Yalnız Mesajı Göster

Cumhuriyet Döneminin İlk Bilim Tarihçisi Kimdir?Cumhuriyet Dönemindeki Bilim Adamları

Eski 09-10-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Cumhuriyet Döneminin İlk Bilim Tarihçisi Kimdir?Cumhuriyet Dönemindeki Bilim Adamları



Türkiye’de bilim tarihi ile ilgili olarak öğretim başlamadan önce, İstanbul Üniversitesi’ndeki 1933 reformuna müteakip, yeniden yapılanmanın sonucu kurulan disiplinlerden birisi de Tıp Tarihidir Bu disiplin bir ölçüde bilim tarihi çalışmalarına zemin hazırlamıştır ve bu dalda eğitim veren rahmetli hocamız Süheyl Ünver’dir (öl 1987) Onun bu konuda yapmış olduğu çalışmaları görmemezlikten gelemeyiz Öncelikli olarak meslek tarihi ve bir ölçüde deontoloji şeklinde gelişen derslerinin yanı sıra, yoğun bir yayın faaliyeti olan Süheyl Ünver hocamız, sadece tıp tarihi ile ilgili yayınları ile değil, aynı zamanda, bilim tarihi konusundaki çalışmalarıyla da bu konuda öncülük etmiştir Süheyl Ünver iyi bir gözlemcidir; bulduğu her belgeyi dikkatle izlemiş; gördüğü her şeye bir tarihçi gözü ile bakmıştır Süheyl Ünver Hocamız için herhalde birçok olumlu değerlendirilmeler yapılabilir, ancak onun en bilinen özelliği herhalde Türkiye’nin en verimli bilim adamı olmasıdır, çünkü hemen her şeyin tarihi açıdan bir belge olduğunu düşünen hocamız, aynı zamanda en kolay yazabilen bir kişi idi5 Ayrıca çalışmalarını, çoğu zaman resimleriyle süslemiştir Özellikle de yaptığı aaahiple de, sadece tıp tarihçisi olarak değil, sanat tarihi açısından da kültür tarihimizde ayrıcalıklı bir yere sahip olmuştur
Onun yanında yetişen ve asistanı olarak görev alan, sırasıyla, Bedii şehsuvaroğlu’nun, Emine Atabek’in, Nil Sarı’nın, Rengin Dramur’un, Mebrure Değer’in, Ayten Altıntaş’ın ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin Çapa Tıp ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi şeklinde ayrılmasıyla oluşan birimlerden Çapa Tıp Tarihi ve Deontoloji kürsüsünde Bedii Şehsuvaroğlu’nun yanında yetişen Ayşegül Demirhan Erdemir’in, Nuran Yıldırım’ın, ve daha sonra, yine Çapa Tıp Fakültesine Almanya’daki eğitimini tamamlayarak gelmiş olan Arslan Terzioğlu’nun önemli katkıları olmuştur

Genel olarak bir değerlendirme yapacak olursak, bu bilim adamlarının çalışmalarının daha çok son dönem Osmanlı tıbbı konusundaki çalışmalar üzerinde yoğunlaştıklarını söylemek mümkündür

Ankara’da ise 1946’da Tıp Fakültesinin kurulmasından sonra, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde olduğu gibi, Tıp Tarihi dersleri verilmeye başlanmıştır Burada ise rahmetli hocamız Feridun Nafiz Uzluk (öl 1973) dersler vermiştir O da Süheyl Ünver gibi, bu disiplinin eğitim ve öğretimine önem vermiş ve bu konuda çeviri ve terkip niteliği taşıyan kitaplar yazmıştır Feridun Nafiz Uzluk da, Süheyl Ünver gibi, tıp tarihini basit bir meslek tarihi niteliğinde görmemiş; tıp tarihi ile ilgili gelişmeleri ele alırken, bir bilim tarihçisi gibi konuyu ele almış; bilim adamı ya da hekimin hayatı, eserleri, çevre koşullarını da göz önünde bulundurmuştur Onun da bilim tarihi ile ilgili yayınları bulunmaktadır Ayrıca, yine o da mümkün olduğunca tarihi belge ve eski eserleri toplamaya gayret göstermiş olup, bilhassa Selçuklu Tarihine ayrı bir ilgi duymuştur

Ondan sonra, Tıp Tarihi kürsüsündeki elemanlar olarak Yaman Örs, Fuat Göksel ve Berna Arda onun bıraktığı yerden devam ettirmişlerdir Onların çalışmaları ise daha çok deontoloji ve tıbbi etik konusunda yoğunluk taşımıştır

Bu arada, kurulan yeni fakülte ve açılan yeni üniversitelerde de tıp tarihi ve deontoloji bilim dalları ile eczacılık tarihi ihtisas dallarının açıldığını görmekteyiz Bunlar arasında sırasıyla Ege Tıp Fakültesindeki Tıp Tarihi ve Deontoloji Ana Bilim Dalından söz edebiliriz Buranın kurucusu ve halen hizmet veren Prof Dr Ali Haydar Bayat çalışmalarını Osmanlı tıp ve kültür tarihi ağırlıklı olarak yürütmektedir Ayrıca Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde de Eczacılık Tarihi Ana Bilim Dalı, fakültenin kuruluşundan itibaren faaliyet göstermektedir Burada halen Prof Dr Eriş Asil ve Prof Dr Sevgi Şar ve onların yetitirmi olduğu elemanlar hizmet vermektedir

Ayrıca GATA’da İlter Uzel tarafından kurulan Tıp Tarihi ve Deontoloji bilim Dalı’nın yanı sıra, Bursa’da Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinde de kurulmuş olan Tıp Tarihi ve Deontoloji Ana Bilim Dalında, İstanbul Çapa Tıp Fakültesinden yetişmiş olan Prof Dr Ayşegül Demirhan Erdemir, Adana, Çukurova Tıp Fakültesinde, Prof Dr İlter Uzel görev yapmaktadır Bunların yanı sıra, son olarak kurulan birimlerden biri olarak Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesindeki Tıp Tarihi ve Deontoloji birimini zikredebiliriz (Erdem Aydın)

Aynı paralelde olmak üzere, Ankara Üniversitesine 1946 yılında bağlanan Veteriner Fakültesinde 1944 yılından itibaren veteriner tarihi dersleri verilmeye başlanmış, 1950 tarihinden itibaren de Veteriner Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü kurulmuştur Buradaki dersleri, daha sonra bu konuda bir birim kurulmasını sağlayan Nihal Erk vermiştir7 Nihal Erk, özellikle de kaynak eserler üzerindeki çalışmalarıyla daha önceki tarihlerdeki veteriner hekimlikle ilgili çalışmaları ortaya çıkarmaya çalışmıştır Kendisinden sonra bu görevi Ferruh Dinçer üstlenmiştir

Buraya kadar ki çalışmalar, daha çok bilim tarihinin kısımları diyebileceğimiz ve bilim tarihi çalışmalarının deyim yerinde ise, yukarıda da belirtildiği gibi, hazırlık çalışmaları niteliğindedir İlk defa bilim tarihi derslerinin bu konuda ihtisas yapan bir kişi tarafından verilmeye başlanması için Aydın Sayılı’nın Amerika’dan dönmesini beklemek gerekmiştir

Yukarıda da ifade etmiş olduğumuz gibi, Atatürk’ün bilime verdiği önemin yanı sıra, tarihin önemi üzerinde durduğu da bilinen bir gerçektir Nitekim Türk Tarih Kurumu8 ve Türk Dil Kurumu’nu kurmak suretiyle bunu açık ve seçik olarak göstermiştir Onun için bir ülkenin kültürü ve kültürün temel taşı olan dil ve tarihi çok büyük önem taşır Bu konudaki düşüncelerini DTCF’yi kurarak Türk dilinin köklerini ve gelişimini karşılaştırmalı olarak incelenmesini sağlayarak somutlaştırmış Tarih ve Macarca kürsüsünü kurarak da, karşılaştırmalı olarak Türk tarihinin incelenmesine öncülük yapmıştır TTK ve TDK ile DTCF’nin akademik olarak birlikte çalışmalarını ve Türk Dili ve tarihinin köklerini ortaya çıkarmalarını istemiştir

İşte bu bağlamda olmak üzere, büyük önder Atatürk iyi yetişmiş tarihçilerin olmasını ve bu gaye ile, Ankara Erkek Lisesinde (bugünkü Atatürk Lisesi) sınavında hazır bulunduğu ve de çok beğendiği öğrenci Aydın Sayılı’nın iyi bir tarihçi olmasını istemiştir Aslında su mühendisi olmak isteyen Aydın Sayılı onun adına Amerika’da Harvard Üniversitesine George Sarton’un yanına gönderilmiştir Böylece bu disiplinin kurucusu olan George Sarton’un öğrencisi olmuş ve bilim tarihi konusunda çalışma olanağı elde etmiştir Sonuç olarak, Aydın Sayılı, bu alanın dünyadaki temsilcisi olarak bilinen kişilerle de dönem arkadaşı olma imkanını bulmuştur

Burada kısaca bilim tarihinin Türkiye’deki kurucusu olan Aydın Sayılı’yı tanıtalım Aydın Sayılı 1913’de İstanbul’da doğmuş; ilk ve orta öğrenimini ülkesinde tamamladıktan sonra, yukarıda da işaret edilmiş olduğu gibi, Atatürk’ün önerisi üzerine devlet namına Harvard Üniversitesi’nde eğitimine devam etmiştir Doktora çalışmalarını George Sarton’un yanında tamamlayan Aydın Sayılı, aynı zamanda, bu alanda Dünya’da ilk doktora yapan kişi ünvanını kazanmıştır 1943 yılında ülkesine döndükten sonra, Aydın Sayılı DTCF’nin Felsefe Bölümünde öğretim elemanı olarak göreve başlamıştır Onunla birlikte bilim tarihi dersleri Felsefe Bölümü ders programlarına girmiştir Aydın Sayılı 1946’da doçent, 1952’de profesör ve 1958 yılında ordünaryüs ünvanını kazanmıştır Bilim Tarihi Kürsüsünün kurulması ise 1952 yılına rastlar Uzun yıllar TTK üyeliği ve kuruluşundan ölüm yılı olan 1993’e kadar başkanlığını yürüttüğü AKM’deki hizmetleri dışında, iyi bir öğretim üyesi ve dünya çapında bir araştırmacı olarak çalışmalarını sürdürmüştür Aydın Sayılı 1957 yılında Uluslararası Bilim Akademisi üyeliğine seçilmiştir 1973 yılında Polonyalı meşhur astronom Kopernik konusundaki çalışmaları dolayısıyla, Polonya hükümeti tarafından Kopernik madalyasına layık görülmüştür 1977’de TÜBİTAK hizmet ödülü almıştır; 1980’de UNESCO uluslararası yazar-editör komitesine seçilmiş; 6 ciltlik Orta Asya Kültür Tarihi çalışmalarında yazar olarak fiilen çalışmıştır 1990’da bütün bu çalışmaları göz önünde bulundurularak, UNESCO ödülü almıştır Ayrıca 1981 yılında İstanbul Üniversitesi tarafından üstün hizmet ödülüne layık görülmüştür

1983 yılında Ankara Üniversitesi DTCF’inden emekli olan Aydın Sayılı’nın konusuyla ilgili, daha çok birinci el kaynaklara dayalı olarak yaptığı değişik dillerde toplam yaklaşık 120 kitap ve makalesi bulunmaktadır9

Onun belli başlı çalışmaları arasında, Observatory in Islam (Ankara 1960) ayrı bir yer taşır O, burada sadece İslam Dünyasında kurulmuş ve belli düzeyde bilimsel çalışmalara olanak sağlamış olan gözlemevlerinden söz etmemiş, aynı zamanda, daha önce yeterince aydınlatılmamış olan bazı konulara da açıklık getirmiştir Örneğin Memun zamanında Şam’da kurulan Kasiyun Gözlemevi’nin yerinin belirlenmesi gibi Ayrıca, Semerkant, Gazan Han, İstanbul gözlemevleri hakkında da burada ayrıntılı bilgi bulmamız mümkün olmaktadır Dünya literatüründe konusunda yapılan nadir eserlerdendir

Onun önemli çalışmaları arasında yer alan Mısır ve Mezopotamyalılarda Matematik, Astronomi ve Tıp eseri de konusunda yazılmış temel eser niteliğindedir Her ne kadar, bu kitap bir el kitabı niteliğini taşıyor ya da o gaye ile yazılmışsa da, konularda, özellikle de matematikle ilgili verilen ayrıntı ona bir inceleme eseri niteliği kazandırmaktadır Eserde, Mısır ve Mezopotamyalılarda matematik, astronomi ve tıp ile ilgili bilgi verilmektedir

Ayrıca Ord Prof Dr Aydın Sayılı’nın bazı monografi niteliğindeki kitapları ile belli konularda yoğunlaşmış ya da genel ve spesifik konulardaki bilim tarihi araştırmalarını veren makaleleri bulunmaktadır Bu araştırmalar arasında en önemlilerinden birisi, hocamızın hayranlık duyduğu bilim adamı ve düşünür Beyruni’dir

Bu çalışmalarının yanı sıra, bilim-bilim tarihi-felsefe konularında yazılmış yazıları ile Atatürk’ün bilimle ilgili düşünceleri hakkında yazıları da vardır Bu yazılarına ilave olarak, Milli Eğitim Bakanlığında bir yarışmaya da katılmış olduğu Hayatta En Hakiki Mürşid İlimdir adlı bir eseri de vardır Bu kitabında hocamız Aydın Sayılı burada bize bilim anlayışını vermekte, bilim ve teknoloji arasında farklı belirlemektedir Ona göre, bilim sürekli ilerleyen, sistematik bir bilgi birikimidir Teknoloji ise daha çok günlük ihtiyaçlara dönük olup, bilimsel bilginin bir nevi uygulamasıdır Dolayısıyla, eğer bilimsel çalışma olmaz, bilimsel bilgi ilerlemezse, teknoloji de ilerleyemez ve zaman içinde kendini tüketir Bilimin ilerlemesi, teknolojiye yeni imkanlar hazırlar; ona gelişme olanağı sağlar

Burada, Sayılı bilimin ilerlemesinin toplumun ilerlemesi ile paralel olduğunu vurgulamaktadır Çünkü bilim toplumu şekillendiren öğelerden belki de en önemlisidir Bilim sayesindedir ki, insan uygar olabilir, çünkü insan doğuştan uygar değildir; uygarlık tek tek başarılara sahnedir, halbuki kültür bütün sahneyi doldurur, çünkü dil, sanat, bilim, felsefe bir bütünlük içinde şekillenir, ve bunların hepsinde gelişim ve değişim eğitim ve öğretimde atılacak dikkatli adımlar sayesinde gerçekleşecektir

Burada ilginç bir şekilde, günümüzde yoğun bir şekilde gündeme gelen bilimde etik konusu da ele alınmaktadır Aydın Sayılı’ya göre, bilim adamı etik kurallara dikkat etmelidir, yani bilim toplum içindir, ve bilim insanı göz önünde bulundurmalı; onu ön planda dikkate almalıdır

Aydın Sayılı çalışmalarıyla göstermiştir ki, bilim tarihi disiplininde araştırma yapabilmek için iki önemli nokta vardır:

1 Tarih yöntemini çok iyi kavramak
2 Belli bir düzeyde bilimsel bilgiye sahip olmak

Aydın Sayılı, araştırmaların ana kaynaklara dayalı olarak yapılması gerektiğini düşünür; kendi çalışmalarında da bu hususa dikkat etmiştir Bunun uygulamasının en güzel örneklerini onun makalelerinde görmek mümkündür Örneğin İbn Sina’nın görme konusunda, eski görme teorisini kabul etmediğini, ve onun bu konuda daha çok İbn Heysem’in de desteklediği ışıklı ya da aydınlık ortamda görmenin mümkün olduğu teorisini benimsediği belirlenmektedir Sayılı, bu saptamayı İbn Heysem ve İbn Sina’nın eserlerine dayanarak yapmıştır Yine, İslam Dünyasındaki ilk hastanenin Türkler tarafından yaptırılmış olduğunu belgelere dayanarak göstermiştir
Buna ilave olarak, yapılan araştırmanın aynı zamanda belli bir dönemi ve belli bir konuyu içermesi gerekir Örneğin Abdülhamid b Türk’ün cebir çalışmaları gibi Dolayısıyla yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi, bilim tarihçisi, ele alıp, incelemiş olduğu konuda belli bir temel bilgiye sahip olmak zorundadır

Onun açıkladığımız esaslara dayalı olarak yapmış olduğu çalışmaları daha çok Türkler tarafından yapılmış çalışmalar üzerinde yoğunlaşmıştır

Onun asistanlarından olan Sevim Tekeli (doğum 1924-?) Bilim Tarihi Kürsüsünün ilk asistanıdır Aydın Sayılı’nın bilim tarihi ile ilgili daha çok fizik, matematik, astronomi konuları üzerinde yoğunlaşmasına karşın, onun çalışmaları daha çok astronomi ve de Osmanlılar üzerinde yoğunlaşmıştır 1992 yılında emekli olan Prof Dr Sevim Tekeli, astronomi tarihi ile ilgili çalışmalarının yanı sıra, Bizans bilimi ve Bizanslıların bilime katkısı olup olmadığı konusu ile ilgilenmiş ve aslında, zannedildiği gibi, Bizans’ın bilime pek de katkı yapmadığını ve Fatih’in İstanbul’u zaptettiği dönemde Bizans’ta bazı muhtasar eserlerin dışında, bilim adına pek de çalışma olmadığını, Batı kaynaklarına dayanarak göstermiştir

Sonuç olarak diyoruz ki, çağdaş dünyayı yakalamaya çalışan Türkiye’de bilim tarihinin kültürümüzün temellerini anlamamızda ve felsefe bilim ilişkisini kavramamızda önemli katkıları olacağı kesindir Nitekim bunun farkında olan bilim ve düşün adamları bu disipline ilgi duymakta ve özellikle de ilerleyen yaşlarında bu disipline doğru kayma eğilimi göstermektedir Bunun en somut örneklerinden birisi, Cumhuriyet dönemi meşhur matematikçilerimizden Cahit Arf’tir Yine bir başka örnek olarak da Erdal İnönü’yü verebiliriz

Niçin bilim tarihi önemlidir? Bilim tarihi bilimsel merakın doğmasına yardımcı olur Aynı zamanda bilim tarihi bir ülkenin kültürünün objektif olarak değerlendirilmesinde en önemli ölçüttür Bilimin tarihteki ve halihazırdaki durumuna bakarak bir ülkenin gelişim süreci hakkında karar verebiliriz Çünkü kültürün bir kolu olan felsefe yoruma açık bir disiplindir Aynı şekilde sanatda subjektif bir disiplindir Kültürün bir başka kolu olan din ise dogmatik bir disiplin olup, bir ülkenin gelişim süreci hakkında değerlendirme yapmamıza olanak vermez Bilim ise kesin sonuçlarıyla toplumun nerede olduğunu; gelişip gelişmediğini açık ve seçik olarak gösterir

Dolayısıyla bilim tarihi tarihte nerede olduğumuzu ve yakın tarihte nereye geldiğimizi son derece açık olarak bize gösterir Örneğin bundan 10 sene önceki bilimsel faaliyetler ne seviyede idi ve bugün hangi seviyededir Baktığımız zaman aradaki fark bize bilim adına katettiğimiz yolu gösterecektir

Alıntı Yaparak Cevapla