09-10-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Klasik Dönem Osmanlı Sanatı-Osmanlı İmparatorluğu'nun Sanat Anlayışı-Osmanlıda Sanat
Klasik Dönem Osmanlı Sanatı-Osmanlı İmparatorluğu'nun Sanat Anlayışı-Osmanlıda Sanat
Klasik Dönem Osmanlı Sanatı-Osmanlı İmparatorluğu'nun Sanat Anlayışı-Osmanlıda Sanat
KLASİK DÖNEM OSMANLI SANATI
Yıldız Demiriz
İkinci Bayezid döneminden 16 yüzyılın sonuna kadar olan süre, Osmanlı mimarisinin “Klasik Dönemi” olarak adlandırılır II Bayezid ile başlayan bu döneme, aynı zamanda “Büyük Külliyeler Devri” de denilebilir
Osmanlı devleti, Fatih Sultan Mehmed’le birlikte imparatorluk niteliği kazanmıştır Erken dönemde de külliye sayısı hayli çok olmakla birlikte kent planlamasına pek büyük katkıları yoktu İstanbul’un başkent olmasıyla başlayan dönemin bir ürünü olan Fatih Külliyesi, gerek büyüklüğü gerek planlamasındaki düzenliliği, gerekse kentin dini ve kültürel merkezi oluşu ile Osmanlı mimarisinde bir çığır açmıştır Daha sonra II Bayezid’in Edirne, Amasya ve İstanbul’da yaptırdığı külliyeler, bu kentlerin Osmanlı kimliği kazanmasında önemli rol oynamışlardır
Edirne’deki 1488 tarihli Bayezid Külliyesi mimar Hayreddin’in eseridir Külliyesinin merkezinde tek kubbeli tipin anıtsal bir örneği olan cami yer alır Darüşıifa ve tıp medresesi ise öteki önemli birimlerdir Caminin portali cepheye hakim durumdadır Mukarnaslı kavsaranın altında ise kitabe kuşağı yer alır Edirne Bayezid Camii oldukça yalın bir görünüşe sahiptir Kubbeye geçişi sağlayan bir eleman olan pandantiflerin çok aşağılara kadar inmesi, aslında yüksek olan iç mekanda basık bir etki yaratmıştır Caminin içinde de fazla süsleme yoktur Ancak, kapı ve pencere kanatları dönemin seçkin ürünleridir ve ahşap işçiliğinin üstün kalitesini yansıtırlar Darüşıifa ise külliyenin önemli birimlerinden biridir Altıgen planlı ana mekanda huzur verici bir atmosfer vardır Bu bölüm akıl ve sinir hastalarının toplu tedavisi için kullanılıyordu Burada müzikle tedavi uygulandığı bilinir Avlunun çevresinde ise hasta ve hekimler için odalar yer almaktadır Hemen yanında da tıp medresesi bulunur
İstanbul’daki IŞ Bayezid Külliyesi de mimar Hayreddin’in eseridir 1501 tarihli külliye, kentin geçirdiği değişikliklerden etkilenerek meydanın çeşitli köşelerinde dağınık yapılar olarak kalmıştır Cami, medrese, kervansaray, türbeler ve sübyan mektebi gibi birimlerin birbiri ile bağıntısını anlamak, bugün için bir hayli güçtür Bayezid Camii’nde ortadaki büyük kubbe, ana eksen üzerindeki iki yarım kubbe ile desteklenmiştir Bu plan, daha önce İstanbul’daki Ayasofya’da da uygulanmıştır Ancak burada artık merkezi bir mekan anlayışı söz konusudur Mimar Sinan daha sonra bu plan şemasını Süleymaniye Camii gibi çok önemli bir yapıda da kullanmıştır 15 yüzyıldan bu yana görülen şadırvanlı, revaklı iç avlu, bu dönemden başlayarak büyük camilerin standart bir elemanı olarak karışmıza çıkmaktadır Bu tür avlularda genellikle son cemaat yerindekiler daha yüksek olmak kaydıyla sütunlara oturan kubbe ile örtülü revaklar yer alır Hemen dikkati çeken eleman ise camiye girişi sağlayan ve artık klasik biçimini almış olan taç kapıdır
Genellikle basık kemerli kapının yukarısında mukarnaslı bir kavsara yer alır Bu asıl portalin yanı sıra avluya üç taraftan girişi sağlayan taç kapılar da vardır Bu kapılarda ise renkli taş kakma süsleme hakimdir
II Bayezid döneminde, sultanın yanı sıra devlet ileri gelenleri de camiler yaptırmıştır Ancak bunların sultanların yaptırdığı ve “Selatin” adı verilen camilerden belli farkları vardır O kadar büyük boyutta olmadıkları gibi minarelerinin sayısı da biri geçmez Bu tür camilerden biri de Sultanahmet yakınındaki Firuz Ağa Camii’dir 1491 tarihli yapı, tek kubbeli namaz mekanı ve üç gözlü, kubbeli son cemaat yeri ile tek kubbeli camilerin tipik bir örneğidir
İstanbul’da Çemberlitaş’ın hemen yanındaki Atik Ali Paşa Camii ise plan açısından ilginçtir Bu yapının planı bir bakıma Edirne’deki Üç şerefeli Cami’nin planına benzer Ortada kubbeli büyük bir mekan, yanlarda ikişer kubbe ile örtülü bölümler yer almaktadır Böylece enine gelişim gösteren bir dikdörtgen oluşturulmuştur Kubbeyi dört desteğin taşıması ve mihrap önündeki yarım kubbe ile örtülü bölüm, yapının Üç şerefeli Cami’den ayrılan yanlarıdır
|
|
|