Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (C Harfi)-Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (C Harfi) CELÂ
Parlak, ruşen Zâhir, açık

CELÂ'
Gurbete düşmek, memleketinden ayrı olmak Şehrinden ve meskeninden çıkmak * Başkalarını çıkarmak * Açık haber * Ruşen olmak, parlamak

CELÂ-YI VATAN
Doğduğu yerden ayrılma

CEL'AB
Medine yakınında bir dağ * Gözü çok iyi görmek

CELAB
f Salkım küpe

CEL'ABE
Çok kuvvetli dişi deve

CELABİB
(Cilbâb C) Kadının bütün vücudunu örten ve dıştan giyilip bol olan çarşaf nevi Yaşmaklar Baş ve yüz örtüleri, ferâceler (Bak: Tesettür)

CELACİL
(Cülcül C) Küçük çanlar, ufak çıngıraklar

CEL'AD
Yoğun gövdeli şişman, kaba kimse

CELADET
Yiğitlik Bahadırlık Kuvvet ve şiddetlilik Muhkemlik Salâbet, metânet

CELAFET
Kabalık, yontulmamışlık

CELAH
Başın iki tarafından saçın dökülmesi * Devenin ağaç yemesi

CELAHİZ
Kaba, ağır

CELAİL
(Celile C) Celiller, büyük olanlar, yüceler

CELAL
(Celâlet) Nihâyet derecede büyüklük Azamet Hiddetlilik, hışım * İlm-i Kelâm'da: Cenâb-ı Hakk'ın kahrının ve azametinin tecellisi, Cenâb-ı Hakk'ın nev'deki tecellisi Cenâb-ı Hak, vahdaniyyetine delil olacak çok şeyler yarattığından veyâ ihâtadan âli ve celil olduğu veya hislerle idrâk edilmekten celil olduğundan Celâl denir(Arkadaş! Cenâb-ı Hakk'ın sıfât-ı ezeliyye âleminde biri celâlî, diğeri cemâlî iki türlü tecellisi vardır Celâl ile Cemâlin sıfât-ı ef'âl âleminde tecellisinden; lütuf ve kahr, hüsün ve heybet tezâhür eder Ef'âl âlemine tecelli edince; tahliye $ ile tahliye $ (tezyin ile tenzih) doğar Asar ve a'mal âleminden âlem-i âhirete intiba' edince; lütuf, cennet ve nur olarak; kahr da, cehennem ve nâr olarak tecelli eder Sonra âlem-i zikre inikâs edince; biri hamd, diğeri tesbih olmak üzere iki kısma ayrılır Sonra âlem-i kelâmda tecelli edince, kelâmın emir ve nehye taksimine sebep olur Sonra âlem-i irşada intikal edince; irşadı tergib ve terhib, tebşir ve inzâra taksim eder Sonra vicdana tecelli edince, recâ ve havf husule gelir Sonra irşâdın iktizâsındandır ki, havf ile recâ arasındaki muvâzene devamla muhafaza edilsin ki, recâ ile doğru yollara sülûk edilsin, havf ile de eğri yollara gidilmesin Ne Allah'ın (CC) rahmetinden me'yus, ne de azabından emin olunsun İİ)

CELA'LA'
Kirpi

CELALEDDİN-İ HARZEMŞAH
(Vefâtı M: 1231) Mengü berdi (Allah verdi) ismi de verilir Harzemşah soyunun 7nci ve son hükümdarıdır Tarihte cesaret ve irfanı ile tanınmıştır O zamanın deccalı olan Cengiz'in kahır ve şiddeti karşısında İrân ve Turân korku ve zillete düştüğünde Celâleddin, Cengiz'in ordularını müteaddit defalar mağlub etmiştir Kendisine pederinden şehzadelikten başka bir şey kalmadığı halde Harzem'de, Hind'de, Irak'ta, Azerbeycan'da dört devletin meydana gelmesine muvaffak oldu Küçük küçük kuvvetlerle üç milyon askere sâhib Tatar devletine karşı yirmiden ziyade zafer kazandı Moğol taarruzlarından birisinde bir dağa çekildiği sırada bir çapulcu taifesi tarafından sırtından hançerlenerek şehid edildi (R Aleyh)(Meşhurdur ki: Bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz'in ordusunu müteaddit defa mağlub eden Celaleddin-i Harzemşah harbe giderken vüzerâsı ve etbaı ona demişler: "Sen muzaffer olacaksın; Cenab-ı Hak seni galip edecek" O demiş: "Ben Allah'ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım, Cenab-ı Hakk'ın vazifesine karışmam, muzaffer etmek veya mağlub etmek onun vazifesidir" İşte o zât bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla hârika bir surette çok defa muzaffer olmuştur MN)

CELALEDDİN-İ SÜYÛTÎ
(Hi: 849 - 911) Abdurrahman bin Ebu Bekir Muhammed adı ile de anılır Hadis imamı ve müctehid bir zattır Mısırlıdır Süyût şehrinde doğdu Mısır'da vefat etti Zamanının büyük İslâm allâmelerindendir Asıl adı: Ebû Bekir oğlu Abdurrahman'dır Tefsir, fıkıh, hadis ilmine dair eserleri vardır Celaleddin Muhammed bin Ahmed Mısrî'nin, İsrâ Sûresine kadar yaptığı (Hi: 864'de vefat edince yarıda bıraktığı) tefsiri tamamlamıştır ve Celaleyn Tefsiri denmiştir

CELALÎ
Celal ismine dâir İlâhi ve celale müteallik Celal adlı kimselerle alâkalı olan * Hicri XI Asırdan önce Anadolu'da baş gösteren eşkiyaya verilen ad * Sultan Celaleddin Melikşah tarafından hazırlanan ve Hicri 471 tarihinde başlayan bir güneş takvimi

CELALLİ
Çok çabuk kızan kimse

CELAZE
Sazların perdeleri

CELB
Kendi tarafına çekmek Çekmek, götürmek

CELB-İ KULÛB
Kalbleri çekme, kalbleri kazanma

CELB-İ SURET
Uzakta olan bir şeyin sûretini resmini yanına getirmek( Hz Süleyman (AS) taht-ı Belkıs'ı yanına celbetmek için vezirlerinden bir âlim-i ilm-i celb dedi: "Gözünü açıp kapayıncaya kadar sizin yanınızda o tahtı hazır ederim" olan hâdise-i hârikaya delalet eden şu âyet: $İlâahir işaret ediyor ki: Uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sûreten ihzar etmek mümkündür Hem vakidir ki: Risaletiyle beraber saltanatla müşerref olan Hz Süleyman (AS) hem masumiyetine, hem de adaletine medar olmak için pek geniş olan aktar-ı memleketine bizzat zahmetsiz muttali olmak için ve raiyyetinin ahvâlini görmek ve dertlerini işitmek, bir mu'cize suretinde Cenab-ı Hak ihsan etmiştir Demek, Cenab-ı Hakk'a itimad edip, Süleyman'ın (AS) lisan-ı ismetiyle istediği gibi o da lisan-ı istidadıyla Cenab-ı Hak'dan istese ve kavanin-i adetine ve inayetine tevfik-i hareket etse, ona dünya bir şehir hükmüne geçebilir Demek, taht-ı Belkıs Yemende iken, Şamda aynıyla veyahut suretiyle hazır olmuştur, görülmüştür Elbette taht etrafındaki adamların suretleriyle beraber sesleri de işitilmiştir İşte, uzak mesafede celb-i surete ve savta haşmetli bir sûrette işaret ediyor ve mânen diyor: Ey ehl-i Saltanat! Adalet-i tâmme yapmak isterseniz Süleymanvâri, ruy-i zemini etrafıyla görmeye ve anlamaya çalışınız Çünki; Bir hakim-i adalet-pişe, bir padişah-ı raiyetperver, aktar-ı memleketine her istediği vakit muttali olmak derecesine çıkmakla mes'uliyet-i mâneviyeden kurtulur veya tam adalet yapabilir Cenab-ı Hak, şu ayetin lisan-ı remziyle mânen diyor ki: Ey beni-adem! Bir abdime geniş bir mülk ve o geniş mülkünde adalet-i tâmme yapmak için, ahvâl ve vukuat-ı zemine bizzat ıttıla veriyorum Ve madem herbir insana, fıtraten zemine bir halife olmak kabiliyetini vermişim Elbette o kabiliyete göre ruy-i zemini görecek ve bakacak, anlayacak istidadını dahi vermesini, hikmetim iktiza ettiğinden vermişim Şahsen o noktaya yetişmezse de, nev'en yetişebilir Maddeten erişemezse de, ehl-i velâyet misillû manen erişebilir Öyle ise, şu azim nimetten istifade edebilirsiniz Haydi göreyim sizi, vazife-i ubudiyetinizi unutmamak şartıyla öyle çalışınız ki: Ruy-i zemini, her tarafı, herbirinize görülen ve her köşesindeki sesleri size işittiren bir bahçeye çeviriniz S)

CELBİZ
f Kement, ilmik * Gammâz, koğucu, ara bozucu

CELBNAME
f Mahkemeye çağırma kağıdı, celb kağıdı

CELBÛ
f Nâneye benzer bir ot, sebze

CELBÛB
f Sarmaşık (bitkisi)

CELCA'
Boynuzsuz koyun

CELCELE
Çan sesi * Gök gürültüsü * Depretmek * Gitmek

CELCELUTİYE
Peygamberimizin Resul-i Ekremin (ASM) derslerine istinâden, aslı cifir ve ebced hesâbı ile alâkalı olarak Hz Ali (RA) tarafından te'lif edilen Süryânice bir kasidedir Esas mânası; bedi' demektir

CELD
Lügat mânası, deri üzerine vurmaktır * Fık: Muhsen olmayan mükellef zâni veya zâniyenin muayyen uzuvlarına vech-i mahsus üzere değnek veya kamçı ile vurmaktır Bu ceza, mücrimin cildi yani derisi üzerine tatbik edildiği cihetle "celde" adını almıştır

CELDA
Sür'at Çabukluk * şecaat

CELDE
Fık: Suç işleyen birisine kamçı veya değnekle bir vuruş

CELE
Başın ön tarafının saçı dökülmek

CELEB
Kesilecek hayvanları ve bilhassa koyun sürüsünü celbederek kasaplara satan tacir * Tar: İstanbul sarayında ilk işe başlamış olan acemi

CELEB
f KÜFÜR YASAK!!! **** * Çan

CELECE
(C: Cülec) Kafa, baş

CELED
Sütü ve yavrusu olmayan büyük deve * Muhkem yer * Samanla doldurulup anası önüne koyulan buzağı derisi

CELEF
Yerden balçık küremek ve gidermek

CELEM
Koyun kırkmakta kullanılan büyük makasın herbir yüzü

CELENFEA
Şişman karınlı büyük deve

CELENZA
Arkası üstüne yatıp ayaklarını kaldıran kişi

CELESAT
(Celse C) Meclisler, celseler

CELEVAT
(Cilve C) Cilveler Hüsn-ü zuhûrlar

CELEVLA'
Mekân ismi

CELH
Doldurmak, dolu olmak

CELHE
(C: Cülâhet) Gidermek Yerinden ayırmak * Nâhiye

CELİ
Parlak, açık, âşikâr, meydanda * Kur'an harfleri ile yazılan bir çeşit yazı

CELİB
Satmak için bir yerden toplanılan şeyler * Esir, köle, cariye Satılık esir

CELİD
Fazla celâdetli, bahadır * Rutûbetli, kırağı, çiğ * Buz

CELİL
Celâlet ve celâdet sâhibi Azîm, mertebesi yüksek

CELİL-ÜŞ-ŞÂN
şan ve şerefi pek büyük

CELİS
Galiz, kaba nesne Büyük ve sağlam olan şey

CELİS
Ekseri bir yerde oturan Arkadaş Birlikte oturan

CELİYYAT
(Celi C) Aşikâr, açık, aleni, meydandaki şeyler

CELL
(C: Cülûl) Yerden birşey toplamak * Gemi yelkeni* Yaşlı olmak * Kadr ve mertebesi büyük olmak * Celil, büyük, ulu

CELLAD
İdama mahkûm olanları idam etmeğe vazifeli olan adam * Mc: Merhametsiz

CELLALE
Necaset yiyen sığır

CELLE
Deve ve koyun tersi * Az olarak insan pisliğinden kinâye olur

CELLE
Celil oldu, celil olsun meâlinde ve Celle Celâluhu diye, Allah İsm-i Celali işitildiği veya anıldığı anda, tâzim makamında söylenir

CELM
Kesmek, kat'etmek * Ululuk, büyüklük

CELMED
Kaya Taş

CELSE
Bir meclis veya mahkeme hey'etinin toplanmalarından tâtile kadar olan müzakere müddeti * Bir def'a akd-i meclis etmek Oturuş, bir def'a oturmak * Fık: İki secde arasında bir def'a $ diyecek kadar oturmak

CELSE-İ ALENİYYE
Açık oturum

CELU
f Şakacı, lâtifeci kimse * Kebap şişi

CELVET
Yerini, yurdunu terketme * Tas: Abdin fenâfillah olup halvetten ayrılması

CELVETİYE
Eskiden mevcud bir tarikat ismi

CELZ
Seyretmek

Alıntı Yaparak Cevapla