Prof. Dr. Sinsi
|
Meraga’Da Büyük Selçuklular, Harrekan’Da Büyük Selçuklular, Büyük Selçuklular Devri
Devlet teÅŸkilâtı :Selçukluları meydana getiren OÄŸuzlar,Orta Asya’dan Mâverâünnehr ve Horosan’a gelince bütünüyle İslâmiyeti kabul ettiler Müslüman olmaları eski bozkır kültürünün İslâmiyete aykırı olmayan unsurlarını müesseselerinde sentezleÅŸtirdiler Türk devlet geleneÄŸinin esâsını teÅŸkil ettiÄŸi Selçuklu devlet teÅŸkilâtı;Karahanlı,Sâmânlı,Gazneli ve Abbâsî devletleri teÅŸkilâtından geniÅŸ ölçüde faydalanmış ve bunları kendi bünyesine mükemmel bir sũrette uygulamıştır
Hükümdar :Töre müesseselerin yanıdığı haklarla devletin tek hakimidir Sultan ünvanlı hükümdârlara umũmiyetle Sultânülâzam denilirdi Türklerdeki Hâkan veye KaÄŸan,batıdaki imparator kelimelerinin karşılığıdır Sultan,Türkçe adının yanında İslâmî ad da taşırdı Halîfe tarafından künye ve lakab da verilirdi Sultan merkezde oturur,ülke toprakları hânedan mensuplarınca idâre edilirdi Merkeze baÄŸlı beylik ve atabeglikler vardı Sultanın hâkim olduÄŸu ülkelerde hutbe okunur ve para basılırıdı Fermanlara ve dîvânın kararlarına büyük sultanın imzâsı yerine tuÄŸra çekilip,tevkiî (niÅŸan) yazılır ve emir ondan sonra yürürlüğe girerdi Harplede ve devlet ileri gelenleriyle yaptığı seyahatlerde,hâkimiyet işâreti olarak başının üstünde atlastan veya altın sırmalı kadifeden yapılmış çetr (hükümdar ÅŸemsiyesi) tutulurdu Çetre,sultanın ok ve yaydan meydana gelen armaları iÅŸlenirdi Hükümdarlık sarayının kapısında veya saltanat çadırının önünde,namaz vakitlerinde,günde beÅŸ defâ nevbet (mehter) çalınırdı Sultan,haftanın belirli günlerinde devlet ileri gelenleriyle yüksek mevkili memur ve kumandanları huzũruna kabul edip,memleket meselelerini görüşür ve ahâlinin hâlinden haberdâr olurdu
Saray teÅŸkilâtı :Sarayda sultanın âilesi ve maiyeti otururdu Saray teÅŸkilâtı ve teÅŸrifâtçılık önceleri OÄŸuz töresine göre yapılırken,sonraları İslâmî hüviyet kazandı Sarayda,sultanla dîvânlar arasındaki irtibâtı Hâcibü’l-hâcib denilen Hâcib saÄŸlar;örfî meselelerin hallinde kadıya da yardımcı olurdu Hâcibler,sultânın îtimâd ettiÄŸi ÅŸahıslar arasından seçilirdi
MelikÅŸah’ın İsfehan’da yaptırdığı Mescid-i Cuma’da Selçuklu Sultanı Sencer’in Merv ÅŸehrindeki
Kubbe-i Melikşah adıyla anılan kubbe Selçuklu türbesi
Sultanı MelikÅŸah’ın kabri buradadır
Emîr-i candâr :Saray muhâfızlarının başı olup,maiyetindeki hassa birlikleriyle sarayın ve sultanın emniyetini sağlamakla vazifeliydi Silâhdâr;merâsimlerde sultânın silâhlarını taşıyıp, silâhhânedeki muhâfızların âmiriydi
Emîr-i alem :Sultânın “Râyet’i Devlet” denilen bayrağını,saltanat sancaklarını taşımak ve muhâfaza etmekle vazifeliydi Emîr-i alemin maiyetinde aemdârlar vardı Yasacı;bayrak ve nevbet takımını muhâfaza ve idâre ederdi
Câmedâr :Sultânın elbiselerinin muhâfızıydı Emîr-i meclis;sultânın ziyâfetlerini hazırlatıp,teşrifâtçılık yapardı Emîr-i çeşnigîr;sultânın yemeklerini hazırlayan ve sofra hizmetlerini yapan çeşnigirlerin âmiriydi Şerabdâr-ı has;sultânın şerbetlerini hazırlamak,haftanın belirli günlerinde toplanan mecliste ve yemeklerde hizmetle vazifeliydi Serhenk (Çavuş) ;merâsimlerde ve sultanın seyâhatlerinde yol açardı Ayrıca,Abdâr,Emîr-i Âhur,Üstâdüdâr,Vekîl-i Has,Emîr-i Şikâr,Bazdâr ve Nedimler de sarayda vazifeli kimseler arasındaydı
Hükũmet :Devleti idâre etmek için iÅŸler dîvânlarda yürütülürdü Büyük dîvân denilen dîvân-ı saltanatta devletin umũmî iÅŸleri görüşülüp,yürütülürdü Selçuklularda büyük dîvândan baÅŸka devletin mâlî,askerî,adlî ve diÄŸer iÅŸlerine bakan dîvânlar da vardı Dîvân baÅŸkanı,sultanın mutlak vekili olan Sâhib,Sâhib-i dîvân ve Hâce-i büzürg de denilen vezirdi Vezir bir tâne olup,alâmet olarak destâr (sarık) ve altın divit verilirdi Vezîrin diviti,Devâtdar’da olup,aynı zamanda sır kâtipliÄŸi de yapardı
Selçuklularda ,İstifâ dîvânı; mâlî iÅŸlerle alâkadar olup,en önemli âzâsına Müstevfî denirdi TuÄŸrâ dîvânı;ferman,berat,menÅŸũr,nâme,mektup dâhil,yazışmalara tuÄŸra çekerdi İşraf dîvânı;Müşrif-i memâlik de denilen müşrifin âmirliÄŸinde umũmî teftiÅŸ yapardı Dîvân-ı arz’a,Arzü’l-ceyÅŸ baÅŸkanlık ederdi Emîr-i ariz denilen bu zâtın reisliÄŸindeki teÅŸkilât,millî savunma hizmetleri ve ordunun ihtiyaçlarını karşılamakla vazifeliydi Åžehzâdelerin yetiÅŸmesiyle alâkadar olan atabegler eyâlet merkezlerinde güvenlik hizmetleriyle ilgilenen ve şıhne (veya ÅŸahne) denilen askerî vâliler,mülkî idâreden mesul olan âmiller ve zâbıta hizmetleriyle emr-i bi’l-ma’rũf nehy-i ani’l-münker görevini üstlenmiÅŸ olan muhtesipler de hükũmet teÅŸkilâtı içinde yer alırıd
Adlî teÅŸkilât :Adliye,ÅŸer-î ve örfî kazâ olmak üzere ikiye ayrılırdı Åžer-î dâvâlara kadılar (kâdılar) bakardı Kâdı’l-kudât denilen baÅŸ kâdı,BaÄŸdat’ta bulunur,merkezde mahkeme baÅŸkanlığı yapardı BaÅŸ kâdı,diÄŸer kâdıları da teftiÅŸ ederdi Kâdılar,ÅŸer-î dâvâlar,tereke (mîrâs) ,hayrât ve vakıf iÅŸlerine bakarlardı Selçuklu Türkleri,Hanefî olduklarından,dâvâlar ve meseleler bu mezhebin hükümlerine göre hâlledilirdi Yanlış bir karar verilmiÅŸse,öteki kâdılar durumu sultâna bildirerek,düzeltme yapılır,hatânın önüne geçilirdi Kâdıların yetiÅŸmesine çok dikkat edilirdi
Örfî mahkemelerin başında Emîr-i dâd denilen adâlet emîri bulunurdu Bunlar;devlete,kânunlara ve emirlere karşı gelenlerin dâvâlarına,siyâsî suçlara bakarlardı Bir nevî olaÄŸanüstü mahkemeler demek olan Dîvân-ı mezâlim’e baÅŸkanlık ederlerdi Kazaskerler (Kâdıaskerler) ,ordu mensuplarının dâvâlarına bakardı Dîne aykırı görülen her harekete muhtesip,ânında müdâhele ederdi Adliye mensupları,bağımsız olup,büyük ve eyâlet dîvânlarına baÄŸlı deÄŸildiler
Ordu :Devletin temeli olan ordu,Hassa ordusu ve Tımarlı sipâhilerden meydana geliyordu Sarayda husũsi olarak yetiÅŸtirilip,doÄŸrudan sultâna baÄŸlı olan Gulamân-ı saray askerleri çeÅŸitli milletlerden seçilirdi Bunlar senede dört defâ maaÅŸ alırlardı Hassa ordusu;melik,vâli,vezir ve diÄŸer yüksek rütbeli devlet memurlarının emri altında,her an harekete hazır askerler olup maaÅŸlıydılar Sipâhiler,süvârî kuvvetleriydi Sipâhi ordusu mensuplarından her biri,devletin çeÅŸitli bölgelerinde kendilerine tahsis edilen toprakların (iktâ=dirlik) gelirlerinden geçimlerini saÄŸlıyordu Selçuklular,askeri iktalar sayesinde,maaÅŸ ödemeden bir orduyu beslemiÅŸ,mühim bir Türkmen nüfusunu topraÄŸa ve devlete baÄŸlıyarak iskan etmiÅŸti Bu sayede istihsalin artmasını,halk ile hükümet arasında yeni askeri ve idari bir kadronun kurulmasını temin etmiÅŸti Bin süvariden fazla asker besleyen ikta sahipleri vardı Büyük Selçuklularda ordu mevcudu 400 000’e kadar çıktı Bunun 46 000’i merkezde,geri kalanı devletin diÄŸer bölgelerine dağılmıştı İkta sistemiyle,memleket menfaatlerini ahenkleÅŸtirip,kudretli bir askeri ve idari teÅŸkilata sahip oldular Aynı sistem,Osmanlılara da tesir etti Halk arasından HaÅŸer denilen ücretli askerlerde alınırdı Ayrıca gönüllü Gaziyan ve çeÅŸitli askeri sınıflar da vardı
Selçuklu ordusunun gezici hastaneleri ve Çerge denilen hamamları vardı Orduda hafif silah olarak yay,ok,kılıç,kalkan,mızrak,harbe,sökü,bozdoÄ Ÿan da denilen topuz,gürz,balta,nacak,çekre,zemberek, pala, cevÅŸen ve çokal kullanılırdı Muharasa silahların da külünk,miskap da denilen nakkap,mancınık kullanılırdı Ordunun silahları ülke içinde en iyi malzeme kullanılarak,sanatında pek mahir ustalar tarafından imal edilirdi Büyük Selçuklularda deniz kuvvetleri olmamasına raÄŸmen,baÄŸlı devletler de vardı Ordunun ihtiyacının karşılanması ve meselelerin halline Dicanü’l-ceyÅŸ bakardı
Sosyal hayat :Selçuklularda sınırsız bir cemiyet hayatı vardı Sosyal yapı,ortaçaÄŸ Avrupa’sından tamamen ayrılır Cemiyet;Selçuklu hanedanı ve mensupları baÅŸta olmak üzere askeri ve mülki rical ile devlet teÅŸkilatı dışında kalan ahaliden meydana geliyorsa da,Avrupa’daki gibi sınıf,Hind’deki gibi kast sistemi mevcut deÄŸildi Hanedan ve devlet ileri gelenlerinin büyük yetkileri olmasına raÄŸmen ,ÅŸehirde ve köyde yaÅŸayan ahalinin,kanun karşısında hak ve vazifeleri vardı Åžer’i hükümler karşısında herkes eÅŸitti Köylü hür olup,toprağın has ve ikta oluÅŸuna göre hükümetin himayesi altında çalışırıdı Vergisini verirdi Mülk,topraklar,veraset yoluyla çocuklara geçerdi
İktisadi ve ticari hayat :Selçukluların hakim olduğu Horasan,İran,Irak,Anadolu ve diğer Ortadoğu ülkeleri bu devirde iktisadi bakımdan en yüksek seviyeye çıkarak,milletler ve kıtalararası ticarette köprü vazifesi görüyordu Selçuklu ülkesinin her türlü zirai mahsulün yetişmesine müsait iklim,coğrafi ve tabii zenginliklere sahip olması sayesinde bol mahsul yetişiyordu Tahıl sıkıntısı çekilmeyip,o günkü şartlarda fiyatı da ucuzdu Ülke içinde ve dışında,kıtalar ve milletlerarası ticareti emniyetle sağlayan yol ve kervansaraylar yapılmıştı
Yabancı ülkelerle ticari anlaşmalar yapılıp,çok düşük gümrük tarifesiyle ihracat ve ithalat teşvik edildi Karada eşkıyanın ve açık denizlerde korsanların tecavüzüne uğrayan tüccarların zararının, hazineden temin edilerek garanti altına alınması ticaretin gelişmesinde çok tesirli oldu Devletin tüccara garantisi,her türlü emniyet,huzur ve imkanının yanında ayrı bir teşvikti
Ticaretin gelişmesi,gümrüklerin azlığı,istihsalin bolluğu,otlak ve hayvanların çokluğu sebebiyle, Selçuklu ülkesinde zenginlik ve refah vardı Bol buğday,pirinç ve pamuk ziraatı yapılıyordu Hayvan çok yetiştirilip,diğer ülkelere satılıyordu Bakır,demir,gümüş ve dokuma sanayii için şap madeni çıkarılıyordu Halı,pamuk ve yünlü dokuma denizci örtüleri,ipek kumaşlar,ipek tül ve mendil dokunup ihraç ediliyordu Kaşihanelerde zarif çiniler imal edilip,Selçuklu eserlerini süslüyordu Yapılan ve satılan mallar sıkı kontrolden geçerdi Her zanaat kolu bir lonca teşkilatına bağlıydı Lonca reisine Ahi,ahilerin reisine de Ahi Baba denirdi Bu teşkilat daha sonra Osmanlılara geçti Esnaf ve tüccar mallarının alınıp, satıldığı,tanıtıldığı mahalli,milli ve milletlerarası pazarlar kurulurdu Selçuklular,şeker ve nadide eşya alıp,at,halı,ipek ve maden satarlardı Devletin gelir kaynakları,arazi vergisi olan haraç,ziraat vergisi olan öşür,iltizam,ganimet,bağlı ve komşu devletlerin hediye ve yıllıkları idi Hayat pahalılığı yok denecek kadar az olup,1056 ve 1131 seneleri arasındaki yetmiş beş senelik fiyat yükselmesinin oranının toplamı yüzde onu geçmemiştir
İlim :Selçuklular İslamiyet’e tam baÄŸlı,itikatta ve amelde Ehl-i sünnet mezhebine mensuptular Türkler ekseriyetle itikatta Matüridi,amelde Hanefi mezhebindendiler Ülkede kısmen de itikatta EÅŸ’ari ve amelde Åžafii ve diÄŸer hak mezhep mensupları da vardı Batıniler gibi sapık fırkalar varsa da,bunlarla alimler ve devlet mücadele halindeydi Devlet,ilim ve alimlerin yanında olup,geliÅŸmesi için bütün imkanlarını seferber etmiÅŸti Dini tahsil ve terbiyenin yapıldığı medrese,tekke ve zaviyeler ülkenin her tarafında yaygındı
Selçuklu medreselerinde dini fenni bütün ilimler,konunun mütehassısları tarafından okutulurdu Selçuklular zamanında kıymetli alimler yetiÅŸip,hala deÄŸerini muhafaza eden orijinal eserler yazıldı Sofiyye-i aliyyeden,Åžafii fıkıh alimi olup,Risale-i KuÅŸeyriyye sahibi Ebu’l-Kasım Abdülkerim KuÅŸeyri (986-1074) ;Et-Teysir Tefsiri müellifi Ebu Nasr Abdülrahim;Åžafii fıkıh alimlerinden ve BaÄŸdat’taki Nizamiye Medresesi müderrislerinden Ebu İshak Åžirazi (?-1083) ;pek çok eser sahibi Ebu Meali Cüveyni (?-1085) ;İslam alimlerinin en büyüklerinden,pek çok sahada eser sahibi Nizamiye Medresesi İmam-ı Gazali (1059-1111) ;Nizamiye müderrisi ve Åžafii alimlerinden Fahr-ül-İslam Abdülvahid (?-1108) ; Hanefi alimlerinden Kadılkudat el-Hatıbı (?-1079) ;Te’arruf kitabı ÅŸarihi ve Menazil-üs Sayirin sahibi Åžeyhülislam Abdullah-ı Ensari (1005-1088) ;meÅŸhur Besit,Vesit ve Veciz tefsirlerinin sahibi Vahidi (?-1075) ;Hanefi fıkıh ve tefsir alimi Fahru’lislam Pezdevi (1009-1089); Hanefi alimlerinden Cami-u Kebir, Cami-u Sagir,Siyer-i Kebir,Muhtasar-ı Tahavi ÅŸerhleri ve Mebsut,Kafi Åžerhi,Muhit kitaplarının sahibi Serahsi (?-1090) ;Hanefi alimlerinden ve evliyanın büyüklerinden Zinet-ül-Hayat,Menazilü’s-Sayirin ve Menazilü’s-Salikin sahibi Yusuf-i Hemedani (1048-1141) ;büyük fıkıh ve kelam alimlerinden ve meÅŸhur Milel Nihal kitabı sahibi Åžehristani (1076-1153) ;Åžafii fıkıh,hadis ve tefsir alimlerinden ve Me’alimü’t-Tanzil Tefsiri ile Mesabih hadis kitaplarının yazarı Begavi (?-1122 ) ;Åžafii alimlerinden ve tefsir ilminin üstatlarından Envarü’t-Tenzil,Tavaliü’l-Envar kitaplarının sahibi Kadı Beydavi;Kadiri yolunun önderi, fıkıh ve hadis ilimlerinde müctehid Aldülkadir-i Geylani (1077-1166) ;Nizamülmülk (1018-1092) dahil daha pak çok alim Büyük Selçuklu ve onlara baÄŸlı devletlerde çok hürmet ve himaye görüp,kıymetli eserler vererek insanlığa hizmet etmiÅŸlerdir
Bunları Türkiye Selçukluları devrinde;evliyanın büyüklerinden ve gönül sultanı Mevlana Celaleddin-i Muhammed Rumi (1207-1273) ve oğlu Sultan Veled (1227-1307); evliyadan Şemsi Tebrizi (?-1247) takip etmiştir
|