Konu
:
Osmanlı Devleti’Nde Kölenin Görüldüğü Alanlar,Osmanlı'da Kölelik
Yalnız Mesajı Göster
Osmanlı Devleti’Nde Kölenin Görüldüğü Alanlar,Osmanlı'da Kölelik
09-10-2012
#
1
Prof. Dr. Sinsi
Osmanlı Devleti’Nde Kölenin Görüldüğü Alanlar,Osmanlı'da Kölelik
Osmanlı Devleti’nde Kölenin Görüldüğü Alanlar,Osmanlı'da kölelik
Osmanlı Devleti’nde Kölenin Görüldüğü Alanlar,Osmanlı'da kölelik
Osmanlı'da kölelik kurumunun mevcudiyetiyle birlikte Müslüman Türklerde Batı toplumlarına benzer sınıf ayrımına dayalı bir kölelik sisteminden söz etmek mümkün değildir
Osmanlı'da kölelik vardı fakat köle Osmanlı topraklarından alınamazdı
Kölelik devamlılık arz eden bir nitelik taşımıyordu
Âzad edilip hürriyetine kavuşarak devlet kademelerinde görev alabilirdi
En önemlisi; köylüler hür olup Avrupa’da feodalizm çağlarında hüküm süren sisteme benzer bir serflik (toprağa bağlı kölelik) düzeni kendisine Osmanlı topraklarında kesinlikle yer bulamamıştır
Osmanlı’da devşirme sistemi
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey dönemine baktığımızda gerek saray hizmetlerinde gerekse orduda köle kullanımının pek de yaygın olmadığı görülmektedir
Kölelerin saraya hizmetli olarak istihdam edilmeleri ve özellikle cariyelerin sarayın devamlı üyeleri haline gelmelerinin başlangıç noktası olarak Orhan Bey dönemi kabul edilebilir
Osmanlı Devleti kölelik sistemini Ortadoğu İslam devletlerinden alarak zaman içerisinde kendi toplum ve devlet hayatına adapte ve entegre etmiştir
Köleler başta saray olmak üzere devlet ve ordu hizmetinde yoğun olarak kullanılmıştır
Osmanlı sarayında haremin ayrı bir kurum olarak ortaya çıkması II
Mehmed (Fatih) dönemine rastlar
Harem cariyelik sisteminin kurulup gelişmesinde ve rağbet görmesinde en büyük etken olmuştur
Cariyelik kurumuyla birlikte Osmanlı padişahları Türk kızlarıyla evlenme geleneğini terk ederek daha ziyade cariyelerle evlenme yoluna gitmişlerdir
Kanunî Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan ile evlenmesiyle başlayan cariyelerle evlenme geleneği II
Osman (Genç) tarafından kaldırılmaya çalışılmışsa da trajik sonu Genç Osman’ın bu geleneği kaldırmasını engellemiş ve halefleri cariyelerle evlenmeye devam etmişlerdir
İlk adımlarını saray içerisinde atmış olan kölelik sistemi orduda da işletiliyordu
Selçuklu Devleti döneminde görülen gulam sistemi 1362’de kabul edilen Pençik Kanunu neticesinde Osmanlı Devleti’nde Acemi Oğlanlar adı altında vücut bulmuştur
pençik sistemini I
Murat başlatmıştır
Fetihlerde ele geçirilen esirlerin bir bölümü acemi teşkilatına alınıp ordu için yetiştirilirken diğer bir bölüm de devlet hizmetinde görev almaları amacıyla eğitilmek üzere saraya gönderiliyorlardı
Saraya ayrılanlar; Edirne Sarayı Galata Sarayı ve At Meydanı’ndaki İbrahim Paşa Sarayı’nda eğitiliyorlardı
Bosnalı müslümanlar ise doğrudan saray hizmetine alınıyorlardı
Devlet hizmetinde kullanılan kölelerin yanı sıra; konak köşk ve çevrelerinde de kölelik görülmekteydi
Halkın daha alt tabakalarına inildiğinde ise köleliğin pek de rağbet görmediğine şahit olmaktayız
Genel İslâm ahlâkına uygun olarak efendilerin kölelerine iyi muamele etmeleri gerekmekteydi
Efendiler kölelerine genelde birer ana – baba gibi davranır onların her türlü ihtiyacıyla ilgilenir ve iyi yetişmeleri için ellerinden geleni yaparlardı
Köşk – konak çevrelerinde kadın köle olan cariyeler odalık olarak alınırken erkek köleler daha ziyade fizikî güç gerektiren ayak işlerinde çalıştırılırlardı
İslâm dışı olan toplumların aksine Osmanlı Devleti’ne İslâmiyet’ten geçen Âzadlık kurumu sayesinde köleler özgürlüklerine kavuşabiliyorlardı
Burada üç ana yöntem bulunmaktadır
Birincisi efendisi köleye “ben öldükten sonra hürsün” derse; ikincisi efendisi köleye daha sağlığındayken “bundan sonra hürsün” derse; üçüncü ve son olarak da kölenin efendisiyle anlaşması neticesinde bir bedel ödemesi sonucunda hürriyetine kavuşabiliyordu
Bunların dışında efendisi cariyesiyle evlenerek veya onu başka hür birisiyle evlendirerek hürriyetine kavuşmasını sağlayabiliyordu
Yine İslâm dışı toplumlarda görülen kölelik sistemine göre en temel farklardan birisi de köleliğin süreklilik arz etmemesidir
Osmanlı Devleti’nde de köleliğin belli bir süresi vardı
Belirlenen süreler sonunda köleler hür hale geliyorlardı
Sarayda ve toplumsal hayatta beyaz köleler dokuz siyah köleler ise yedi yıllık çalışmalarının sonucunda azatlık kâğıdı almaya hak kazanıyorlardı
Siyah kölelere gösterilen bu iltimas gerçekten de kayda değerdir
ama osmanlı da çok koyu bir köle ticaret n yapıyordu
Köle Kaynağı
Savaş Esirleri
Osmanlı Devleti’nde kölenin kaynağı ticaret yoluyla elde edilen köleler ile büyük ölçüde savaş esirleriydi
Savaş esirlerini köle haline getirme ilk olarak Orhan Bey döneminde başlamıştı
Özellikle Orhan Bey döneminin sonlarına doğru bu yöndeki gelişme daha belirgindir
Onun öncesinde Osman Bey döneminde ise savaş esirleri öldürülür fidye karşılığı serbest bırakılır veya hür insanlara verilen ücretin yarısına tarlalarda çalıştırılırlardı
Esirler; kadın – erkek güzel – çirkin yaşlı – genç vb kriterlere göre sınıflandırılıp değer biçildikten sonra diğer ganimetlerle birlikte beş hisseye ayrılır ve devlet payı olarak beşte biri alındıktan sonra geriye kalan beşte dördü savaşa iştirak edenlerin arasında pay edilirdi
Ancak Osmanlı Devleti’nde devlete ait kölelerin kaynağı bu beşte birlik kesime dayanmıyordu
Sık sık köle ihtiyacı ortaya çıkıyor ve devlet böyle durumlarda özel şahıslardan ihtiyacı nispetinde köle satın alır ya da kiralardı
Akıncıların savaş esnasında yaptıkları harekâtlar esir elde etmenin bir başka yoluydu
Güz aylarında devletin gösterdiği hedeflere yapılan akınlar neticesinde elde edilen esirler satılmak üzere esir pazarlarına gönderilirdi
Bazı yeniçeriler bu işi bir geçim aracı haline getirmişlerdi
Kalelerde görevli olan yeniçeriler bey ve hanlıklarla anlaşarak esir toplarlardı
Bu durum 1699 Karlofça ve 1700 İstanbul anlaşmalarıyla yasaklanmıştır
Köle Ticareti
Osmanlı Devleti’ndeki bir diğer köle kaynağı köle ticaretiydi
Ticaret yoluyla gerçekleşen kölelik sistemi de kendi içinde üç farklı noktaya dayanmaktadır: Kaçırma hediye etme ve bizzat ailelerin satışıyla köleleştirme
Kişilerin kaçırma yoluyla kölelik sistemine sokulması hukuken yasak olmasına rağmen insanlar çeşitli yollarla kaçırılarak esir pazarlarına satılırlardı
Ölüm cezası dahi bu durumun önüne geçememiş kaçırma yöntemi uzun dönemler boyunca devam etmiştir
Kölelik sistemini kaçırılma yöntemi dahilinde besleyen başlıca üç bölge bulunuyordu:
1) Orta ve Doğu Avrupa (Macaristan Eflak Boğdan Rusya Polonya ve Ukrayna)
2) Kafkasya
3) Afrika
Kaçırılma yönteminde deniz korsanlarının da büyük payı bulunuyordu
Bu konuda çok çeşitli ilginç örneklerle karşılaşılmaktadır
Doğu Anadolu’da bazı köylere baskınlar düzenleyen insanlar aldıkları bu esirleri daha sonra “Yezidî” diyerek satmaktaydılar
Bunun yanı sıra bazı ailelerin çocuklarını kendi rızalarıyla sattıkları da görülmekteydi
Bu gelenek Kanunî Sultan Süleyman devrinde başlayarak 20
yy’ın başlarına kadar sürmüştür
Özellikle; Gürcü Tatar ve Çerkezlerin çocuklarını sattıkları bilinmektedir
[kaynak belirtilmeli]
Öte taraftan hediye etme yoluyla kölelik pek sık görülmemekteydi
Güçsüz devletlerin himaye edilme amacıyla bağlandıkları Osmanlı Devleti’ne; padişah ve devletin ileri gelenlerine hediye amacıyla gönderdikleri köle ve cariyeler bu tür kölelik sisteminin kaynağını oluşturmaktadır
Ayrıca komutanlar savaş esnasında ele geçen esirler arasında bulunan güzel kız ve oğlanları satmaz fidyeyle serbest bırakmaz; genellikle padişah veya vezirlere hediye olarak sunarlardı
Osmanlı Devleti’nin de elçiler aracılığıyla İslam ülkelerine köle ve cariye gönderdiği görülmüştür
Osmanlı Devleti’nde Kölenin Görüldüğü Alanlar
osmanlı döneminde devlete ve özel şahıslara ayrı olarak iki tür köle olarak ayrılır
OSMANLIDA DEVLET YAPISI: Osmanlı devlet yapısını ve İslâm hukukunu bilmeyenler; Osmanlı vatandaşlarının padişahın ve diğer devlet görevlilerinin kulları köleleri oldukları yanılgısına kapılmaktadırlar
Oysa Osmanlı Devleti’nde halka raiyye veya bunun çoğulu olan reaya denmektedir ve bunun sebebi İslâm peygamberi Hazreti Muhammed’in bir hadisidir; bu hadisin manasını unutturmamak için Osmanlı’da halka reaya olarak hitab edilmektedir
Ortakçı Kullar
Ortakçı kullar devlete ait hassa çiftliklerinde çalışırlardı
Bunlar genellikle sultanların ve yönetici sınıf üyelerinin mülk ve vakıflarında çalıştırdıkları savaş esirleri ya da satın aldıkları kölelerdi
Ortakçı kullar ilk kez Orhan Bey döneminde görülmüşlerdir
Bu dönemden itibaren tarım toprakları ve köylere yerleştirilen ortakçılar servaj usulüyle çalışmışlardır
II:Mehmet (Fatih) döneminde sarayın meyva sebze ve tahıl ihtiyacını karşılamak üzere Sırbistan ve Mora seferinden getirilen otuzbeş bin köle Istanbul civarında bulunan otuzbeş farklı köye yerleştirilmiştir
Ortakçı; beylikten vakıf idaresi veya toprak sahibi özel şahıstan aldığı tohumu eker biçer ve üründen öşür ve tohum bedeli çıkarıldıktan sonra arta kalan miktarı vakıf idaresi veya toprak sahibi ile paylaşırdı
Ortakçılara kalacak yer verilir tarlada kullanacağı araç gereç temin edilirdi
Çiftliklerde yaşayan ortakçılar kendi aralarında evlenebilir çocuk sahibi olabilirlerdi
Ortakçı kullarla hukuki yönden farkı olmayan ve ortakçı kesim olarak adlandırılan ayrı bir grup daha vardı
Ortakçı kullar mahsülden öşür ve tohum bedeli çıktıktan sonraki bölümü hizmet ettiği vakıf veya kişiyle paylaşırken kul kesimciler ne ekerlerse eksinler belli bir miktar ürün vermek zorundaydılar
Ayrıca özel şahsa ait kesimciler de bulunmaktaydı
Osmanlı Devleti’nde devlete ait küçük ve büyük baş hayvanların korunması bakımı ve otlatılmasıyla ilgilenen köleler de bulunuyordu
Bunlara genel olarak sığırcı kullar veya koyun kâfirleri denmekteydi
Kapı Kulları
Osmanlı Devleti kurulduğu ilk yıllardan itibaren artan fütühat hareketleri sebebiyle zaman içerisinde daha fazla sayıda askere sahip ve düzenli bir ordu yapısına ihtiyaç duymaya başlamıştır
Osman ve Orhan Bey dönemlerinin ardından mevcut ordu yapısının gittikçe artan ihtiyaçları karşılayamadığı I
Murad döneminde kendisini iyice hissettirmeye başlamıştır
Bu ihtiyaçtan dolayı savaş esirlerinin arasından askerlik yapmaya elverişli olan hıristiyan çocuklar belirlenip bunların beşte biri alınarak bir Türk – İslâm terbiyesinden geçirilerek yeni bir askerî sınıf meydana getirilmiştir
Ve bu teşkilatlanma “Kapıkulu Ocakları”nın temelini oluşturmuştur
Kapıkulu Ocakları ve bunun içerisinde başat bir kuvvet durumunda olan Yeniçeri Teşkilatı Osmanlı ordusunun en önemli vurucu güçlerinden biri haline gelmiştir
Osmanlı sisteminde Kapıkulu; padişaha bağlı olan daimi ve maaşlı yaya ve atlı ordudur
Kapıkulu askerlerinin temelini Yeniçeriler oluşturur
Avrupa’nın ilk daimi ordusu olarak kabul edilebilen Yeniçeriler Osmanlı Devleti’ne savaş alanında büyük bir üstünlük sağlıyordu
Yeniçeriler’in Osmanlı Devleti’nin genişlemesinde büyük katkıları olmuştur
Osmanlı Devleti’ne 464 yıl gibi uzun bir süre hizmet eden Yeniçeri Ocağı zaman içersinde ilk dönemlerindeki etki ve verimini kaybetmiş ve II
Mahmud döneminde 1826 yılında Vaka-i Hayriye olarak adlandırılan operasyonla kapatılmıştır
Yeniçeri Teşkilatı’na asker temin edilmesinde başlıca iki kaynak bulunmaktadır:
Pençik Sistemi ve Acemi Ocakları
Karamanlı Rüstem’in teklifiyle I
Murad döneminde çıkarılmış olan pençik kanununa göre savaş esirlerinin beşte biri asker ihtiyacını karşılamak üzere devlet hesabına alınıyorlardı
Yeniçeri ocağının temel asker ihtiyacı Ankara Savaşı’na (1402) kadar pençik oğlanları vasaıtasıyla karşılanmıştır
Tatarlar bu sisteme son vermiştir
Devşirme Usulü ve Acemi Oğlanları
II
Murad zamanında kanunlaştırılan bu sistem
Osmanlı tebaası durumundaki bazı hristiyan çocuklarının toplanması esasına dayanmaktaydı
Devşirme kanununa göre devşirilen çocuklar önce müslüman olur ve adları Türkçe olarak değiştirilirdi
Kabiliyetli ve belli bir seviyenin üzerinde olanlar saray için seçilirken diğerleri genel Türk örf ve adetlerini öğrenmeleri amacıyla Türk köylerine dağıtılırlardı
Bu çocuklar; Türk ailelerin yanında hizmet ederler İslâmiyeti ve Türkçe’yi öğrenirler daha sonra da acemi oğlanı yazılırlardı
Devşirme sistemi kanuna uygun yapıldığı müddetçe son derece başarılı sonuçlar vermiştir
Daha sonraları bu sisteme bir takım usulsüzlükler karışmış ve devşirme sistemi bozulmuştur
Bu durum Yeniçeri Ocağı’nın da bozulmasını beraberinde getirmiştir
Prof. Dr. Sinsi
Kullanıcının Profilini Göster
Prof. Dr. Sinsi Kullanıcısının Web Sitesi
Prof. Dr. Sinsi tarafından gönderilmiş daha fazla mesaj bul