Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...

Eski 09-10-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...



RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BEL
Bilâkis, belki, katiyyetle, ihtimaldir, öyle, dahi kelimeleri mânasına tercüme edilir İ'rab edatıdır

BEL
f Ökçe Ayakkabı altının topuğa rastlayan yüksek kısmı

BEL
t Geminin orta kısmı * Bedenin ortası Göğüs ile karnın arası * Yüksek dağın iki zirvesi arasındaki kavisli kısmı veya alçakça olan geçit ve boğazı

BEL'
Yutma Emme * Belirsiz etme Ortadan kaldırma

BEL'-İ LOKMA
Lokmanın yutulması

BELÂ
(c: Belâyâ) Afet Sıkıntı Tasa, kaygı Musibet Mücazat İmtihan Dâhiye * Yaramaz nesne (Bak: Sadaka)(Ey insan! Mâdem canavar sûretinde bir hayvan, insanların hânesine misafir geldiği vakit berekete medar oluyor; öyle ise, mahlukatın en mükerremi olan insan; ve insanların en mükemmeli olan ehl-i iman; ve ehl-i imanın en ziyade hürmet ve merhamete şâyan aceze, alil ihtiyareler; ve alil ihtiyarların içinde şefkat ve hizmet ve muhabbete en ziyâde lâyık ve müstahak bulunan akrabalar; ve akrabaların içinde dahi en hakiki dost ve en sadık muhib olan peder ve valide, ihtiyarlık hâlinde bir hanede bulunsa, ne derece vesile-i bereket ve vasıta-i rahmet ve $ sırriyle yâni: "Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasa idi belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti" ne derece sebeb-i def'-i musibet olduklarını sen kıyas eyle M)

BELÂ-YI NÂGÂH
Ansızın gelen musibet Habersiz gelen belâ

BELÂ-YI SİYÂH
Kara belâ * Mc: Acı olan olaylar, kötü hâdiseler

BELA
Evet (Nefiyden sonra isbat için söylenir) Meselâ: Kur'ân-ı Kerim'de mezkûr; Cenab-ı Hakkın ruhlara karşı, "Ben Azîmüşşan sizin rabbiniz değil miyim?" diye sorduğunda, ruhlar $ Yâni: "Evet sen bizim Rabbimizsin" dediler (Bak: Bezm-i Elest) * Farsçada "Belî" diye söylenir

BELABİL
(Belbâl - Belbele C) Vesveseler Kederler Tasalar * (Bülbül C) Bülbüller Andelibler

BELÂ-CÛ
Belâ arayan Belâsını istiyen

BELAD(E)
Kötü kimse Müzevir, günahkâr Fena ve kötü şey

BELADET
Ahmaklık, sersemlik, kalınkafalılık Budalalık

BELÂ-DİDE
f Belâ görmüş, belâya çatmış

BELADİR
f Kadınların kullandıkları altun, gümüş, zümrüt, yakut, elmas gibi süs eşyası * Belâyı def etmek için verilen sadaka

BELÂ-ENDER-BELÂ
f Belâ üstüne belâ Zahmet içinde zahmet

BELÂG
Eriştirme, yetiştirme * Maksada uyan güzel ifâde Kâfi gelme, kifâyet

BELÂGAN MÂ-BELÂG
Bol bol Çok kâfi derecede

BELÂGAT
Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikatlı güzel söz söyleme san'atı Muktezâ-yı hâle mutâbık söz söylemek * Belâgat, hem düzgün, hem yerinde söz söylemeyi öğreten ilmin de adı olur Ve maani, beyan, bedi' diye üç kısma ayrılır Bu gün Edebiyat denilen bilgiye, ilm-i belâğat denilir (Edb L)(Arkadaş! Kelâmların hüsnünü artıran ve güzelliğini fazlaca parlatan belâgatın esaslarından biri de şudur ki: Bir havuzu doldurmak için etrafından süzülen sular gibi, beliğ kelâmlarda da zikredilen kelimelerin, kayıtların, hey'etlerin tamamen o kelâmın takib ettiği esas maksada nâzır olmakla onun takviyesine hizmet etmeleri, belâgat mezhebinde lâzımdır Belâgat, muktezâ-yı hâle mutabakattan ibarettir Kur'anın muhatabları, muhtelif asırlarda mütefavit tabakalardır Bu tabakalara mürâaten, muhavere ve mükâlemeyi o asırlara teşmil etmek üzere, çok yerlerde ta'mim için hazf yapıyor; çok yerlerde, nazm-ı kelâmı mutlak bırakıyor ki; ehl-i belâgat ve ulûm-u Arabiyece güzel görünen vecihler, ihtimâller çoğalsın ki, her asırda her tabaka, fehimlerine göre hissesini alsın İİ)

BELÂGAT-FÜRUŞ
f Belâgat taslıyan

BELÂGAT-PERDÂZ
f Düzgün konuşabilen, iyi söz söyliyebilen

BELÂGAT-PİRÂ
Belâgata süs veren Süslü ve belâgatlı konuşan

BELAH
Büyüklenmek, kibir

BELAHA
Yetişmemiş hurma koruğu * Kurumak, yebs * Yormak

BELAHET
Ahmaklık Düşüncesizlik Ne yaptığını iyi bilmemek

BEL'AK
Yaşlı, zayıf * Bir hurma cinsi

BELAK
Ayakları alacalı at

BELÂKEŞ
f Belâ çeken Sıkıntı içinde olan

BELAKİK
(Bülükka C) Sahralar, çöller Düzovalar

BELAL
Islaklık Islatış Su gibi ıslatan

BEL'AM
Terbiyesiz, açgözlü, obur * Hz Musa (AS) hakkında, yalan ve fena söyleyerek Beni-İsrail'i kandıran Bel'am bin Baura adında birinin adı

BEL'AME
Yutmak

BELAREK
f İyi su verilmiş kılıç, çelik * Ok temreni, ok mahfazası

BEL'AS
Büyük karınlı dişi deve

BELAT
Döşenmiş taş * Düzyer * Köy adı

BELAYA
(Belâ C) Musibetler Afetler Beliyyeler Belâlar

BELA-ZEDE
f Belaya uğramış, başına musibet gelmiş olan

BELBAL
(Belbele) Vesvese Tasa Telâş Yürek yanması Iztırab * Tehyic ve tahrik eylemek

BELBED
Akılsız ve ahmak kimse ki, ne ettiğini bilmez

BELBEL
Tasa, kaygı Yürek yanması

BELBELE
(C: Belâbil) Vesvese vermek, gamkin etmek, kuruntu vermek

BELBÛS
f Bir nevi haşhaş * Yabani soğan Dağ soğanı, sarmısak

BELCA'
Kaşları arası açık olan kadın (Müz: Eblec)

BELDAH
Kişinin kendini yere vurması

BELDARAN
Geçit yerleri muhafızlarının adı Tanzimattan sonra bunlara zaptiye denmiştir İkinci Meşrutiyetten beri jandarma olarak adlandırılırlar

BELDE
Memleket, şehir * Büyük köy * Yer, arz * Göğüs, sadır * İki kaş arasında kıl olmayıp açık olması

BELDE-İ TAYYİBE
Güzel ve hoş belde Medine-i Münevvere

BE-LEB
f Dudakta

BELEC
Zâhir ve rûşen olmak Gözükmek

BELED
(Belde C) Beldeler Memleketler

BELED SÛRESİ
(El-beled) Kur'an-ı Kerim'de 90 sure olup Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur

BELEDÎ
(Beled den) şehir veya kasaba ahalisinden olan, şehirli * Şehir ve kasabaya ait * Belediye İdaresine mensub * Mahallî, yerli

BELEDİYE
Bir şehir veya kasabanın temizliği, bayındırlığı ve nizamiyle ilgilenen daire

BELEH
Sersemlik, bönlük, ahmaklık, budalalık

BELEL
Yaşlık, rutubet, ıslaklık * Zafer, galibiyet* Mihnet, keder, üzüntü * Mücadele, kavga * Hastalıkdan iyileşen * Düşkünlük

BELEM
Üzerinden yol geçen tepe

BELEMUN
Çakır dikeni

BELENDAH
Bodur, şişman kimse

BELENDÎ
Enli

BELENSEM
Katran

BELES
İncire benzer bir yemiştir ve Yemen'de çok olur

BELEŞ
(Arabça bilâşey'den galattır) Ücretsiz, bedava

BELET
Kesilmek, inkıtâ

BELGE
(Bak: Vesika)

BELGİN
Belâ, zahmet, dâhiye

BELH
Bazan, sivâ (gayri) manasını ifâde eder

BELHA'
Bir gözüne sürme çekip, diğer gözünü unutan ve gömleğini ters giyen akılsız kadın

BELHÂ
Gönlü kibirli olan kadın

BELHAM
Çiftçilikte kullanılan saban Çift sürmeğe yarayan âlet

BELHAM
Nalbant Baytar

BELİ
f Evet

BELİD
(Belâdet den) Ahmak, sersem, bön, budala

BELİĞ
Edb: Belâgatli kimse Meramını tamamen, noksansız ve güzel sözlerle anlatmağa muktedir olan * Kâfi derecede olan Yeter olan

BELİGANE
f Beliğcesine, düzgün ve fasih olarak

BELİL
Islanmış olan şey * Serin ve yağmurlu rüzgâr

BELİNOGRAF
Fr Telefon hatlarıyla fotoğraf, şekil ve yazıyı uzak mesafeye nakleden cihaz

BELİTA
Kamış kap

BELİYYAT
(Beliyye C) Felâketler * Gamlar Kederler

BELİYYE
(C: Beliyyât) Belâ Müşkilât Musibet Âfet Tasa Keder

BELK
Kapı açmak * Ak ile kara alaca olma * Büyük terazi

BELKA'
Tenha çöl Harap ve boş yer * Yazı * Yalan yere yemin etmek * Su, süt gibi boğaz ıslatan şeyler * Bir hurma cinsi

BELKA'
Alaca Alaca bacaklı olan at

BELKAA
Şam vilâyetinde bir yerin adı * Kara ile ak alaca nesne * Parlak nesne

BELKIS
Süleyman (AS) zamanında, Yemen'de Sebe şehrinde hükümet süren Himyerîlerden bir melikedir Süleyman (AS) bunu Filistin'e çağırdı, geldi ve iman etti (Bak: Taht-ı Belkıs)(Hz Süleyman (AS) Taht-ı Belkısı yanına celb etmek için, vezirlerinden bir âlim-i ilm-i celb dedi: "Gözünüzü açıp kapayıncaya kadar sizin yanınızda o tahtı hazır ederim" olan hâdise-i harikaya delalet eden şu âyet $ ilââhir İşaret ediyor ki: Uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sûreten ihzar etmek mümkündür Hem vâki'dir ki; risaletiyle berâber saltanatla müşerref olan Hz Süleyman (AS) hem mâsumiyetine, hem de adaletine medar olmak için pek geniş olan aktar-ı memleketine bizzat zahmetsiz muttali olmak ve raiyetinin ahvalini görmek ve dertlerini işitmek, bir mu'cize sûretinde Cenab-ı Hak ihsan etmiştir Demek Cenab-ı Hakk'a itimad edip Süleyman'ın (AS) lisan-ı ismetiyle istediği gibi, o da lisan-ı istidadiyle Cenab-ı Hak'tan istese ve kavanin-i âdetine ve inayetine tevfik-i hareket etse; ona dünya bir şehir hükmüne geçebilir Demek taht-ı Belkıs Yemen'de iken Şam'da aynıyla veyahud sûretiyle hâzır olmuştur, görülmüştür Elbette taht etrafındaki adamların suretleriyle beraber sesleri de işitilmiştir İşte uzak mesafede, celb-i sûrete ve savta haşmetli bir sûrette işaret ediyor S)

BELKİ
Umulur, ihtimal, olabilir * Hattâ * Kat'iyyetle Dahi Şüphesiz

BELL
Yaş etmek Islatmak * Ulaştırmak * Hastanın sağlamlaşması

BELLET
(C: Bilel) Cisimlerin yüzeyinde olan yaşlık, ıslaklık

BELMA
f Faydasız, faydası olmayan İri ve kaba şey

BELSEK
Elbise değdiğinde yapışıp ayrılmayan bir ot

BELT
Kesmek

BELTA'
Her hususta hazakati ve feraseti olan

BELTAH
Kişi nefsini yere vurmak

BELTEM
Akılsız kimse * Peltek adam

BELÛ
(Bel' den) Çok yiyici, obur

BELUL
Kurtulma Hastalıkdan, marazdan kurtulma Halâs olma

BELÛS
f Tevazu, mahviyet Hileci Hile, yalan, dolan

BELÛT
Bot: Meşe ağacı * Meşe ağacının meyvesi olan palamut

BELV
(Belvâ) Dert, çile Musibet Zahmet * İmtihan, tecrübe

BELVAZ
f Çıkıntı Duvardan dışarı doğru çıkan direğin ucu

BELVE
Belâ

BELY
Mahvolmak * Belirsiz olmak

BELYAD
f Nakışsız, sade kostüm

BELZİ
Muhkem, güçlü, sağlam deve

BEM
Bazı sıfatlara katılarak mübalağa beyan eder

BEMBEYAZ
Her tarafı beyaz, çok beyaz

Alıntı Yaparak Cevapla