|
Prof. Dr. Sinsi
|
Anadolu Selçuklu Beyliklerinin Anadolunun Türkleşmesinde Rolü Nedir?Tasavvufî Zümre
8 Babaiyye ve Kalenderiyye
Kalenderîler, Cemâleddin es-Sâvî (ö 463/1071)’yi kendilerine pîr ittihaz etmişlerdir Cemâleddin es-Sâvî, kaynağını Hamdun Kassar (ö 271/884) ve Ebû Saîd Ebu’l-Hayr (ö 440/1049) gibi önemli sûfîlerin temsil ettiği Horasan Melâmîliğinin müntesiplerindendir Kalenderîlik Suriye, Mısır, Irak, İran, Hindistan, Orta Asya ve Anadolu sahalarından inkişaf etmiştir Kendilerine özgü erkân ve merasimleri ile garip karşılanan Kalenderîler, İslâmî esaslara riayette ciddiyetsiz tutumlarından dolayı Avârifu’l-maârif müellifi Sühreverdî gibi klasik sûfîler tarafından ağır ithamlara maruz kalmışlardır112 Kalender kelimesi, herhangi bir tarikata bağlı olmayan, bekâr, başıboş gezen kişiler için kullanılır Sühreverdî, onların vecd hâlinde sarhoş olduklarını, idarî yönetimlere hiçbir tarzda aldırmadıklarını ve topluma uyum sağlayamadıklarını söylemektedir Kalenderîlik belli bir tarikat zümresi değildir Genel anlamda yaşadığı toplumun nizamına karşı çıkarak dünyaya aldırmayan, dünya malına değer vermeyen ve bu düşünce tarzını günlük hayat ve davranışlarıyla açığa vuran tasavvufî zümreye Kalenderiyye veya Kalenderîlik denir113 Kalenderî zümrelerini tenkit ederken Sühreverdî, onların şer'î hudutları bozduklarından, tasavvufî âdâb ve erkânı ortadan kaldırdıklarından, azîmet yolunun inceliklerini değil, ruhsatların kolaylığını tercih ettiklerinden bahsetmektedir114 “Abdal, Işık115, Turlak116, Seyyad, Haydarî117, Edhemî118, Câmî119, Şemsî” gibi anlam bakımından hemen hemen aynı kelimelerle kastedilenler, birer Kalenderî isimlerdir120 Câmiyye tarikatının kurucusu Ahmed el-Câmî el-Bahâeddin Zekeriyâ el-Multânî (ö 661/1262), Fahreddin Irakî gibi önde gelen sûfîlerde entelektüel tasavvufî düşünce tarzını benimseyen kalenderîler, kalabalık kitleler hâlinde kendilerine özel bayrak ve dümbeleklerle şehir şehir dolaşan kalenderî çevrelerinden farklı bir boyutta bulunmaktaydı121
Kalenderîlik bir tasavvuf akımı olarak, en az onuncu yüzyıldan beri mevcut bulunduğu hâlde, bir Kalenderiyye tarikatından söz etmek, ancak Cemaleddin-i Savî'den itibaren mümkün olmaktadır122 Kalenderîliğin düşünce yapısını oluşturan unsurlar, Tasavvuf, Hurûfîlik ve Şia’dır Kalenderîliğin tasavvufi unsurları ise fakr ve tecerrüd, melâmet, vahdet-i vücuddan ibarettir123
Kalenderî ve Haydarî gibi isimlerle anılıp tasavvuf kisvesine bürünen ve Türkmen boyları arasında aşırı bâtınî fikirleri yayan bu babaların Anadolu’da gerçekleştirdikleri ilk dinî-siyasî hareketi, “Babaîler İsyanı” adıyla tanınır Babailik, Osmanlı Devleti’nin teşekkülü döneminde Geyikli Baba, Abdal Murad, Doğlu Baba gibi alperenler124 vasıtasıyla etkili olmuştur Baba İshak isyanı sonucunda Babaî ismi hoş karşılanmamış ve itibar kaybına bürünmüştür İtibar kazanmak için Babaî ismini kullanmayan Babaîler, kendilerini XIV asrın ilk yarısında vefat eden Hacı Bektâş-ı Veli (ö 738/1337-38)’ye nispet ederek Bektâşilik adıyla faaliyet yürütmüşlerdir125
Hulâgû’nun, Alamut kalesini ele geçirip İsmâilîleri yok etmesinden sonra kaçıp kurtulan bir takım Batıniler, Anadolu’ya gelerek tasavvufî zümreler arasında karışmış ve İslâm’ın özüne aykırı düşüncelerini burada yaymaya çalışmışlardır Bir takım siyasî emeller ve ihtiraslarla ortaya çıkan müfrit tasavvufî akımların, en eski ve en önemlisi, meşhur Babaîler isyanıdır Sultan Gıyâseddin Keyhüsrev zamanında, Baba İlyas Horasanî’nın126 müridlerinden Baba İshak, görünüşte şeyhi nâmına, fakat gerçekte kendi hesabına Amasya, Tokat ve Sivas bölgelerinde birçok taraftarlar toplayarak Selçuklu Devleti’ne karşı isyan etmiştir Kendisine intisap eden göçebe Türkmen birliklerine, önlerine çıkan her engeli aşmaları ve ganimet toplamaları yolunda direktifler vermekteydi Selçukluların o zamanki zayıf konumundan faydalanarak, oldukça nüfuz kazanmış ve hatta II Gıyâseddin Keyhüsrev, bunlara karşı Konya’yı bırakarak, aile ve hazinesiyle Kubâdiye hisarına çekilmeye bile mecbur olmuştur Etrafında geniş taraftar kitlesi toplayan Baba İshak, sonunda Mübârizüddin Armağan Şah tarafından Amasya’da kuşatılmış ve esir edilmiştir İdam edildiği 637/1239 yılına kadar Selçuklu Devletini fazlasıyla uğraştırmıştır127
Baba İshak taraftarlarının yanında, Anadolu’da çok sayıda Kalenderîlik, Haydarîlik, Cevlâkîlik ve Hurûfîlik gibi birçok bâtınî zümreler bulunmaktaydı Baba İshak’ın müridleri kendisine “Baba Resul” veya “Baba Resulullah” demekte ve ona peygamber nazarıyla bakmaktaydılar İdam edildiğinde onun öldürülmediğine, bilakis yardım getirmek için göğe çıktığına inanmaktaydılar128 Bu tür tespitlerin yanı sıra, kaynaklarda Baba İshak’ın zühdî bir yaşam sürdüğü, sürekli oruç tuttuğu, kimseden bir şey almadığı ve istemediği, çobanlık yaptığı esnada hayvanlara son derece şefkatli davrandığı, herhangi bir problemi olan kişilere yardım ettiği ve zaviyesinde ibadetle iştigal ettiği şeklinde rivayetler de bulunmaktadır Bu özelliklerinden dolayı, halkın kendisine veli nazarı ile baktığı ifade edilmektedir129 Baba İshak’ın bazı yanlış dinî inançları olmakla birlikte, isyan etmesindeki en büyük etken, o dönemdeki idarecilerin halkla yakın temas kuramaması, halkın sorunlarıyla ilgilenmemesi, onların beklentilerine cevap verememesi, yapılan bazı haksızlıklar, özellikle de II Gıyâseddin Keyhüsrev’in sefih bir hayat sürmesi ve kötü idaresidir130
Menfî hareketlerin, tarikatlar veya tarikat görünümündeki teşkilatlar içinde cereyan etmesi, tarikatların siyasî zümrelerce kontrol altında tutulmasına yol açmıştır Ehl-i sünnet akidesine aykırı fikir ve davranışları yüzünden, muhtelif zamanlarda fikirleri cerhe, müntesipleri ise sıkı bir takibata uğrayan Hurûfî, Kalenderî, Haydarî ve Abdal gibi derviş grupları varlıklarını, diğer tarikatlar arasına karışarak ve onların kılık kıyafetine bürünerek devam ettirmeye çalışmışlardır
Sonuç
Tüm bu zümre ve akımlar üzerindeki tetkik ve değerlendirmelerimizden sonra, özetleyecek olursak diyebiliriz ki, Selçuklu Devleti, Alaaddin Keykubat (616/1219)’tan sonra, inkıraza yüz tutmuş, saltanat kavgaları, Moğol istilası, komşu devletlerle yapılan harpler milleti son derece tedirgin etmiş, dünyavî huzur ve refahtan mahrum olan halk, uhrevî hayatı kazanmak arzusuyla tekke ve şeyhlere koşmuştur131 Mahallî ve geçici hâkimiyetlerin teminine uğraşan beyler de, halkın bu umumî temâyülüne uyarak, şeyhlerin maddî ve manevî nüfuzundan istifade için, her tarafta tekkeler, zaviyeler yaptırıyorlar ve onlara zengin vakıflar ayırıyorlardı132 Örneğin I İzzeddin Keykubâd, kendi döneminde önemli nüfuz kazanmış bulunan Mevleviyye, Kübreviyye, Sühreverdiyye tarikatlarının şeyhlerine zaviye inşa ettirip, buralarda vakıflar temin etmiştir Selçuklu hükümdarları sûfîlere karşı samimi bir tutum sergileyip fethettikleri bölgelerde onlar için tekkeler inşa etmekteydiler Bunun bir örneği, 545/1150 yılında Amasya’da bina edilen Hankâh-ı Mes’ûdî’dir133
İdarî zümre ve yöneticilerin şeyhlere mürid ve bende olmaları, tekkelerin nüfuzunu her geçen gün artırmıştır Sultan İzzuddin-i Selçûkî (607/1210)’nin Şeyh Necmuddin Bağdadî (607 veya 616/1210 veya 1219)’ye bağlılığı, I Alaaddin Keykûbât (616/1219) ile vezirlerinin Şeyh Şehabuddin es-Sühreverdî (ö 632/1234) ve Bahauddin Veled (628/1231)’e gösterdiği yakınlık, bu hususu teyit etmektedir Erzincan hükümdarı Fahruddin’in eşi İsmetî Hatun gördüğü bir rüya üzerine kocası ile birlikte Sultânü’l-ulema’yı karşılamaya çıkar Akşehir’e vardıklarında atlarından inip, yeri öper ve Sultanu’l-ulemaya karşı hürmet ve hayranlıklarını sunarlar Bahauddin Veled’in gönüllerini aydınlatan nasihat ve telkinlerini can kulağı ile dinlerler Sultan Fahruddin, Bahauddin Veled’in Erzincan’a teşrif etmelerini rica eder Bu ısrar karşısında, Bahauddin, Sultan Fahruddin’e kendisi için bir medrese yapması üzerine bu teklifini kabul edeceğini bildirir Sultan Fahruddin’in büyük bir özveri ile yaptırdığı Akşehir Medresesi’nde Bahauddin Veled, dört sene ders okutur134 Bir süre Karaman’da ikamet eden ve yapılan davet üzerine Konya şehrine hareket eden Bahâuddin Veled’i karşılamak üzere Alaaddin Keykûbâd ve devlet ricali yola çıkmışlardır Sultanın, Bahauddin Veled’i kendi sarayına misafir etmek isteği üzerine onun; “İmamlara medrese, şeyhlere hankâh, emirlere saray, tüccarlara han, gezginci dervişlere zaviyeler ve gariplere kervansaraylar münasiptir” diyerek Altunapa Medresesi’ne indiği anlatılmaktadır135
Ribat136, hankâh137, buk’a138, savma’a,139 duveyre, medrese, imaret, dergah ve âsıtâne gibi isimlerle anılan o dönemin Anadolu tekke ve zaviyeleri, Anadolu’da İslâm toplumunun teşekkülünde ve yerli Hristiyan unsurların ihtida etmesinde önemli rol oynayan kuruluşlardır Anadolu’daki Tekkeköy, Tekkedere, Tekkeviran, Tekkekaya gibi pek çok köy adının, doğrudan doğruya “tekke” veya tekke sözünü ihtiva eden isimler olması da tekkelerin Anadolu’nun iskânı hususunda oynadıkları rolü göstermektedir
Anadolu ve Rumeli’de kurulan zaviyelerin pek çoğu, terk edilmiş köylerde, derbent mahallerinde, yahut devletin lüzumlu gördüğü bölgelerde kurulmaktaydı Bu tekkelerin hizmetine sunulan, onlara tahsis edilen veya vakfedilen arazilerden çoğu zaman öşür ve avarız alınmamaktaydı Bu gelirler ile dervişlerin bulundukları yerleri şenlendirmeleri, köyler tesis etmeleri, köprü, cami, değirmen kurmaları, derbent beklemeleri, “âyende ve râvendeye” (gelene gidene) hizmet etmeleri istenmekteydi Hayır sahipleri tarafından bu zaviyelere zengin vakıflar tahsis edilmekte ve devlet tarafından ise dervişlere “cihetler” verilmekteydi Edinilen bu tür ekonomik desteklerle zaviyeler, fukaraya yemek veren müesseseler, yolcuların barınabilecekleri misafirhaneler; göçmenlerin yerleşik hayata geçmesine öncülük eden sivil kuruluşlar ve kimsesizlerin korumasını üstlenen hayır kurumları özelliğine sahip bulunmaktaydı140 Bu tür gayeler için kurulan bu mekanlar, daha sonra devletin kontrolünde ve desteğinde, “bir umûmî hizmet müessesesi” şeklini almış ve zaviye şeyhlikleri resmî bir memûriyet hâline gelmiştir Ülkenin ticarî etkinliklerini kolaylaştırması ve ulaşım imkanlarını sağlaması, yol emniyetini gerçekleştirmeleri nedeniyle zaviyelerin ülke ekonomisine, halkın refah düzeyinin artmasına katkıda bulunduklarını” görmekteyiz141 Bu zaviyelerin sayısı bir ara, Karaman’da 272, Rûm vilayetinde 205, Diyarbakır’da 57, Zülkâdiriyye’de (Maraş) 14, Paşa Livâsı’nda 67, Silistre Livâsı’nda 20 olmak üzere 600’ün üzerine çıkmıştır142
Özetle, askerî ve siyasî otoriteler ne kadar güçlü olursa olsun, bu fetihler dinî, içtimaî ve ilmî müesseselerle desteklenmedikleri takdirde, yok olmaya ve erimeye mahkumdurlar Türkler, Anadolu’yu fethettikten çok çeşitli oluşumlara zemin hazırlamış, değişik müesseseler inşa etmişlerdir Bu müesseselerin en önemlileri cami, medrese, tekke, zaviye, kervansaray, hastane, hamam, türbe, suyolu ve askerî gayeyle yapılan ribatlardır İşte bu tür geniş amaçlı kuruluşlarla, yaşanan iç karışıklıklar ve Haçlı savaşları, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasını durduramamıştır Anadolu Selçuklu Devleti’nin sıkıntılı ve buhranlı dönemlerinde, özellikle tekke ve zaviyeler insanların en önemli sığınak yeri olmuş ve insanlar teselliyi buralarda aramaya koyulmuşlardır
|