|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlıca Sözlük (B Harfi) Osmanlıca Kelimeler Sözlüğü...
RE: Osmanlıca Sözlük (B Harfi) BEL
Bilâkis, belki, katiyyetle, ihtimaldir, öyle, dahi kelimeleri mânasına tercüme edilir İ'rab edatıdır
BEL
f Ökçe Ayakkabı altının topuğa rastlayan yüksek kısmı
BEL
t Geminin orta kısmı * Bedenin ortası Göğüs ile karnın arası * Yüksek dağın iki zirvesi arasındaki kavisli kısmı veya alçakça olan geçit ve boğazı
BEL'
Yutma Emme * Belirsiz etme Ortadan kaldırma
BEL'-İ LOKMA
Lokmanın yutulması
BELÂ
(c : Belâyâ) Afet Sıkıntı Tasa, kaygı Musibet Mücazat İmtihan Dâhiye * Yaramaz nesne (Bak: Sadaka)(Ey insan! Mâdem canavar sûretinde bir hayvan, insanların hânesine misafir geldiği vakit berekete medar oluyor; öyle ise, mahlukatın en mükerremi olan insan; ve insanların en mükemmeli olan ehl-i iman; ve ehl-i imanın en ziyade hürmet ve merhamete şâyan aceze, alil ihtiyareler; ve alil ihtiyarların içinde şefkat ve hizmet ve muhabbete en ziyâde lâyık ve müstahak bulunan akrabalar; ve akrabaların içinde dahi en hakiki dost ve en sadık muhib olan peder ve valide, ihtiyarlık hâlinde bir hanede bulunsa, ne derece vesile-i bereket ve vasıta-i rahmet ve $ sırriyle yâni: "Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasa idi belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti " ne derece sebeb-i def'-i musibet olduklarını sen kıyas eyle M )
BELÂ-YI NÂGÂH
Ansızın gelen musibet Habersiz gelen belâ
BELÂ-YI SİYÂH
Kara belâ * Mc: Acı olan olaylar, kötü hâdiseler
BELA
Evet (Nefiyden sonra isbat için söylenir ) Meselâ: Kur'ân-ı Kerim'de mezkûr; Cenab-ı Hakkın ruhlara karşı, "Ben Azîmüşşan sizin rabbiniz değil miyim?" diye sorduğunda, ruhlar $ Yâni: "Evet sen bizim Rabbimizsin" dediler (Bak: Bezm-i Elest) * Farsçada "Belî" diye söylenir
BELABİL
(Belbâl - Belbele C ) Vesveseler Kederler Tasalar * (Bülbül C ) Bülbüller Andelibler
BELÂ-CÛ
Belâ arayan Belâsını istiyen
BELAD(E)
Kötü kimse Müzevir, günahkâr Fena ve kötü şey
BELADET
Ahmaklık, sersemlik, kalınkafalılık Budalalık
BELÂ-DİDE
f Belâ görmüş, belâya çatmış
BELADİR
f Kadınların kullandıkları altun, gümüş, zümrüt, yakut, elmas gibi süs eşyası * Belâyı def etmek için verilen sadaka
BELÂ-ENDER-BELÂ
f Belâ üstüne belâ Zahmet içinde zahmet
BELÂG
Eriştirme, yetiştirme * Maksada uyan güzel ifâde Kâfi gelme, kifâyet
BELÂGAN MÂ-BELÂG
Bol bol Çok kâfi derecede
BELÂGAT
Hitâbettiği kimselere göre uygun, tam yerinde, düzgün ve hakikatlı güzel söz söyleme san'atı Muktezâ-yı hâle mutâbık söz söylemek * Belâgat, hem düzgün, hem yerinde söz söylemeyi öğreten ilmin de adı olur Ve maani, beyan, bedi' diye üç kısma ayrılır Bu gün Edebiyat denilen bilgiye, ilm-i belâğat denilir (Edb L )(Arkadaş! Kelâmların hüsnünü artıran ve güzelliğini fazlaca parlatan belâgatın esaslarından biri de şudur ki: Bir havuzu doldurmak için etrafından süzülen sular gibi, beliğ kelâmlarda da zikredilen kelimelerin, kayıtların, hey'etlerin tamamen o kelâmın takib ettiği esas maksada nâzır olmakla onun takviyesine hizmet etmeleri, belâgat mezhebinde lâzımdır   Belâgat, muktezâ-yı hâle mutabakattan ibarettir Kur'anın muhatabları, muhtelif asırlarda mütefavit tabakalardır Bu tabakalara mürâaten, muhavere ve mükâlemeyi o asırlara teşmil etmek üzere, çok yerlerde ta'mim için hazf yapıyor; çok yerlerde, nazm-ı kelâmı mutlak bırakıyor ki; ehl-i belâgat ve ulûm-u Arabiyece güzel görünen vecihler, ihtimâller çoğalsın ki, her asırda her tabaka, fehimlerine göre hissesini alsın İ İ )
BELÂGAT-FÜRUŞ
f Belâgat taslıyan
BELÂGAT-PERDÂZ
f Düzgün konuşabilen, iyi söz söyliyebilen
BELÂGAT-PİRÂ
Belâgata süs veren Süslü ve belâgatlı konuşan
BELAH
Büyüklenmek, kibir
BELAHA
Yetişmemiş hurma koruğu * Kurumak, yebs * Yormak
BELAHET
Ahmaklık Düşüncesizlik Ne yaptığını iyi bilmemek
BEL'AK
Yaşlı, zayıf * Bir hurma cinsi
BELAK
Ayakları alacalı at
BELÂKEŞ
f Belâ çeken Sıkıntı içinde olan
BELAKİK
(Bülükka C ) Sahralar, çöller Düzovalar
BELAL
Islaklık Islatış Su gibi ıslatan
BEL'AM
Terbiyesiz, açgözlü, obur * Hz Musa (A S ) hakkında, yalan ve fena söyleyerek Beni-İsrail'i kandıran Bel'am bin Baura adında birinin adı
BEL'AME
Yutmak
BELAREK
f İyi su verilmiş kılıç, çelik * Ok temreni, ok mahfazası
BEL'AS
Büyük karınlı dişi deve
BELAT
Döşenmiş taş * Düzyer * Köy adı
BELAYA
(Belâ C ) Musibetler Afetler Beliyyeler Belâlar
BELA-ZEDE
f Belaya uğramış, başına musibet gelmiş olan
BELBAL
(Belbele) Vesvese Tasa Telâş Yürek yanması Iztırab * Tehyic ve tahrik eylemek
BELBED
Akılsız ve ahmak kimse ki, ne ettiğini bilmez
BELBEL
Tasa, kaygı Yürek yanması
BELBELE
(C : Belâbil) Vesvese vermek, gamkin etmek, kuruntu vermek
BELBÛS
f Bir nevi haşhaş * Yabani soğan Dağ soğanı, sarmısak
BELCA'
Kaşları arası açık olan kadın (Müz: Eblec)
BELDAH
Kişinin kendini yere vurması
BELDARAN
Geçit yerleri muhafızlarının adı Tanzimattan sonra bunlara zaptiye denmiştir İkinci Meşrutiyetten beri jandarma olarak adlandırılırlar
BELDE
Memleket, şehir * Büyük köy * Yer, arz * Göğüs, sadır * İki kaş arasında kıl olmayıp açık olması
BELDE-İ TAYYİBE
Güzel ve hoş belde Medine-i Münevvere
BE-LEB
f Dudakta
BELEC
Zâhir ve rûşen olmak Gözükmek
BELED
(Belde C ) Beldeler Memleketler
BELED SÛRESİ
(El-beled) Kur'an-ı Kerim'de 90 sure olup Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur
BELEDÎ
(Beled den) şehir veya kasaba ahalisinden olan, şehirli * Şehir ve kasabaya ait * Belediye İdaresine mensub * Mahallî, yerli
BELEDİYE
Bir şehir veya kasabanın temizliği, bayındırlığı ve nizamiyle ilgilenen daire
BELEH
Sersemlik, bönlük, ahmaklık, budalalık
BELEL
Yaşlık, rutubet, ıslaklık * Zafer, galibiyet * Mihnet, keder, üzüntü * Mücadele, kavga * Hastalıkdan iyileşen * Düşkünlük
BELEM
Üzerinden yol geçen tepe
BELEMUN
Çakır dikeni
BELENDAH
Bodur, şişman kimse
BELENDÎ
Enli
BELENSEM
Katran
BELES
İncire benzer bir yemiştir ve Yemen'de çok olur
BELEŞ
(Arabça bilâşey'den galattır) Ücretsiz, bedava
BELET
Kesilmek, inkıtâ
BELGE
(Bak: Vesika)
BELGİN
Belâ, zahmet, dâhiye
BELH
Bazan, sivâ (gayri) manasını ifâde eder
BELHA'
Bir gözüne sürme çekip, diğer gözünü unutan ve gömleğini ters giyen akılsız kadın
BELHÂ
Gönlü kibirli olan kadın
BELHAM
Çiftçilikte kullanılan saban Çift sürmeğe yarayan âlet
BELHAM
Nalbant Baytar
BELİ
f Evet
BELİD
(Belâdet den) Ahmak, sersem, bön, budala
BELİĞ
Edb: Belâgatli kimse Meramını tamamen, noksansız ve güzel sözlerle anlatmağa muktedir olan * Kâfi derecede olan Yeter olan
BELİGANE
f Beliğcesine, düzgün ve fasih olarak
BELİL
Islanmış olan şey * Serin ve yağmurlu rüzgâr
BELİNOGRAF
Fr Telefon hatlarıyla fotoğraf, şekil ve yazıyı uzak mesafeye nakleden cihaz
BELİTA
Kamış kap
BELİYYAT
(Beliyye C ) Felâketler * Gamlar Kederler
BELİYYE
(C : Beliyyât) Belâ Müşkilât Musibet Âfet Tasa Keder
BELK
Kapı açmak * Ak ile kara alaca olma * Büyük terazi
BELKA'
Tenha çöl Harap ve boş yer * Yazı * Yalan yere yemin etmek * Su, süt gibi boğaz ıslatan şeyler * Bir hurma cinsi
BELKA'
Alaca Alaca bacaklı olan at
BELKAA
Şam vilâyetinde bir yerin adı * Kara ile ak alaca nesne * Parlak nesne
BELKIS
Süleyman (A S ) zamanında, Yemen'de Sebe şehrinde hükümet süren Himyerîlerden bir melikedir Süleyman (A S ) bunu Filistin'e çağırdı, geldi ve iman etti (Bak: Taht-ı Belkıs)(Hz Süleyman (A S ) Taht-ı Belkısı yanına celb etmek için, vezirlerinden bir âlim-i ilm-i celb dedi: "Gözünüzü açıp kapayıncaya kadar sizin yanınızda o tahtı hazır ederim" olan hâdise-i harikaya delalet eden şu âyet $ ilââhir  İşaret ediyor ki: Uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sûreten ihzar etmek mümkündür Hem vâki'dir ki; risaletiyle berâber saltanatla müşerref olan Hz Süleyman (A S ) hem mâsumiyetine, hem de adaletine medar olmak için pek geniş olan aktar-ı memleketine bizzat zahmetsiz muttali olmak ve raiyetinin ahvalini görmek ve dertlerini işitmek, bir mu'cize sûretinde Cenab-ı Hak ihsan etmiştir Demek Cenab-ı Hakk'a itimad edip Süleyman'ın (A S ) lisan-ı ismetiyle istediği gibi, o da lisan-ı istidadiyle Cenab-ı Hak'tan istese ve kavanin-i âdetine ve inayetine tevfik-i hareket etse; ona dünya bir şehir hükmüne geçebilir Demek taht-ı Belkıs Yemen'de iken Şam'da aynıyla veyahud sûretiyle hâzır olmuştur, görülmüştür Elbette taht etrafındaki adamların suretleriyle beraber sesleri de işitilmiştir İşte uzak mesafede, celb-i sûrete ve savta haşmetli bir sûrette işaret ediyor S )
BELKİ
Umulur, ihtimal, olabilir * Hattâ * Kat'iyyetle Dahi Şüphesiz
BELL
Yaş etmek Islatmak * Ulaştırmak * Hastanın sağlamlaşması
BELLET
(C : Bilel) Cisimlerin yüzeyinde olan yaşlık, ıslaklık
BELMA
f Faydasız, faydası olmayan İri ve kaba şey
BELSEK
Elbise değdiğinde yapışıp ayrılmayan bir ot
BELT
Kesmek
BELTA'
Her hususta hazakati ve feraseti olan
BELTAH
Kişi nefsini yere vurmak
BELTEM
Akılsız kimse * Peltek adam
BELÛ
(Bel' den) Çok yiyici, obur
BELUL
Kurtulma Hastalıkdan, marazdan kurtulma Halâs olma
BELÛS
f Tevazu, mahviyet Hileci Hile, yalan, dolan
BELÛT
Bot: Meşe ağacı * Meşe ağacının meyvesi olan palamut
BELV
(Belvâ) Dert, çile Musibet Zahmet * İmtihan, tecrübe
BELVAZ
f Çıkıntı Duvardan dışarı doğru çıkan direğin ucu
BELVE
Belâ
BELY
Mahvolmak * Belirsiz olmak
BELYAD
f Nakışsız, sade kostüm
BELZİ
Muhkem, güçlü, sağlam deve
BEM
Bazı sıfatlara katılarak mübalağa beyan eder
BEMBEYAZ
Her tarafı beyaz, çok beyaz
|