Yalnız Mesajı Göster

İstanbul'un Fethi Tiyatro - İstanbul'un Fethi Tiyatro Metni

Eski 09-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İstanbul'un Fethi Tiyatro - İstanbul'un Fethi Tiyatro Metni



FETİH MARŞI
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek
Dağlardan çektiriler, kalyonlar çekilecek
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek
Yürü hâlâ ne diye oyunda oynaştasın?
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın

Sende geçebilirsin yardan, anadan, serden
Senin de destanını okuyalım ezberden
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden
Yüzüne çarpmak gerek, zamanenin fendini
Göster, kabaran sular nasıl yıkar bendini…
Küçük görme, hor görme delikanlım kendini,
Şu kırık âbideyi yükseltecek taştasın,
Fatih’in Istanbul’u fethettiği yaştasın,

Bu kitaplar Fatih’tir, Selim’dir, Süleyman’dır
Şu mihrap Sinan-üddin, şu minâre Sinan’dır
Haydi artık uyuyan destanını uyandır…
Bilmem neden gündelik işlerle telâştasın,
Kızım sen de Fatih’ler doğuracak yaştasın

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan,
Yürüyeceksin, millet yürüyecek arkandan
Sana selâm getirdim Ulubatlı Hasan’dan:
Senki burçlara bayrak olacak kumaştasın,
Fatih’in Istanbul’u fethettiği yaştasın

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin
Çelebiler çekilip, haremlerde kışlasın
Yürü aslanım, Fetih hazırlığı başlasın!
Yürü! hâlâ ne diye kendinle savaştasın?
Fetih’in Istanbul’u fethettiği yaştasın

A Nihat ASYA

Elde sensin, dilde sen, gönüldesin, baştasın,
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın

5 TABLO
(Uzakta, ışık yanınca surlar gözükür, Sultan Ikinci Mehmet
maiyyeti ile beraber otağın önünde surları gözlüyor, yalın kılınç
S Mehmet, M Gürani, Akşemseddin, Hızır Bey, bir de üç hilâlli
bir sancak gözükür, sancak dalgalanır Dikkatler ve heyecanlı
yüzler Derinden -Allah Allah- sesleri, kılınç şakırtıları ve
top sesleri işitiliyor Ani bir dalgalanma olur, sırtlarında ok ve
yayları bulunan, surlardan beri koşan üç asker gelir, tam
sultanın önünde durur, eğilerek selâmlamaktadırlarsa da müthiş
solumaktadırlar Ciğerleri paralanacak gibi Ve birinci asker
hemen müjdeler)

1 SAHNE: (Askerler ve Sultanın meclisi)

I ASKER – (Soluğunu güçlükle toparlar, bağırarak) Sulta-
nım , surlara bayrağı dikti (soluğu kesilir ve düşer)

S MEHMET – (Heyecanla ilerler, ikinci askere) Kim, kim?

II ASKER – (Ayni boğulan nefesle) Ulubatlı Hasan, Ulu-
batlı Hasan… (düşer)

(Herkes karışır)

S MEHMET – (Üçüncü askere acele) Kendisi nerede?

III ASKER – (Son soluğunda) Yaralı ağır yaralı… (Düşer)

S MEHMET – (Haykırarak, Hızır Bey’e) Hızır Bey yetiş,
Hasan’a yetiş… Beylerim Paşalarım… hücumm… son hamledir
bu…

(Hızır hızla surlara doğru kaybolur ve hepsi “Allah Allah”
diye hücum ederken ışık söner)

6 TABLO
(Mehter çalmada Işık yanınca sadece surlar görünmede,
aniden bir Yeniçeri girer, sırtında ok yay, elinde kılınç ve
kalkan Heyecanla etrafa bakarken âniden bir Bizans askerinin
hücumuna ugrar Kılınç kalkan döğüşürlerken, Bizanslı kaçar ve
yeniçeri nara atar Bilâhare öteden bir Bizanslı daha çıkar,
haykırarak saldırır Yeniçeri baskın döğüşmede Döğüşürken
Bizanslının kılıcı düşer Yeniçeri, kılıcını almasını işaret eder ve
bekler Kılıcını alan Bizanslı yeniden saldırır Bizanslının bu
sefer de kalkanı düşer Yeniçeri de kalkanını fırlatır ve kalkansız
döğüşürler Bizanslı sırtındaki yapıncayı (kama) Yeniçerinin suratına
atarak hile yapmak ister Yeniçeri onu kılınçla karşılar ve hamle
yapar Bizanslıyı sıkıştırır, devirir ve kılıcını kaldırır Bizanslı-
nın karnına basar Bizanslının gözleri fırlamıştır Yeniçeri
kılıcını saplar ve “Allah” diye bağırırken Bizanslı acı bir feryat
bastırır ve kıvranır Tam bu arada ışık söner Bu esnada döğüşün
başında “Yeniçeriye” şiiri okunmaktadır, Fetih hadisi yüksek
şesle okunur)

YENİÇERİ’YE GAZEL
Vur pençe-i Alîde ki şeşîr aşkına
Gülbanki asmânı tutan pir aşkına

Ey leşker-i müfettihul ebvap vur bugün,
Feth-i mübîni zâmin o tebşir aşkına

Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i Hilâl içün,
Gelmiş bu şehsuvar-ı cihangîr aşkına

Düşsün çelengi rûmun, eğilsün ser-i fırenk,
Vur Türk’ü gönderen Yed-i takdîr aşkına

Son savletinle vur ki; açılsın bu surlar,
Fecr-i hücum içindeki o tekbir aşkına

Yahya KEMAL

7 TABLO
(Işık yandığında görünen; Ayasofya, kilise halinde, kubbe-
sinde haç Ve minaresiz Ayasofya önünde perişan kılıklı büyüklü
küçüklü Bizanslılar Kalabalık karışmada ve ağlayanlar var
Uzaktan top sesleri geliyor Orada bir keşiş (rahip) dolaşmaktadır
Sağdan uzun cübbeli uzun sakallı patrik girer Salınarak ortaya
gelir)

1 SAHNE: (Kalabalık ile Patrik)

PATRİK – (Tepeden bir tavırla oradakilere, elini hayretle
açarak) Ne var, ne bu, ne oluyor? Niçin buradasınız?

BİR BİZANSLI – (Ağlıyarak) Biz savaşmıyoruz Bizansın
günahı o kadar çok ki; Mesih’in ruhu onun üzerine ateş
yağdırıyor Biz boşuna ölmek istemiyoruz Varsa yüreğiniz,
Osmanlıyla gidip savaşın

PATRİK – (Şaşırır ve toplanır, yukarılara bakınarak, elle-
rini açarak) Melekler Mesih ile üzerimizde dolaşıyor (Ara -
Yüzleri kontrol eder) Zafer bizimdir

BİR BİZANSLI – (Kin ve istihza (alay) karışık, bakar) Büyük
ruhani, artık şu anda bu türlü sözler kargaları güldürür
Biliyor musunuz müslümanlar Allah Allah deyip surlara tırma-
nırken dev toplar askere yolaçıyor Onlar fal ile kehanetle
avunmuyorlar

(Keşiş ve Patrik âniden sertleşlir, dik dik bakarlar Adam
devam eder)

BİR BIZANSLI – İmanları maddî güçlerine destek ve reh-
ber oluyor Hocaları ve hükümdarları askerlerin önünde çarpı-
şıyor

(Sağdan sert adımlarla, zırhlı ve silâhlı Kral Kostantin ve
maiyeti girer Halkı hayretle süzer Öbürleri geride dururlar -
Ara)

2 SAHNE: (Kostantin ve öncekiler)

KOSTANTİN – (Halka,) Yürüyün mukaddes cihada Ruha-
niler (Prenslere) Prenslerim (halka döner) Milletim (Sükût, ses
çıkmayınca kıpırdanma olmayınca; kılıcını çeker ve yere atar)
Altın kabzalı kılınç gerekmez artık (Prenslere döner) Bana kanlı
bir kılınç verin…

(Etrafta ürperti ve geri çekilmeler Jüstinyen krala uzatır)

KOSTANTIN – (Kılıcını alır ve gözü dolaşan keşişe takılır
Ara) Hey (eliyle çağırır) Keşiş gel bakayım (Önüne çömelen
Keşiş’e) Bir Remil at (fal) bakayım, savaşı kim kazanacak?

KEŞİŞ – (Diz çöker yere bir şeyler atar bakar, kıvranır
Krala bakar, etrafa bakar ve çaresiz söyler Çenesi yukarıda)
Karalar ve denizler, ağaçlar ve kuşlar hep bunu fısıldıyor
Bizansın yıldızı söner gibidir Talih Osmanlı’ya gülüyor…

KOSTANTIN – (Sert bir itişle Keşişi yere serer ve) Alın bu
uğursuz herifi hapsedin (Yanındakilere) Jüstinyen, Dimitriya-
dis… yürüyün henimle, surlarda bir er gibi çarpışarak öleceğiz
(Karışırlar ve hepsi aynı noktaya bakarken sağdan yeniçeri-
ler, ellerinde mızraklar, başlarında uzun külâhlarıyla görü-
nürler)

YENIÇERILER – (Eliyle işaret ederek ve iterek) Savulun,
açılın yol verin, Hünkâr geliyor Sultanımız Ayasofya’ya geliyor

(Ve Fatih, sağda Akşemseddin solunda Molla Gürani, Hızır
Bey yürür ve orta yerde bir an duraklar Halk dikkatle bakışır,
yürür ve kaybolurlar Askerler dimdik dururlarken halk yeniden
karışır ve Yeniçeri halkı açar)

YENIÇERİLER – Savulun… açılın Hünkâr Fethin ilk na-
mazını kıldı çıkıyor…

(Fatih ve maiyeti çıkar, orta yerde dururlar, Fatih etrafı
süzer, dinler Bir inilti gelmektedir)

FATIH – (Ortaya) Bir inilti geliyor Nedir bu?

BIR BIZANSLI – (Koşarak ilerler eli göğsünde) Kostantin’-
in hepsettiği Keşiş’tir efendim Fal açtırdı Osmanlı lehine gelince
hapsettirdi

FATIH – Getirin o ihtiyarı…
(Yeniçeriler çıkar Fatih Bizanslıya döner)

FATİH – Kostantin nerede?

BIR BİZANSLI – Surlarda döğüşerek ölmeğe gitti, işte
kılıcı

(Ve Kostantin’in kılıcını alıp Fatih’e uzatır Eğilerek geriye
çekilir Fatih kılıcı alıp çevirir bakar ve)

FATIH – (Kılıca bakarken kendi kendine) Zavallı Kostan-
tin Korkak bir millet içinde kahramanlık en büyük bedbaht-
lıktır

AKŞEMSEDDIN – (Sözünü tamamlar gibi) Beli (Evet) Hünkârım,
(Kendisini dinleyen Fatih’e yönelir) Cahiller içersinde alimin,
ahmaklar arasında zekinin, korkak bir millet içinde cesur ve
kahramanın bedbahtlığına denk bir felâket gösterilemez

(Ara – Keşişi getirirler Herkes çekilirken Fatih’in haberi
olmuştur Hafif yan döner Keşiş ürkek ürkek Fatih’in yüzüne
bakmakta İki yeniçeri kollarından yakalamış duruyorlar Fatih
keşişi süzer)

FATIH – Korkma, ben cezalandırmayacağım Sanatını gös-
ter Bir de bakayım Kostantina milletimin elinden çıkacak mı?

KEŞİŞ – (Bazı numaralar yapar Ürkek ürkek Fatih’e
bakarak) Bu şehrin fethi sana nasip oldu Artık milletin elinde
kalacak Böyle bir işgalle elinizden çıkmayacak

FATİH – (Ayasofya’yı gösterir) Hemen kubbelerden haç
sökülüp Hilâl konsun (Yanındakilere emir verir) Derhal bir de
minare yapılsın İçi de lâyık ne ise öylece düzenlensin (Ortaya,
yüksek ses ve kararlı ifade) Artık burası bir islâm mâbedidir
Böylece bilinsin (Işık söner)

8 TABLO
(Işık yanınca tek minare ve kubbelerde hilâl gözükür Sahne
boş Perde arkasında “Ayasofya Vakfiyesi” okunur Vakfiye
bitince ışık hüzme halinde Ayasofya üzerine düşer ve “Canım
İstanbul” şiiri okunur)

AYASOFYA’NIN VAKFİYESI
Şark ve Garp (doğu ve batı) sultanları üzerine gölgesi uzanan bütün halka
nîmetleri ve iyilikleri serpilen Sultan ömrünü tamamlayıp
Allahına yükseldiği zaman Ayasofya’nın mütevelliği (Yönetimini)nesiller
boyunca en iyi erkek evlâdına verilecektir Allah onların şerefli
vârislerini kıyâmete kadar eksik etmesin… Ama Bâki ancak
Sâmed olan Allah’tır Herşey fânidir Evlâdından ve torunların-
dan kimse kalmazsa o vakit bu saltanat şehrine (makarrına)
hâkim olan ve memleket tahtına oturan kişi benim mütevelliye-
timi üzerine alacaktır O, Ayasofya’nın koyduğu şartlara göre
idaresini, dindar, her cihetle kendine güvenilir ve nezarete ehil
kimseyi bu işe memur edecektir
Yerler ve gökler devam ettiği müddetçe benim vakfettiğim
Ayasofya’nın vakıf şartlarını kimse değiştiremez, bozamaz
Koyduğum esaslar birer kanundur Bunların bir tek noktasını
kimse ne eksiltebilir, ne de çoğaltabilir Bunları yapmak Allahın
haram kıldığı şeylerdendir 0 Allah ki LEVH’in, KALEM’in,
ARŞ’ın, KÜRSÎ’nin, yerlerin ve göklerin sahibi ve muhafızıdır
- FATİH SULTAN MEHMET HAN -

CANIM ISTANBUL
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar
İçimde tüten birşey; hava, renk, edâ, iklim;
O benim zaman mekân aşıp gelmiş sevgilim

Çiçeği altın yaldız suyu telli pulludur,
Ay ve Güneş ezelden iki İstanbul’ludur…
Denizle toprak yalnız, onda ermiş visâle,
Ve kavuşmuş rüyalar onda onda misâle

İstanbul benim canım,
Vatanım da vatanım
Istanbul…
İstanbul…

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik
Servi endamlı servi, ahirete perdelik
Bulutta şaha kalkmış, Fatih’ten kalma kır at
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kır’at

Şahadet parmağıdır göğe doğru minare
Her nakışta o mânâ: Öleceğiz ne çare!
Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet,
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet

O mânâyı bul da bul,
İlle İstanbulda bul
İstanbul…
İstanbul…

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği,
Çamlıcada yerdedir göklerin derinliği
Oynak sular yalının alt katına misafir,
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir

Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak koca bir şehir kadar…
Bir ses bilemem tambur gibi mi, ud gibi mi
Cumbalı odalarda inletir “kâtibimi”

Kadını keskin bıçak
Taze kan gibi sıcak
İstanbul…
istanbul…

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu
Adada rüzgâr, uçan eteklerden sorumlu…

Her şafak hisarlarda oklar çıkar yayından,
Hâlâ çığlıklar gelir Topkapı sarayından
Ana gibi yâr olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun ağlayanı bahtiyar

Gecesi sünbül kokan,
Türkçesi bülbül kokan,
İstanbul…
İstanbul…

Alıntı Yaparak Cevapla