Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (F Harfi)-Osmanlıca Sözlük (F Harfi)İle İlgili Osmanlıca Kelimeler..
RE: Osmanlıca Sözlük (F Harfi) FANTEZİ
yun Çeşitli ve süslü Müsrifane süs isteğinden doğan hayal hareketi ile yapılmış süslü eşya veya süslenmek Ağırbaşlı olmayan
FANUS
yun Fener Sâbit ve süslü fener * Kim: Bazı şeylerin üstüne kapatmak için camdan yapılmış kapak
FAR
Fr Otomobil, kamyon gibi nakil vasıtalarının önündeki kuvvetli lâmbalar
FÂR
Fâre, sıçan
FAR'
Budak ve ağaç başı * Her şeyin alâsı İyisi * Her kavmin şereflisi
FARABÎ
(Mi: 870-950) Aristo felsefesinin İslâm âleminde yayılmasına yol açmış bir filozoftur Aristo'dan sonra gelen mânasına, kendisine Muallim-i Sâni nâmı verilmiştir Eserlerinin İbn-i Sina üzerinde büyük te'siri vardır "Kanun" denilen bir çalgı âletinin mucididir Asıl adı Ebu Nâsır Muhammed'dir
FARAKLİT
İncilde mezkur olan Hz Muhammed'in (A S M ) ismidir El-Faraklit, El-Baraklit de hamdeden, hak ile bâtılı birbirinden ayıran, fâruk, hakperest mânalarına gelir
FARAN
İncil'de Mekke dağlarına verilen isim Hz Peygamber'in (A S M ) Faran dağlarında zuhur edeceği İncil'de haber verilmiştir
FARAŞ
(Feraşe den galat) Süprüntüleri toplamağa ait kulplu kutu, kürekçik Süpürge (Bak: Ferraş)
FARAT
Öne çıkan, geçen * Issız yerlerde konan nişan ve işaret * Kervan halkından önce su yerine varıp sakalık eden kimse
FARAZA
(Esası: Farzâ) Meselâ, öyle sayalım ki, farzedelim ki, ola ki, tutalım ki
FARAZÎ
(Bak: Farzî)
FARAZİYE
(Fr: Hipotez) Var sayma, kabul Bir hâdiseyi, bir olayı açıklamak, bir düşünceyi isbat etmek için isbatı yapılmamış başka düşünceleri dayanak olarak alma Müsbet ilimlerde araştırmanın bir merhalesini meydana getirir İncelenen hâdiseyi açıklaması muhtemel olan faraziyeler düşünülür Faraziyenin doğruluğu hakkında bundan çıkarılacak mantıkî düşünceler belirlenir, bu sonuçların hakikatta var olup olmadığı görme ve deneme yoluyla kontrol edilir Buna da tahkik (doğrulama) denir Netice doğrulanırsa faraziyenin doğruluğu isbatlanmış olur ve faraziye kanunlaşır Bazı cahiller, ilimde tahkik edilmemiş faraziyeleri doğru hüküm zanneder Faraziyenin doğruluğu hakkında ileri sürülen fikirleri de isbat zanneder Oysa bu isbat değil, iddiadır Doğruluğun müşahede ve deneme ile isbatlanması gerekir Müsbet ilimlerde durum budur
FARFARA
Hafif meşreblik Gürültülü Gürültüye boğmak * Akılsızlık
FÂRIK
(Fârıka) Tefrik eden, farkeden, ayıran Ayrılmasına, farkolunmasına sebeb olan alâmet
FÂRIKAT
Farkedenler, ayıranlar, farkediciler
FARIT
Geçmiş, önceki, önde bulunan Sâbık, mukaddem
FARİ'
Yüce nesne
FARİC
(Ferec den) Keder ve tasadan kurtaran
FARİG
İşini bitirmiş, boş kalmış, alâkasını kesmiş, rahat, vazgeçmiş, çekilmiş * Fık: Tasarrufu altında olan mülkün kullanma ve tasarruf hakkını başkasına devreden
FARİG-ÜL HAL
Hali rahat, hali vakti iyi olan
FARİH
(C: Fevârih-Füreh) Gayretli davar * Akıllı kişi
FARİS
İran İranlı * Binici, süvâri * Ferasetli, anlayışlı * İrandaki Şiraz vilâyeti
FARİSAN
(Fâris C ) Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş devrelerinde eyâletlerde hudutlardaki muhafız askerler
FARİSÎ
Acemce, Farsça İran'la alâkalı ve ona müteallik İran dili veya halkı ile alâkalı olan
FARİSİYYAT
Fars edebiyatı, İranlıların edebiyatı
FARİZ
Yaşlı
FARÎZA
Borç, vazife Allah'ın açık emri olup, yapılması şart olan vazife * Fık: Ölen bir kimsenin mirasından mirasçılara düşen hisse, pay
FARÎZA-İ ZİMMET
Yapılması mutlaka boynumuza borç olan vazife
FARİZIYY (FERAZIYY)
Feraiz bilen kişi
FARK
Ayrılık, başkalık Ayırma, ayrılma, seçilme, * Başın tepesi, baştaki saçın ikiye ayrıldığı yer
FARK-I FÂHİŞ
Çok fazla, haddini çok aşan fark
FARK-I TÂMM
Tas: Dünya ile olan alâkaları tamamen terkederek, ehadiyyet dergâhına tam bir teveccühle istiğrak haleti
FARKADAN
(Bak: Ferkadan)
FARMASON
Fr Mason Dinsiz, imansız (Bak: Mason)
FARS
(Fers) İran'lı * Şark kavimleri
FARS
Yarmak * Yırtmak * Kesmek
FART
İfrat, çok aşırı olmak Aşırılık * Acele etmek ve ansızın gelmek * Yollara alamet olarak konulan işâret
FART-I GAYRET
Gayrette aşırılık
FART-I MUHABBET
Muhabbet ve sevgide aşırılık
FART-I ZEKÂ
Âdetin üstünde, çok ileri zeki olmak Emsâli bulunmayan zekâvette oluş
FARUK
Hak ile bâtılı birbirinden ayıran Haklıyı haksızı ayırmakta çok mâhir olan (Hak ile bâtılı birbirinden tam ayırarak İslâmiyeti kabul ettiği ve islâm nurunu izhar ettiği ve imân ve küfrün arasını fark ve faslettiği için Hz Peygamber (A S M ) tarafından Hz Ömer'e (R A ) bu isim verilmiştir )
FARUKÎ
Hz Ömer (R A ) soyuna veya adâletine mensub olan Hz Ömer'e mensub ve müteallik İmam-ı Rabbanî'nin bir lakabı
FARYAB
f Dere ve ırmak suyu ile sulanan yer * Eski Horasan'da Belh'e yakın bir şehrin adı
FARZ
Bir kimseyi bir vazifeye tayin etmek veya maaş bağlamak Bir kimsenin kendi nefsine âid iken başkasına hibe ettiği muayyen bir şey (Bunun zıddı "karz"dır ) * Takdir veya beyan eylemek * Bir şeyi delmek, gedik açmak * Bir dâvaya mevzu ve rükün kılınan husus * Addetmek, saymak, tutmak * Fık: Din hususunda icrası vâcib, terki mâsiyet olan Hükm-ü İlâhî Kur'an-ı Kerim veya Hadis-i Şerifle sâbit olan Cenab-ı Hakk'ın kat'i emri: Şirk koşmamak, iman etmek, namaz kılmak, yalan söylememek gibi 
|