Yalnız Mesajı Göster

İstanbul’Un Fethi Ve Ayasofya - İstanbul’Un Fethi Ve Ayasofya’Nın Camiye Çevrilişi

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İstanbul’Un Fethi Ve Ayasofya - İstanbul’Un Fethi Ve Ayasofya’Nın Camiye Çevrilişi



İstanbul’un Fethi Ve Ayasofya’nın Camiye Çevrilişi
İstanbul’un Fethi Ve Ayasofya - İstanbul’un Fethi Ve Ayasofya’nın Camiye Çevrilişi

Doç Dr Said Öztürk

Müslümanların İstanbul’u fetih arzuları çok erken tarihlerde başlamış idi Hicri 52, miladi 672 yılında Hz Muhammed’in mihmandarı olan Ebu Eyyub el- Ensari ile ile başlayan fetih hareketi, ancak onuncusunda yani Fatih Sultan Mehmed’in Bizans’a giriştiği son hamle ile neticelenecek, İstanbul Müslüman ordularına, Osmanlı askerine kapılarını açacaktır[1] Bir kısım kaynaklar Emevilerle Abbasiler’in H34/655-H169/785 tarihleri arasında İstanbul’a beş sefer düzenledikleri, Osmanlıların ise, İstanbul’u yedi kere muhasara ettikleri ve yedincisinde fethettikleri kayıtlıdır[2] Fatih’in Ayasofya ile ilgili en eski vakfiyelerinden birinde “nice melikler bu işe el uzattılar Her birinin zafere ulaşamadan geri döndükleri rivayet olunmaktadır Kuvvet ve azamet sahibi eski sultanlar ve meliklerden 63 kişi bu beldeyi feth için çok miktarda asker topladılar Muhkem ve büyük kuvvetlerle geldiler Kuşatıp zorla ele geçirmek ve halkını esir etmek isteğiyle harb ettiler ise de verdikleri zayiatla birlikte geri çekildiler” Kaydı ile vu konuya işaret edilir [3]

Son Bizans imparatorunun (XI Konstantinos) ne cesareti, ne de enerjisi devleti yıkılmaktan kurtaramayacaktı Fatih Sultan Mehmet, babası II Murad’ın vefatından sonra (Şubat 1451) Bizans’ın son saatleri de yaklaşmış idi Zira Bizans’a ait olan İstanbul, Osmanlı arazisinin tam kalbinde yer alıyor, Osmanlıların Anadolu ve Avrupa’daki topraklarını birbirinden ayırıyordu Bu yabancı unsuru ortadan kaldırmak ve teşekkül etmekte olan Osmanlı İmparatorluğu’na İstanbul ile sağlam bir devlet merkezi hediye etmek genç sultanın ilk hedefi idi Tükenmez bir enerji ve büyük bir ihtiyat ve itina ile Bizans İmparatorluğu’nun başşehrinin fethi için hazırlandı Boğaziçi’nde, şehrin hemen dibinde Rumeli Hisarı’nı inşa etti[4]

O devirde Bizans mezhep kavgaları ile meşgul idi İstanbul’un sukut edeceği bilindiği halde, mezhep ihtilafı sönmemişti Bizans Tarihi yazarı Dukas, söz konusu mücadele hakkında şu çarpıcı beyanlarda bulunuyor;

“Mezhep kavgaları da nihayet bulmadı Salâhiyetli ruhanilerin bu hususta takındıkları tavır zikre değer Mesela günahlarını itiraf için bunlara müracaat eden hristiyanları, daha evvel katolik papazlarından Hz İsa’nın kanını ve cesedini temsil eden ekmek ve şarabı alıp almadıklarını, birleşme taraftarı bir papazın icra eylediği ruhani ayinde bulunup bulunmadıklarını soruyorlardı Şayet böyle bir hal vaki olmuş ise, bu husustaki kilise kanunları şiddetli ve manevi cezası ağır idi Adet olduğu üzere kilise kanunlarına uyarak mukaddes ekmek ve şarabı almağa hak kazanan kimse, birleşme taraftarı papazlara müracaat etmezse, onlar tarafından ağır manevi cezaya müstahak olurdu Birleşme taraftarı papazlar Ortodoksluk taraftarı olan papazlar hakkında bunların papaz olmadıklarını, takdim ettikleri şeylerin sahih ve hakiki olmadıklarını söylüyorlardı Ortodoks papazlar, bir cenazeye veya bir ölünün ruhunun istirahatı için yapılan ayine davet olunduğu zaman, bu merasimlerde birleşme taraftarı bir papaz görününce, Ortodoks papaz hemen ruhani elbisesini çıkarır ve yangından kaçar gibi oradan uzaklaşırdı Büyük kilise (Ayasofya) şeytanların ilticagahı ve putperestlerin mabedi telakki ediliyordu Nerede o mumlar, nerede o kandillerdeki yağlar ? Her şey zulmet içinde, hiç müteessir olmuyordu, mukaddes mâbed viran bir hal almıştı Bu hal, şehir halkının dini hükümlere muhalefet ve tecavüzleri dolayısıyla, bir müddet sonra mâbedin düşeceği harap vaziyeti daha evvelden gösteriyordu Genadios ise, hücresinde va’z ediyor ve birleşmeğe taraftar olanları tel’in ediyordu”[5]

Dukas devamla diyor ki; Genadios her gün birleşme taraftarları aleyhine vaz etmekten ve yazılar yazmaktan geri kalmıyordu…Senatodan baş amiral büyük duka, Genadios ile hem fikirdi ve işbirliği yapıyorlardı İstanbul’un aleyhine toplanmış olan sayısız Türk askerlerini gören halka hitaben bu büyük duka Latinler aleyhine şunları söylemeğe cesaret etti; İstanbul’un içinde Türk sarığını görmek, Latin serpuşunu görmekten daha iyidir[6] Dukas’ın büyük duka dediği şahıs Bizans Devleti’nin en saygın kişilerinden Leon Notaras idi[7]

Ayasofya’ya mağara ve rafizilerin mezbahı adı veriliyor, içinde kiliselerin birleşmesi taraftarları olanlar tarafından ruhani ayin icra olunduğundan kirlenmemek için Dukas’a göre hiçbir Bizanslı bu mâbede girmiyordu[8]

Bizans, ahlaki bakımdan da tamamen çökmüştü Bu durum karşısında İstanbul’un müdafaası doğudaki ticari menfaatlerini kaybetme korkusu içinde bulunan Latinlere bırakılmıştı

Tahta çıkınca ilk işinin İstanbul’un fethi olacağı şayiası daha şehzadeliği zamanından beri duyulan Fatih tahta çıkınca Bizanslılar derin bir teessüre kapılmışlar, son Bizans imparatoru Konstantinos Dragasis, hristiyanlık namına Papa Beşinci Nicolas (Nikola)’dan imdat dilemiş, hatta asırlardır birbirine düşman olan İstanbul ve Roma kiliselerinin birleştirilmesine bile razı olmuştur Batılı kaynaklarda göre papa İstanbul’a yardım kuvvetleri yerine iki mezhebi birleştirecek bir kardinalden başka bir şey göndermemiş olmakla tenkit edilir Aslen Selanikli veyahut Moralı bir Rum olduğu rivayet edilen kardinal İsidore (İzidor) büyük bir gemiye iki yüz İtalyan askeri doldurarak İstanbul’a gelmiş, 30 Zilkade 856 /12 Ocak 1452 (12 Aralık 1452 bk Ostrogorsky, s 523) günü Ayasofya kilisesinde imparatorla devlet erkanı da hazır bulunduğu halde büyük bir ayin yaparak Rum patriği Grigorios Mammas’la beraber Ortodoks ve Katolik mezheplerinin birleştirildiğini ilan etmiştir Mezheplerine vatanlarından çok fazla bağlı olan Bizanslılar imparatorun bu faaliyetini küfür saymışlar ve İstanbul sokaklarında Türk sarığı görmeyi kardinal şapkası görmeye tercih ettiklerini konuşmaya başlamışlardır Bizans imparatoru Avrupa katolikliğine gösterdiği fedakarlığın karşılığını görememiş, hemen hiçbir yardım alamamış, netice itibariyle kendi tebaası arasına bir tefrika sokmuş ya da mevcut olan bir tefrikayı alevlendirmiştir İmparator bu buhran içinde yapabildiği tek şey surları onarmak, Adaları tahkim etmek ve şehre erzak yığmak olmuştur[9]

Alıntı Yaparak Cevapla