Prof. Dr. Sinsi
|
Duraklama Dönemi (1566-1699),Duraklama Dönemi Gelişmeleri,Duraklama Dönemi Hakkında
"(Osmanlı şehirlerinde) düzen ve asayiş inanılmaz derecede kuvvetliydi Geceleyin şehirleri muhafaza için, elinde bir sopa ve fenerle gezen tek bir kimsenin dolaşması kâfi idi Halbuki Pariste aynı iş, bir kıta askerin başında bir kumandan tarafından, zorlukla yapılıyordu" demektedir Thevanot ise "Bir milyonluk büyük İstanbul şehrinde dört yılda dört öldürme vakası görülmemiştir Ticarî emtia ile dolu olan muazzam kervansaraylar, bir tek adam tarafından korunuyor" der Böyle bir toplumda, devletin vazifesi sadece nizam ve adaleti sağlamak ve bunu dünyaya yaymaktı Bununla birlikte devlet hiç bir zaman İslâmlaştırma ve Türkleştirme siyaseti gütmedi Zîra, cihan hakimiyeti mefkûresine inanan bir devlet, dar bir milliyetçilik görüşüne saplansa ve insanlık prensiplerine bağlı kalmasa idi, bu cihanşümul vazifesini yapamaz ve başka imparatorluklar gibi süratle çöker, uzun asırlar boyunca yaşayamazdı
Osmanlı Türkleri, 17 yüzyılda, zaferler kazanırken, bazan da yenilgiler görüyor, böylece önceki döneme göre, bir duraklama içinde bulunduklarını anlıyorlardı Ancak duraklamanın sebeplerini araştıran Türk mütefekkirleri askerî, idarî ve ilmî müesseselerde gördükleri bozuklukları ıslah etmek sayesinde, İmparatorluğun eski kudretini tekrar kazanacağına, medenî ve manevî üstünlüğün kendilerinde olduğuna inanıyorlardı Fakat kanun ve nizamlardaki bu düzelme, otorite sahibi bir padişah idaresinde mümkündü Bir de artık ortalıkta tek bir padişah adayı bulunmuyordu Bir noktada vezirlerin nüfuzları konuşuyordu Bu sebepten ilk öldürülen padişah, sultan II Osman olmuştu Böylece padişahların, devletin aksayan yönlerine neşter vurabilmesi kolay görünmüyordu Ayrıca timarlı sipahi ordusunun gücünü kaybetmesi, buna karşılık yeniçeri ordusu miktarının aşırı derecede artışı, merkezde büyük bir gücün doğmasına yol açtı Yeniliklere karşı çıkan bazı devlet adamları da, her fırsatta bu gücü kullanmaya başlayarak, devletin ve yeniçeri ocağının sonunu hazırlamaya başladılar
Nitekim III Mehmed Han'dan sonra, ilk defa ordunun başında sefere çıkan II (Genç) Osman (1621), Yeniçeri kuvvetlerinin bozulmakta olduğunu gördü Ancak onun, ocağı ıslah girişimi, Osmanlı tarihinde ilk defa bir padişahın kul eliyle öldürülmesi hadisesini ortaya çıkardı Bununla birlikte, II Osman'ın şehit edilmesi hâdisesinden ders alan IV Murad Han, parlak zekâsı, tedbirli siyaseti ve acı kuvveti sayesinde, devlete yükselme devirlerini hatırlatacak bir canlılık getirdi
IV Murad Han, İran üzerine düzenlediği Revan ve Bağdat seferlerine giderken, öncelikle Anadolu'daki sipahi zorbalarını ve mütegallibe denilen, zorla işbaşına gelmiş veya yolsuzlukla zengin olarak nüfuz sahibi olmuş zümreyi temizleyerek, ülke içerisinde istikrarı sağladı Daha sonra Revan ve Bağdat seferlerinden zaferle çıkan Sultan, İran'la çeşitli aralıklarla 16 yıldır devam eden savaşa son verdi Kasr-ı Şirin Muâhedesi (Anlaşması) diye meşhur olan antlaşmanın hükümleri, çok az bir değişiklikle günümüze kadar geldi
IV murad Han'ın genç yaşta ölümü (1640) ve daha sonra Sultan İbrahim'in, âsiler tarafından şehit edilmesi (1648) üzerine IV Mehmed'in henüz yedi yaşındayken tahta çıkması, zaman geçtikçe ocak ağalarının, iderede nüfuz kazanmalarına yol açtı Yeniçeri ve sipahi ağaları, vezirlerin seçilmesinde en önemli rolü oynuyorlardı Bu durum devletin siyasî yapısını ve malî durumunu bozdu Her iş ağaların eline geçip, kendilerine hiç bir surette muhalefet edecek kimse kalmadı Bunlar, asker mevcudunu yüksek göstermek suretiyle fazla ulûfe aldıkları gibi, yaptıkları tayinlerden de yüklüce rüşvetler çekiyorlardı Bu ve benzeri olaylar, zaman zaman önlenmesine rağmen, 1656 yılında Köprülü Mehmed Paşanın sadârete getirilmesine kadar sürdü Bu tarihe kadar defalarca sadrazam değişikliğine rağmen, devletin hayrına çalışan, Tarhuncu Ahmed Paşa'dan başkası çıkmamıştı Merkezde süren bu bozukluk devresinde, cahil ve iktidarsız vezirlerin, eyaletlere rüşvetle adam tayin etmeleri, halkın yine zorbalar eline düşmesine sebep oldu Yapılan mezalimler yüzünden, köylü halkın bir kısmı çiftini bozup eşkiyalığa başlamış, bir kısmı da şehir ve kasabalara sığınmıştı Kalanlar ise eziliyordu Önce Kuyucu Murad Paşa'nın ve daha sonra IV Murad Hanın şiddetli darbeleriyle bu isyan ve şakâvetler önlenmişse de, merkez zayıf düştükçe yine baş kaldırmalar meydana çıkıyordu IV Mehmed Hanın ilk sekiz senesinde bu durum bütün şiddetiyle devam etti Padişah, 15 yaşına geldiğinde, kudretli vezir Köprülü Mehmed Paşayı işbaşına getirerek devlete tekrar içte istikrar ve dışta itibar kazandırdı Köprülü Mehmed Paşa (1656-1661) ve Köprülü Fazıl Ahmed Paşa (1661-1676) dönemlerinde Osmanlı Devleti, Kanunî Sultan Süleyman devrindeki gibi huzurlu bir devre yaşadı Bu müddet içinde tek bir kapıkulu ayaklanması görülmedi Arasıra yenilgiler görülmesine rağmen, Türk orduları yeni bir zafer çağı yaşadı Avusturyalılar'ın çok güvendiği Uyvar Kalesi 1663'te fetholundu
Nihayet, Fazıl Ahmed Paşa'dan sonra Osmanlı sadâret makamına gelen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, 1683 yılında Viyana'yı kuşattı 100-120 bin kişilik Osmanlı ordusu, Dük Şarl dö Loren kumandasındaki Avusturya ordusunu yenerek bütün ağırlıklarını zaptetti Avusturya İmparatoru Leopold, bu yenilgi üzerine bütün ümidini kaybederek Viyana'yı bırakıp kaçtı Şehirde kalan Kont Stahramberg, bütün eli silah tutan erkekleri asker yazıp savunma tedbirleri aldı Sadrazam Kara Mustafa Paşa, kaleyi kurtarmak için gelebilecek Haçlı kuvvetlerine karşı durmak üzere Tuna Köprüsünü tutma görevini, Kırım Hanı Murad Giray'a vermişti Düşman buradan geçtiği takdirde, Budin beylerbeyi İbrahim Paşa bunlara karşı çıkacaktı Viyana'nın fethedilmesiyle Alman-Avusturya İmparatorluğu geri atılacak, böylece Macaristan'da güçlü bir Macar Krallığı kurulabilecekti Macaristan ayakta durdukça, Avusturya'nın artık, Türk Devleti için önemli bir tehlike oluşturması düşünülemezdi En büyük düşman olan Avrupa'ya karşı böyle kuvvetli bir savunma duvarı kurulması, Türk Devletini uzun yıllar rahat ettirecekti
Avrupa'da şok etkisi yapan Viyana kuşatmasının ilk iki aylık süresi içinde Türkler, şehrin bir çok dış tabyalarını ele geçirdiler Şehrin düşmesine sayılı günler kalmıştı Bu sırada Papa'nın önderliğinde, Viyana'nın kurtarılması için Avusturya, Lehistan, Saksonya, Bavyera ve Frankonya arasında bir kutsal ittifak kurularak 120 bin kişilik bir kuvvet oluşturuldu
Türk tarihi için bir dönüm noktası olan nde olduğu gibi bu defa da en büyük ihanetlerden biri, yine bir Kırım hanı olan Murad Giray tarafından işlendi Haçlı ordusu, Tuna Köprüsünü geçerken, kendi askeriyle bir tepeye çekilip seyreden Tatar Hanı, hücum etmesi için kendisine yalvaran Hanlık imamına şunları söyledi: "Sen bu Osmanlı'nın bize itdüği cevri bilmezsin Bu düşmanın kovalanması benim için hiçbir şeydir ve bu işin dinimize ihanet olduğunu da bilirim Ama isterim ki, onlar kaç paralık adam olduklarını görsünler Tatarın kıymetini anlasınlar
|