Yalnız Mesajı Göster

Osmanlı Devletinde Rejime Karşı Çıkan İlk Ayaklanma Hangisidir

Eski 09-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Devletinde Rejime Karşı Çıkan İlk Ayaklanma Hangisidir



IMeşrutİyet ( 23 Aralık 1876 ) (kanun-İ esasİ) ( İlk anayasa )
·
Tanzimat döneminde, Avrupa ile yakın ilişkiler içinde olan, Avrupa'yı yakından gören ve onların Osmanlı Devleti üzerine siyasi emellerini öğrenen bir aydın sınıf yetişti Bunlara "Jön Türkler" ya da "Genç Osmanlılar " denilmiştir Mithat Paşa, Namık Kemal, Ziya Paşa , Serasker Hüseyin Avni Paşa önemli temsilcileridir
·Genç Osmanlılar, Osmanlı Devletinin kurtuluşunu içinde yaşayan halka yönetme hakkı vermekle, gerçekleşeceğine inanıyorlardıBöylece halk yönetime katılacak, kendisini temsil edecek, dış devletlerin Osmanlı Devleti içine müdahalesine ortam hazırlanmamış olacaktı
·Meşrutiyeti ilan etme sözü veren, IIAbdülhamit VMurat'ın yerine tahta çıkarılmıştır
Önemi :
·Osmanlı Devletinde ilk kez rejim değişikliği oldu
·Tüm azınlık guruplara parlamentoda temsil hakkı tanınmıştır
·Osmanlı halkı ilk kez yönetime katılma, seçme ve seçilme haklarına kavuşmuştur
·Osmanlı Devletinde ilk kez Anayasal Düzen kuruldu
·Osmanlı Parlamentosu ; Padişahın seçtiği üyelerden oluşan Ayan Meclisi ve Halkın seçtiği milletvekillerinden oluşan millet Meclisi olarak iki meclisten oluşmuştur
·Hıristiyanlardan 44, Yahudilerden ( Musevilerden ) 4, Müslümanlardan 71, (Toplam 119) ve Padişahın belirlediği 26, ayandan oluşmuştur Meclis başkanlığına Ahmet Vefik Paşa seçilmiştir
Not : 1877-78 Osmanlı - Rus Savaşının başlaması üzerine, meclisin uyumlu çalışmadığı gerekçesiyle IIAbdülhamit, parlamentoyu dağıtarak, Meşrutiyet rejimini yürürlükten kaldırmış, 30 yıl boyunca sıkı, baskıcı bir yönetim izlemiştir

IIMeşrutiyet ( 24 Temmuz 1908 )

1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşını ( 93 Harbi ) bahane eden IIAbdülhamit Meclis-i Mebus an'ı kapatarak,Anayasayı yürürlükten kaldırdıÜlkede İstibdat ( Baskı ) uygulayarak yönetmeye başladı Aydınlar bu durum üzerine Meşrutiyetin yeniden yürürlüğe girmesi amacıyla gizlice mücadele etmeye başladılarBu mücadelede merkezi Makedonya'da Selanik bulunan " İttihat ve Terakki Partisi " en etkili olan kuruluştur Bu dönemde M Kemal’de Suriye'de " Vatan ve Hürriyet " adlı bir cemiyet kurduysa da bu cemiyetin Suriye'de etkili olamaması nedeniyle bu cemiyet İttihat ve Terakki Cemiyetiyle birleşmiştir
1908 yılında İngiltere ve Rusya'nın Reval'de görüşmeleri , bu görüşmelerde İngiltere'nin Rusya'yı Osmanlı Devletine karşı izlediği politika da serbest bırakması üzerine mücadele hızlanmış Makedonya'da Resneli Niyazi adlı subayın isyan etmesiyle IIAbdülhamit Meşrutiyeti IIdefa ilan etmek zorunda kalmıştır( 24 Temmuz 1908 )
IIMeşrutiyetle birlikte İttihat ve Terakki Partisinin karşısına " Ahrar " partisi kurulmuştuParti Meşrutiyet rejimine karşı tavır izlemekteydiSonuçta İstanbul'da 31 Mart Olayı ( 13 Nisan 1909 ) dediğimiz ayaklanma çıktı

Önemi :GİRİŞ

Osmanlı Devleti 17 yüzyılın sonlarına doğru kaybedilen savaşlarla tanışmaya başlamıştır Kaybedilen savaşlar sonrasında sarsılan askeri otorite ve devlet düzeninin yanında, ekonomik ve sosyal hayatta olumsuz yönde etkilenmeye başlamıştır Osmanlı Devleti bu durumu düzeltmek için kendi içinde arayışlara başlamıştı Fakat bu amaç doğrultusunda yapılan çalışmalardan iyi bir derecede başarı sağlanamamıştı Osmanlı bu içinde bulunduğu durumu düzeltmek için yüzünü artık batıya çevirmeye başladı Bunun ilk örneklerini III Selim ve II Mahmut’la vermiştir Güçsüzleşen, Osmanlı’nın durumundan yararlanmaya çalışan batılı devletlerin baskısından, kurtulmak amacıyla Osmanlı Devleti 1839 da Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanı’nı yayınlamıştır Bu fermanların yayınlanması bile Osmanlı’nın hem içteki hem de dıştaki baskıları azaltmada yeterli olamamıştı Değişen dünya şartları doğrultusunda Osmanlı’nın içinde bulunduğu durumu düzeltmek için II Abdülhamit ve Mithat Paşa birlikteliyle Osmanlı’nın ilk anayasası olan Kanun-i Esasi 23 Aralık 1876’da ilan edilmiştir Bu anayasa doğrultusunda ülke içinde seçimler yapılarak, 19 Mart 1877 de, Dolmabahçe sarayında padişah tarafından Osmanlı’nın ilk meclisi açılmıştır Osmanlı Devleti ile Rusya arasında 93 harbinin patlak vermesiyle kapatma yetkisi elinde bulunduğuna padişah II Abdülhamit 2861877 günü meclisi kapatmıştır

1OSMANLI'DA YENİLEŞME ÇABALARI

Her imparatorluk yükseliş dönemini yaşadığı gibi bu sürecin sonunda duraklama ve daha sonrasında da dağılma dönemi yaşamıştır Osmanlı İmparatorluğu da yükseliş döneminin sonrasında duraklama dönemine girmiştir Bu dönemde batı karşısında gerileyen, taşra birimleri üzerindeki denetimini yitiren, tüm kurum ve kuruluşlarıyla hızla çöküşe doğru giden devletin, içinde bulunduğu kötü durumdan telaşa düşen yöneticiler çözüm arayışlarını hızlandırdılar Yeniden eski gücün kazanılması için, yerli kurum ve geleneklerin diriltilmesi yönündeki girişimler, bunları uygulayacak kadroların yetersizliği yüzünden başarılı olunamadı Ayrıca kendisini yenileyecek iç dinamikleri tamamen körelen kurumlar, bozulanyapıyı onarmada yetersiz kalıyordu Bu durumda, daha kolay ve uygulamaya konulabilecek hazır çözümler öneren Batılılaşma gündeme geldi

Avrupa’da yeni bir siyasal düzen ve toplum anlayışının kapılarını açan 1789 Fransız İhtilali,, Osmanlı Devleti’nde “yenilikçi padişahlar dönemi”nin başlangıcıdır III Selim, 1808’e kadar süren iktidarında, askeri, idari, mali ve iktisadi alanlarda ilk köklü değişiklikleri başlattı Bu köklü değişim çabaları daha çok askeri alanda olmuştur Batı orduları karşında alınan mağlubiyetler sonunda tekrar başarılar kazanmak amacı güdülüyordu Bu uğurda III Selim Nizam-ı Cedid’i (Yeni Düzen) teşkil edecektir Hareket esas itibariyle, dış görüntüsünde belirlendiği üzere sadece askeri değildir Talim ve terbiyesi kalmamış bir insan yığınından ibaret olan yeniçeriler karşısında modern bir ordu tesis etmenin yanında, ulema sınıfının nüfuzunu kırmak, selâhiyetlerini azaltmak ve ayrıca Avrupalıların sanat ve ilimdeki ilerlemelerine ortak olucu sınâi, ziraî, iktisadi müesseselerden iktibaslar yapmak arzu ve iştiyakı mühim rol oynamıştır

Yenileşme çabalarının süreklilik kazanması ancak II Mahmud’un saltanatının son devresinden itibaren mümkün olabildi Zarar gören devlet otoritesini onarmak, iç ve dış güvenliği sağlayabilecek askeri güce sahip olmak, mali ve ekonomik yapıyı güçlendirmek ve nihayet sosyal ihtiyaç olarak öne çıkan yenilikleri yapmak Sultan’ın esas amacı idi İşte 1808 tarihinde Padişahın arzusu üzerine Anadolu ve Rumeli Beylerbeyleri İstanbul’a gelmişler ve devletin bu kötü durumuna son vermek için çareler aramaya başlamışlardır Neticede Sadrazam ve Anadolu ve Rumeli Beylerbeyleri bir metin tespit edip, bu metinde belirtilen esaslara sadık kalındığı takdirde, Osmanlı Devleti’nin eski haline gelmesinin mümkün olduğu görüşünde birleşmişlerdir Bu metne Sened-i İttifak ismi verilerek 7 Ekim 1808 tarihinde ilan edilmiştir Bu imzalanan metin o tarihe gelinceye kadar hükümdarlık haklarını hiçbir kayıt ve şarta tabi olmaksızın kullanabilme hakkını bu metinle tespit edilen esaslara göre sınırlandırılmıştır
Osmanlıda başlayan bu yenileşmenin yanında batılaşma hareketleri iç ve dış sebepler sonucunda devam etmiştir

TANZİMAT FERMANI (TANZİMAT- HAYRİYE) (GÜLHANE HATT-I HÜMAYUNU) - 3 KASIM 1839
·
Tanzimat Fermanını, Londra elçiliğinden Dışişleri Bakanlığına getirilen " Mustafa Reşit Paşa " hazırlamıştır
·Ferman, Topkapı sarayının Gülhane bahçesinde, padişah, sadrazam, yabancı devletlerin elçileri, patrikler, büyük devlet memurları önünde "Mustafa Reşit Paşa " tarafından okunmuştur Yeniçeri Ocağı’nın bozulmaya başlaması nedeniyle Sultan II Mahmud döneminde başlayan yenilik hareketleri ve Sultan Abdülmecid'in tahta çıkar çıkmaz ıslahat hareketine devam etmek amacında olduğunu göstermesi Osmanlı Devlet yapısındaki değişimin başlangıcıydı Sadrazam Mustafa Reşid Pasa, Gülhane Hatt-i Hümayununu Padişah adına kaleme almış; devlet ve birey arasındaki ilişkilerde devletin modernleştirilmesi amacına dayanan temel ilkeler kabul ve ilan edilmiştir Tanzimat Fermanı’nın tam metni şöyledir ;
Herkesin bildiği gibi, devletimizde, kurulusundan beri Kuran’ın yüce hükümlerine ve şeriat yasalarına tam uyulduğundan, ülkemizin gücü ve bütün tab'asinin refah ve mutluluğu en yüksek noktaya çıkmıştı Ancak, yüz elli yıl var ki, birbirlerini izleyen karışıklıklar ve çeşitli nedenlerle şeriata ve yüce yasalara uyulmadığından evvelki kuvvet ve refah, tam tersine zayıflık ve fakirliğe dönüştü Oysa, şeriat yasaları ile yönetilmeyen bir ülkenin varlığını sürdürebilmesinin imkansızlığı açık seçik ortadadır

Tahta geçtiğimiz mutlu günden bu yana bütün çabalarımız, hep ülkenin kalkınması, ahalimiz ve fakirlimizin refahı amacına yönelik oldu Eğer, yüce devletimize dahil ülkelerin coğrafi konumu, verimli toprakları ve halkının yetenekleri göz önünde tutularak gerekli girişimler yapılırsa, yüce Tanrı'nın yardımı ile, beş-on yılda kalkınabileceğimiz söz götürmez
Ulu Tanrı’nın yardımına ve Peygamberimiz hazretlerinin ruha niyetine sığınarak, yüce devletimizin ve ülkemizin iyi bir biçimde yönetilmesi için bundan böyle bazı yeni yasalar çıkarılması gerekli görüldü

Söz konusu yasaların basında can güvenliği; irk, namus ve malin korunması; vergi toplanması; halkın askere alınıp silah altında tutulma süresi gibi hususlar gelmektedir Söyle ki; Dünyada can, ırz ve namustan daha kıymetli birsek yoktur Bir insan bunları tehlikede görünce, yaradılıştan kötü olmasa bile, canini ve namusunu korumak için olmadık çarelere başvurur Bunun devlet ve memlekete zarar vereceği açıktır Buna karşılık, can ve namustan emin olan bir kimse sadakat ve doğruluktan ayrılmaz, isi ve gücü ile devletine ve milletine yararlı olur
Mal güvenliğinin olmadığı yerde ise kimse devlet ve ulusuna ısınamaz, ülkesinin yükselmesi ile ilgilenmez, hep korku ve üzüntü içinde yasar Buna karşılık, malından, mülkünden emin olmadığı zaman hep kendi isi ve isinin genişletilmesi ile uğraşır Devlet ve millet gayreti, vatan sevgisi kendisinde her gün artar

Vergi konusuna gelince: Bir devlet, ülkesini korumak için askere ve gerekli öbür masraflara muhtaçtır Bu, para ile olur Para, tabladan toplanacak vergiler ile oluştuğundan bunun en iyi şekilde toplanması gerekir

Evvelce gelir sanılmış olan "yeddi vahit" belasından ülkemiz ham dolsun, kurtulmuşsa da yıkıcı bir yöntem olup hiçbir zaman yararlı sonuç doğurmamış olan iltizam usulü hala sürüyor Bu, ülkenin siyasi islerini ve mali konularını bir adamın keyfine, hatta cebir ve zulmüne teslim etmek demektir Bu adam iyi bir insan değilse hep kendi çıkarına bakar, bütün davranışlarında kötülüğe, zulme yönelir Bu nedenle, ülkemiz insanlarının her biri için, malına ve gelirine göre bir verginin saptanması ve kimseden bundan fazla birsek alınmaması gerekir Yüce devletimizin karada ve denizdeki askeri masrafları ile öbür masrafları yasalarla belirlenip sınırlandırılmalı ve uygulama ona göre yapılmalıdır
Askerlik de, yukarıda belirtildiği gibi, önemli konulardan biridir Ülkenin korunması için asker vermek halkın baslıca borcudur Fakat, bir memleketin mevcut nüfusuna bakılmaksızın, şimdiye kadar yapıldığı gibi, kiminden tahammülünden çok, kiminden az asker alınması hem düzesizliğe; hem tarım, ticaret ve bayındırlık işerinin kötü gitmesine; hem ömür boyu askerlik bıkkınlığa; hem de nüfusun azalmasına yol açar Bu nedenle, her memleketten alınacak asker miktarı için uygun yöntem konulmalı ve dört veya beş yıl hizmet için sıra usulsü getirilmelidir Bunlar yapılmadıkça devletin kuvvetlenip gelişmesi, huzur ve asayişin sağlanması mümkün olmaz Bütün bunların dayanağı yukarıda açıklanan hususlardır

Bu nedenle, bundan böyle suç isleyenlerin durumları şeriat yasaları gereğince açıkça incelenip bir karara bağlanmadıkça kimse hakkında, açık veya gizli, idam ve zehirleme işlemi uygulanmayacaktır Hiç kimse, başkasının ırz ve namusuna saldırmayacaktır Herkes malına, mülküne tam sahip olacak, bunları dilediği gibi kullanacak, bunu yaparken de devlet büyüklerinin müdahalesine uğramayacaktır Birinin suçlulugunun saptanmasi halinde mirasçilarin o isle ilgileri bulunmayacagindan suçlunun mallari elinden alinip varisleri miras hakkindan yoksun birakilmayacaklardir
Yüce devletimizin tab'asi Müslümanlarla öbür uluslar bu haklardan tam yararlanacaklardir Can, irz, namus ve mal konularinda, ülkemizin tüm halkına şeriat yasaları gereğince garanti verilmiştir Öbür konularda da oybirliği ile karar verilmesi için, Meclisi Ahkam-i Adliye üyeleri gerektikçe artırılacaktır Yüce devletimizin bakanları ile ileri gelenleri belirli günlerde orada toplanarak, görüşlerini çekinmeden açıkça söyleyeceklerdir Can, mal güvenliğine ve vergilerin belirlenmesine ait yasalar böyle hazırlanacaktır

Askerlikle ilgili konular Baba-i Seraskeri Dar-i Şurası’nda görüşülüp karara bağlandıktan sonra sonsuza dek uygulanmaları için tasdik edilmek üzere tarafıma gönderilecektir Söz konusu yasalar sırf din, devlet, ülke ve ulusu kalkındırmak amacı ile çıkarılacaklarından bunlara tam uyacağımıza yemin ederiz Bu konuda, Hırka-i Şerife odasında, tüm din adamları ile bakanların hazır bulunacakları bir sırada yemin edecektir

Din adamı ve vezirlerden yasalara aykırı hareket edenlerin, kanıtlanacak suçlarına göre, rütbelerine ve hatır ve göçüle bakılmaksızın cezalandırılmaları için özel ceza yasası çıkarılacaktır
Memurlara yeterli maaş bağlanmış olup, henüz bağlanmış olanlarınkiler de belirlenecektir Bu yolla da, şeriata aykırı olan ve ülkenin gerilemesinde başrolü oynayan rüşvet belası güçlü bir yasa ile ortadan kaldırılmış olacaktır
Bütün bu sayılan hususlar eski hükümlerin tümden değiştirilmesi demek olacağından işbu fermanımız İstanbul halkına ve ülkemiz halkına duyurulacaktır Bundan başka, dost devletlerin de bu yönetimin sonsuza dek uygulanmasına tanık olmaları için fermanımız, İstanbul’daki tüm büyükelçilere resmen bildirilecektir

Tanrı hepimizi basarili kilsin; yasalara uymayanlar Tanrı’nın lanetine uğrasın ve ömürleri boyunca rahat yüzü görmesin Amin
İlanının Nedenleri :
·Avrupalıların içişlerimize karışmasını engellemek
·Halkın sosyal yapısında yenilikler yaparak çağdaşlaşmayı sağlamak
·Mısır valisi Mli Paşaya karşı Avrupalı devletlerin desteğini sağlamak
Önemi : Tanzimat fermanıyla Osmanlılara " Kanun " gücü girmiş oluyordu Esaslı sonucu, Tanzimat dönemi aydın tipi yetiştirerek eğitimde vermiştir

ISLAHAT FERMANI ( 1856 )

Tanzimat fermanı yeterli bulunmayarak, gayr-i Müslimlere daha fazla hakların verilmesi için 1856'da yayınlanan ferman Gül hâne Halt-i hümâyûnu gibi, imparatorlukta yapılması kararlaştırılan yeni bir düzenin program ve prensiplerini içine alır Bu ferman esâs olarak Tanzîmât hükümlerini tekrarlayan, onları açıklayan ve genişleten bir fermandır
Rusya, Avrupa siyâsetinde TED' sırlı bir rol oynamaya başladıktan sonra, Osmanlı Devleti'ni tasfiye ederek sıcak denizlere inmeği ana siyâseti kabul etmişti Bu gayesine erişebilmek için devletlerarası münâsebetlerin ortaya çıkardığı imkânlara göre; ya Osmanlı topraklarını Rus imparatorluğuna katacak, bu olmazsa ayni toprakları alâkalı Avrupa devletleriyle paylaşacak, bu da olmazsa, Osmanlı arazisi üzerinde muhtar veya müstakil devletler kurulmasını sağlayıp, bunları yeri geldikçe kontrolü altına alacaktı İlk iki yol imkânsız göründüğü için Rusya bilhassa üçüncü yolu seçip, faaliyetlerini yoğunlaştırdı Bu gayenin tahakkuku için Osmanlı Devleti içerisindeki Ortodoks tebeayi himaye etme ve imtiyazlarını çoğaltmak isteklerinde bulundu Diğer taraftan, Rusya’nın sıcak denizlere inmesini, bilhassa Akdeniz'e inerek Hindistan yolunda tehlike teşkil etmesini istemeyen İngiltere de Ruslara karsı çıkıyor ve Osmanli Devleti'ni destekler görünüyordu Böylece bir taraftan Ruslara mâni olurken, diğer taraftan Osmanlı Devleti'ni Ruslarla meşgul ederek Hindistan'da serbestçe hareket ediyordu Fransa ise; Avrupa siyâsetinde Rusya ve İngiltere’den geri kalmak istemiyor, Rusya’nın Akdeniz'e inmesinin Fransızların buradaki ticâretine sekte vuracağını düşünüyordu Bu maksatla Osmanlı Devleti'ni Ruslara karsı destekliyordu Diğer taraftan da Osmanlı Devleti içindeki Katoliklerin hâmiliğine talim oluyordu İste bu siyâsî atmosferde 1854 senesinde çıkan Osmanlı Rus harbinde, Avrupa devletleri Osmanlı kuvvetlerinin yanında yer aldılar

İngiltere, Fransa ve Avusturya daha Nisan 1855'de Viyana'da Kirim savası sonrasında yapılacak antlaşmanın esaslarını görüşerek bâzı kararlar almışlar ve 16 Aralık 1855'de bir antlaşmaya varmışlardı Bu kararlar dört madde olup, Avusturya imparatorunun ültimatomuyla çara bildirildi Bu kararların dördüncü maddesi; "Osmanlı memleketlerinde bulunan Hıristiyan tebeanin hakları, pâdişâhın istiklâl ve hâkimiyetine asla dokunulmamak şartıyla tasdîk olunacak, pâdişâh bu hususta Rusya’nın muvafakatini icaba ettiren bir taahhütte bulunacak" idi Bu maddede de görüldüğü üzere Osmanlı ordusunun kazandığı zafer bile, gayr-i Müslimlere imtiyaz sebebi oluyordu Rusya, kurulacak Avusturya, Fransa, İngiltere ittifakı tehlikesi karsısında bu kararları kabul etti Osmanlı hükümeti, kendi Hıristiyan tebersi ile ilgili maddenin devletin iç islerine karışma anlamına geleceğini bildirerek, 16 Aralık tarihli kararlar arasında yer almamasına çalıştı ise de basarili olamadı Neticede bu maddenin programlaştırılması için su tezler ortaya atıldı Rus tezi: "Osmanlı Devleti sınırları içinde yasayan Hıristiyanların hak ve imtiyazları Avrupa devletlerinin müşterek garantileri altına alınmalıdır" İngiliz tezi: "Tam ölçüde bir din serbestliği ve hukuk eşitliği sağlanmalıdır" Fransız tezi: "Müslüman tebaa ile Hıristiyan tebaa arasında cemiyet, haklar, vergiler, millî eğitim ve devlet meç' murluklarina geçme bakımından sürüp gelen farklar, bir ferman ile kaldırılarak Gülhâne hattında işaret edilen tebaa eşitliği tam manâsıyla geliştirilmelidir" Baba-i âlî, Rusya’nın teklifini, hükümranlık haklarına müdâhale, İngiliz teklifini de İslâmiyet’i küçültücü gördüğü için, Fransız teklifini kabul etti Ayrıca yapılacak Paris konferansında Rusların gayr-i Müslimler konusunda bir istekleri ile karsılaşmak istemiyordu Fransız tezinin kabulü üzerine, bunun bir ferman hâline getirilmesi Baba-i Âli’ye bırakıldı
Alî Pasa hükümeti tarafından îlân edilen bu fermanın hazırlanmasında İngiliz ve Fransız elçileri de bulunmuştu Bu şekilde hazırlanan ferman, Paris konferansından önce, 28 Şubat 1856'da Baba-i Âli’de Islâhat halt-i hümâyûnu adıyla devlet erkânı, şeyhülislâm, patrikler, hamambaşı ve cemâatlerin ileri gelenleri önünde okunarak îlân edildi Otuz beş maddeden meydana gelen fermanın getirdiği önemli hususlar özetle şunlardı:


Alıntı Yaparak Cevapla