Prof. Dr. Sinsi
|
Ünlü Bilim Adamları,Hayatları Ve Yaptığı Çalışmalar (Dev Arşiv)
Charles Augustin de Coulomb
Batı Hint adalarında dokuz yıl askeri mühendis olarak çalışan Coulomb, sağlığının bozulması üzerine Fransa'ya döndü Fransız devrimi patlak verince Blois'da küçük bir malikhaneye çekilerek tüm zamanını bilimsel araştırmalara ayırdı 1802 'de halk eğitimi müfettişliğine getirildi
Coulomb, kendi adıyla anılan yasayı, Ingiliz fizikçi Joseph Priestley'nin elektrik yüklerinin birbirini itmesine ilişkin bulgularını incelemek amacıyla başlattığı çalışmaları sonucunda geliştirdi Bu amaca yönelik olarak, Priestley yasasında belirtilen elektrik kuvvetlerini ölçmeye yarayan duyarlı aygıtlar yaptı ve elde ettiği sonuçları 1785-1789 arasında yayımladı Ayrıca benzer ve zıt kutupların birbirini itmesi ve çekmesine ilişkin ters kare yasasını buldu Bu yasa Siméon-Denis Poisson'u geliştirdiği matematiksel magnetik kuvvetler kuramının temelini oluşturdu Coulomb, makinelerdeki sürtünmeye, yeldeğirmenlerine, metal ve ipek elyafların esnekliğine ilişkin araştırmalarda yaptı
----------------------------------------------------------------
Sir Joseph John Thomson
Joseph John Thomson 18 aralık 1856'da Manchester varoşlarından Cheetham Hill'de doğdu 1870'de Owens College ve 1876'da Trinity College, Cambridge' e burslu olarak girdi 1880'de Trinity College'e akademi üyesi seçildi Hayatı boyuncada akademi üyesi olarak kaldı Daha sonra Lord Rayleigh'ın yerine Cambridge'e deneysel fizik profesörü oldu 1884-1918 yılları arasında Cambridge ve Royal Institution'ın onursal profesörlüğüyle onurlandırıldı Thomson'un ilk inceleme konusu ona 1884'de Adams ödülünü kazandıran, Treatise on the Motion of Vortex Rings adlı yapıtında bahsettiği, atomun yapısı üzerineydi Onun, Application of Dynamics to Physics and Chemistry ve Notes on Recent Researches in Electricity and Magnetism adlı yapıtları, 1886 ve 1892 yıllarında yayımlandı Bu son çalışması James Clerk Maxwell'in ünlü Treatise adlı yayımından sonra Maxwell'in üçüncü cildi olarak anılır Ayrıca Thomson, Profesör J H Poynting 'le dört ciltlik Properties of Matter adlı ders kitabında işbirliği yaptı Ve 1885 yılında Elements of the Mathematical Theory of Electricity and Magnetism 'i yayımladı Thomson, 1896 yılında Princeton Universite' sine son çalışmalarını özetleyen dört konferans vermek için gitti Bu konferanslar daha sonra Discharge of Electricity through Gases (1897) ismiyle yayımlandı Amerika'dan dönüşünde hayatının en görkemli çalışmasını gerçekleştirdi Bu çalışma 30 şubat 1897'de Royal Institution 'daki konferansında açıklayacağı, elektronun keşfiyle sonuçlanan Cathode ışıması idi Onun 1903 'de yayımlanan Conduction of Electricity through Gases adlı kitabı, Rayleigh tarafından Thomson'un Cavendish Laboratuvarı' ndaki çalışmalarının bir gözden geçirmesi olarak nitelendirilmiştir Bu yayımın daha sonraki basımını kardeşiyle birlikte iki cilt olarak 1928 ve 1933 yıllarında yayımladı Thomson, 1904 yılında Yale Universite 'sinde elektrik üzerine altı konferans vermek için geri döndü Bu konferanslar atomun yapısı üzerine bazı önerilerde bulunuyordu Thomson, faklı atom ve molekülleri ayrıştırmak için bir yöntem geliştirdi Bu yöntem daha sonra Aston, Dempster ve diğerleri tarafından birçok izotop'un bulunmasına yol açtı Yukarıda bahsedilenler dışında, The Structure of Light (1907), The Corpuscular Theory of Matter (1907), Rays of Positive Electricity (1913), The Electron in Chemistry (1923) and his autobiography, Recollections and Reflections (1936), adlı yayımlarıda bulunmaktadır 1884 yılında Royal Society üyeliğine seçildi Ve 1916-1920 yılları arasında başkanlığını yaptı 1894-1902 yıllarında Royal ve Hughes Madalyalarını, 1914 yılında Copley Madalyasını aldı 1902'de Hodgkins Madalyası (Smithsonian Institute, Washington) ;1923'de Franklin Madalyası ve Scott Madalyası (Philadelphia), 1927'de Mascart Madalyası (Paris), 1931'de Dalton Madalyası (Manchester),ve 1938'de Faraday Madalyası (Institute of Civil Engineers) aldı British Association 'nın 1909'da başkanlığını yaptı Ve Oxford, Dublin, London, Victoria, Columbia, Cambridge, Durham, Birmingham, Göttingen, Leeds, Oslo, Sorbonne, Edinburgh, Reading, Princeton, Glasgow, Johns Hopkins, Aberdeen, Athens, Cracow ve Philadelphia Universite'lerinden doktora diploması aldı 1890'da Rose Elisabeth ile evlendi Bir oğulları oldu 30 Ağustos 1940 yılında öldü
---------------------------------------------------------------------------------
Niels Bohr
Atomun yapısı üzerindeki çalışmaları ve atomların saçtığı ışın araştırmaları ile tanınır
Babası fizyoloji profesörü olan Bohr, 18 yaşında Kopenhag Üniversitesi’nde fizik tahsiline başladı İyi bir futbolcuydu Daha iyi bir oyuncu küçük kardeşi 1908 yılının dünya ikincisi Danimarka olimpiyat takımında yer aldı
26 yaşında doktorasını da tamamlayan Bohr, ileri eğitim bursuyla Cambridge’e gönderildi Burada elektron kuramcısı J J Thomson ile ve daha sonra Manchester’de onun öğrencisi ve yine atom kuramcısı Rudherford ile çalıştı 27 yaşında beş oğlu olduğu söylenen bir evlilik yaptı 31 yaşında, fizik profesörü atandığı Kopenhag Üniversitesi’ne döndü
Rudherford, çekirdekli atom kavramını; yani merkezinde ağır çekirdek bulunan çevresinde daha hafif, bulutsu elektronların dolaştığı bir atom modelini ortaya atmıştı Atomların nasıl enerji verdiklerini bu model ve Planck’ın on yıl kadar önce yayınladığı kuantum kuramı ile açıklıyordu Elektronlar gittikçe daralan yörüngeler çizerek çekirdek etrafında dönüyor ve bu hareketleri enerji oluşturuyorlardı Bohr, daralan yörünge ve sonuçta çekirdek üzerine düşen elektronların varolduğunu kabul etmiyordu
Atom modeli için daha inandırıcı bir biçim ararken Balmer’in hidrojen tayfı formülü onu, hidrojen atomunu daha yakından incelemeye yöneltti Hidrojen atomu Lorentz’in belirlediği salınımdayken elektromanyetik ışınım yapmıyordu Aslında Maxwell’in yasaları temel alındığında, böyle bir ışınım yapması gerekiyordu Maxwell’e göre, kapalı bir yörüngede kaldıkları sürece ışınım olmayacağı görüşündeydi Bu çelişkinin nedeni, elektronun sadece bir tanecik kabul edilmesinden ileri geliyordu Nitekim De Broglie, elektronun yalnız tanecik değil, dalga boyu özellikli de olduğunu gösterince çelişki giderildi Schrödinger de elektronun çekirdek etrafında dönmediği, yalnızca çevrede durağan bir dalga oluşturduğu görüşüyle, ileri sürülenleri doğruluyordu
Bohr,”Elektron,yörüngesini değiştirip çekirdeğe yaklaşınca, ışıma olur” diyordu Fakat, ışın soğuran atomda da elektron çekirdekten daha uzak bir yörüngeye giriyordu Bu nedenle, elektromanyetik ışınım, bu parçacıkların salınım veya hızlanmalarından değil; enerji düzeylerindeki değişmelerden ileri gelmeliydi Bu düşünce, atom dünyasının insanın yaşadığı dünyaya benzemediğini gösteriyor, her geçen gün atomun yapısını sağduyu ile açıklamak güçleşiyordu
Sağduyu, örneğin gezegenlerin yörünge değiştirmediklerini söylüyordu Elektron da, öyle herhangi bir yörüngeye giremezdi Ayrıca, her yörünge değişmez bir enerji karşılığı idi Eğer elektron bir yörüngeden diğerine geçiyorsa,saldığı veya soğurduğu enerji sabit olmalıydı Bu miktar, kuantumların tümü demekti Böylece, Planck’ın kuantum kuramı, elektronların atom içinde durum değiştirmeleri olarak yorumlanıyordu
Hatta Bohr, hidrojen tayfındaki çizgilere karşılık olan enerji yörüngelerini seçebiliyordu Bununla, bir elktronu bir yörüngeden, çekirdekten daha uzak bir yörüngeye aktaracak miktardaki enerji kuantasının soğurulduğunu gösteriyordu Özellikle, ilk kez Balmer’in dikkatleri çektiği hidrojen tayfındaki düzgünlük de açıklanabiliyordu Elektronların belli enerjilerini hesaplayabilmek için Bohr, Planck’ın sabitesini 2*3,14 ile bölerek kullanıyordu
Bütün bunlara karşılık, tayf çizgilerinin ince ayrıntılarını açıklamak için Bohr’un kullandığı model yetersiz derecede karmaşıktı Yörüngelerin yalnız dairesel olduklarını varsayıyor; fakat bu, Summerfield’in beyzi yörüngeler varsayıldığında durumun ne olacağı araştırmasını başlatıyordu Sonuçta, değişik yörüngelerin kabul edilmesi zorunluluğu ortaya çıktı Yapılması gerekli düzeltmeler bir yana; Bohr’un modeli atom tayfındaki çizgilerin ilk başarılı açıklaması oldu veya tayf çözümlemeleri ile atomların iç yapıları öğrenildi Fakat yaşlı kuşağın tamamı, bu gelişmeleri benimsemiyordu Rayleigh, Zeeman ve Thomson kuşku içindeydiler Ancak, Bohr’un her zaman minnettar kaldığı Jeans, ondan yana çıkıyordu Aslında Thomson’un karşı çıkmaları nedeniyle, Bohr ondan ayrılmış ve Rutherford ile çalışmayı yeğlemişti
Kuşkusuz sonuçta Bohr ezici bir başarı sağladı ve 1922 yılı Nobel Fizik Ödülü’nü aldı Bunu izleyen yıllarda, ikisi de Nobel Fizik Ödülü alan Franck ve Hertz, deneysel çalışmalarıyla Bohr kuramını doğruladılar Bohr, hidrojenden daha karışık atom modellerini bir türlü geliştiremiyor ve “Birden fazla elektronun bulunduğu atomlarda iç içe küreler vardır Herhangi bir elementin kimyasal özelliklerini belirleyen en dış küredeki elektron içeriğidir” diyerek çok küreselliğe ilk işaret edenlerden biri oluyordu Bu düşünce Pauli sayesinde meyvesini verdi Elektronun hem parçacık (bohr’un fikri) hem dalga (Schrödinger’in düşüncesi) olarak tanımlanması, 1927 yılında Bohr’u, bugün “tümlerlik” diye bilinen ilkeyi önermeye zorladı Bu, bir şeyin birbirinden tamamen bağımsız; fakat her ikisi de kendi koşullarında geçerli, iki değişik biçimde kabul edilmesi ilkesidir
1920-1930 döneminde Bohr, bir özel bira şirketinin desteğinde Atom Çalışmaları Enstitüsü’nü Kopenhag’da kurup yöneterek, (Joule zamanından beri bira sanayinin kuramsal fiziğe en büyük katkısı) burayı kuramsal fiziğin merkezi yaptı ve bilimsel yetenekleri Kopenhag’da toplayarak adeta yeni bir “İskenderiye” oluşturdu 1933 yılında Hitler Almanya’da iktidara gelince, korku içindeki meslektaşları yararına elinden geleni yaptı, özellikle Yahudi fizikçilerin güvenliğini sağladı Bir toplantı için 1939 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ni ziyareti sırasında Hanh’ın “Uranyum, nötronlarla (on yıl kadar önce Chadwick’in bulduğu yüksüz dolayısıyla nötron adı verilen parçacık) bombardıman edilirse parçalanır (fission)” düşüncesini Lisse Meitner’in açıklayacağını söylemesi üzerine toplantı dağıldı ve bilim adamları bu düşünceyi sınamak üzere ülkelerine döndüler Daha sonraları bu düşünce doğrulandı ve olaylar hızla gelişerek atom bombasında doruk noktasına ulaştı
Bohr, fisyon sürecine ait bir kuram geliştirmeye koyuldu Bunda atom çekirdeğinin sıvı damlası gibi davrandığını varsayıyordu Bohr, bu modelden yararlanarak, birkaç yıl önce Dempster’in bulduğu uranyum 235 izotopunun fisyona uğradığı sonucuna vardı ve bu çıkarımı kısa süre sonra doğrulandı
Danimarka, 1940 yılında işgal edilince Chadwick’in önerisine uyarak ve bin bir güçlükle İsveç’e kaçtı, böylece muhakkak bir tutuklanmadan kurtuldu Orada faaliyetlerini genişleterek, çoğu Yahudi bilim adamının Hitler’in elinden kurtulmasını sağladı Sonra küçük bir uçakla İngiltere’ye geçerken yüksekten uçmak zorunluğu, neredeyse oksijensiz kalıp ölümüne sebep olacaktı Danimarka’dan ayrılmadan önce Franck ve Lane’nin kendisine emanet ettikleri Nobel madalyalarını da birlikte aldı (kendi madalyasını da Finli savaş kurbanlarına yardım için hibe etmişti) ve asit dolu bir şişeye doldurarak Nazilerin elinden kurtardı
1945 yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne geçerek Los Alamos’daki atom bombası projesinde çalıştı Atom bombasının sonuçları hakkındaki endişeleri ve uluslar arası denetim amacıyla atom sırlarının bütün müttefiklerce paylaşılması isteği Winston Churchill’i neredeyse tutuklanmasını emredecek kadar kızdırmıştı Savaştan sonra Kopenhag’a döndü, asitte erittiği altını çöktürerek madalyaları yeniden döktürdü ve sahiplerine ulaştırdı Bohr, atom enerjisinin barışçı amaçlarla kullanılması için durmadan, yorulmadan uğraştı ve 1955 yılında Cenova’da ilk “Barış için Atom Toplantısını” düzenledi Bu çabaları da “Barış için Atom” armağanı ile ödüllendirildi
-----------------------------------------------------------------------------
Michael Faraday
Fraday'ın babası Ingiltere'nin kuzeyinden 1791 başında Newington köyüne iş aramak amacıyla gelmiş bir demirci idi Annesi Faraday'ın zorluklarla dolu çocukluk döneminde ona duygusal yönden büyük destek olmuş, sakin ve akıllı bir köylü kadındı Babaları çoğu zaman hasta olan ve iş bulmakta zorluk çeken Faraday ve üç kardeşinin çocukluğu yarı aç yarı tok geçti Aile Sandemancılar adlı küçük bir hıristiyan tarikatının üyesiydi
Faraday yaşamı boyunca bu inançtan güç almış, doğayı algılama ve yorumlamada bu inancın etkisi altında kalmıştır Faraday çok yetersiz bir eğitim gördü Bütün eğitimi kilisenin pazar okulu'nda öğrendiği okuma yazma ve biraz hesaptan ibaretti Küçük yaşta gazete dağıtıcısı olarak çalışmaya başladı 14 yaşında çiftci çıragı oldu Ciltlenmek üzere getirilen kitapları okuyarak bilgisini genişletmeye başladı Encyclopedia Brtanica'nın üçüncü baskısındaki elektrik maddesinden özellikle etkilendi Eski şişeler ve hurda parçalardan yaptığı basit bir elektrostatik üreteçten yararlanarak deneyler yapmaya başladı Gene kendi yaptığı zayıf bir Volta pilini kullanarak elektrokimya deneyleri gerçekleştrdi
Londra'daki Kraliyet Enstütüsü'nde Sir Humphrey Davy tarafından verilen kimya konferansları için bir bilet elde etmesi Faraday'ın yaşamında dönüm noktası oldu Konferanslarda tutduğu notları ciltleyerek iş isteyen bir mektupla birlikte Davy'ye gönderdi Bir süre sonra laboratuvara yardımcı olarak giren Faraday, kimyayı çağının en büyük deneysel kimyacılarından biri olan Davy'nin yanında öğrenmek fırsatını elde etmiş oldu 1820'de Faraday, Davy'nin yanından yardımcılık görevinden ayrıldı Hans Christian Orsted, 1820'de bir telden geçen elektrik akımının tel çevresinde bir magnetik alan oluşturduğunu bulmuştu Fransız fizikci Andre Marie Ampere tel çevresinde oluşan magnetik kuvvetin dairesel olduğunu gerçektede tel çevresinde bir magnetik silindir oluştuğunu gösterdi Ve bu buluşun önemini ilk kavrayan Faraday oldu
Soyutlanmış bir magnetik kutup elde edilebilir ve akım taşıyan bir telin yakınına konursa telin çevresinde sürekli olarak bir dönme hareketi yapması gerekecekti Faraday üstün yeteneği ve deneysel çalışmadaki ustalığıyla bu görüşü doğrulayan bir aygıt yapmayı başardı Elektrik enerjisini mekanik enerjiye dönüştüren bu aygıt ilk elektrik motoru idi Faraday bu deneyleri gerçekleştrip sonuçlarını bilim dünyasına sunarken elektriğin farklı biçimlerde ortaya çıkan türlerinin niteliği konusunda kuşkular belirdi Elektrikli yılan balığının ve öteki elektrikli balıkların saldığı, bir elektrostatik üretecin verdiği bir pilden yada elektromagnetik üreteçten elde edilen elektrik akışkanları birbirinin aynı mıydı? Yoksa bunlar farklı yasalara uyan farklı akışkanlar mıydı? Faraday araştırmalarını derinleştirince iki önemli buluş gerçekleştirdi
Elektriksel kuvvet kimyasal molekülleri, o güne değin sanıldığı gibi uzaktan etkileyerek ayrıştırmıyordu, moleküllerin ayrışması iletken bir sıvı ortamdan akım geçmesiyle ortaya çıkıyordu Bu akım bir pilin kutuplarından gelsede, yada örneğin havaya boşalıyor olsada böyleydi Ikinci olarak ayrışan madde miktarı çözeltiden geçen elektrik miktarına dorudan bağımlıydı Bu bulgular Faraday 'ı yeni bir elektrokimya kuramı oluşturmaya yöneltti Buna göre elektriksel kuvvet, molekülleri bir gerilme durumuna sokuyordu 1839'da elektriğe ilişkin yeni ve genel bir kuram geliştirdi Elektrik madde içinde gerilmeler olmasına yol açar Bu gerilmeler hızla ortadan kalkabiliyorsa gerilmenin ard arda ve periyodik bir biçimde hızla oluşması bir dalga hareketi gibi madde içinde ilerler Böyle maddelere iletken adı verilir
Yalıtkanlar ise parçacıklarını yerlerinden koparmak için çok yüksek değerde gerilmeler gerektiren maddelerdir Sekiz yıl boyunca aralıksız süren deneysel ve kuramsal çalışmaların sonunda 1839'da sağlığı bozulan Faraday bunu izleyen altı yıl boyunca yaratıcı bir etkinlik gösteremedi Araştırmalarına ancak 1845'te yeniden başlayabildi 1855'ten sonra Faraday'ın zihinsel gücü azalmaya başladı Ara sıra deneysel çalışmalar yaptığı oluyordu Kraliçe Victoria bilime büyük katkılarını göz önüne alarak Faraday'a Hampton Court'ta bir ev bağışladı
-------------------------------------------------------------------------------------
James Chadwick
Atomun parçalarından nötronu bulmasıyla tanınır
İyi bir ilk ve orta eğitimden sonra Manchester üniversitesi fizik bölümünden 20 yaşında mezun oldu Verilen bir burstan yararlanarak ve Geiger ile çalışmak amacıyla Almanya’ya gitti Almanya savaşa girince bir at ahırına kapatıldı Fakat çeşitli Alman fizikçilerinin yardımlarıyla 1919 yılında İngiltere’ye dönüp araştırmalarına başladı Rutherford ile birlikte çeşitli elementlerin alfa parçacıklarıyla bombardımanı üzerinde çalıştı
Bu deneylerden elde ettiği verileri atomların çekirdekleri üzerindeki artı yükün hesabında kullandı Aldığı sonuçlar Moseley’in geliştirdiği atom numaraları kuramına uyuyordu
1920 yılında atomun iki parçacığı olduğu biliniyordu: J J Thomson’un bulduğu elektron ve Rutherford’un keşfettiği proton Protonların tamamı çekirdekteydi Ama çekirdek atom kütlesinin çoğunu oluşturacak sayıda proton içeriyorsa yükü büyük bir artı değerde oluyordu Örneğin, helyumun dört protonluk bir kütlesi vardı fakat yükü iki proton karşılığı idi O halde, çekirdekte geri kalan iki protonluk yükü giderecek birkaç elektron bulunmalıydı Fakat elektronlar çok hafif parçacıklar olduklarından kütleyi etkileyemezlerdi Hatta elektronlar, protonları bir arada tutan “çimento” gibi düşünülüyordu Çünkü elektron olmadan aynı yükteki protonların bir arada duramayıp ayrılacakları sanılıyordu Bu görüşe göre, helyum çekirdeğinde dört proton ve iki elektron bulunmalıydı ki kütlesi dört ve yükü net artı iki olsun
Fakat fizikçilerin çoğu bu elektronlu çekirdekten rahatsız oluyor, yüksüz bir parçacığın varlığından şüpheleniyorlardı Bu düşüncelerle Chadwick ve Rutherford gizemli parçacığı aramaya koyuldular fakat sonuç alamadılar Güçlük, yüksüz parçacıkların hava moleküllerini iyonlaştırmamasıydı Çünkü atomun parçacıklarının kolayca saptanması bu iyonlaştırma sayesinde mümkün oluyordu
1930 ve 1932 yıllarında Bothe ve Joliot-Currie’lerin yaptıkları deneyler, berilyum gibi hafif elementlerin alfa parçacıklara tutulması sonucu ışınma tespit ettiler Bu, parafinden protonlar yayılmasından anlaşılıyordu Fakat hiç kimse bu olayı açıklayamadı
Chadwick bu araştırmaları yeni deneyler yaparak sürdürdü Ona göre akla yakın tek açıklama, alfa parçacıklarının berilyum atomu çekirdeğinden yüksüz parçacıkları çıkardığı ve bu yüksüz parçacıkların da (her biri bir proton kadar kütleli) parafinden protonları dışarı atmasıydı Böylece, varlığından şüphelenilen yüksüz parçacık nötronu, bulmuş oldu
Daha sonraki araştırmalar nükleer tepkimelerin başlamasında büyük rolü olduğunu gösterdi Buluşunun bu önemi dolayısıyla Chadwick 1935 yılı Nobel fizik ödülünü aldı O zamanlar uranyum fizyonunun da nötron sayesinde başladığı henüz bilinmiyordu Üç yıl sonra Hahn ve Meitner bunu da bulup Chadwick’in buluşunun önemini bir daha gösterdiler
Nötronun bulunmasıyla artık atom çekirdeğinde elektron bulunduğu görüşü geçersiz oldu Fakat bu kez Heisen Berg, çekirdeğin proton ve nötrondan oluştuğunu ileri sürdü, yani helyum çekirdeği iki proton ve nötron içeriyor böylece kütlesi dört ve yükü de artı iki oluyordu Belli bir elementin izotopları hep aynı sayıda proton içeriyor dolayısıyla çekirdek çevresindeki elektron sayıları da eşit oluyordu Elementlerin kimyasal özelliklerinin elektronların sayı ve dizilişlerine bağlı olduğu anlaşıldı İzotoplar ise aynı elementin değişik sayıda nötron içermesi sonucu oluşuyorlardı Örneğin, iki cins klorin atomundan biri 17 proton ve 18 nötronla 35 kütleli ve diğeri de 17 proton ve 20 nötronla 37 kütlelidir Onun için birine klorin 35 ve diğerine klorin 37 denilmektedir Bütün bu buluş ve çalışmalarla 20 yıl kadar önce Soddy ve Asfon’un ortaya koydukları “izotoplar kuramı” bilimsel temele kavuşmuş oldu
Çekirdeğin proton ve nötrondan oluştuğu sonucuna varılması biri dışında bütün kuşkuları gidermişti Fakat hepsi artı yüklü parçacıkları bu kadar dar bir yerde tutan neydi? Bu soruyu cevaplandırmak için üç yıl sonra sonuçlanacak Yukawa’nın çalışmalarının sonuçlarını beklemek gerekiyordu
İkinci Dünya Savaşı sırasında ve Meitner’in fizyon olayını açıklamasından hemen sonra fakat Amerika’nın el atmasından çok önce, Chadwick İngiltere’nin Atom Bombası Projesi’nin başına geçti ve önemli çalışmalar yaptı
---------------------------------------------------------------------------------
Andre Marie Ampere
Elektrik akım şiddeti birimine adını veren Fransız Matematik ve Fizik Profesörü André - Marie Ampère’dir Ampère’in deneysel araştırmaları manyetizmanın yeni teorilerini ve elktrodinamiğin esaslarını oluşturmuştur
Elektrik akım şiddeti uluslararası birim sisteminin temel büyüklüklerinden biri ve elektrik yükü taşıyıcılarının akı yoğunluğunu gösteren bir ölçüdür Bunun birimi kısaltılmış olarak A ile gösterilen Amper’dir Bu birime adını veren, elektrik akımı ile manyetizma arasındaki ilişkiyi tespit ederek, elektrodinamiğin temelini oluşturan Matematik ve Fizik Profesörü Fransız André - Marie Ampère’dir
Elektrik akımı biriminin tarifi için içinden elektrik akımı geçen iletkenleri birbirlerine çeken veya iten kuvvetten yararlanılır:
1 Amper (A), vakum içine paralel olarak yerleştirilmiş, birbirleri ile aralarında 1 metre (m) aralık bulunan, doğrusal olarak sonsuza kadar uzanan, çapları ihmal edilebilecek kadar küçük yuvarlak kesitteki iletkenlerden zamana bağlı olarak değişmeden akan akımın, her metresinde (m), 0,2 mikronewton’luk (µN) bir kuvvet oluşturan akım miktarıdır
André - Marie Ampère, 22 Ocak 1775’de Lyon/Fransa’da bir tüccarın oğlu olarak dünyaya geldi Hiç okula gitmedi Lyon yakınlarında Poleymieux’deki evlerinde, babası tarafından eğitildi Bu arada Ampère çağdaş ve klasik eserleri de okuyarak kendini daha da geliştirdi Babası oğlunun matematik yeteneğini farkedince, onu bu yönde teşvik etti Ampère 12 yaşında A Euler ve Bernoulli’yi, 18 yaşında Lagrange’ın Analitik Mekaniğini okudu Babası, 1793 yılında ihtilal çılgınlıkları arasında idam edildi Bu Ampère için ilk kader şokuydu 1800 yılında oğlu dünyaya geldi Aynı yılda, Bourg Departement okulunda Matematik öğretmenliği görevine getirildi 1803 yılında karısı öldü Bu onda derin bir depresyon yaratan ikinci bir kader şoku oldu Ampère aynı yıl içinde Lyon Lyceum’unda ve doğa bilimleri dersleri Profesörü olarak göreve başladı ve 1804 yılında Paris Ecole Polytechnique’de Repetitor (müzakereci) ünvanını aldı ve Collegè de France’da Matematik ve Fizik Profesörü olarak dersler verdi 1808 yılında Napoleon, Ampère’i yaşamının sonuna kadar tüm Fransa’da seyahat etmesini gerektiren bir göreve, Üniversiteler Genel Müfettişliği’ne atadı Bu arada Tarih ve Felsefe Fakültesi’nde felsefe dersleri de veriyordu 1809 yılında Titular Profesör (Ünvanını adı ile birlikte kullanma yetkisi olan Profesör) ve 1814 yılında Bilim Akademisi üyesi oldu 1807 yılında Ampère ikinci kez evlendi Ancak evlilik iki yıl sürdü 1824 yılında Collegè de France’ta Deneysel Fizik Profesörü olan Ampère, mesleki kariyerinin zirvesine ulaştı Ölüm onu Marsilya’ya yaptığı bir teftiş seyahati sırasında 10 Haziran 1836 günü yakaladı Ampère’in kemikleri 1869 yılında Paris’e getirilerek Montmartre Mezarlığına gömüldü
Ampère her şeyden önce bir matematikçiydi Henüz 13 yaşındayken koni kesitleri üzerinde çalışmıştı Daha sonraları olasılık hesapları üzerine ve parsiyel diferensiyal denklemler üzerine temel düşünceleri ortaya koymuştu "Ampère Zincirleme Kanunu" daha sonraları Maxwell denklemlerinin temelini oluşturmuştu Büyük bir dahi bilim adamı olarak kimya problemleri de onu yakından ilgilendirmişti Ampère, atom teorisi ve fiziksel kimyanın da öncüleri arasında sayılmaktadır Ampère 1814 yılında, basınç ve sıcaklığın da eşit olması halinde, tüm gazların eşit hacımlarda eşit sayıda moleküle sahip olacacakları hipotezini ortaya koymuştu Ampère’in, üç yıl önce İtalyan Fizikçi Kont Amedeo Conte di Quaregna e Ceretto Avogadro’nun (1776-1856) aynı yasayı biraz değişik bir biçimde dile getirdiğinden haberi yoktu Ampère bir matematikçi olarak, genel fizik yasalarını deneysel olarak ortaya koyup, formüllerle tespit etme yeteneğine sahipti
Danimarkalı fizikçi Hans Christian Oersted’in (1771-1851) buluşundan hareketle, elektrik akımının, manyetizmanın nedeni olduğunu gördü Oersted’in deneylerini devam ettirdi Ampère yer küresinin manyetizmasının elektrik akımı geçen bir iletkeni etkilediğini düşünüyordu 1820 yılında şamandra kuralı olarak tanımlanan kuralı ve Ampère’den bağımsız olarak bir kaç yıl sonra, Seebeck’in de açıkladığı "Selonoid" in manyetik etkisini açıkladı Aynı yıl Ampère içinden akım geçen iki iletkenin, akımların yönü aynı olduğunda birbirlerini çektiklerini ve aksi yönde olduklarında ittiklerini kanıtladı Böylece, daha sonraları elektrik motorlarının tasarımının gerçekleştirilmesini sağlayacak olan, elektro-mıknatısın radyal hareket oluşturmasının temel prensibi bulunmuş oldu
Ampère daha sonra, 1822 yılında olayı matematiksel olarak tespit etti ve elektrodinamiğin temel pransiplerini bilimsel olarak ortaya koydu Bu temel yasaya göre içinden akım geçen iki paralel iletkeni, akımların yönlerine göre, iten veya çeken kuvvet, akım ile doğru, iletkenler arsındaki mesafe ile ters orantılıdır Ampère tarafından tespit edilen elektrodinamiğin bu temel yasası, Charles Augustin de Coulomb’un (1739-1806) elektrik yükleri ve Henry Cavendish’in (1731-1810) kitle ile ilgili yasalarına çok benziyordu
Ampère, akan elektrik akımının manyetizmin nedeni olduğunu bulduktan sonra, atomların elektrik akımını taşıdıkları hipotezini ortaya koydu Bundan başka, malzemelerin moleküler ring akımlarına götüren, yumuşak veya sert manyetik davranışlarını araştırdı Ileri görüşlü bu dahinin buluşu ancak 100 yıl sonra, malzeme yapı modellerinleri üzerinde yapılan araştırmalarla, dairesel hareket eden elektronlar tarafından teyit edildi
Elektrodinamiğin esaslarını bulmanın yanısıra, Ampère ilk elektromanyetik telgrafı da buldu 2 Ekim 1820’de, elektrik akımı ile hareket eden bir mıknatıslı iğne ile Lyon’da telgrafla haberleşmeyi önerdi Elektromanyetik endüksiyon onun tarafından değil, ancak 10 yıl sonra İngiliz Michael Faraday (1791-1867) bulunduğu için, onun zamanında elektrik akımının ve geriliminin ölçülmesi mümkün değildi Ampère, Galvanometre olarak tanımladığı bir akım gösterme cihazının yaratıcısı olarak da tanınır O aynı zamanda o zamana kadar tartışmalı olan Akım ve Gerilim kavramlarını da yerleştirdi
André-Marie Ampère 1820-1825 yılları arasındaki çalışmalarını, 1826 yılında "Elektrodinamik Oluşumların, Yalnız Deneylerden Türetilmiş Matematiksel Teorileri Üzerine" adlı kitabında topladı Bu ölümsüz doğa bilimleri eseri günümüzde bilinen elektrotekniğin temelini oluşturdu
André-Marie Ampère 10 Haziran 1836’da Marsilya’da (Fransa) 62 yaşında öldü Yaşamının son 7 yılında, onu kuvvetten düşüren, akciğer nezlesi hastalığını çekti Fakir ve yalnız olarak ziyaret ettiği Üniversite’yi denetledikten 24 saat sonra ateş krizi bastı
Dahi bir bilim adamı ve elektrodinamiğin kurucusu, André-Marie Ampère’in çalışmalarının ödülü, adının günümüzde birçok ölçü aletinde, cihazlarda, elektrik sayaçlarında, elektrik makinalarında, gemilerde ve caddelerde adının okunması ve onun şerefine elektrik akımı birimine adının konulmasıdır
-------------------------------------------------------------------------
|