Prof. Dr. Sinsi
|
Anadolu’Da, İtilâf Devletleri İle İstanbul Yönetimine Karşı Başlayan Millî Hareketi
“Paşa, yüz binlerce dul ve yetimin açlık ve sefaletten öldüğü bu dönemde, Allah’ın huzuruna nasıl varacaksınız? Bu kimseler,   Anadolu Müfettişliği diye teşkilatlar yapmak, ayda Genel Müfettiş sıfatıyla 1 000 lira ek ödenek almak, ayrıca da 27 000 lira örtülü ödenek kabul etmek, Teşkilatına katılanların ceplerini doldurmak  
“Paşa, gördüklerimize ve okuduklarımıza inanamıyoruz Duygudan bu kadar yoksunluğu bir türlü anlayamıyoruz
“Paşa, Anadolu’nun zilleti ve mahkumiyeti kimden gelirse gelsin, kabul etmemek hususundaki kararlılığımız sarsılmazdır Çünkü bu azmi ve imanı, Allah’ından, şerefinden, binlerce senelik bağımsızlığından ve namusundan alıyor
“Anadolu’da sizi tanıyanlar, hemen istifa ederek Kuva-yı Millîye’ye katılmanızı beklerler Bu suretle, belki askerî hayatınız şerefli olarak tarihe karışır44”
c Müfettişlik- Kuva-yı İnzibatiye İlişkileri
Genel Müfettişliğe Kuva-yı İnzibatiye birliklerinin de bağlandığını daha önce belirtmiştik Sadece bağlı olmaktan ibaret de değil, Müfettişlik gerek görürse bu teşkilatı ortadan kaldırabilir ve yerine yenisini kurabilirdi Bu yüzden Müfettişlik Zeki Paşanın imzasıyla 11 Mayıs 1336/1920’de Kuva-yı İnzibatiye için bir bildiri yayınlamıştır Bu bildiride şöyle denilmektedir:
“Kuva-yı İnzibatiye kararnamesinin birinci ve ikinci maddelerinde belirtildiği gibi devletin kanunlarının tam olarak uygulanmasında hükûmet memurlarına yardımcı olmak ve halka zulmeden, mallarını zorla elinden alan, soygun yapan, malına ve canına kıyanları düzeltmekle görevli bütün Kuva-yı İnzibatiye ile güvenlik memurlarının aşağıdaki kurallara uymalarını emrederim
“1- Yukarıda yazılan görevlerin yerine getirilmesi, güvenliğin tekrar sağlanması için sevk edilen Kuva-yı İnzibatiye, bulundukları ve gidecekleri yerlerde sadece devletin kanunlarını uygulamak ve desteklemeye memurdur Aynı zamanda ciddi, dayanıklı ve şefkatli bir vatandaş suretinde hareket etmeye ve hiçbir zaman halka saldırma makamında bulunmamaya zorunludurlar Bundan dolayı Kuva-yı İnzibatiye mensuplarından halkın mal ve canına saldıranları eşkıyadan farksız tutacağım
2- Görev anında silahlı ve silahsız halk tarafından saldırıya uğrayan Kuva-yı İnzibatiye, Muhafaza-i Asayiş ve Emniyete Memur Kuva-yı Müsellehanın Suret-i Hareketlerine Dair Talimatın, özel maddelerine uygun hareket etmelidirler Bununla beraber silahlı ve direnişe hazır kitleler halinde tesadüf edilecek muhalif kuvvetlere, öncelikle şanlı Halifemiz ve kutsal kumandanımız Padişahımız Efendimize sadık olmaya ve itaat etmeye çağrılacak ve gittikleri yolun yanlış olduğu ve kapıldıkları telkin ve duydukları yalanların gerçek dışı olduğu, vatanın gerçek çıkarlarına aykırı bulunduğuna dair öğüt verilecek, kabul etmeyenlerin canlı olarak yakalanmasına çalışılacaktır Muhalif kuvvetlerin bir kısmı, günahsız insanları gereksiz yere asıp kesmek gibi yaptıkları yıldırma yöntemini taklit ve lüzumsuz kan dökmek, hem Padişahımızın rızasına aykırı ve hem de vatan ve millet için en büyük hıyanettir
3- Aynı tarz hareket, aldatma ve ihtirasa kapılarak hükûmet kuvvetlerine karşı gelen birlikler hakkında da uygulanmalı ve bunların yaptıklarından pişmanlık duyarak Padişahın şefkatine sığınmaları sağlanmalıdır
4- Yakalananlar halktan ve erlerden iseler, silahlarından arındırıldıktan ve kendilerine gerekli öğüt verildikten, bir daha hükûmete karşı itaatsizlikte bulunmayacaklarına dair yemin ettirildikten sonra itaat edenler, köylerine geri gönderilirler Fakat muhalefette ısrar edenler, yine eziyet ve işkence gibi kötü muameleye tâbi tutulmayarak, yargılanmak üzere uygun araç ile İstanbul’a gönderilirler
Muhalif kuvvetler arasında yakalanan askerîye mensuplarının tamamı, uygun araç ve kontrol altında İstanbul’a ve Muamelat-ı Zatıye emrine yollanacaklardır Muamelat-ı Zatıye tarafından bunlar hakkında suçlu iseler, suç derecelerine göre yasal işlem yapılacaktır Değil iseler, hizmete kabul edilirler
5- Gidilecek yerdeki yerel memurlardan, yapılan inceleme sonucunda kötü hareketleri ile güvenliği bozduğu anlaşılanlar suçlu sayılacaklarından, onlar da uygun araçlarla İstanbul’a gönderilir ve yerlerine Padişah Hükûmetine bağlı ve sözü geçen yerel eşraftan uygun bir kişi memur edilir Durum, inceleme evrakı ve gerekçesiyle beraber Genel Müfettişliğe bildirilir Uygunsuz hareketlere baskıyla girmek zorunda kalanlar, eski memuriyetlerine geri döndürülürler
6- İşbu icraat, ancak kendilerine Genel Müfettişlikten yetki verilmiş olan kişiler tarafından yapılabilir Askerî birlikler ve gönüllü kumandanların müdahaleye, kesinlikle hak ve yetkileri yoktur
7- Halktan, savaş yükümlülüğü şeklinde bir buğday tanesi alınmasını kesinlikle yasaklarım İhtiyaç görülen eşyalar, yerel hükûmet memurları ve o yerin belediye ve ihtiyar heyetleri aracılığı ile ve paraları peşin ödenmek şartıyla sağlanabilir
8- İnzibat birliklerinin mümkün mertebe meskun yerler içinde yerleştirilmesinden kaçınılmakla birlikte, zorunlu durumlarda da, devletin yasalarına göre davranmak gereklidir45”
Bu bildiri ile, Kuva-yı İnzibatiyenin halka yönelik taşkınlıkları engellenmeye çalışılmışsa da, çok önemli bir sonuç elde edilememiştir Kaldı ki, İzmit ve Havalisi Olağanüstü Kumandanı Süleyman Şefik Paşa, “kendisinin doğrudan doğruya Padişah ve Sadrazama karşı sorumlu ve bağımsız olduğunu ve Müfettişliğin, olağanüstü yetkiye sahip bir ordu kumandanına emir veremeyeceğini46”, belirterek bildiriye karşı çıkmıştır Harbiye Nezareti de İzmit ve Havalisi Olağanüstü Kumandanlığının “kararnamesi gereğince bağımsız olduğunu ve hareketlerine Genel Müfettişlikçe karışılamayacağını47” bildirince, Genel Müfettiş Zeki Paşa da, durumu kabullenmiştir Bunu da bir kaç kere açıklamıştır Böylece bildiri yayınlanırken sonuçsuz kalmıştır
Kuva-yı İnzibatiye ile ilgili bildirinin yayınlanmasından bir gün sonra Üsküdar Cihet Kumandanı, Kuva-yı İnzibatiye birliklerinin ayırıcı bir kıyafetinin olup olmadığını sormaktaydı48 Müfettişlik de, henüz böyle bir kıyafetin olmadığını, ancak kuvvetlerin tanınabilmesi için kararlaştırdıkları kıyafeti Padişahın onayına sunduklarını49 ve gelecek cevaba göre hareket edeceklerini bildirmiştir
Demek oluyor ki, hem bildiri ve Üsküdar Cihet Kumandanlığına verilen cevap ve hem de Müfettişliğin yetkilerini belirten belge, Kuva-yı İnzibatiye üzerinde Müfettişliği söz sahibi yapmışsa da, yetki çatışması Zeki Paşaya geri adım attırmıştır Ancak 23 Mayıs 1336/1920’de İzmit ve Havalisi Olağanüstü Kumandanlığındaki görev değişikliğinden, yani Süleyman Şefik Paşanın yerine Suphi Paşanın atanmasından50 sonra daha ılımlı ilişkiler kurulabilmiştir Bu ilişkiler bir irtibat subayı aracılığı ile gerçekleştirilmiştir İrtibat subayına verilen talimatta; İzmit ve havalisi Kumandanlığının, Anzavur birliklerinin ve bunların karşısındaki Kuva-yı Millîye birliklerin her türlü donanım ve sayıları, İzmit ve havalisi Kumandanlığı ile Anzavur kuvvetlerinin halka karşı davranışları, bulundukları yerlerde bıraktıkları etki, o civar halkının İstanbul’a bağlılık dereceleri, Kuva-yı Millîyecilerin ne propaganda yaptıkları, huzur ve güven durumu, İtilaf kuvvetlerinin vaziyetini öğrenmesi ve bunları 1/200 000 veya 1/1 000 000 ölçekli haritalar üzerinde gösterilerek bildirmesi istenmekteydi51
Biga hadisesi dolayısıyla oluşan güvensizlik ortamını güvene dönüştürebilmek için Sadaret ve Harbiye Nezareti, konuyu hem İzmit ve Havalisi Kumandanlığına ve hem de Genel Müfettişliğe yazarak önlem almasını istemiştir52
Suphi Paşanın görevine başladığı günlerde Ali Fuat Paşa da, Kuva-yı Millîyenin başında Sapanca ve Adapazarı üzerine yürümüştür Suphi Paşa, Ali Fuat Paşa ile temas kurarak kardeş kanı dökülmemesini sağlamaya çalışmış, Kuva-yı İnzibatiyenin bir kısmı Kuva-yı Millîyecilere katılmış, bir kısmı da İstanbul’a geri dönmüştür53 Böylece Genel Müfettişlikten 10 gün önce kurulan Kuva-yı İnzibatiye, Genel Müfettişlikten çok önce lağvedilmiştir Müfettişlik gibi, ortalığı karıştırmaktan, kardeş kanı dökülmesinden ve halkın kafasını bulandırmaktan başka bir işe yaramamıştır
ç Kuva-yı Seferiye’yi Kurma Çabaları
25 Haziran 1920’de Kuva-yı İnzibatiyenin kaldırılmasından sonra Anadolu’da Kuva-yı Millîyecilere karşı yürütülecek harekat için herhangi bir kuvvet kalmamıştır Aynı zamanda otoritenin tek elden yürütülmesi için yeni bir şans olacağı düşünülen birliklere ihtiyaç olmuştur Ortamı değerlendirmeye çalışan Genel Müfettiş Zeki Paşa, “30 Ağustos 1920 tarihli ve 472 numaralı yazı ile Sadarete baş vurarak, düşünülen plân doğrultusunda Anadolu’daki Kuva-yı Millîyecileri cezalandırmak için Kuva-yı Seferiyenin kurulmasını istedi Daha sonra bu kuvvetle ilgili ayrıntılı bilgi ile haritalar sunmuştur Bu bilgiler arasında Kuva-yı Seferiyenin nasıl kurulacağı, silah ve cephane miktarı, harekat alanı ve kuvvetlerin İzmit’e nasıl gideceği konuları, ayrıntısıyla anlatılmıştır
“Zeki Paşa 8 Eylül 1920’deki Sadarete baş vurusu ile de, kuruluş hazırlıklarının yapıldığı bildirilen mürettep fırkaların, daha hızlı olarak kuruluşunu takip etmek ve sonuca ulaştırmak için Genel Müfettişlik ile Harbiye Nezaretinin ortak bir komisyon oluşturmasını istemiştir Hatta bu komisyonun nasıl ve kimlerden meydana getirilmesi gerektiğini de bir pusula ile yazısına iliştirmiştir Bu pusulaya göre; Harbiye Nezaretinden Harbiye Nazırı, Nezaret Müsteşarı, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi, Erkan-ı Harbiye Şube Müdürü ve Genel Müfettişlikten Müfettişlik Erkan-ı Harbiye Reisi, Müfettişlik Erkan-ı Harbiyesi’nden bir binbaşı, Levazım Reisi, Müfettişlik Jandarma Şubesinden bir subay komisyonu oluşturmalıdır Takip Heyetinde bir binbaşı, bir yüzbaşı, bir mülazım, iki kâtip yer almalıdır54”
Bundan kısa bir süre sonra İkinci Düzce isyanı sırasında, isyancılara destek veren İstanbul Hükûmeti’nin atadığı komutanlardan “Meşru Hükûmetin Sadık Halk Birlikleri Genel Kumandanı” Bekir Sıtkı, Zeki Paşadan bu ortamı değerlendirmesini istemiştir Yani Anadolu’daki karmaşadan yararlanarak Kuvayı Seferiyenin kolayca kurulabileceğini belirtmiş ve Zeki Paşadan destek kuvvet talebinde bulunmuştur
Ancak dış gelişmeler bu yönde değildir İtalyan Hükûmeti, Sevr Barışı’nı kabul ettirmek için kuvvet kullanmak ya da Kuva-yı Millîyecileri yatıştırmak için Anadolu’ya bir heyet göndermek seçeneklerinden ikincisini tercih ettiklerini, 17 Eylül’de Londra’da İngiltere Dışişleri bakanlığına verdiği nota ile belirtmişti İtalya, Anadolu’da askerî harekatın genişletilmesinin daha kötü sonuçlar doğuracağına inanmaktaydı Fransa da İtalya’nın isteklerine katılma niyetinde olduğunu İngiltere’ye bildirmişti55
Diğer taraftan İstanbul’da yeni birliklerin hazırlanması çalışmaları sürdürülmekteydi “Damat Ferit Paşa, İstanbul’daki İngiliz yüksek Komiserine bir mektup yazarak; Osmanlı Hükûmetinin Sevr Antlaşmasını imzalamakla yüklendiği görevleri yerine getireceğini, fakat Anadolu’nun hâlâ İttihatçı bir ekibin kontrolünde bulunduğunu ve bu ihtilalci teşkilatın asıl kaynağının Yunan işgali olduğunu belirttikten sonra, Osmanlı Hükûmetinin Anadolu’daki hareketi bastırmak istediğini, Osmanlı Genelkurmayının bu konuda plânlar hazırladığını, Padişaha bağlı subayların ve halk çoğunluğunun ihtilalcilerin üzerine yürümek için işaret beklediğini, ancak hareketi bastırabilmek için kuvvet toplamak gerektiğini belirtti ve bu kuvvetin bir ay içinde toplanıp, bir ay içinde de hazır hale getirileceğini ifade etti Sonra da iki aydır hazırlamakta olduğunu belirttiği askerî projenin uygulanması için de Bursa, Adapazarı ve Karadeniz tarafından toplanabilecek 40 000 kişilik bir ordu kurulması, Mütarekeden beri İtilaf Devletlerinin kontrolünde bulunan silahların geri verilmesi, kurulacak orduyu Anadolu kıyılarına taşımak için gemi sağlanması, bu orduya yeteri kadar İtilaf subayı verilmesi ve 20 milyon lira kredi açılmasını talep etti56”
Ancak Zeki Paşanın yazılarına verilen cevap, hiç de olumlu değildi Gerekçe ise, İtilaf Devletlerinden bu konuda henüz izin alınamaması gösterilmiştir Kuva-yı Seferiye için henüz izin çıkmazken, bu birlikleri yönlendirecek komisyonun kurulması için izin verilmiştir Kuva-yı Seferiyenin merkezinin Adapazarı olması teklifleri de, Zeki Paşanın takdirlerine bırakılmıştır57
Bütün bu çabalara rağmen İtilaf Devletlerinin kararsızlığı, Anadolu’ya kuvvet göndermenin durumu içinden çıkılmaz hale getireceği düşüncesi ve Anadolu’ya bir heyet göndermenin ortamı sakinleştirebileceği fikri, Kuva-yı Seferiyenin kurulmasını engellemiştir İtilaf Devletleri, Anadolu’ya karşı şiddet politikası izlemek yerine siyasetle sonuç almayı denemeyi kararlaştırmışlardır Bunun sonucu olarak şiddet yanlısı olan Damat Ferit hükûmeti de istifa etmek zorunda kalmıştır Demek ki, İstanbul Hükûmeti ve Genel Müfettişliğin, Anadolu’ya karşı kuvvet gönderme, yani Kuva-yı Seferiye hazırlama ile ilgili girişimleri gerçekleşme imkanı bulamamıştır
d Müfettişliğin Çeşitli Konularla İlgili Çalışmaları
Müfettişliğin asıl görevlerinden birisi güvenliği sağlamaktır Bu amaçla Üsküdar Jandarma Kumandanı ile bir kaç konu üzerine yazışmışlardır Üsküdar livası içinde öldürme ve hırsızlık eylemlerinde bulunan çetelerin cezalandırılması için Dahiliye Nezaretinden izin isteyen Zeki Paşa, çetede yer alanların isim ve kuvvetlerini de bildirmiştir58
Güvenliğin sağlanması için jandarma kuvvetlerinin artırılmasına ihtiyaç duyulmaktaydı Fakat verilen ilanlara rağmen bir kişi bile jandarma olmak için müracaat etmemiş olduğunu, Jandarma Genel Kumandanı Mirliva Ali, Müfettişliğe bilgi olarak sunmuştur İstanbul Jandarma Alayının o zaman elinde bulunan kadrosu 42 kişiliktir Bunu artırmak için ise Bakanlar Kurulu kararı gerekmektedir Müfettişliğin, Harbiye Nezaretinden isteği, bu sayının yüze çıkarılmasıdır59 Süvarilerin artırılması teklifi reddedilirken, çeşitli sınıflardan oluşan yeni bir zabıta birliğinin hazırlanması, gerekçe olarak gösterilmiştir60
Harbiye Nezaretinden 8 Temmuz 1336/1920 tarihiyle Müfettişliğe gelen bir yazıda; “Boğaziçi’nin Anadolu tarafında bulunan askerî birliklerin hepsinin İstanbul tarafına aldırılması, (alaturka saate göre) öğleden sonra saat 8’den sonra bu çevrede görülecek askerler hakkında düşman muamelesi yapılacağı, sadece itfaiye erlerinin silahsız ve başlarında özel işaretleri ile dolaşabilecekleri61”, belirtilmektedir Bazı karakollarda eğer nöbetçi kalması gerekiyorsa, İngiliz Kumandanlığından izin alma zorunluluğu hatırlatılmaktadır
Tam bir güvensizliğin olduğu bu ortamda Müfettişlik, kendi mensuplarının Anadolu’ya geçişlerinin muhtemel oluşu ile ilgili olarak, Üsküdar İnzibat Mıntıkası Kumandanlığına bilgi vermek zorunda kalmıştır Bu isimler arasında Müfettişliğin ikinci adamı Mahmut Beliğ ve benzeri kişilerin bulunuşu, durumun korkunçluğunu anlatması açısından önemli olsa gerekir62
Yüzbaşı Hayrettin Bey, gazetelerde okuduğu bazı haberleri söylemesi üzerine hesaba çekilmiş, önemli bir şey olmadığı anlaşılmış ve Üsküdar Cihet Kumandanı Mehmet Bey, durum ile ilgili Müfettişliğe bilgi sunmuştur63
Ahmet Anzavur Paşa da, Müfettişlikle sık sık temas kurmuştur64 Mahmut Beliğ adıyla Dahiliye Nezaretine gönderilen bir yazı şöyledir: “Ahmet Anzavur Paşanın yanındakilerden bir kısmının Sultan Kalesi civarında halka zulüm yaptığı ve halkın bu tecavüzlerden şikayetçi bulunduğu konusu, Mutasarrıf Sefer Beyden sorulmuş ve böyle bir durumun olmadığı anlaşılmıştır65”
Ahmet Anzavur ile birlikte Kuva-yı Millîyeye karşı savaşan ve daha sonra Biga’dan İstanbul’a gelen Şah İsmail Efendi ve yanındakilerin iskan ve iaşelerinin sağlanması isteği yine Mahmut Beliğ’den gelmektedir Şah İsmail’in etrafında oluşturulacak yeni bir kuvvetle Anadolu’ya gönderilmesi düşünülmektedir66 Anadolu’daki gelişmeleri engellemek için her fırsat değerlendirilmektedir Bunlardan birisi Şah İsmail ise, bir diğeri de Biga kaymakamı İzzet ve Piyade Kumandanı Zeki’dir Düzce ve civarında güvenliği sağlamak için iki taburluk bir askerî birliği bunların kontrolünde oluşturmaya çalışmışlardır Müfettişlik, bu birliklere 1 500 silah ve bir de cebel topunun verilmesini Sadaretten iki ayrı yazı ile istemiştir67 Elimizde sonuçla ilgili bir bilgi bulunmamaktadır
Safranbolu’dan Sadarete gelen yazı da Genel müfettişliğe havale edilmiştir Öyle anlaşılıyor ki, Harbiye Nezareti ve Sadaret, Millî Hareketle mücadeleyi Genel Müfettişliğe havale etmiştir Hükûmet kuvvetlerine katılan Birleşik Gönüllüler Kumandanı Dayızâde Hacı İbrahim imzalı bu yazıda; “Kastamonu çevresindeki köylerin halkı, Mustafa Kemal’in taraftarı olan haydut Osman’ın emri ve idaresi altında bulunurlar Adı geçen kişi, hayvan başına 42 kuruş vergi almakla birlikte, önemli miktarda para da topluyor Bolu ve Gerede halkından meydana gelen biz gönüllüler, Safranbolu halkı tarafından sevinçle karşılandık
“Mahalli halktan gönüllü teşkilatını tamamladıktan sonra köylerin irtibatını Padişah kuvvetleri ile sağlamaya çalışıyorum Her ne kadar bu      kuvvet üzerine, gönüllülerle gitmek ve şehri işgal etmek kolay ise de, Kastamonu’da karışıklığa meydan vermemek için İnebolu yoluyla asker, mitralyöz ve hatta dağ topları gönderilmesi gerekir Olaysız olarak Kastamonu şehri işgal edilmiş ve bu şekilde Mustafa Kemal’in geri çekilme hattı kesilmiş ve Anadolu’nun bütün birliklerinin Hilafet ve Saltanat etrafında toplanması sağlanmış olur68”
Müfettişlik, Hariciye Nezaretinden barış şartlarını öğrenmek için Sevr Barış metnini ve haritasını isterken69, Harbiye Nezaretinden Müfettişliğe gelen yazıda; ”Mürettep fırka, 18 8 1336 Çarşamba sabahından itibaren İbrahim Paşa Çiftliğinde ordugah kuracaktır Şimdiden gerekli hazırlıklar hızlı bir şekilde yapılarak, Çarşamba sabahı fırka birliklerinden her hangi birisinin mutlaka hareket ettirilmesi gereklidir70”, emrini alıyordu Yani Sevr Barışının getirdiği olumsuz etki, kuvvet yoluyla Anadolu’da durdurulmaya çalışılacaktı
Ramazan dolayısıyla Genel Müfettiş Zeki Paşa bir mesaj yayınlamıştır Bu mesajda; “Mübarek Ramazana bu sene, çok acı şartlar içinde girmiş bulunuyoruz Bütün Müslümanlar bilirler ki, maddi ve manevi görünümlerdeki en büyük etken ameldir Bu yüzden ilk iş olarak güçlü bir azim ile nefsimizi ve işlerimizi düzeltmeye çalışmalıyız Ki, Allah, maddi ve manevi felaketlerimizin yok edilmesine yardımcı olsun Bu azmimizi İslami edebe uyarak pekiştirmeli ve açıkça oruç tutmama gibi kötü davranışlardan uzak bulunmalıyız Bu sebeple asker olsun, sivil olsun bütün devlet memurlarına, şu acı zamanlarımızda Ramazan gecelerini olmadık yerlerde geçirmektense mesken, kışla ve ibadethanelere çekilerek, Allah’tan yardım ve kurtuluş istenmesini tavsiye ederim71”, denilmektedir Ancak işlerin aksamamsı için de, subay ve memurların görev nöbeti tutmalarını istemiştir72
Müfettişliğin ilgilendiği bir diğer konu da, Padişah askerlerinin İtilaf Devletlerinin subaylarına selam vermemesidir Çeşitli defalar uyarılmalarına rağmen Osmanlı subaylarının selam vermemesi, İtilaf Devletlerinin temsilcilerini ve dolayısıyla Harbiye Nezaretini harekete geçirmiş, selam vermeyenlerin şiddetle cezalandırılacağı Müfettişliğe duyurulmuştur73
Yukarıdaki örneklerin hepsi, anlamsız ve sonuçsuz çırpınışları göstermektedir Aynı zamanda Kuva-yı Millîyenin yok edilmesi için harcanan çabaların, Anadolu’daki direnişe ne kadar zaman kaybettirdiğini kanıtlamaktadır Müfettişlik çalışmalarında, Anadolu lehine bir gelişme ve izlenim de edinilememektedir
7 Müfettişlik – TBMM İlişkileri
Birinci Dünya Savaşı bitmiş olmasına rağmen İtilaf Devletlerinin Türkiye’yi paylaşma planları bitmemişti Ocak 1919’da Paris’te başlayan, Londra ve San Remo’da devam eden görüşmelerden olumlu sonuçlar beklenmemekteydi Ancak 18-26 Nisan 1920 tarihlerinde San Remo’da yapılan görüşmelerde kararlaştırılan ve Mayıs başlarında Osmanlı temsilcilerine sunulan barış şartları, Osmanlı yönetimini bile tedirgin etmiştir Anadolu Olağanüstü Müfettişi Zeki Paşa da tedirgin olanlardandır Hatta Zeki Paşa 24 Mayıs 1920’de gazetelere yaptığı açıklamada, “ağır barış şartlarının, hazırlayacağı reform programını alt üst ettiğini74” söylemek zorunda kalmıştır
31 Mayıs 1336/1920’de Alemdar gazetesi muhabirine verilen ve 3 Haziran’da gazetelerde çıkan Zeki Paşanın açıklamaları, hem barış şartlarına ve hem de Millî Harekete bakışını göstermektedir
“Soru- Hükûmet tarafından kaderimiz kesin bir şekilde beli olduktan sonra isyancıların tedip ve tenkiline karar verilmiş olduğu gazeteler tarafından yazıldı Hükûmeti bu kararı vermeye yönlendiren gerçek sebepleri ve bununla ilgili fikrinizi sorabilir miyim?
Cevap- Barış şartlarımız o kadar ağırdır ki, bu şartlar altında icraatta ve (millî kuvvetlerin) bastırılmasında ilerisini düşünerek yavaş davranmak zorunluluğu vardır Kaldı ki, (İstanbul) hükûmetine bağlı halkın mal ve canına saldıranları, her ne zaman olsa cezalandırmak doğaldır
Soru- Tedip ve tenkil edilmeden halk, isyancıların zulüm ve kötülüklerinden nasıl kurtarılacaktır?
Cevap- Bu sorunun cevabını birinci soruda verdim
Soru- Hükûmetimizin hak ve çıkarlarımızı siyaset ile koruma konusundaki görüşünü, isyancıların harekatı şekillendirmeyecek midir?
Cevap- Dünya Savaşı’nda en fazla mal ve can kaybına uğrayan Osmanlılar olmuştur Fazlasıyla ümitliyim ki, bu acı günlerimizde aramızdaki görece tezatlığı ortadan kaldırma zorunluluğunu er veya geç herkes anlayacak ve Padişah Hükûmetinin girişimlerini şekillendirmekten uzak kalacaklardır
Soru- Genel Müfettişliğin kadro ve projeleri henüz tamamlanamamış mıdır? Anadolu’daki ıslahata da, mukadderatımızın kesin olarak belirlenmesinden sonra mı başlanacaktır? Anadolu’ya ne zaman hareket edeceksiniz?
Cevap- Genel Müfettişlik kadrosunu gerektiği zaman tamamlayacağım Tasarrufa uyarak, şimdilik çok küçük bir kadro ile idare etmekteyim Biraz önce de belirttiğim gibi barış şartlarının ağırlığı altında icraatta ve millî kuvvetlerin bastırılmasında ilerisini düşünerek yavaş hareket etmek zorunluluğu vardır75”
Bu açıklamayı Gotthard Jaeschke, “Ağır barış şartlarından dolayı Kuva-yı Millîye ile anlaşmak gerekir76”, şeklinde yorumlamıştır Halbuki Zeki Paşanın kullandığı “teenni” kelimesidir Bu kelimenin anlamı ise, ilerisini düşünerek yavaş hareket etmektir Yani Zeki Paşa, Kuva-yı Millîye ile anlaşmayı teklif etmemiştir Barış şartlarının, Millî Hareket karşısında elini zayıflattığını itiraf etmiştir Kenan Esengin de; “O zamanki koşullar içinde ve İstanbul Hükûmeti tarafından kendisine büyük yetkilerle önemli bir vazife verilmiş olan bir komutanın gazeteye bu şekilde demeç vermesi bir yurtseverlik ve cesaret eseri sayılabilir77”, demektedir Ama Zeki Paşa, Millî Mücadele yanlılarını halkın can ve malına saldıran insanlar olarak gördüğünü de belirtmekten geri kalmamaktadır
Öte yandan Zeki Paşanın Ankara’da bulunan Mustafa Kemal ile mektuplaşarak, doğrudan bir temasın alt yapısını hazırlamaktan da geri kalmadığını görmekteyiz Bu amaçla Recep Sezai Beyi bir iki defa Ankara’ya göndermiştir Recep Sezai Bey, Mustafa Kemal Paşaya iki mektup götürmüştür 28 Mayıs 1920’de gönderdiği söylenen ikinci mektupta Zeki Paşa şu teklifleri yapıyordu:
“Size 50 yıldan daha uzun bir süre ile vatanına şeref ve liyakat ile hizmet eden, hükümdarının ve sevgili vatanının yüksek çıkarlarını temin etmekten başka hiçbir emeli olmayan, hem üstlerinin ve hem de astlarının güvenini kazanmış olan tecrübeli bir müşir olarak hitap ediyorum
Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale ve Filistin cephelerindeki vatansever hizmetleriniz kalbimde size karşı sevgi ve takdir hisleri uyandırmıştır Bu tür duyguların etkisi altında bulunduğum için size ve çalışma arkadaşlarınıza güveniyor ve bazı teklifler getiriyorum Bunlar üzerinde ciddiyetle duracağınıza eminim Her şeyden önce temiz ve lekesiz olan askerî şerefimle şunu temin ederim ki, gerek Hükûmet, gerek bizler, İtilaf Devletleri tarafından delegelerimize verilen barış tekliflerinin elverişli olmadığını siz ve başkanı bulunduğunuz Meclis kadar anlamaktayız Bizim ve her şeyin üstünde Padişahın ortak arzusu, kabul edilmesine imkan olmayan barış şartlarını, imparatorluğun çıkar ve vakarına uyacak şekilde değiştirilmesini sağlamaktır Bu amaçla Hükûmet, her türlü güçlükleri göğüslemeye kararlıdır Onun için İtilaf Devletlerinin güvenine sahip olan bu Hükûmeti, istesek de istemesek de, desteklemek zorundayız Böyle olursa bütün dünya, Türkiye’nin aynı amaç etrafında toplanmış olduğunu anlayacaktır ki, bu, başarının ilk şartıdır
Yurtseverliğinden hiç şüphemiz olmayan sizin gibi bir kişinin bunu, Anadolu’da oluşturulan durumu, İtilaf Devletleri üzerinde meydana getirdiği izlenimi, kaçınılmaz etkiler altında kurulmuş olan bir Hükûmetin, bu durum karşısında tutumunun ne olacağını anlamış olması gerekirdi Halbuki siz, delegelerimizin barış antlaşmasını, millî şeref ve çıkarlarımız ve imparatorluğun bağımsızlığı ile açıklanabilir bir biçimde değiştirilmesini sağlamak için ellerinden gelenleri yaptıkları bir sırada, ülkenin refahı için gösterdiği çabaların inkar edilmesine imkan bulunmayan Hükûmeti bırakıp kaçtınız Saltanat ve Hilafetin Avrupa’daki merkezini terk ettiniz Davranışlarınız, Müslümanları biri birine kırdıran ve kan dökülmesine sebep olan bir mücadeleye yol açtı Bu ise, durumu daha da ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramadı Hükûmet ilan etmiş olduğunuz amaçları, prensip olarak kabul ettiği için, hedeflerimiz aynıdır Bu sebeple kesin bir harekete girişmeden önce dikkatinizi aşağıdaki tekliflere çekmeyi bir görev sayıyorum Şayet siz ve beraberinizdekiler, ülkenin ve milletin refahı adına çözüm olabilecek bu tekliflerde anlaşırsanız, sizi temin ederim ki, siz ve yanınızdakilere karşı alınan kararların yeniden gözden geçirilmesi için Padişah üzerindeki bütün nüfuzumu kullanacağım
1-BMM tarafından oluşturulmuş bulunan Bakanlar Kurulunun hemen lağvedilmesi ve bu arada İstanbul’da bir Meclis-i Mebusanın toplanması,
2- Bütün ordu birlikleri ile askerî birimlerin, millî teşkilat ve idarenin, Merkezi Hükûmetin otoritesine boyun eğmesi,
3- Bu tekliflere bir cevap alıncaya kadar, kan dökülmemesi için Sadrazama operasyonların durdurulmasını teklif ettim Sizin de, emriniz altında bulunan kuvvetlerin düşmanca bir harekette bulunmamasını sağlamanız,
4- Birinci mektupta belirttiğim isteğe uygun olarak, yukarıdaki sorunların ayrıntılarını ve toplantı yerini belirlemek için, tayin edeceğiniz delegelerin isimlerinin bana bildirilmesi gerekir
Tekliflerim tarafınızdan kabul edilmediği taktirde hem kendinize ve hem de ülkeye karşı sorumlu durumda kalacaksınız Kaybedecek zaman olmadığı için hemen cevap bekliyorum78”
Bu mektubun cevabı, 30 Mayıs 1920’de Zeki Paşaya iletilmek üzere, Binbaşı Recep Sezai Beye verilmiştir Ankara’nın mektubundaki imza, Genelkurmay Başkanı Albay İsmet Beye aittir Cevap gayet kısa ve şöyledir:
“1- BMM, Anadolu Islahatı Olağanüstü Genel Müfettişi Zeki Paşanın mektubu hakkında bilgilendirilmiştir
2- BMM hareket serbestliğini koruyarak, İstanbul Hükûmeti ile kendi amaçlarının ne dereceye kadar uyduğunu belirlemek ve 5 Haziran 1920’de Çekirge’de görüşmelere başlamak üzere, aşağıda adları verilen kişileri tayin etmiştir: Kurmay Albay İsmet Bey, Topçu binbaşı Refet Bey, Kırşehir Müftüsü Recep Efendi, Sivas Milletvekili Necati Bey, Emir Subayı Teğmen İbrahim Efendi ve Sekreter İsmail Hami Bey
3- Mudanya’da ilgililere, Hükûmet delegelerinin geçmelerine engel olunmaması, ayrıca Adapazarı, Sapanca, İzmit ve dolaylarındaki Millî Kuvvetlere de, yeni bir emre kadar hareketlerini durdurmaları için gerekli emirler verilmiştir79”
Genel Müfettiş Zeki Paşanın bu teklifi, İngiliz istihbaratı tarafından, “Memleket çıkarları adına BMM’nin ve Ankara Bakanlar Kurulunun dağıtılması, bütün askerî birliklerini İstanbul Yönetiminin otoritesine teslim edilmesi80” isteği olarak yorumlanmıştır Gerçek de, bundan pek farklı değildir Genel Müfettiş Zeki Paşa, önce kendisini ve sonra Mustafa Kemal’i övmüştür Ilımlı ve ince bir girişten sonra asıl isteklerini dile getirmiştir Kuvvet kullanmaya karar vermeden önce, nasihat etmiştir Millî hareketin haklılığına yönelik ifadesi bile yoktur Hâlâ barış şartlarının, kuvvet kullanmadan değiştirilebileceğine inanmaktadır Ama, inancının gerçekleşmeyeceğini görmesi için fazla da zaman geçmemiştir Buna rağmen Sevr Barışına, imza koyanlar arasında onun adına da rastlanacaktır
8 Müfettişliğin Kaldırılması
Genel Müfettişlik kurulurken yapılabilecek bir şeyler olduğuna inanılıyordu İtilaf Devletleri ve İstanbul Hükûmeti ile Ankara’daki TBMM ve Millî Kuvvetlerin arasına sıkışan Genel Müfettişlik, ne kadrosunu tamamlayabilmiş ve ne de Anadolu’ya geçip harekata başlayabilmiştir 28 Nisan 1336/1920’de kurulan Genel Müfettişlik, önce bitkisel hayata itilmiş ve sonra da ölmüştür
Genel Müfettiş Zeki Paşanın hastalığı ile ilgili haberleri takip eden kısa bir zaman içinde, Müfettişlikle ilgili ilk karar alınmıştır 18 Haziran tarihli gazetelerde Zeki Paşanın rahatsızlığı nedeniyle üç günden beri makamına gelemediği yazılmaktadır81 21 Haziran 1920’de Padişahın Seryaveri Avni Paşanın Zeki Paşayı evlerinde ziyaret edip, hatırlarını sorduğu82, 23 Haziran 1920’de Zeki Paşanın iyileşip Saray’da Padişahı ziyaret ettiği ve ilgisinden dolayı teşekkür ettiği yer almaktadır83 Tesadüf müdür bilinmez, ama Genel Müfettişliğin etkisiz ve yetkisizleştirilme tarihi de 23 Hazirandır Acaba bu kararın alınmasında Zeki Paşanın hastalığının etkisi var mıdır? Yoksa böyle bir kararın alınacağını hisseden Zeki Paşa, kırgınlığından dolayı hasta gibi mi davranmıştır? Çünkü hastalık da pek ciddi bir şey olarak görülmemekte, boğazlarından bir rahatsızlık olarak belirtilmektedir Üç beş gün devam eden bir rahatsızlık için, Genel Müfettişlik gibi önemli bir görev ile ilgili karar alınması dikkat çekicidir
Bakanlar Kurulu, Harbiye Nezaretine gönderdiği yazıda; Anadolu Islahatı Genel Müfettişliği unvanı Zeki Paşanın uhdesinde kalmak ve gereği daha sonra etraflıca yapılmak üzere, Müfettişlikteki memurların görevlerine son verilmesini uygun görmüştür84, denilmektedir Gerekçesinde ise tam bir itiraf vardır: “Anadolu’nun iç durumundan dolayı, orada huzur ve güvenliğin sağlanmasına kadar, ıslahat adına hiçbir şey yapılmasına imkan olmamasından dolayı, henüz görev yapamamış olmasına karşın, Müfettişlik memurlarının almakta oldukları ödenek önemli bir yekun oluşturmakta ve devletin mali durumu dolayısıyla bir hizmet karşılığı olmaksızın böyle büyük bir masrafın yapılması uygun bulunmamakta olmasına bağlı olarak85”, bu karar gerekli görülmüştür
10 Kasım 1920 tarihli Tercüman-ı Hakikat gazetesinde, Müfettişlik çalışanlarının aylarca boş yere aylık 1 000 lira ödenek aldıklarından söz edilmektedir Zeki Paşa, Tercüman-ı Hakikat gazetesine gönderdiği cevapta, kendisi dahil hiç kimsenin Müfettişlikten ek ödenek almadıklarını, sadece normal maaşlarını aldıklarını, ayrıntılı bilgiyi daha sonra vereceğini belirtmiştir86 Dersaadet gazetesi Zeki Paşayı destekleyerek, Zeki Paşanın Genel Müfettişlik makamına ait olan aidatı almayıp, sadece rütbelerinin maaşını aldığını, Müfettişlik çalışanları için de aynı uygulamayı yaptığını yazmıştır87 Ancak hem Zeki Paşanın cevabı ve hem de Dersaadet gazetesinin yazdıkları ile İstanbul Hükûmetinin aldığı karar arasında bir çelişki bulunmaktadır Bakanlar Kurulu kararının gerekçesinde, Müfettişlik çalışanlarının aldıkları ödeneğin önemli bir yekun oluşturduğu, belirtilmektedir Kaldı ki, sadece maaşlarını almış olsalar bile, hiçbir hizmet vermeden maaş aldıkları için, alınan paralar yine de haksız kazanç kapsamına girmektedir
Müfettişlikte yapılan bu düzenlemeden sonra, müfettişlik emrinde bulunan bazı subay ve askerî kâtiplerin, Özlük İşleri (Muamelat-ı Zatiye) emrine verilmesi kararlaştırılmıştır88
23 Haziran 1920’den sonra Zeki Paşa tek başına kalmış olmasına rağmen, mürettep fırkalar kurmak, yani yukarıda belirttiğimiz Kuva-yı Seferiye’yi meydana getirmek için harekete geçmiştir “1 Eylül 1920’de Harbiye Nezaretine yazdığı bir dilekçede, Anadolu’da teftişlere başlayabilmesi için bir iki erkanı harp ve bir kaç kâtipten oluşan dar bir kadro ile işe başlamasına izin verilmesini istemiştir89” Fakat Harbiye Nezaretinin cevabı, mürettep fırka oluşturmanın zor olduğu ve her şeyden önce İngilizlerin buna izin vermeyeceği şeklinde olmuştur90
23 Haziran 1920’den sonra iyice anlamsız hale gelen Genel Müfettişlik, 3 Kasım 1336/1920 tarihli kararname ile, “Anadolu’da bir Genel Müfettişlik kurulmasına ve ayrıntılarına ait kararname kaldırılmıştır91”, denilerek, bu teşkilat devre dışı bırakılmıştır
9 Sonuç
Birinci Dünya Savaşı’ndan Osmanlı Devleti yenik çıkınca, sorumluluk, bu dönemde iktidarı elinde bulunduran İttihat ve Terakki üyelerine yüklenmiştir İttihatçıların tasfiye edilmesi, Hürriyet ve İtilafı ön plana çıkarmıştır Yeni ortamı değerlendirmek isteyen Hürriyet ve İtilafçılar, 10 Ocak 1919’da ilk merkez yönetim kurulunu seçmiştir Başkanlığı kabul etmeyen Müşir Zeki Paşa, yönetim kurulu üyesi olmuştur Yani o, iyi bir Hürriyet ve İtilafçıdır Hürriyet ve İtilafçılar, Anadolu Hareketini İttihatçılıkla suçlamışlar ve bu harekete şiddetle karşı çıkmışlardır Bu yüzden Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, Hürriyet ve İtilafçıların bir çoğu yurt dışına kaçmış veya sınır dışı edilmişlerdir92
Daha sonra Anadolu Islahatı Olağanüstü Genel Müfettişliğine getirilecek olan ve aynı zamanda iyi bir Hürriyet ve İtilafçı olan Zeki Paşanın Ekim 1919 sonlarında, İstanbul Hükûmetinin başkanlığına getirilmeye çalışıldığı da bilinmektedir Sivas Kongresi sonunda İstanbul Hükûmeti ile her türlü ilişkinin kesilmesi karşısında, ancak 20 gün direnebilen Damat Ferit, 2 Ekim’de istifa edince, sadrazamlığa Ali Rıza Paşa getirilmişti Fakat Ali Rıza Paşanın tereddütlü tavrı, ne İngiliz Muhipler Derneği üyelerini, ne azınlıkları, ne de Hürriyet ve İtilafçıları tatmin etmişti
Mustafa Kemal Paşa ise, Ali Rıza Kabinesinin takviyesini, Millî Kuvvetler için yararlı bulmaktaydı İstanbul’da Ali Rıza Paşadan memnun olmayan gruplar, Padişah üzerindeki çalışmalarını hızlandırmış ve Müşir Zeki Paşanın başkanlığında bir hükûmet kurdurmak için harekete geçmişlerdir Bu hükûmetin amacını Mustafa Kemal, “Millî Teşkilatı imha etmek93” olarak göstermektedir Mustafa Kemal, Zeki Paşanın hükûmet başkanlığına gelmemesi için Ali Rıza Paşa Hükûmetinde Harbiye Nazırı olan Cemal Paşadan “millet düşmanı kişilerin iktidara gelmesi yüzünden bütün Osmanlı memleketleri İstanbul ile ilişkilerini kesmek zorunda kalacaktır Sadrazam Paşanın(Ali Rıza Paşayı kast ediyor) hiçbir sebep ve bahane ile mevkilerini terk etmemeleri gerektiği uygun bir dille anlatılmalıdır94”, diyerek yardım istemiştir Yani Mustafa Kemal ve arkadaşları Zeki Paşayı değil, Ali Rıza Paşayı tercih etmektedirler Zeki Paşa hükûmeti kurulmayacaktır Ancak Zeki Paşanın, Millî Kuvvetlerin karşısında yer alan grupların çoğu tarafından desteklenmesi ilgi çekici gelmektedir Bu yüzden Zeki Paşanın tavrı ile ilgili yorumları yaparken, bunları göz önünde tutmak gerekmektedir
Sevr Barışı’nın taslağı olarak San Remo’da Osmanlı temsilcilerine sunulan barış şartlarını çok ağır bulan Zeki Paşa, Sevr Barışı’nı imzalarken aynı duyarlılığı göstermemiştir Saltanat Meclisinin bir elemanı olarak, Sevr Barışı’nı onaylamıştır Çünkü Sevr Barışı’nın onaylanması için toplanan Saltanat Şurası’nda, Topçu Feriği Rıza Paşa dışında olumsuz oy veren çıkmamıştır 43 kişilik Saltanat Meclisinde, 42 kişi olumlu oy vermiştir95 Yani hem şartları ağır bulacaksın ve hem de onaylayacaksın Bu bir çelişkidir Diğer taraftan İstanbul’u kaybetme korkusu, bütün yurdu kaybetmeye yol açacak bir antlaşmayı kabule götürmüştür
Bütün bunlardan sonra Genel Müfettişlik görevine Zeki Paşanın getirilmesi hayra yorumlanabilecek bir durum değildir Zeki Paşanın başına getirildiği Müfettişlik, doğrudan Millî Kuvvetlere karşı kurulmuş bir kurumdur Bu sebeple görevi kabul etmesi, Trabzon’daki Mirliva Rüştü Ali Paşanın da ifade ettiği gibi, kendisini tanıyanlarda hayal kırıklığı yaratmıştır
Diğer taraftan İstanbul Hükûmeti adına hiçbir yararlı iş yapmaması ya da yapamaması, “kabul ettiği görevin kötü ağırlığı altında ezilmesi ya da pişmanlık duygusu” mudur? Kenan Esengin’in belirttiği, “150’likler listesine alınmayışı ve önce emekliliği kesildiği halde sonradan geri verilmesi96” iyiliğine işaret kabul edilebilir mi? Kabul edilen bir şey var ki, o da, Zeki Paşa subaylar ve halk tarafından sevilen bir Osmanlı paşası olduğudur İstanbul yönetimi, onun nüfuzundan yararlanmak istemiş olmalıdır
Ancak, “Ekonomik sıkıntılar ve İngilizlerin Kuva-yı İnzibatiyede olduğu gibi, bu Müfettişlik kuvvetlerinin de Anadolu’da yapacakları görev sırasında, silah ve cephanesiyle birlikte Kuva-yı Millîyeye katılabilecekleri endişesine sahip olması, aktif faaliyet göstermesini engellemiştir97” Yani İstanbul Yönetimi ve İtilaf Devletlerinin korkusu, Zeki Paşadan değil, gönderilecek kuvvetlerdendir İyi donatılmış kuvvetlerin Anadolu’ya katılma korkuları, onları durdurmuştur Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla bittiği yıllarda Zeki Paşa, ömrünün son demlerindeki bir ihtiyardır Yaşlılık ve hastalık önemli cezaların affedilmesine bile neden olabilmektedir 150’likler listesine alınmayışı ve emekliliğinin kesilmesine rağmen sonradan ödenmeye başlanması, Zeki Paşanın yaşlılığı ile ilgili olsa gerekir
Zeki Paşa, Millî Mücadele içinde yer alanları “felaketli günlerimizde ihtiras peşinde koşanlar, mutlaka bir ihanet eğilimi ile Osmanlılığın çöküşü için savaşanlar”, olarak görmekte ve onları “memleketin kurtuluşu adına, ihmal etmeksizin kanunun pençesine teslim edeceğim98 ” demektedir Bununla da kalmamakta, Mustafa Kemal’i, İstanbul delegelerinin Sevr Barış antlaşmasını, millî şeref ve çıkarlarımız ve imparatorluğun bağımsızlığı ile açıklanabilir bir biçimde değiştirilmesini sağlamak için ellerinden gelenleri yaptıkları bir sırada, ülkenin refahı için gösterdiği çabaların inkar edilmesine imkan bulunmayan Hükûmeti bırakıp kaçmakla, davranışlarıyla Müslümanları biri birine kırdırmakla ve kan dökülmesine sebep olmakla99 suçlamaktadır Halbuki TBMM’ne, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına karşı fetva, ferman ve hükûmet açıklaması ile milleti kışkırtan İstanbul yönetimidir Bu üçlü açıklamadan sonra Anadolu’da yer yer isyan hareketleri görülmeye ve artmaya başlamış ve Anadolu bir cadı kazanına dönmüştür Açıklanan nedenler yüzünden, Millî Mücadeleyi yürütenler bu suçlamaları hak etmemektedirler
Kazım Karabekir ise, Zeki Paşayı, “milleti için namuslu cesaret göstereceğine ve hiç değilse sesini kesip bir köşede oturacağına, İtilaf Devletlerinin oyuncağı olmakla” suçlamıştır Bölgesi sahillerine geldiğinde Erzurum’a götürülerek fesatlık uykusundan uyandırılacağını100, belirtmiştir
Zeki Paşa ve Müfettişlik hakkındaki Mustafa Kemal’in yorumu, “Millî Teşkilatı imha etmek101” ve “millet düşmanı kişilerin iktidara gelmesi  102” dir Milli Teşkilata verebilecekleri zarar için güçleri yetseydi, her halde bunu yaparlardı Milletin genel isteklerine aykırı olan bütün kurumlar gibi bu Müfettişlik, anlamsızca doğmuştu ve anlamsızca da ölüp gitmiştir
Yrd Doç Dr Nurettin Gülmez
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 58, Cilt: XX, Mart 2004
|