaybda bulunan istirahat-ı tammeden bilkülliye mahrumsun S )
GAYB-ÜL GAYB
Kalbde olmayan şey Hiç ortada eseri, varlığının, geleceğinin izi ve nişanı olmayan Gaybın gaybı olan
GAYB-AŞİNA
f Gaybı bilen Gaybdan haberi olan Gelecekten veya âhiretten haberi olan
GAYB-BÎN
f Gaybı gören Herkesin bilemediği geleceği feraseti ile hissedip bilen İstikbalden haber veren
GAYB-DAN
f Gaybı bilen
GAYBET
Başka yerde bulunmak Hazırda olmamak Gıybet Bir şeyin diğer bir şey içinde gaib olması (Bak: Gıybet)
GAYBÎ
Hazırda olmayan Görünmeyenlere âit Hazır olmayanlara âit Başka âlemdekilere âit Âhirete âit Gayba âit ve müteallik
GAYBUBET
Gayıplık, hazırda olmayıp başka yerde olma
GAYDA
(C: Guyed) Nazik ve yumuşak tenli genç kadın (Müz : Agyed)
GAYDAK
Geniş * Yumuşak * Kerim kişi İyi huylu kimse * Keler yavrusu * Büluğ çağına varmamış çocuk
GAYE
Maksad, kasdedilen, netice, sonuç (Her şeyin vücudunun müteaddit gayeleri ve hayatının müteaddit neticeleri vardır Ehl-i dalâletin tevehhüm ettikleri gibi dünyaya, nefislerine bakan gayelere münhasır değildir Tâ, abesiyyet ve hikmetsizlik içine girebilsin Belki her şeyin gayât-ı vücudu ve netaic-i hayatı üç kısımdır Birincisi ve en ulvisi Sani'ine bakar ki; o şeye taktığı hârika-i san'at murassaatını, Şâhid-i Ezelî'nin nazarına resm-i geçit tarzında arzetmektir ki, o nazara bir ân-ı seyyale yaşamak kâfi gelir Belki, vücuda gelmeden, bilkuvve niyyet hükmünde olan istidadı yine kâfidir İşte, seriüz-zeval lâtif masnuât ve vücuda gelmeyen, yâni sünbül vermeyen birer hârika-i san'at olan çekirdekler, tohumlar şu gayeyi bitemamiha verir Faidesizlik ve abesiyyet onlara gelmez Demek her şey; hayatiyle, vücudiyle Saniinin mu'cizat-ı kudretini ve âsâr-ı san'atını teşhir edip, Sultan-ı Zülcelâl'in nazarına arzetmek birinci gayesidir  İkinci kısım: Gaye-i vücut ve netice-i hayat: Zişuura bakar Yâni, herşey Sâni-i Zülcelâlin birer mektub-u hakaik-nüma, birer kaside-i letafetnüma, birer kelime-i hikmet-edâ hükmündedir ki; melâike ve cin ve hayvanın ve insanın enzârına arzeder mütalâaya dâvet eder Demek, ona bakan her zişuura ibretnüma bir mütalâagâhdır Üçüncü kısım: Gaye-i vücut ve netice-i hayat: O şeyin nefsine bakar ki; telezzüz ve tenezzüh ve beka ve rahatlıkla yaşamak gibi cüz'î neticelerdir Meselâ: Azîm bir sefine-i Sultaniyyede bir hizmetkârın dümencilik ettiğinin gayesi: Sefine itibariyle yüzde birisi kendisine, ücret-i cüz'iyyesine ait doksandokuzu Sultana ait olduğu gibi; herşeyin nefsine ve dünyaya ait gayesi bir ise, Sâni'ine ait doksandokuzdur İşte bu teaddüd-ü gayattandır ki; birbirine zıt ve münâfi görünen hikmet ve iktisad, cud ve sehâ ve bilhassa nihayetsiz seha ile sırr-ı tevfiki şudur ki: Birer gaye nokta-i nazarında cud ve seha hükmeder İsm-i Cevvad tecelli eder Meyveler, hubublar; O tek gaye nokta-i nazarında bigayr-i hisâbdır Nihayetsiz cûdu gösteriyor Fakat, umum gayeler nokta-i nazarında; hikmet hükmeder İsm-i Hakîm tecelli eder Bir ağacın ne kadar meyveleri var, belki her meyvenin o kadar gayeleri vardır ki; beyan ettiğimiz üç kısma tefrik edilir Şu umum gayeler, nihayetsiz bir hikmeti ve iktisadı gösteriyor Zıt gibi görünen nihayetsiz hikmet, nihayetsiz cud ile seha ile içtima ediyor Meselâ: Asker ordusunun bir gayesi, te'min-i âsâyiştir Bu gayeye göre ne kadar asker istersen var ve hem pek fazladır Fakat, hıfz-ı hudut ve mücahede-i a'dâ gibi sair vazifeler için, bu mevcut ancak kâfi gelir Kemâl-i hikmetle muvazenededir İşte hükümetin hikmeti, haşmet ile içtima ediyor O halde, o askerlikte fazlalık yoktur denilebilir  S )
GAYE-İ HAYAL
Hayalde tasavvur edilen ve ona varılması istenen gaye ve maksat İdeal
GAYED
Nazik ve yumuşak tenli olmak
GAYET
Çok, pek çok * Nihayet Gaye Encam
GAYET-ÜL-GAYE
Gayenin esası, en son derece (Bak: Vicdan)
GAYETEN
Son derece, çok fazla olarak
GAYETSİZ
Nihayetsiz, sonsuz
GAYF
Eğilmek, meyl
GAYHEB
(C : Gayâhib) Gece karanlığı
GAYIT
(C: Gaytân-Agvât) Çukur yer * Kenef
GAYİR
Irak, baid, uzak
GAYK
(Gayuk) Fikri karışık olmak
GAYL
Irmak, nehir * Ağaç, şecer * Cima etmek * Kadının hâmile iken çocuğuna süt emzirmesi
GAYLE
Şişman kadın
GAYLEM
Kul, cariye * Kablumbağanın erkeği * Mevzi ismi * Mugaylân ağacı
GAYM
Bulut * Sisli bulut tabakası * Pek susayıp hararetlenmek
GAYME
Çok fazla susama, susuzluk
GAYN
Susuzluk * Arapçada "ayn" harfinden sonra gelen harfin adı
GAYNA
Yaprakları çok olan yaş ağaç
GAYNE
Aralarından su akamayan birbirine girmiş ve dolaşmış ağaçlar
GAYR
Diğer, başkası, mâadâ, âher, yabancı (İstisnâ edâtıdır Başlarına getirildiği kelimeyi nefy yapar )
GAYR-I KABİL
Mümkün ve kabil değil, imkânsız Mümkün olmayan, olamaz
GAYR-I MAHDUD
Hudutsuz, uçsuz bucaksız, sonsuz
GAYR-I MAHSUR
Hasrolunmamış Sınırsız
GAYR-I MA'KUL
Akıl işi olmayan, aklın kabul etmediği
GAYR-I MEBZUL
Çok kullanılmayan Az bulunan şey
GAYR-I MECZUZ
Devamlı, kesilmeden
GAYR-I ME'LUF
Alışılmamış, ülfet edilmemiş
GAYR-I MEMNUN
Devamlı Kesiksiz * Minnetsiz, sürekli
GAYR-I ME'MUL
Umulmadık Beklenmedik Birdenbire
GAYR-I MEN HÜVE LEH
Sâhibinden gayrısı
GAYR-I MENKUL
Naklolunamayan, taşınamayan (tarla,bağ, ev gibi) mallar
GAYR-I MER'Î
Görünür olmayan, görünmeyen
GAYR-I MESKUN
İçinde oturulmayan yer Kimsesiz yer
GAYR-I MEŞRU'
Allah'ın rızâsına uymayan, şeriat hârici, kanunsuz iş (Tarık-ı gayr-ı meşru' ile bir maksadı tâkibeden galiben maksudunun zıddı ile ceza görür -Avrupa muhabbeti gibi - Gayr-ı meşru' muhabbetin âkıbetinin mükâfatı, mahbubun gaddarane adavetidir M )
|