09-10-2012
|
#3
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Mimarisi-Osmanlının Mimarisi-Osmanlı İmparatorluğunda Mimari Durum Gelişimi
Sultan IŞ Mahmud’un bulunduğu semte de adını veren türbesi, Ampir üslubun İstanbul’daki en tipik örneğidir 1840 tarihli türbe, bu özelliğinin yanı sıra sekizgen planı ve kubbe ile örtülü olmasıyla klasik Osmanlı türbe şemasına da bağlıdır Bu yapıda ayrıntılarda karışmıza çıkan ve bir çeşit Batı Neo-Klasiği olarak da adlandırılan Ampir üslup, ülkemize Batı’daki biçimiyle yansımıştır Türbenin cephesindeki palmet dizisi ise Yunan-Roma sanatını yeniden canlandırmak isteği ile kullanılmış motifler olarak sanatımıza girmiştir
19 yüzyıl ortalarındaki Osmanlı cami mimarisinin durumunu açıkça gösteren Ortaköy Camii ise ilginç bir örnektir Tek kubbeli yapı, aşırı ölçüde saydam bir nitelik kazanmıştır Duvar yüzeyleri parçalanmış, adeta yok olmuştur Yapının dışında da düzlem olarak nitelenebilecek bir bölüm kalmamıştır Bu nedenle de caminin içi çok aydınlıktır Yapı adeta deniz manzaralı bir saray pavyonu gibidir Renkli taş minber dönemin karakteristik formunu taşımaktadır Kubbe içinde ise, havali bir mimari görünüm veren renkli nakışlarla güçlü bir derinlik izlenimi yaratılmıştır
Ortaköy Camii ile aynı yıllara ait olan 1853 tarihli Dolmabahçe Camii ise daha ağırbaşlı bir görünüştedir Batı sanatının klasik motifleri, bu yapıda da karışmıza çıkar Ampir üslubun egemen olduğu bu camide çok aydınlık ve dışarıya açık bir mekan yaratılmıştır ıç mekanın insana ferahlık veren bir görüntüsü vardır Caminin minberinde kakma tekniğinde renkli mermer süsleme bu dönem için karakteristik bir durumdur Yapının minaresi de antik sanattan alınmış bir eleman gibidir Bu minare adeta başlığıyla birlikte kullanılmış bir korint sütununu andırmaktadır
Bu tarihlerden sonra Osmanlı sanatında bir “kendine dönüş denemeleri” dizisi izlenebilir Batı Neo-Klasiği yerine Türk Neo-Klasiği uygulanmaya çalışılmıştır Ama bunun ne dereceye kadar başarılı olduğu tartışılabilir İstanbul Aksaray’daki 1871 tarihli Valde Camii bu akımın öncülerinden biridir Bu yapıda birçok üslup bir aradadır Özellikle dış süslemede Batı sanatının Gotik üslubundan, Kuzey Afrika’nın Mağrip üslubuna kadar akla gelebilecek hemen her türden ayrıntı göze çarpmaktadır Ancak buradaki sivri ya da atnalı kemerler, uzak ülkelerin sanatının bir kopyası olarak değil de, olasılıkla iyi anlaşılamamış bir İslam sanatı Neo-Klasik denemesi biçiminde ortaya çıkmıştır Yapıda pek iyi araştırılmadan denenmiş rumili süslemelerin varlığı, bunu düşündürmektedir
Bu ilk denemelerden sonra Türk Neo-Klasik üslubu daha bilinçli bir biçimde yaratılmaya çalışılmıştır Ancak oranların farklılığı, kemer ve benzeri yapı elemanlarıyla süsleme motiflerinin tam anlaşılamaması, ortaya yanlış uygulamaların çıkmasına neden olmuştur Örneğin sivri kemerler, Gotik ya da atnalı biçimindeki Mağrip kemerlerini andırmaktadır Bu dönemin başarılı yapıları arasında, 20 yüzyılın başlarında mimar Kemalettin tarafından yapılan Bebek Camii sayılabilir
Ulusal akım, yine aynı mimarın eseri olan Eyüp’teki Sultan V Mehmed Reşad Türbesi’nde de Osmanlı klasik döneminden alınma motiflerle sürdürülmeye çalışılmıştır Bu dönemin birçok yapısında olduğu gibi burada da çini süslemeye ağırlık verilmiştir Türbenin içini süsleyen Kütahya yapımı çini panolar, eski örneklerdeki desenlerin kopyalarıdır Bu kopya etme o boyuttadır ki, insan dikkatli bir çalışma ile ele aldığı panonun hangi eski yapıdaki, hangi çiniden alınmış olduğunu kolayca anlayabilir Bu tutum Cumhuriyet döneminde de sürmüştür, ancak pek başarılı olunamamıştır Çünkü söz konusu olan yaratma değil, eskinin bazen de pek iyi anlaşılmadan yapılmış kopyasıdır
Ulusal mimari akımı, Cumhuriyet döneminde de bir süre devam etmiş ve yerini uluslararası betonarme mimariye bırakmıştır Son yıllardaki klasik Türk mimarisi tarzındaki çalışmalar ise daha çok sit ve çevre koruması amacıyla yapılmaktadır
|
|
|