Yalnız Mesajı Göster

Osmanlı Yükseliş Dönemi, Osmanlı Devletinin Doğuşu

Eski 09-10-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Yükseliş Dönemi, Osmanlı Devletinin Doğuşu



Sosyal Müesseseler: Bunlar herkesin faydalanabildiği, çoğu hayır kurumlarıdır İmaret, kalenderhane, kervansaray, han, tabhane, dârüşşifa denen hastane, kütüphane, çeşme, sebil, köprü ve ayrıca hayır için cami, mescit, mektep, medrese, tekke, zaviye yaptırılarak halk yararına vakfedilmiştir Bu kurumların ihtiyaçlarının karşılanması, bakımı ve devamı için muazzam geliri olan vakıfları da kurulurdu İmaret; medrese talebelerine, fakirlere ve her isteyene bedava yiyecek dağıtmak üzere kurulan aşevleriydi Padişah, sadrazam, vezir, beylerbeyi ve diğer devlet adamları ve eşleri ile hayırsever zenginlerin yaptırdığı pek çok imaret, aslî veya başka gayelerle hâlâ kullanılmaktadır Kalenderhane; şehirlere gelen yabancıların, seyyahların ücretsiz kalıp yemek yedikleri yerdir Han ve Kervansaray; yol üzerinde veya kasabalarda yolcuların konakladıkları ve hayvanlarının barındığı binalardır Yolcular; milliyet, din, dil, inanç ayırımı yapılmaksızın, üç gün ücret ödemeden kalabilirdi Han ve kervansaraylar, emniyetli ve sağlıklı yerler olup, muhafızı ve reviri vardı Tabhane; fakirlerin barındığı hayır eseridir Tabhanelerin yiyeceği, imaretlerden karşılanırdı Darüşşifa; hastaların tedavi edildiği hastane ve tıp mezunlarının pratik ve tatbikat yaptıkları tıp fakültesi mahiyetindedir Bu tedavilerin yapıldığı, bulaşıcı hastalıklar, akıl ve kadın hastalıkları için ayrı bölümler vardı Osmanlı başkentlerinden Bursa, Edirne, İstanbul ve diğer şehirlerde muazzam darüşşifalar yapıldı Bursa dârüt-tıbbı, Edirne Cüzzamhanesi, Fatih Darüşşifası, Edirne Bîmaristanı, Üsküdar Cüzzamhanesi, Süleymaniye Darüşşifası ve Darüt-tıbbı, Toptaşı Bîmarhanesi, Bezm-i Âlem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi, Gülhane Hastanesi, Gümüşsuyu Hastanesi, Zeynepkâmil Hastanesi gibi daha pek çok hastane yapıldı Kütüphane: Padişah, sadrazam, vezir ve diğer devlet adamları, onbinlerce kıymetli ve nadide eserin toplandığı kütüphaneler yaptırdılar Külliyeler içinde, Fatih, Süleymaniye, Selimiye, Topkapı Sarayında Üçüncü Ahmed, Ayasofya, Nur-u Osmaniye, Köprülü, Mahmutpaşa, Bayezid, Şemsi Paşa, Ragıp Paşa, Hüsrev Paşa, Âtıf Efendi kütüphaneleri meşhurlarındandır
Eğitim ve Öğretim: Her seviyede eğitim ve öğretim yapılırdı Sıbyan mekteplerinden üniversite mahiyetindeki dârülfünun ve medrese ile medrese-i mütehassısîn denilen ihtisas kurumlarına kadar teşkilatlıydı Devletin bütün memlekete şamil eğitim ve öğretim kurumlarının yanısıra, gayrimüslim ve bazı yabancıların da okulları vardı Rum, Ermani, Yahudi, Fransız, İtalyan, Avusturyalı, Amerikan, Ortodoks, Gregoryen, Katolik, Süryani, Musevî gibi azınlıkların, çeşitli dil, din ve yabancıların, başta İstanbul olmak üzere Selanik, İzmir ve diğer merkezlerde okulları vardı Okulların kitap ve araç-gereçleri ülke içinde hazırlanıp imal edildiği gibi, dışarıdan getirilip tercüme de edilirdi Eğitim ve öğretim her devirde yaygın olmakla birlikte, II Abdülhamid Han (1876-1909) zamanında daha artıp, mükemmelleşti Ülkenin her köşesine aynı şekil ve değerde liseler yaptırdı Bunların bazıları hâlâ sağlam olup, eğitim-öğretim seviyesi bakımından Türkiye'nin en tanınan liselerindendir
Edebiyat: Yedi yüz yıla yakın ayakta kalan ve uzun süre dünyanın en büyük devleti olan Osmanlı Devleti; pek çok şâir ve edebiyatçı yetiştirdi Dünyanın en verimli lisanlarından olan Osmanlıca yazı ve dilini geliştirdi Yazma ve basma, pek çoğu Türkiye kütüphane ve arşivlerinde olmak üzere, dünyanın her tarafında pek çok Osmanlıca eser vardır
Güzel Sanatlar: Mîmarî, çinicilik, minyatür, hat gibi sahalarda muhteşem ve nadide eserler verildi Mimarlık sahasında, kendine has, estetik açıdan mükemmel sanat eserleri yapıldı Bunu sivil, askerî, dinî, mülkî, adlî, sosyal ve kültürel eserlerde en güzel şekilde, başta İstanbul olmak üzere, ülkenin her yanında görmek mümkündür
Ahlâk: Ülkede herkes ahlâk kurallarına ve örfe uymak zorundaydı Vatanseverlik, Osmanlılık şuuru, vakar, büyüğe hürmet, küçüğe şefkat, vefa ve sadakat, hayırseverlik, cömertlik, merhamet ve müsamaha (hoşgörü), tevekkül, namus, temizlik, hayvan ve bitki sevgisi gibi ahlâk ölçülerine uyulurdu Bu sayede uzun bir emniyet ve huzur dönemi yaşandı Bu ahlâkı gören, devrin sefir (elçi) ve seyyahları, yazdıkları kitaplarda bundan gıpta ile söz etmekte ve okuyanları imrendirmektedirler Edmondo de Amicis, Constantinople (İstanbul) 1883 adlı eserinde şöyle yazmaktadır: "Paşasından sokak satıcısına kadar, istisnasız her Türkte vakar, ağırbaşlılık ve asiilik ihtişamı vardır Hepsi derece farkları ile, aynı terbiyeyle yetiştirilmişlerdir Kıyafetleri farklı olmasa, İstanbul'da bir başka tabakanın olduğu belli değildir İstanbul'un Türk halkı, Avrupa'nın en kibar ve nâzik toplumudur En ıssız sokaklarda bile bir yabancı için, küçük bir hakarete uğrama tehlikesi yoktur Fuhuşla ilgili en küçük bir tezahüre tanık olmak imkân dışıdır Sokaklarda bir yerde birikmek, yolu tıkamak, yüksek sesle konuşmak, çarşıda bir dükkânı lüzumundan fazla meşgul etmek, ayıp sayılır"

Alıntı Yaparak Cevapla