Yalnız Mesajı Göster

Haus Ohne Hüter Romanında Savaşın Yıkıntıları

Eski 09-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Haus Ohne Hüter Romanında Savaşın Yıkıntıları



5 Albert:

Şu ana kadar ele aldığımız kişiler savaşta ölen erkeklerin karıları ve çocuklarıydı Şüphesiz bu kişiler ölen erkeğin acısını en çok hissedecek, bundan olumsuz yönde en fazla etkilenecek kişilerdir Ve bu da romanda açık bir biçimde görülmektedir Romanda bunların dışında bu kişiler kadar olmasa da bir şekilde savaştan yeterince yara almış başka kişiler de yer almaktadır Bunlardan biri de daha önce dolaylı olarak biraz değindiğim Albert’tir

Albert romanda insani yönleri gelişmiş, iyiliksever, herkesin sevgisini kazanmış biri olarak karşımıza çıkar Savaşta ölen arkadaşının yetim kalan oğluna bir anlamda babalık etmektedir Heinrich’e de elinden geldiğince yardım etmeye çalışan Albert’in bu yönü, aynı evi paylaşmalarından dolayı Martin üzerinde daha etkili, daha açık olarak görülmektedir Martin’in annesi Nella bunu kendisi bizat Albert’e de söylemiştir:

“Şu anda nasılsa Martin’in babası durumundasın Yetmiyor mu bu sana?” (s 105)

Albert savaşta ölen Rai’nin en samimi arkadaşıdır Şu an yetim kalan oğlunu nasıl seviyor ve onunla nasıl ilgileniyorsa, zamanında Rai’yle de o derece iyi bir arkadaştı Buna en büyük örnek Rai’nin ölümüne sebep olan teğmene karşı davranışıdır Askerlik yasalarına göre bunun neye malolacağını bildiği halde, arkadaşının öcünü bir nebze de olsa almak için komutanını tokatlar ve bunu altı ay hapis cezasıyla öder

“Suratına öyle bir tokat indirdim ki, bir an için beş parmağımın izini esmer yanağında gördüm Tokatın bedelini de Odesa’daki askeri hapishanede altı ay yatarak ödedim (s 34)

Nella çoğu geceler misafirleri olduğu ya da arkadaş toplantılarına gittiği için geç yatar, sabahları da geç kalkar Martin’in okula gitmeden önce yalnız başına kahvaltı etmemesi için Albert erken kalkar, onunla birlikte kahvaltı eder, sonra okul yolunda ona arkadaşlık etmeyi de ihmal etmez Aklını kurcalayan konularda Martin’e, aynı zamanda Heinrich’e de yardımcı olur Elinden geldiğince Martin’e evdeki düzensizliği hissettirmemeye çalışır

Nerdeyse bir baba gibi Martin’e o kadar yakındır ki, Martin okul dönüşü geciktiği zaman anormal bir şekilde endişelenir Böyle zamanlarda hayal gücü işlemeye başlar, türlü kötü ihtimalleri göz önüne getirerek korkulu dakikalar yaşar

“Çocuk ne zaman geç kalsa hayal gücü harekete geçer, kafasını karşı koyamadığı binbir görüntüyle doldururdu: kazalar, kan, sedyeler birbiri ardına gözünün önünden geçerdi Hatta şimdi bir tabutun üstüne atılan toprakları bile görebiliyordu (s 218)

6 Büyükanne:

Albert’ten sonra Martin’in büyükannesi de bu romanda savaşın en çok etkilediği kişilerden biri olarak karşımıza çıkar O yaşlardaki bir çok kadın gibi huysuz, dediği dedik bir ihtiyar olan büyükanne, kendi sigarasından başka sigaralara itibar etmediği gibi, başkalarının kullandığı markalarla da açıktan açığa alay eden, kendini beğenmiş bir kadındır Bunun dışında gerçekleri herkesin yüzüne vurma gibi bir özelliği de vardır Evin içindeki herkese bir yolunu bulup şaka yollu da olsa bu huyunu hissettirir Ama buna en çok ve acımasız şekilde maruz kalan ise kızı Nella’dır Daha önce de birçok yerde değindiğim gibi arkadaş toplantıları, konferans gezileri gibi nedenlerle eve geç geldiği zamanlarda, damadının ölümünün verdiği acıyla kızına onur kırıcı sözler söylemekten hiç sakınmaz:

“Gene orospuluk faslı mı başladı? Rus topraklarında çürümekte olan kocanın anısından utan!” (s 94)

Rai’nin savaşta ölümü büyükanneyi kızına karşı bu tip sözleri sarfetmeye iterken, torunu Martin de başka bir biçimde de olsa bundan nasibini almaktadır Martn’e verdiği din derslerinin dışında onda babasının ölümüne sebep olan adama karşı intikam hissi uyandırmaya çabalar Sıkça tekrarlanan bu durum büyük bir tutarlılıkla işler:

“Baban şehit düştü değil mi?”
“Evet”
“Şehit oldu ne demek?”
“Savaşta öldü, vuruldu
“Nerede?”
“Kalinowka yakınlarında
“Ne zaman?”
“7 temmuz 1942’de
“Peki sen ne zaman doğdun?”
“8 ekim 1942’de
“Babanın ölümüne sebep olan adamın adı nedir?”
“Gaeseler
“Bir daha söyle bakayım bu adı!”
“Gaeseler
“Bir daha
“Gaeseler
“Neden yeryüzündeyiz?”
“Tanrıyı sevmek, ona hizmet etmek ve onun sayesinde cennete gidebilmek için
“Bir çocuğun babasını elinden almak ne demektir bilir misin?” (s 123)

Torununun zihninde bu diyaloğun satırı satırına yerleşmesine sebep olan büyükannenin kini Gaeseler’e karşı o kadar büyüktür ki, Nella’da beklenen etkiyi yaratmazken büyükanne onun yerini öğrenince rahat edemez ve Albert’i de yanına alarak onun bulunduğu yere gider Büyükannenin öç alma arzusunu nasıl gerçekleştirdiği Albert’in ağzından şöyle anlatılıyor:

“Evet, Gaeseler’e vurmak istiyordu Kendisine engel olmaya çalışanları da bir kenara itiyordu Schurbiegel’in suratında birkaç okkalı şamar patladı Rahip Willibrord ise göğsüne bir dirsek yedi
“Başka çare kalmadığı için ben de büyükanneye katıldım ve sıkı bir yumruk indirdim(s 301)

7 Glum:

Kalabalık sayılabilecek bu evde yukarıda bahsettiğimiz bu kadar kişinin dışında savaştan maddi, manevi büyük ölçüde zarar görmüş, ama buna romanda kısaca değinilmiş, Glum adında biri daha yaşamaktadır Bu Sibirya’dan gelmiş, çok az konuşan, kalın kitaplar okuyup lezzetli çorbalar pişirebilen yaşlı bir adamdır Dindar ve sevimli bir adam olan Glum’u eve Albert getirmiştir Vatanından kalkıp Ren havzasına geldiği zamanlarda iş bulabilme umuduyla geldiği marmelat fabrikasının önünde beklerken Albert bu dişsiz ve saçsız adamı farketmiş, ona acıyıp onu eve getirmişti Büyükanne de ona karşı iyi davramış ve ona evlerinde bir yer vermişlerdir Sonunda kendine kucak açan bir yer bulmuştur ama o güne kadar çok şey görüp geçirmiştir Vatanından kalkıp göçmesinin, saçsız ve dişsiz oluşunun bir nedeni vardır: savaş

“Tuhaf ama iyi yürekli bir insandı Martin dişsiz ağzından ve saçsız başından zaman zaman korkmasına karşın onu gene de severdi Ayrıca Glum’un saçsız ve dişsiz oluşunun önemli bir sebebi vardı Toplama kamplarında kalmıştı Gerçi kendisi bu konuda hiç konuşmazdı ama Albert amca toplama kamplarının ölüm, cinayet, zorbalık, dehşet ve milyonlarca insanın felaketi anlamına geldiğini sezdirmişti ona Glum bütün bunları yaşadığı için olduğundan daha yaşlı gösteriyordu Martin hep onun büyükanneden büyük olduğu duygusuna kapılıyordu Oysa gerçekte büyükanneden tam onbeş yaş küçüktü (s 148)
“Kampta açlık ve bunun yanısıra hiçbir zaman eksilmeyen dehşet duygusu saçlarının ve dişlerinin dökülmesine yol açmıştı(s 155)

Vücudundaki bu fiziki çöküntünün yanısıra savaşın Glum’a ettiği bir başka kötülük daha vardı Karısını ondan ayırmıştı Tambow adında bir kentte gündüzleri kömür ve patates taşıyıp, akşamları da okuma yazma öğrendiği bir okulda tanıdığı Tata adındaki sarışın tombul kadın o andan sonra artık onun için yoktu

“Ama çok geçmeden Glum’u evinden koparmışlar, batıya doğru yollamışlardı Artık karların içinde yuvarlana yuvarlana gittikçe daha da büyüyen bir kardan adam gibi durmaksızın Tata’dan uzaklaşmaktaydı; savaş çıkmıştı Glum yaralanmış, gene doğuya, Tambow’a gönderilmiş, ama Tata’yı bulamamıştı Nerede olduğunu bilen de yoktu (s 154)

Bütün aramalarına karşın Tata’nın tek bir izine bile rastlayamamıştı Daha sonra iyileştiği için gene batıya gönderilmiş, kendini savaşın ta içinde bulmuştu” (s 155) ZUSAMMENFASSUNG

Heinrich Böll ist einer der Autoren, die in der deutschen Literatur einen wichtigsten Platz haben Nachdem die Nationalsozialisten zur Regierung in Deutschland gelungen hatten, sind die meisten Autoren ins Ausland emigriert, wo sie frei wirken können und wo sie von der Regime nicht beeinflusst werden Die waren die Autoren, die den grössten teil der Naziherrschaft und die Kriegsjahre im Ausland, im Exil verbracht haben Sie waren in der Ferne des Kriegs, aber auch in der Heimatssehnsucht

Heinrich Böll, der in der Nazizeit keine wichtige schriftstellerische Versuche hatte, war direkt im Krieg als Soldat Er wurde selbst Zeuge der Mitleidslosigkeit des Kriegs, in dem er vier mal verletzt und in Kriegsgefangenschaft geraten wurde Vielleicht hatten diese Kriegsjahre eine grosse Rolle daran, dass Böll, einer der wichtigsten Namen der deutschen Nachkriegsliteratur und der besten Ausdrücker der Themen dieser Literatur wird

Böll wurde im schlimmsten Hungerjahr des ersten Weltkriegs geboren und auch seine Jugendjahre verbrachte er in einer schlimmen Situation Noch im Frühjahr seines Lebens wurde er zur Wehrmacht einberufen und obwohl er das nicht mochte, musste er am zweiten Weltkrieg teilnehmen Als der Krieg zu Ende war und er in die Heimat zurück kehrte, fand er sich in der schlimmtesten Situation der deutschen Geschichte

Als der Krieg zu Ende war, war Deutschland, vor allem die Staedte in eine Trümmerwüste verwandelt Und unter diesen Trümmern lagen noch vielfach die Leichen, die die Seuchen verursachen konnten Diese Trümmer waren so gross, dass der Schutt für neues Baumaterial aus den Staedten geschafft wurden In dieser Zeit trugen die Frauen die Hauptlast, weil da die meisten Maenner im Krieg gefallen oder verkrüeppelt, vermisst oder in Kriegsgefangenschaft geraten sind Der grosse Teil der Wohnungen war gaenzlich unbewohnbar oder baschaedigt Und das bedeutete: 20 millionen Menschen sind von der Zerstörung ihres Wohnraums betroffen

In diesem Phase, wann Deutschland vier Jahre lang unter der allierten Besatzung stand, war das grösste und zentrale Problem ‘der Hunger’ Die Lebensmittelzuteilungen waren ungenügend oder unsicher Deswegwn hatte das Volk Hunger, brauchten die Menschen einen Krümel auch Die Unsicherheit der Lebensmittelzuteilungen führte die Menschen zum Schwarzmarkt, der trotz der Razzien und drastischen Strafdrohungen nicht verhindert werden konnte Auch wenn man kein Geld hatte, war es im Schwarzmarkt möglich, die Sachen und sowie die Hauswahren gegen Nahrungsmittel zu tauschen Ausserdem fuhren die Menschen in die Dörfer, wo die Versorgungslage besser war Sie durchstreiften in den Dörfern in überfüllten Zuegen, zu Fuss oder mit dem Fahrrad, oft tagelang, ohne zu schlafen Sie müssten das, denn sie müssten ihr überleben sichern

Als Deutschland in einer so schlimmen Siruation war, kehrten viele Schriftsteller heim, die im Exil oder im Krieg waren Man erhoffte, dass das Volk durch die Schriften dieser Schriftsteller ermutigt und mit der Hoffnung erfüllt werden Die in dieser Phase durch die heimkehrenden und jungen Autoren entstandene Literatur wurde Trümmerliteratur genannt Denn in dieser Literatur wurden die Trümmer oder die Menschen geschrieben, die in den Trümmern lebten Die dichter und Schriftsteller setzten sich realistisch, in einer einfachen und sachlichen Sprache, mit der unmittelbaren Nachkriegszeit und dem Nachkriegszeitmensch, und der Motiven dieser Zeit ( Tod, Ruinenlandschaft, Heimkehr, Gefangenschaft, Hunger usw ) auseinander Die wichtigsren dieser Autoren waren: Günter Grass, Alfred Andersch, Wolfgang Borchert, Max Frisch, Günter Eich und Heinrich Böll Ein wichtigstes Werk aus diesr Literatur ist der Roman von H Böll ‘Haus ohne Hüter’, in dem Böll die Negativitaeten und die Trümmer des Kriegs erzaehlte

Im Roman sind zwei Familien zu betrachten, deren Hüter im Krieg umgekommen sind Die zentralen Figuren des Romans sind zwei gleichaltrige Kinder, Heinrich und Martin, die das gemeinsame Leid haben Die Vaeter dieser beiden Kinder sind im Krieg umgekommen Deswegen müssen sie in einer schlechten Situation leben, die sie nicht veraendern können und an der sie keinen Schuld haben Die Mütter diser Kinder, Nella und Wilma sind auch in einer aehnlichen Situation, da sie auch wegen der gemeinsamen Schicksal leiden Die Maenner der beiden Frauen sind Tod, und der einzige Schuldige ist der Krieg

Martin ist wohl als finanziell, aber im Haus diseses Kindes beherrscht eine Unordnung, weil es in diesm Haus nicht einen Fater gibt Nella, die Mutter bringt nach Hause oft viele Gaeste, mit den sie bis in die Mitternacht sitzt Und weil sie deswegen zu spaet ins Bett geht, steht auch morgen sehr spaet auf Deshalb muss sich um das Kind, das morgens zur Schule gehen muss, oft Albert, der alte Freund seines Faters kümmern Zwieschen Nella und seinem Sohn Martin gibt es keine Beziehung, die wie die Beziehung zwieschen einer Mutter und einem Kind sein soll Und das beeinflusst das Kind innerlich sehr

Das grösste Problem des Heinrich, der sich finanziell in einer schlechteren Situation als Martin befindet, ist die moralische Lage seiner Mutter Sie heiratet die Maenner ohne Trauung, um den Blutzeugenlohn seines Mannes nicht zu verlieren Weil sie immer zur Arbeit geht, muss sich Heinrich um die probleme und Bedürfnisse des Hauses kümmern İm sehr kleinen Alter wurde er deswegen reif und erfahrungsvoll in vielen Bereichen, die nötig für einen erwachsenen Mann sind İn einer solchen schwierigkeitsvollen Situation wird Heinrich mit den Vaetern erwachsen, die er “onkel” nennt

Im Roman sehen wir die Leute, die wegen des Kriegs leiden, und was der Krieg diesen Menschen mitgebracht hat Hier sind die Kinder vaterlos, die Frauen verwitwet, und Böll schildert das Schiksal der Menschen und die Trümmer des Kriegs in den Menschen durch diese Figuren in diesen Familien SONUÇ

Bugün dünya üzerindeki hemen her ülke genel kültürel çerçevede ya da sosyal gelişmişlik düzeyi ile bağlantılı olarak evrensel düzeyde belli bir imaja sahiptir Mesela bir İtalya dediğimizde, veya Fransa, Rusya, ya da İngiltereden bahsettiğimizde kafalarda oluşturdukları tablo, imaj ortadadır Bunlar bir tarafa, bizim ilgi alanımıza giren Almanya nasıl bir ülkedir? Durup kısaca bir düşündüğümüzde kabaca şunlar söylenebilir: Almanya geçmişte Goethe, Schiller gibi, ya da daha yakın bir geçmişten Brecht gibi, eserleri günümüzde dahi yankı uyandıran dehaları, Mozart, Bach, ya da Carl Orff gibi müziğe damgasını vurmuş isimleri, Kant, Marx, ya da Nietzsche gibi düşünceleri günümüzde bile etkisini yitirmemiş olan önemli düşünürleri yetiştirmiş, günümüzde de bir sanayi ve teknoloji devi olan bir ülke

Sadece bunlar mı? Hayır Tarih süreci içinde geniş bir zamana yayılmış, uzun yıllardan sonra varılan bu olumlu tablonun yanısıra, Almanya’da sadece 12 yıllık bir zamana hükmetmiş olmasına rağmen, icraatlarıyla en az yukarıda saydıklarım kadar, fakat olumsuz yönde ses getirmiş, tepki çekmiş bir isim daha var ki, bugün Almanya bu isimden ayrı düşünülemez bir durumdadır: Hitler

Almanya’nın bu isim tarafından içine sürüklendiği durum tarihi boyunca karşılaştığı en büyük felaket olmuştur Görmüş geçirmiş hemen her ülkede olduğu gibi Almanya’da da büyük yıkımlara yol açmış olan savaş, insanları açlıktan ölecek durumlara kadar sürüklemiştir Büyük kıtlıklar ve felaketlerle karşı karşıya kalan insanlar bunların yanısıra babalarını, kocalarını, oğullarını savaşta kaybetmiş, bu ölümlerin doğurduğu sonuçlarla geleceklerine şekil vermek zorunda kalmışlardır

Benim bu ödevde ortaya koymaya çalıştığım, bütün bu yukarıda anlatılanların bir uzantısı niteliğindedir Bütün bunları bizzat yaşamış ve bunları eserlerinde etkin bir dille ortaya koymuş olan H Böll, daha önce de birçok kez söylediğim gibi savaş sonrasında oluşan yeni edebiyatın en önemli temsilcilerinden biri olmuştur Savaş sonrasının en önemli eserlerinden olan “Haus ohne Hüter” romanında babasızlık, savaş yetimliği gibi kavramlar etrafında gelişen olaylar aracılığı ile savaşın insanlarda meydana getirdiği çöküşü farklı sınıflardan iki ailenin bireylerinin bakış açısından bizlere aktarmıştır Birinci bölümünde savaş sonrası Almanya’sını anlattığım bu çalışmanın ikinci bölümünde Heinrich Böll’ü ve edebiyatını, üçüncü bölümde ise savaşın bu romandaki kişilerde meydana getirdiği yıkıntıyı romandan alıntılarla anlatmaya çalıştım Bu sayede savaş sonrası Almanya’sı ve savaş sonrasındaki tipik alman insanının, bunun dışında savaşın getirdiklerinin anlaşılması açısından bunun olumlu bir çalışma olduğu kanaatindeyim

Alıntı Yaparak Cevapla