Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Ordusunda Komutanlık Yapan Kadınlar
Âşık Paşazâde’nin “Bâciyân-ı Rûm” olarak isimlendirdiği bu teşkilât üzerinde ilk kez Alman müsteşrik (oryantalist) Franz Taeschner durmuştur, ancak o günün toplumsal yapısında kadınların böyle bir teşkilât kurmuş olabileceklerine ihtimal vermediği için, Âşık Paşazâde’nin yanıldığını, yahut bir istinsah hatası yaptığını düşünmüştür
Ona göre, Paşazâde, “Hâciyân-ı Rûm” (Anadolu Hacıları) veya “Bahşıyân-ı Rûm” (Anadolu Sihirbazları veya Ruhanîleri) yazacakken, bir istinsah hatası sonucu “Bâcıyân-ı Rûm” yazmıştır
Ancak bunların olabilmesi için, o devirde Anadolu’da “Hacı” olmuş Türkmenlerin “Hacıyân-ı Rum” isimli bir örgüt kurmaları veya eski Türkler’de kendilerine “Bahşı” denilen sihirbazların örgütlenmiş olmaları gerekir
Tabii bu mümkün değildir
Nitekim tarihçi Prof Fuad Köprülü, Âşık Paşazâde’nin “Bâciyân-ı Rûm” olarak adlandırdığı kadın teşkilâtı hakkında olabildiğince kapsamlı bir çalışma yapmış, bu çalışmanın sonunda Frans Taeschner’in öne sürdüğü iddiaların geçerli olamayacağını hükme bağlamış, “Bâciyan-ı Rûm”un, “Silâhlı ve savaşçı kadınların kurduğu bir teşkilât” olma ihtimalini tarihçinin dikkatine sunmuştur
Ancak Fuad Köprülü bu teşkilâtın mahiyeti ve çalışmaları hakkında çok açık bilgiler vermemektedir
Osmanlı’da komutanlık yapan kadınlar
Orhan Gazi zamanında Anadolu’nun birçok yöresinde Türkmenler arasında bulunup gözlem yapmış, özellikle de Türkmen hanımların çeşitli alanlardaki faaliyetlerine şahit olmuş olan meşhur Mağribli gezgin İbn Battuta ise “tarikat” çerçeveli kadın oluşumlarından söz etmektedir
Ayrıca Niğdeli Kadı Ahmed 1340 yılında tamamladığı “el-Veledü’ş-Şefik” adlı eserinde Niğde dolaylarında Taptuklu Türkmen dervişlerin hanımlarının faaliyetlerini kaydetmektedir
Meşhur Süryani tarihçi Malatyalı Ebu’l-Ferec (Gregory) de bir münasebetle bu “Bâciyan-ı Rûm”dan bahsetmiştir
Mevlevî yazar Ahmed Eflâkî de, keza, eserinin bir yerinde Konya’daki bir kadınlar cemaatinden söz etmiştir…
Bacılar Teşkilâtı’nın faaliyetlerine dair başka bir bilgiyi “Menâkıb-ı Evhadü’d-din-i Kirmânî”de buluyoruz Bu görüşe göre, hanımlar arası bu teşkilât, önceleri “Fakiregân” diye de anılıyordu Ancak teşkilâta mensup olan genç kız ve kadınlar birbirine “Bacı” diye hitap ettikleri için, kadın ve kızların meydana getirdikleri teşkilâta daha yaygın olarak “Bâciyân” (Bacılar) denilmeye başlanmıştır Şimdiki bilgilerimizle bu tabiri ilk olarak kullanan da Âşık Paşazade’dir
Bendeniz, Kayı Han Aşireti’nin (Osmanlı Devleti’ni kuran aşiret) Anadolu’ya gelişini anlatan “Merhaba Söğüt” (Kültür Bakanlığı Yayınları ve Nesil Yayınları, 0212 551 32 25) isimli kitabımı kaleme alırken, Türkmen kadınlarının, erkeklerin yanı sıra örgütlendiklerini, hattâ “Bey Ana”, “Bacı Bey”, “Gazi Ana” gibi unvanlarla (rütbeler) komutanlık yaptıklarını görmüş, doğrusunu isterseniz, beklemediğim bu durum karşısında hayretler içinde kalmıştım
Bugünkü İslâm dünyasında kadının yerini hatırlarsak, konu daha da ilginç bir hal alıyor
Araplar bunu, kadını aşağılayan eski geleneklerin etkisiyle yapıyorlar diyelim, ya biz neden yapıyoruz?
Bizans’ın fethine kadar, sosyal hayatta kadının tartışmasız bir rolü ve aktivitesi var Ancak bunun Bizans’ın fethiyle birlikte kırıldığını ve kadının git gide kendi içine kapandığını görüyoruz
1200’lerde kadını, yerine göre derviş, yerine göre savaşçı olarak selamlayan misyon, büyük fetihten sonra çökmeye yüz tutmuş, nihayet 1800’lü yılların sonunda, tıpkı şimdikine benzer yasaklar yürürlüğe girmiştir
Bugün, 1800’lü yılların yasakları var
1867 tarihli bir fermanın getirdiği şu yasağa bakar mısınız?
“Kadınlar yalnız ve ancak Sultan Ahmet, Lâleli ve Şehzadebaşı camilerine gidebilecek, bunlar dışında hiçbir büyük camiye gidemeyeceklerdir…” (Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, s 282-283)
Sultan İkinci Abdülhamid Han döneminde ise, kadın kıyafetiyle ilgili olarak Levant Herald Gazetesi’nde şu ilginç haber yer almıştır:
“Majesteleri Sultan’ın buyruğu ve Şeyhülislâm’ın talebi üzerine, Danıştay’ın olurunu alan İçişleri Bakanlığı, genel yerlerde ve işlek caddelerde görünmeyi Müslüman kadınlara yasaklanmıştır Polis memurları kurallarda belirtildiğinden daha ince çarşaf giymeye cüret eden kadını görür görmez uyarmaya, karşı gelinmesi halinde ise tutanak tutmaya ve tuttuğu tutanağı İçişleri Bakanlığı ile Emniyet Müdürlüğü’ne iletmeye mecburdur Bundan başka Müslüman kadınlara arabayla ya da yaya olarak Bayezid, Şehzâdebaşı ve Aksaray semtlerine gitmek, oralarda gezinmek, Kapalıçarşı’ya girmek ve dükkânlarda oturmak yasaklanmıştır Bu kuralları çiğneyenler, ceza yasasının 254 maddesi uyarınca kovuşturulacaklardır Kullanılan arabanın sürücüsü de kadın gibi cezalandırılacaktır Bunlara ek olarak, Müslüman kadınların genel yerlerde gruplar halinde toplanmaları kesinlikle yasaklanmıştır Bu tür bir grubu gören polis, kadınlara dağılmalarını emretmekle yükümlüdür…” (Levant Herald, 15 Ağustos 1891, L 2 emancipation de la femme Turquie, Paris, 1962, s 35-36)
Anadolu Selçukluları zamanında kurulan ve Âşık Paşazâde’nin “Bâciyân-ı Rûm” dediği hanımlar teşkilatı, Anadolu’daki oluşun tamamlanmasında, Osmanlı’nın oluşumunda aktif rol almıştı Aynı kadınların 1800’lü yıllarda Kapalıçarşı’ya bile gitmesinin yasaklanması son derece ibret vericidir
İslam’ın başlangıcında da kadın en ön saftadır Peygamberimiz, kendisinden sonraki ilk Müslüman Hz Hatice’nin desteğiyle, verdiği moralle peygamberliğini açıklamıştır
1200’lerde kadını, yerine göre derviş, yerine göre savaşçı olarak selamlayan misyon, büyük fetihten sonra çökmeye yüz tutmuş, nihayet 1800’lü yılların sonunda tıpkı şimdikine benzer yasaklar yürürlüğe girmiştir
|