Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)-Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi)İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (Ş Harfi) ŞERER (Şerare ve Şerere C) Kıvılcımlar
ŞERERE (C: Şirer-Şirâr) Ateş kıvılcımı
ŞERERFEŞAN f Kıvılcım saçan
ŞERERNÂK f Kıvılcım saçan
ŞERES Elin yarılması * Kaba ve galiz olmak
ŞERET (C: Eşrât) Alâmet İşaret, belirti
ŞERETİYY (C: Şurut-Şuratâ) Çeri başı * Pazar başı
ŞERH Açma, genişletme * Açıklama Anlaşılanı anlatma Bir yazı veya konuşmayı kolay anlaşılması için izah etme, tafsil etme * Bir şeyi dilim dilim kesme * Bollaştırma * Bir müşkil ve mübhem makaleyi açıklama, keşif ve izhar etme * Açıklanmış yazı, risale
ŞERH Her nesnenin evveli * Her sene yeni doğan deve yavruları * Yiğitlik * Yarmak
ŞERHA Dilim Kesilip dilimlenmiş şey parça
ŞERHAN Çok tamahkâr, ziyade hırs sâhibi, açgözlü, haris
ŞERHAN (Şerhen) İzah etmek, açıklamak suretiyle Şerhederek
ŞER'Î Şeriata uygun, İslâmiyetçe makbul olan İlâhî kanuna dair Meşru'
ŞERİAT Doğru yol Hak din yolu * Büyük ve geniş cadde * Nur, aydınlık, ışık * Kur'an-ı Kerim ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın târif ettiği ve bildirdiği yol Allah (CC) tarafından Peygamber Aleyhisselâm vâsıtasiyle vaz' ve tebliğ olunan hükümleri hâvi İlâhî kanunların hey'et-i mecmuası Şeriat, aynı zamanda din mânâsına müsta'meldir ki, ahkâm-ı asliye denen itikadiyâtı ve ahkâm-ı fer'iye denen ibadet, ahlâk ve muâmelât yâni, İslâm Hukukunu ihtivâ etmektedir (Bak: Hukuk)(Şeriat; insanlardan sudur eden ef'âl-i ihtiyariyeyi bir nizam ve bir intizam altına alıp tahdid eden kaidelerin hulâsasıdır veya devletin işlerini tanzim eden nizamların, düsturların, kanunların mecmuasıdır İİ)(Şeriat ikidir Birincisi: Âlem-i asgar olan insanın ef'âl ve ahvâlini tanzim eden ve sıfât-ı kelâmdan gelen bildiğimiz şeriattır İkincisi: İnsan-ı ekber olan âlemin harekât ve sekenatını tanzim eden, sıfat-ı iradeden gelen şeriat-i kübra-yı fıtriyedir ki, bazan yanlış olarak tabiat tesmiye edilir H)("Şir'a, Şeria, Meşrea"; lügatta bir ırmak veya herhangi bir su menbaından su içmek veya almak için girilen yol demektir Bunda, insanların hayat-ı ebediyeye ve saadet-i hakikiyeye ulaşması için Allah Teâlâ'nın vaz' u teklif ettiği ahkâm-ı mahsusaya ve mezheb-i müstakime bil'istiâre ıtlak edilmiştir ki, din demektir) (ET)(Şeriat, din lisânında; Cenâb-ı Hakkın, kulları için vazetmiş olduğu, dini, dünyevi ahkâmın heyet-i mecmuasıdır Bu itibarla şeriat: Din ile müradif olup, hem ahkâm-ı asliye denilen itikadiyatı, hem ahkâm-ı fer'iye-i ameliye denilen ibadet, ahlâk ve muâmelâtı ihtiva ederŞeriat, umumi mânasına nazaran bir Peygamber-i Zişân tarafından tebliğ edilmiş kanun-u İlâhi demektir Ahkâm-ı Şer'iye denilince, bundan kanun-u İlâhi hükümleri mânasını anlamak lâzımdır Ve bununla asıl Kur'ana, Hadise, İcmaa sarahaten müstenid olan hükümler kasdedilmiş olur Ist FK)(Devlet ve uyruk, siyasetin ve siyasi olan hükümlerin icabına göre idare olunur ise, bu da yerilmiş olur Çünkü Allah'ın nurundan ibaret olan şeriat hükümleri ihmâl edilmiş oluyor Beşerin bütün işi, gerek devlet işi ve gerek başka işler olsun iyiliği ve kötülüğü âhirette kendisine aittir Yani iyi ise ecirli ve sevaplıdır, kötü ise cezaya çarptırılır Allah Elçisi (ASM): "Ancak dünyadaki iyi ve kötü bütün amelleriniz âhirette kendinize reddedilir Yani hayır ise ecir ve sevap kazanır, kötü ise cezaya çarptırılırsınız!" der Siyasi hükümlerde ise ancak dünyevi fayda ve maslahatlar gözönünde bulundurulur Siyasi kanunları koyanlar, ancak dünya hayatının dış görünüşünü görür ve bilirler Şari'in maksadı ise, insanların âhiret saâdetidir İşte bundan dolayı, bütün insanların gerek dünyevi ve gerek âhiret işlerinde şeriatlara uygun olarak görmeye sevketmek vâcibdir Bu vazife, kendilerine şeriat indirilmiş olan peygamberlere, onlardan sonra onların yerine geçenlere (devlet başkanlarına) yükletilmelidir Siyasetçi demek, akli delil ve hükümlere dayanarak dünya maslahat ve faidelerini elde eden, zarar ve ziyanları defetmeye sevk eden insan demektir Halifelik ise, umumiyetle âhiret fayda ve maslahatlarını gözönünde bulundurarak şeriat ile iş görmeğe sevkeder Şari'a göre, dünya iş ve amellerinin hepsi de (sonucu bakımından) âhirete râcidir Halifelik ise, dini korumak ve dünya siyasetini dine uygun olarak idare etmek hususunda şeriat sahibine nâiblik etmek demektir) (Mukaddime, İbn-i Haldun, ci: 1, sh: 508-509-510, 1954, İstanbul Maarif Basımevi)
ŞERİAT-I FITRİYE Cenab-ı Hakk'ın kâinatta vaz'ettiği fıtrî kanunlar Âlemin harekât ve sükûnetini tanzim eden ve Allahın irade sıfatından gelen kanunlar
ŞERİAT-I GARRÂ Parlak ve nurlu şeriat İslâmiyet
ŞERİB Yabancı kimse ile oturup şarap içen * Davarını yabancı kimsenin davarıyla birlikte sulamak
ŞERİDE Kavun dilimi
ŞERİF(E) Şerefli, mübarek * Peygamber neslinden ve Hazret-i Hüseyin soyundan olup İslâmiyete tam sadâkatla bağlı temiz kimse (Bak: Sâdât)
ŞERİHA (C: Şerâih) Vücuttan kopmayarak ayrılmış olan et parçası * Et dilimi
ŞERİK Ortak * Arkadaş
ŞERİK-İ CÜRM Huk: Suç ortağı
ŞERİR(E) Şerli Şer işleyen Kötülük yapan Kötü
ŞERİS Eski nalin
ŞERİS Yaramaz huylu kimse
ŞERİT Hurma yaprağından yapılan urgan
ŞER'Î TAKVİM (Bak: Takvim-i Arabî)
ŞERİYY İyi, kıymetli at
ŞER'İYYE(T) Şeriata uygun olma Kanun ve nizamlara muvafık bulunma
ŞERKA' Kulağı uzunlamasına yarık olan koyun
ŞERM Yarmak * Atâ etmek, hediye vermek
ŞERM (ŞİRM) f Utanç Utanma Hayâ etme Hicab etme
ŞERMENDE f Utanmış, mahcub Utanılacak bir iş yapan
ŞERMGİN f Utangaç Utanan, hayâ eden
ŞERMİN f Mahcub Utangaç
ŞERMNÂK f Mahcub Utangaç
ŞERMSÂR f Utangaç, müstahyi, mahcub
ŞERNAK Göz kapağının ağır ve kalın olması * Ekinin bir mertebe uzun olması
ŞERNİS Eli ve ayağı kaba olan
ŞERR Kötü iş, kötülük Fenâlık * Kavga * Allaha isyan, emirlerine uymama, muhalif hareket etme * Fenâ adam, fenâlık yapan adam, kötü adam * Daha kötü, en kötü
ŞERR-İ MAHZ Sırf şer Hiç hayır ciheti olmayan şer ve musibet
ŞERR-ÜN NÂS İnsanların en kötüsü, en zararlısı
ŞERREDE "Ayırdı" mânâsına "Teşrid"den mâzi fiili (Bak: Teşrid)
ŞERR Ü FESAD Kötülük ve bozukluk şer ve fesat
ŞERŞERE Ateş üstüne koyunca cızlayıp ötmek * Yarmak * Kesmek * , mal mülk * Ağırlık (Bu mânâya C: Şerâşir)
ŞERUR Çok şerli
ŞERVAL f şalvar
ŞERVAT Uzun, tavil
ŞERYE Çekirdekten biten hurma ağacı * Az pahalı nesne
ŞERZ (C: Şerâriz-Şevâriz) Şiddet * Zorluk * Kuvvet * Kalabalık, galizlik Kat'etmek, kesmek
ŞERZE f Kuduruk, kudurmuş
ŞERZİME Küçük insan topluluğu (Bak: Şirzime)
ŞESAR (Şâsır) Geyik buzağısı (Müe: Şesara)
ŞESASA şiddet * Yaramazlık * Sığır üstüne yük vurmak * Kuru ve sert yer * Acele
ŞESEL Yoğunluk
ŞESEN Huşunet, haşinlik
ŞESİB Yay
ŞESİS Sütü gitmiş hayvan
ŞESS (C: şisâs) Boya otu
ŞEST f Balık oltası * Okçuların parmaklarına taktıkları yüksük
ŞESU' Uzak * Ayakkabısının tasması parçalanmış olan
ŞESUS (C: Şesâyıs) Sütü az olan deve
ŞEŞ f Altı 6
ŞEŞ-CİHET f Altı yön, altı cihet (Bak: Cihat-ı sitte)
ŞEŞ-EBRAR Altı aded hayır sahibi ki, bunlar: Hz Ebubekir, Hz Ömer, Hz Osman, Hz Ali, Hz Hasan, Hz Hüseyin'dir (Radıyallahu anhüm)
ŞEŞHANE f Namlusunda 6 yivi bulunan tüfek veya top
ŞEŞ-PA f Altı ayaklı
ŞEŞ-PER f Altı kanat * Eski savaş âletlerinden 6 dilimli bir topuz
ŞEŞÜM Altıncı, sâdis
ŞET' Açlıktan veya hastalıktan dolayı acı duymak
ŞETAME Çirkin yüzlü ve yaramaz sözlü olmak
ŞETARET
ŞETARET Şenlik Şatır ve şuh olmak * Yarım olmak * Göz ucuyla bakmak * Hafiflik (Ağırbaşlılığın zıddı)
ŞETAT Dağılmak, perakende ve dağılmış olmak
ŞETAT Hadden aşırı olmak * Hakdan uzak * Zulüm, cevr, yalan, kizb, saçma
ŞETEN (C: Eştân) Sağlam bükülmüş uzun urgan * Uzak olmak * Sağlam yapmak
ŞETER Gözün kapaklarının devrik olması * Bir kale adı
ŞETET Perişaniyet, dağınıklık, teşettüt
ŞETEVİYY Kışa mensup, kış ile ilgili * Kış evi * Kış kaftanı, kışlık elbise * Kış yağmuru
ŞETİBE Uzununa kesilmiş olan sahtiyan parçası
ŞETİM Küfredilmiş sövülmüş kimse * Kerih ve kabih olan, çirkin
ŞETİME Sövme, sövüş, sövüp sayma
ŞETİT(E) Dağılmak, müteferrik olmak Çeşitli
ŞETM Sövmek, azarlamak, küfretmek
ŞETM-İ GALİZ Edepsizce sövme
ŞETN Dokumak Çulhalık
ŞETT Dağınık olmak, târumar etmek, dağıtmak Başka başka olmak
ŞETTA Çeşitli, başka başka, ayrı ayrı Çok ve müteferrik olan
ŞETTAM (şetm den) Çok küfreden
ŞETTE (ŞETÂT) Perâkende olmak, dağılmak
ŞETUN Irak, uzak, baid
ŞETUT Büyük hörgüçlü dişi deve
ŞETUTÎ Büyük hörgüçlü deve
ŞETVA Mısır'da bir köy
ŞETVE Kış olmak * Soğuk olmak * Kıtlık olmak
ŞEUB Ölüm, mevt
ŞE'V Geçmek, takaddüm eylemek * Son, nihayet * Devenin yuları * Zembil * Kuyudan kazıp toprak çıkarmak Kuyudan çıkan toprak * Kaygan
ŞEV f Gece Leyl
ŞEVA Kolay * Vücut organları (El, ayak gibi) * Malın kötüsü
ŞEVAGİL (Şagile C) Uğraşmalar, meşguliyetler
ŞEVAHIK (şahika C) Yüksek tepeler, şahikalar
ŞEVAHİD (Şâhid C) Şahitler, şehadet edenler
ŞEVAHİN (Şahin C) Şahinler, doğan kuşları
ŞEVAİ' (Şâyi' C) Yayılmış bulunanlar Şâyi olanlar
ŞEVAİB (Şâibe C) Kusurlar, lekeler, noksanlar, ayıplar * Şüpheler $* Eserler, izler, nişânlar
ŞEVAİR (Şâire C) Kadın şâirler

Alıntı Yaparak Cevapla