Yalnız Mesajı Göster

Fecr-İ Ati Devri,Osmanlı İmparatorluğunda Fecr-İ Ati Devri Yönetimi Nasıl Sonuçlandı

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fecr-İ Ati Devri,Osmanlı İmparatorluğunda Fecr-İ Ati Devri Yönetimi Nasıl Sonuçlandı



FECR-İ ATİ DEVRİ,Osmanlı İmparatorluğunda FECR-İ ATİ DEVRİ Yönetimi Nasıl Sonuçlandı
FECR-İ ATİ DEVRİ,Osmanlı İmparatorluğunda FECR-İ ATİ DEVRİ Yönetimi Nasıl Sonuçlandı
FECR-İ ATİ DEVRİ

Osmanlı İmparatorluğu son dönemlerini yaşadığı tarihlerde, 30 yıl kadar sürmüş olan büyük bir siyasi baskıdan sonra, Türk aydınlarının getirmeyi başardıkları Meşrutiyet devri, Türkiye tarihinin en talihsiz dönemlerinden biri olmuştur Osmanlı İmparatorluğu’nu yöneten kimselerin yeterliliğinin düşük seviyelerde bulunması imparatorluk ve imparatorluğun halkı için en büyük dezavantajın oluşturmaktadır Yöneticilerin dış politikadan habersiz oluşu, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihine olan yersiz güvenleri dolayısıyla yöneticilerin maceracı ve hayalci politikaları benimsemelerine yol açmıştır
İzlenilen yanlış politikalar yavaş yavaş kendini göstermeye başladı İstanbul’da bir irtica harekete başlamıştır İstanbul’da başlayan ayaklanmayı Hareket Ordusu kurarak Mahmud Şevket Paşa bastırmıştır Hareket Ordusu’nun bu ayaklanmayı bastırdıktan sonra dönemin padişahı II Abdülhamid’in ayaklanmayı başlatan kişi olarak suçlanıp yerine V Mehmed ünvanıyla kardeşi Mehmed Reşad getirildi Bu gelişmeler sonucunda başarısız, ehliyetsiz ve yetersiz yönetime bir başkan getirilmiş olur Mehmed Reşad Osmanlı yönetiminin ihtiyacı olan dirayetli ve bilgili bir padişah değildir
Osmanlı devletinin içinde bulunduğu sıkıntılı durum, birçok kesimin cesaretlenmesini sağlamıştır Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimi altında bulunan balkan devletleri içten içe hazırlık yapıp Osmanlı İmparatorluğu’na boş kaldırma mücadelesine girişmeyi düşünüyordu Devlet yöneticileri bu durumun farkına varamaması, onların emellerine ulaşmasında yardımcı olan unsurların başında gelmekteydi
Yöneticilerin hataları birbirlerini izlemekteydi Libya’da affedilmeyecek bir hata yapan yöneticiler Libya topraklarını İtalyan’lara kaptırmakla kalmadı, diğer topluluklara da yol göstermiş oldu Osmanlı toprakları bir bir elden çıkmaktadır Türk halkı savaşlardan yorgun düşmüştür Halk aç ve fakir düşmüştür Tüm bu yaşananları yönetim kesimi görememiştir Osmanlı yönetimini oluşturacak kişiler kendi aralarında iktidar kavgası içindedirler İktidara sahip olan, başında Enver, Cemal ve Talât Beylerin bulunduğu İttihat ve Terakki Partisi ülkeyi sıkıyönetime almıştır
Osmanlı Devleti içinde bu gelişmeler yaşanırken dışarıda Almanya sanayi devrimini tamamlamış ve büyük bir hammadde sıkıntısı yaşamaktadır
Hammadde kaynaklarını, başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Batı devletleri dünyanın dört bir yanından ele geçirmişlerdir Almanya’nın bu hammadde kaynaklarından yararlanabilmek için tek bir çaresi vardı, büyük askeri gücüne güvenerek savaşmak Nitekim Almanya hammadde kaynaklarını ele geçirmek için savaşa girişti Dört yıl sürecek olan I Dünya Savaşı başlamış olu İlk planda savaşın dışında olan Osmanlı İmparatorluğu hayalperest ve maceracı yöneticileri sayesinde kendini bir anda savaşın içinde buldu
Boşu boşuna girilen I Dünya Savaşı’nın sonucunda Türk Milleti akıl almaz bedeller ödedi Karşı tarafla imzalanan Mondros Ateşkes ve Sevr Antlaşması Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu getirdi Osmanlı Devleti Balkan Harbi ile Avrupa topraklarını kaybettikten sonra, I Dünya Savaşı ile Asya ve Afrika’daki topraklarını de kaybettiği gibi Anadolu’nun yarısını da kaptırdı Birinci Dünya Savaşı felaketi ile halk mali ve ekonomik yönden tam bir iflasın eşiğine düştü Ticaret faaliyeti eskiden olduğu gibi azınlıkların ve dış güçlerin eline geçti Anadolu köylüsünün devamlı askere alınması hem üretimi düşürdü hem de teknik yönden geri olan tarımın ilerlemesini engelledi Bununla birlikte savaş yüzünden devlet elindeki nitelikli elemanlar da kaybedildi
Osmanlı Devleti’nin uzun yıllar savaş durumunda olması sosyal şartları etkilemiş, bunun sonucunda da sanat, edebiyat ve bilimsel gelişmelere zemin oluşmamıştır Edebiyat-ı Cedide topluluğunun dağılma tarihi olarak kabul edilebilecek 5 Aralık 1901’den 1908 yılı ortalarına kadar, bu topluluktaki yazarlardan Servet-i Fûnun Dergisi’nde hiç kimsenin hiçbir yazısı çıkmadığı gibi, dergi her türlü edebî çalışmaları bırakarak fenni konulardan, aktüelden bahseden bir magazin dergisi haline geldi Servet-i Fûnun yazarları yayın hayatından çekilmekle beraber, II Abdülhamid yönetimi aleyhine tenkid yazıları yazmaktan geri durmamışlardır 1901-1908 yılları arasında geçen dönemin edebiyat açısından hiçbir şey vermediğini söylemek doğru olmaz Fakat yapılan çalışmaların hiçbiri Edebiyat-ı Cedide sanatına yaklaşamamıştır 1908 yılından sonra Edebiyat-ı Cedide’nin boşluğunu dolduracak genç isimler şöhretlerini duyurmaya başlamıştır Şöhretlerini duyuran Ahmed Haşim, Enes Avni, Ali Cânib, Mehmet Behçet, Tahsin Nâhid gibi adlara Yakup Kadri, Şahabeddin Süleyman, Cemil Süleyman, Müfid Ratib gibi yeni imzalar karıştı
Önceleri türlü edebiyat ve sanat dergilerinde dağınık bir şekilde yazıları çıkan bu gençler bir araya gelerek edebî çalışmalarını düzene koyma ihtiyacı duydular Böyle bir düşünce ile hareket eden gençler 20 Mart 1909 tarihinde İstanbul’da çıkmakta olan Hilâl gazetesinin matbaasında ilk toplantılarını yaptılar Aralarına Edebiyat-ı Cedide topluluğunun en genç üyelerinin katılmasıyla birlikte kendi edebiyat ve sanat eğilimlerini temsil edip kamuoyuna açıklayacak bir edebî topluluk kurulmasına karar verdiler Topluluğa ad olarak Fecr-i Âti demeyi uygun gördüler Encümen 24 Şubat 1910 tarihli Servet-i Fûnun’da yayımladığı bir beyannameyle kendisini kamuoyuna resmen tanıttı Beyannamede bildirdiklerine göre Encümen, edebiyatı çok ciddiye almakta, onu hoş vakit geçirmek için bir vasıta olarak kabul etmektedir Bu inanışın edebiyatımızdaki ilk temsilcileri Servet-i Fûnun’culardır Edebiyatın ciddi bir çalışma olduğu hususunda Türk kamuoyuna ilk rehberlik yapanlar onlardır 1908 yılından sonra çalışmalara yeniden başlamaları beklenilmesine rağmen onlar çalışmalarını sürdürmemişlerdir Fecr-i Âti topluluğu bu görevi devralmıştır Bundan sonra dilin ,edebiyatın, sanatın gelişmesinde Batı Edebiyatının ışığında Fecr-i Âti topluluğunun bireyleri çalışmalarını sürdüreceklerdir Topluluğun beyannamede açıkladığına göre amaçlarının Türk Edebiyatına mühim bir yenilik getirmekten çok Batı Edebiyatıyla sıkı bir temas kurmak olduğudur Encümen üyeleri kendinden önceki Servet-i Fûnun sanatkârlarına sataşmalarda bulunmuşlardır Fecr-i Âti sanatkârları verdikleri serlerle Servet-i Fûnun şairlerini geçememiş, onların gölgesinde kalmışlardır
Servet-i Fûnun şiiri ile Fecr-i Âti şiirinin birbirine en çok benzer yanları kullandıkları malzemedir Her ikisi de şiirde tema olarak aşkı ve tabiatı kullanmaktadır Fecr-i Âti edebiyatında aşk genellikle hissi ve bazen romantik olduğu gibi; tabiat tasvirlerinde tamamen sübjektiftir Dilde Servet-i Fûnun’cuların metotları takip edilmiş, şiirin içine bir çok yeni Arapça, Farsça kelimeler sokulmuştur Konuşma dilinden uzaklaşılmaya devam edilmiştir Vezin olarak yine aruz kullanılmaya devam edilmiştir Nazım şekillerinde bir takım değişiklikler yapılmıştır Servet-i Fûnun döneminde kullanılan mütezâd-ı daha da değiştirerek Fransız sembolistlerin serbest nazımlarına yaklaştırılmıştır Fecr-i Âti şairlerinin duygularında aşırı derecede marazilik görülmektedir Fec-i Âti şairleri Fransız sembolistlerini daha yakından tanımaya çalışmışlardır Bunu da kısmen gerçekleştirmişlerdir

Alıntı Yaparak Cevapla