Yalnız Mesajı Göster

İslamda Bilim Ve Müslüman Bilim Adamları

Eski 09-08-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İslamda Bilim Ve Müslüman Bilim Adamları



İslamda Bilim ve Müslüman Bilim Adamları
İslamda Bilim ve Müslüman Bilim Adamları

İslamda Bilim ve Teknoloji Hakkında
İslam Bilim ve Teknolojiye Nasıl Yön Verdi?

Dünyanın bugünkü medeniyet seviyesinde büyük payı olan bilim ve teknolojinin tarihi gelişimi de son derece hızlı oldu Peki, bilim ve teknolojinin önderliğini üstlendiği uygarlık ve kültür alanındaki bu değişimin tarihsel başlangıcı hangi dönemlerde başlamıştır?

Yukarıda saydığımız keşiflerin tamamı, dokuzuncu yüzyıldan on dördüncü yüzyıla kadar uzanan dünya tarihinde, dönemin en ileri uygarlığı olan "İslam Uygarlığı"nın ürünüdür Tüm yaşamlarını, dolayısı ile bilime dair tüm çalışmalarının temelini Kuran ayetlerine dayandıran Müslümanlar o dönemde bile bilime sahip çıkmışlardır Akıla ve bilgiye dayanan uygarlıkları, dünyanın bugün sahip olduğu pek çok değere de kaynaklık etmiştir

Kuran'da, evrenin yaratılışı ve kainatın düzeni ile ilgili ayetlerin bildirilmesi, bilgi sahibi olmaya büyük önem verilmesi, doğada Allah'ın varlığının delillerinin görülmesi, evrendeki her nesne ve varlığın birbirine olan uyum ve bağlılığı; söz konusu dönemde bilimin ilerlemesine yol göstermiştir

Teknik ilimler, tıp, astronomi, cebir ve kimya gibi birçok alanda önemli neticeler elde eden Müslüman bilim adamları, medeniyet ve kültür sahasında kısa zamanda kendilerini tüm dünyaya kanıtlamışlardır Buluşlarıyla uygarlığın ilk adımlarının atılmasına vesile olan Müslümanlar, ilerlemenin yolunu açmışlardır İslam tarihinde, bilim dallarını tek tek incelediğimizde, hepsinin kaynağının Kuran-ı Kerim olduğunu, bilimin maddi-manevi herşeyin Allah'ın yarattığı sistemin bir parçası olduğunu defalarca ispat ettiğini görmekteyiz
Müslüman bilim adamları öncelikle, Batı'da Roma ve Doğu'da başta Çin olmak üzere, diğer devletlerde geliştirilen bilim ve teknolojiyi rehber almışlar ve önemli kaynakları tercüme etmişlerdir Bu bilgi birikiminin içinden imanî ve teknik anlamda yanlış ve tutarsız olan noktaları çıkartarak, kendilerine fayda sağlayacak duruma getirmişlerdir İlk adım niteliğindeki çalışmalarının ardından, elde ettikleri bilgileri değerlendirip yorumlayarak bilim ve teknolojiye katkıda bulunmaya başlamışlardır

Beşinci yüzyılın ikinci yarısında doğup gelişen İslamiyet, deneye ve gözleme dayalı bilimin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır
İslam dünyasında yetişen bilim adamlarından Cabir Bin Hayyan, 'Kimyasal maddeleri, uçucu maddeler, uçucu olmayan maddeler, yanmayan maddeler ve madenler' olarak dört grupta toplar Cabir Bin Hayyan'ın bu çalışması, modern kimyanın kurucusu olarak bilinen Lavoisier'e öncülük eder

El-Kindi, Einstein'dan 1100 yıl önce 800 yılında, izafiyet teorisi ile uğraşır El-Kindi, 'Zaman cismin var olma süresidir, zamanla bilinebilen ve ölçülebilen hız ve yavaşlık da hareketin sonucudur Zaman, mekan ve hareket birbirinden bağımsız değildir, göğe doğru çıkan bir insan ağacı küçük görür, inen insan ise büyük görür' der

Tıp ve eczacılıkta İbn-i Sina ve Razi gibi alimler, anatomi ve tedavi alanına pek çok yeni bilgi eklerken; tarih ve coğrafya bilimlerinde Idrisi, Hamevi ve Taberi ve adını bu satırlara sığdıramayacağımız pek çok İslam âlimi, bilimsel teorilerde önemli ilerlemeler kaydetmişlerdir Özellikle optik alanında, on birinci yüzyılda İbn-i Heysem, bu bilim dalını tek başına yeniden inşa etmiştir Dokuzuncu yüzyılda yaşamış olan Sabit bin Kurra, astronomi alanındaki ilk büyük yeniliği gerçekleştirmiş, Batlamyusçu sisteme dokuzuncu yıldızsız küreyi eklemiştir Onüçüncü yüzyılda, bu sistemin karşılaştığı güçlükleri fark eden yine Müslüman astronomlar olmuş ve Batlamyusçu olmayan gezegen modellerini geliştirmişlerdir Bunlar, gerçekten zamanlarının çok ilerisinde çalışmalardır Söz konusu çalışmaları ile bilim tarihine adlarını yazdıran Müslüman bilim adamları, devlet tarafından maddi-manevi destek görmüş, teşvik edilmiş, halk arasında itibar kazanmışlardır Aynı dönemin Avrupa'sında ise durum tamamen farklıdır Bilime hizmet eden Avrupalı bilim adamları, pek çok engelleme ile karşılaşıp kısıtlanmakta, hatta çalışmaları tamamen durdurulmak istenmekteydi (Harun Yahya, Kuran Bilime Yol Gösterir)

Dünyanın Eğimini Hesaplayan Fergani
Harezmi, Hint rakamlarına sıfır rakamını ekleyerek bugün kullandığımız rakamları oluşturuyor; fen bilimlerinde, deneyle sabit olmayan bilgilere itibar edilmemesi gerektiğini söyleyen Ahmet Fergani, enlemler arasındaki mesafeyi hesapladığı gibi, Dünya'nın eksenindeki eğimi en doğru şekilde hesaplıyordu

Trigonometrik bağlantıları bugünkü kullanılan şekliyle formülleştiren El-Battani, 877 yılından 929 yılına kadar sürekli astronomik gözlemler yapar; Tanjant ve Kotanjant'ın tanımını yaparak Sinüs, Tanjant ve Kotanjant'ın sıfırdan doksan dereceye kadar tablosunu hazırlar
Ebubekir er-Razi, cerrahide dikiş malzemesi olarak ilk kez hayvan bağırsağını kullanır; tıp biliminde deney ve gözlemin çok önemli olduğundan bahseder ve başhekimi olduğu hastanede görev alacak olan doktorların uzmanlaşmaları gerektiğini söyler

Ebü'l-Vefa trigonometriye Sekant ve Kosekant kavramlarını kazandırır Gözün görülebilir cisimler doğrultusunda ışınlar yaydığını söyleyen Öklid ve Batlamyus'a karşı; 'Görülecek cismin şekli, ışık vasıtasıyla gözden girer ve orada mercekler vasıtası ile nakledilir' diyerek, yaptığı sayısız denemelerle 'göze gelen uyarıların görme sinirleri ile beyne iletildiğini' söyleyen İbnü-l-Heysem ise optik biliminin öncüsüdür
Çeşitli maddelerin birbirinden ayırt edilme yollarından birinin, maddelerin özgül ağırlıkları olduğunu söyleyerek, sıcak su ile soğuk su arasındaki özgül ağırlık farkını tespit eden el-Beyruni; 973 yılında 'Bilimsel çalışmaların, deneylerle ispat edilmesi gerektiğini ve belgelere dayanmasının zorunlu olduğunu' söyler İbnu'n-Nefis, 1200'lü yıllarda, küçük kan dolaşımını keşfeder

Bütün İslam ülkelerinde matematik, tıp, uzay bilimleri ve daha birçok ilimin okutulduğu eğitim kurumları, rasathaneler; dönemin en gelişmiş teçhizatları ile donatılmış hastaneler, herkese açık kütüphaneler bulunmaktaydı Bağdat, Harran ve Endülüs başta olmak üzere Mısır, Kuzey Afrika ve Doğu Fırat çevresindeki birçok İslam şehrinde, eğitim sistemi ve ilim, söz konusu döneme örnek teşkil edecek düzeyde geliştirilmişti Müslümanlar, yaşadıkları şehirleri uygarlık merkezleri haline getirmişlerdi Bunlardan biri olan Kurtuba, hastaneleri, kütüphaneleri ve Orta Avrupa'dan öğrencilerin eğitim görmek üzere geldiği okulları ile Avrupa'nın en modern şehri olarak bilinmekteydi

Bilimin Müslüman Öncüleri Ebul İz El Cezeri
XIII yüzyılın başında, Diyarbakır Artuklu Sarayı'nda 32 yıl başmühendislik görevi yaptı El Cezeri, su saatleri, otomatik kontrol düzenleri, fıskiyeler, kan toplama kapları, şifreli anahtarlar ve robotlar gibi, pratik ve estetik birçok düzeni tasarlayan ve bunların nasıl gerçekleştirileceğini anlatan "Kitab-el Hiyal" adlı kitabın yazarıdır
Cezeri, tarihte sibernetiğin kurucusudur Sibernetik; haberleşme, denge kurma ve ayarlama bilimidir İnsanlarda ve makinelerde bilgi alışverişi, kontrolü ve denge durumunu inceler Bu bilim, zamanla gelişerek bilgisayarların ortaya çıkmasına imkan tanımıştır
Sibernetik ve otomatik sistemlerin başlangıcı konusunda; Fransızlar Descartes ve Pascal'ı; Almanlar Leibniz'i, İngilizler de R Bacon'ı öne sürseler de, aslında Cezerî bunu ortaya koyan ve i-lim dünyasına sunan ilk bilgindir

Hazini
Hazinî, ölçü ve tartı teorilerine yaptığı katkı ile tanınır Bilime yaptığı diğer bir önemli katkı da yerçekimi hakkındaki görüşleridir Hazinî, Newton'dan 500 yıl önce, "her cismi yer kürenin merkezine doğru çeken bir güç" olduğunu söylemiştir Roger Bacon'dan yüzyıl önce de, dünyanın merkezine doğru yaklaştıkça, suyun yoğunlaştığı fikrini ortaya atmıştır

Hazinî, kimyasal maddelerin yoğunluk ve özgül ağırlıklarını ölçmek amacıyla icat ettiği hassas terazilerle, kimya bilimine de önemli katkılarda bulundu Öyle ki, icat ettiği ve "Mizanü'l-Hikme" (Hikmet Terazisi) adını verdiği bu hassas terazi ile yaptığı yoğunluk ve ağırlık ölçümleri, günümüz teknolojisi kullanılarak yapılan ölçümlerden pek farklı değildir

Elementler
Altın 1905 1926
Civa 1356 1359
Bakır 866 885
Pirinç 857 840
Demir 774 779
Kalay 732 729
Kurşun 1132 1135

Hazini'ye göre Modern kimyaya göre
Hazinî, Zîc-i Sanacarî (Yıldız Kataloğu) adlı eserinde, yıldızlar ve gezegenlerle ilgili bilgilere ve Selçuklu Devleti'nin enlem ve boylamlarına da yer vermiştir Risale fi'l-Âlât' (Aletler Bilgisi) adlı kitapçığında ise gözlem aletlerini konu almıştır

Musaoğulları
Benu Musa kardeşler, Abbasi Halifesi Memun (MS 813-833) ve onu izleyen halifeler zamanında, matematiksel bilimlerin gelişmesi yönünde etkin rol oynamış kişilerdi

Topkapı Sarayı III Ahmed Kütüphanesi'nde bulunan eserlerinde (A3474), sihirli kaplar, fıskiyeler, kandiller, bir dansimetre, bir körük ve bir kaldırma düzeninden bahsedilmektedir

Hârizmi
9 Yüzyıl'da Hârizm'de dünyaya geldiği için Hârizmî adıyla tanınan ve büyük bir olasılıkla Türk olan Muhammed ibn Musa, Memun'un Bağdat'ta kurduğu Bilgelik Evi'nde bulunmuş ve bu kurumun kütüphanesinde matematik ve astronomi alanlarında araştırmalar yapmıştır Aritmetik ve cebirle ilgili iki yapıtı, matematik tarihinin gelişimini büyük ölçüde etkilemiştir

Hârizmî'nin cebirle ilgili bu yapıtı, 12 Yüzyıl'da Chesterlı Robert ve Cremonalı Gerard tarafından Latinceye tercüme edilmiştir Yapıtların en ilginç yönlerinden biri, açıların, trigonometrik fonksiyonlarla ifade edildiğini gösteren bir takım tablolar ihtiva etmesidir Bunların dışında, Hârizmî'nin yön bulmada kullanılan usturlabın biri yapımını ve diğeri de kullanımını anlatan iki eseri daha mevcuttur Hârizmî, Batlamyus'un Coğrafya adlı yapıtını, Kitâbu Sureti'l-Ard' (Yer'in Biçimi Hakkında) adıyla Arapça'ya tercüme etmiş ve böylece, Yunanlıların matematiksel coğrafyaya ilişkin bilgilerinin İslâm dünyasına girişinde önemli bir rol oynamıştır

Ali Kuşçu
Semerkant Rasathanesi'nin Müdürlüğü'nü yaptığı sırada, Akkoyunlular adına Osmanlılarla barış görüşmelerinde bulunmak için İstanbul'a geldi Fatih Sultan Mehmet'in büyük desteğini gördü ve Ayasofya Medresesi'nde görevlendirildi Burada, Mirim Çelebi, Sarı Lütfü, Sinan Paşa gibi değerli bilim adamlarını yetiştirdi

Bilhassa, astronomi ve matematik konularında çağının sınırlarını aşacak kadar önemli eğitim ve öğretim çalışmalarında bulunan Ali Kuşçu; Ayasofya Medresesi'nin çalışma programlarını da yeniden düzenlemiştir
Semerkant Rasathanesi'nde iken Zic-i Uluğ Bey' (Uluğ Bey'in Yıldız Kataloğu) adlı eserin hazırlanması için gerekli gözlem ve hesaplamaları yaptı Söz konusu eser, çağının en ileri kurumsal matematik bilgilerini içerir

Risaletü'l-Fethiye' adlı eseri ise 19 yüzyılda, İstanbul Mühendishanesi'nde (İstanbul Teknik Üniversitesi) ders kitabı olarak okutulmuştur Bu eserde, gök cisimlerinin yere olan uzaklığına yer vermiş; ayrıca dünya haritasını da kitabının sonuna eklemiştir Burada yer kürenin eksenindeki eğikliği 23o30'17" olarak tespit etmiştir Bu, günümüz modern astronomi verilerine oldukça yakın bir tespittir

Şerafeddin Sabuncuoğlu
Fatih Sultan Mehmet döneminin ünlü doktoru ve tıp bilginidir Mücerrebname' adlı eserinde, kendi deney ve gözlemlerine yer vermiştir Asıl çalışma alanı cerrahlık ve deneysel fizyolojidir Cerrahiyatü'l-Haniye' isimli eserinde, cerrahlıkla ilgili çalışmalarına yer vermiş ve yaptığı cerrahi müdahaleleri resimlerle tasvir etmiştir

Bursalı Ali Münşi
Tıp bilimine yaptığı en önemli katkılardan biri Kınakına' hakkındaki çalışmasıdır Burada bu ağacın kabuklarının humma, sıtma gibi hastalıklara iyi gelmesi ile ilgili gözlemlerine yer vermiştir

İlk kağıt fabrikasını kuran alim İbni Fazıl

Kızamık ve çiçek hastalığını keşfeden; alim Razi

Mikrobu ilk tanımlayan alim Akşemseddin

Cüzzamı bulan alim İbni Cessar

Vebanın bulaşıcı olduğunu bulan alim İbni Hatip

Verem mikrobunu bulan alim Kambur Vesîm

Retina tabakasını bulan alim İbni � Rüşd

İlk göz ameliyatını yapan alim Ammar

İlk kanser ameliyatını yapan alim Ali bin Abbas

Küçük kan dolaşımını bulan alim İbnünnefis

İlk Tabipler odası başkanı Ali bin Rıdvan

Sıfırı ilk kullanan alim Harizmi

Trigonometriyi ilk bulan alim Battani

Tanjant, kotanjant ve kosekantı ilk kullanan alim Ebul Vefa

Trigonometri kitabını yazan alim Nasiruddin Tusi

İlk trigonometrik dönüşüm formülünü bulan alim İbni Yunus

Binom formülünü ilk bulan alim Ömer Hayyam

İlk difransiyel kitabını yazan alim Sabit bin Kurra

Ondalık kesiri ilk bulan alim Gıyaseddin Cemşid

İlk usturlabı yapan alim Zerkali

Dünyanın döndüğünü keşfeden ilk alim Biruni

Dünyanın çevresini ilk ölçen alim Musa kardeşler

Güneşin yüzündeki lekeleri ilk bulan alim Fergani

Yıldızların yer ve açıklıklarını ölçen ve ilk cetveli geliştiren alim Cabir bin Eflah

İlk otomatik kontrol sistemleri tasarlayan alim Ahmet bin Musa

Sibernetiği ilk kuran alim İsmail-El Gezeri

İlk optik temellerini koyan alim İbni Heysem

Sesin fiziki açıklamasını ilk yapan alim Farabi

İlk torna tezgahını yapan alim İbni Karara

Kanatlarla uçan ilk alim Hazerfen Ahmed Çelebi

İlk uçağı yapan alim Ebu Firnas

Yer çekimini ilk bulan alim Razi

Sarkaçlı saati ilk yapan alim İbni Yunus

Maddelerin özgül ağırlığını ilk hesaplayan alim Hazini

Atomun parçalanabileceğim ilk bulan alim Cabir bin Hayyan

Gök kuşağını ilk açıklayan alim Kutbettin Şirazi

İlk kimya laboratuarını kuran alim Cabir

Saf alkolü ilk elde eden alim Razi

Fosforu ilk bulan alim Beşir

Havan topunu ilk bulan alim Fatih Sultan Mehmed

İlk kıta seyahatnamesini yazan alim İbni Battuta

İlk dünya haritasını çizen alim Mürsiyeli İbrahim

İlk ecza kitabını yazan alim İbni Baytar

Hezarfen Ahmed Çelebi

Kendisi dünyada ilk kez uçmayı başaran Türk bilginidir

Onyedinci yüzyılda yaşadığı, 1623-1640 yılları arasında saltanat süren Sultan Dördüncü Murad zamanında, uçma tasarısını gerçekleştirdiği ve geniş bilgisinden ötürü halk arasında Hezarfen olarak anıldığı bilinmektedir

Evinde deneylerle uğraşıp, çeşitli konularda araştırmalar yapan Hazerfan Ahmed Çelebi, İsmail Cevheri adlı bir başka Türk bilginini örnek alarak, bugünkü hava taşıtlarının ilkel şeklini gerçekleştirmişti Kuşların uçuşunu inceleyerek tarihi uçuşundan önce hazırladığı kanatlarının dayanıklılık derecesini ölçmek için, Okmeydanı'nda deneyler yapmış ve bir sabah kıyılarda biriken İstanbul halkının gözleri önünde, Galata kulesinden kendisini boşluğa bırakarak, kanatlarını hareket ettirerek boğazı aşmış ve Üsküdar semtine inmiştir

Sarayburnu'ndaki Sinan Paşa köşkünden bu durumu seyreden Sultan Dördüncü Murad, Ahmed Çelebi ile önce çok yakından ilgilenmiş, ancak bu derece bilgili ve becerikli bir adamın varlığından kuşkuya düşerek onu Cezayir'e sürgün etmiştir Ahmed Çelebi orada vefat etmiştir

ALİ KUŞÇU

Türk-İslam dünyasının büyük astronomi ve kelam alimi olan Ali Kuşçu, XV yüzyıl başlarında Semerkant’ta doğdu

Türk-İslam dünyasının büyük astronomi ve kelam alimi olan Ali Kuşçu, XV yüzyıl başlarında Semerkant’ta doğdu Babası Muhammed, ünlü Türk Sultanı ve astronomu Uluğ Bey’in kuşçusu olduğu için, ailesi ‘Kuşçu’ lakabıyla meşhur oldu Küçük yaştan itibaren matematik ve astronomiye ilgi duyan Ali Kuşçu, devrin en büyük alimleri olan Bursalı Kadızâde Rumî, Gıyâseddin Cemşîd ve Muînuddîn Kâşî’den matematik ve astronomi dersi aldı

Daha sonra bilgisini artırmak için Kirman’a gitti Burada Hall-ü Eşkâl-i Kamer (Ay Safhalarının Açıklanması) adlı risale ile Şerh-i Tecrîd adlı eserini yazdıAli Kuşçu, Semerkant ve Kirman'da eğitimini tamamladıktan sonra Uluğ Bey'e yardımcı ve rasathanesine müdür olmuştu 1449'da hacca gitmek istedi Tebriz'de Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan kendisine büyük saygı gösterdi ve Fatih'le barış görüşmelerinde yardımını istedi Ali Kuşçu, Uzun Hasan'ın sözcülüğünü yaptıktan sonra Fatih'in davetiyle İstanbul'a geldi XV yüzyılın ilk yarısında, Semerkant, dünyanın en önemli bilim merkeziydi
Uluğ Bey Rasathanesi, gök bilgisi araştırmaları için en doğru sonuçları alıyordu Rasathanenin genç müdürü Ali Kuşçu, gece gündüz demeden çalışıyor, bilimsel gerçeklere yenilerini katmak için uğraşıp didiniyordu

Gökyüzü bilgisi (astronomi), hem değişmez kuralların, kanunların tespit edilmesine yarıyor, hem de gözlemlerle kontrol edilebiliyordu Otuz yıla yakın bu işte çalışan Ali Kuşçu, bir gün ansızın her şeyi yüzüstü bırakarak hacca gitmeye karar vermişti Buna da sebep, en olmayacak bir zamanda, sevgili hükümdarı Uluğ Bey'in 1449 yılında öldürülmesiydi Gürgân tahtının bu bilgin ve kudretli hûkümdarı, kendi öz oğlu Abdüllâtif'in ihânetine uğramıştı

Uluğ Bey, Ali Kuşçu için bambaşka bir mânâ taşıyordu Her şeyden önce hocasıydı Ondan matematik ve astronomi dersleri almış, eserlerini uzun uzun incelemiş, sohbetlerinde bulunmuş, hâttâ Doğancıbaşısı olduğu için, adının ucundaki “Kuşçu” lâkabı bile böylece yadigâr kalmıştıUluğ Bey, kendi kurduğu rasathaneye de müdür olarak Ali Kuşçu'yu lâyık görmüş, henüz tecrübesiz bir çağdayken bu dev rasathanenin başındaki çalışmalarda, ona bizzat yardımcı olmuştu İşte Uluğ Bey'in bir ihanete kurban giderek öldürülmesi Ali Kuşçu'yu can evinden vuran bir olaydı

Ali Kuşçu bu olayla çok kırıldı Çoluk çocuğunu toparlayıp Tebriz'e geldi Uzun Hasan kendisine o kadar saygı gösterdi ki, Konstantiniye Fâtih'i, bir devri kapayıp yenisini açan genç cihangirle ihtilâfında aracılık etmesini istedi Genç Fâtih'in de bilgin olduğunu, bilginlere büyük saygı gösterdiğini biliyordu İstanbul'da olup bitenler, kuş kanadıyla Tebriz'e ulaşıyordu Şiîlerin casusları ve habercileri yalnız padişahın savaş niyetlerine ve hazırlıklarına dair haberler ulaştırmakla kalmıyorlardı

Bunun üzerine Ali Kuşçu, kendisine bunca itibar eden Uzun Hasan'ın dileğini kırmayarak yol hazırlıklarını tamamladı Semerkant'ta Kızıl Elma olarak bilinen eski Bizantium'a ulaştı Haberciler; onun geleceğini daha önceden saraya uçurmuşlardı Huzura kabul edildiği zaman Osmanlı hükümdarından beklemediği kadar iltifat gördü Çünkü, kendisinden önce, eserleri İstanbul'ca biliniyordu Uluğ Bey Rasathanesi'ndeki çalışmalarından, Semerkant'a aylarca uzak bulunan İstanbul'daki hükümdarın haberi vardı

Osmanlı tahtında oturan II Mehmet (Fatih), gayet dikkatli, bilgili, uyanık bir padişahtı Âdet olan merasimle Uzun Hasan'ın elçisini kabul etmiş, dileklerini dinlemiş, ama hemen geri dönmesine izin vermemişti Ondan, gelip artık batıya kaymış olan ilim merkezlerini aydınlatmasını, bilgisiyle İstanbul medreselerinde ilim heveslisi gençleri yetiştirmesini rica etti

Bu teklif, Ali Kuşçu için beklenmedik bir iltifattı Cefâlı olduğu kadar şefkatli olduğunu da bildiği Fatih'in isteği, onun için emir demekti Ama, ahlâkı dürüst bir ilim adamı olduğunu şu sözlerle ispat etti: “Hünkârım izin verirlerse önce Tebriz'e döneyim Çünkü burada bulunuşumun gerçek sebebi, Akkoyunlu Hükümdarı'nın elçisi olmaktır Elçiye zeval yoktur Gerektir ki, hünkârımın lütûfkâr davetini kabul etmeden önce vazifemi iyi bir sonuca ulaştırdığımı, beni gönderen, bana güvenmiş olan insana bildireyim

Ali Kuşçu'nun bu mazereti, Fatih'e son derece akla yakın göründü Padişah; iki şeye birden sevinmişti: Kuşçu, davetini kabul etmişti, gelip buradaki ilim öğrencilerini yetiştirecekti İkincisi ise, son derece mert ve ahlâklı bir insandı Her haliyle, medreselerde yetiştireceği gençlere örnek olacaktı Bu sebeple, bir müddet daha misafir ettikten sonra kendisine izin verdi

Değerli matematik ve astronomi bilgini Ali Kuşçu, sözünü tuttu İki yıl sonra, ailesini de alarak Tebriz'den hareket etti Osmanlı İmparatorluğunun sınırlarından karşılanarak ihtişam içinde İstanbul'a getirildi Ölümüne kadar da gençleri yetiştirmekle uğraştı Kuşçu’nun ders vermeye başlamasıyla, İstanbul medreselerinde astronomi ve matematik alanında büyük gelişme oldu

Ali Kuşçu’nun İstanbul’a gelişi önemlidir; çünkü o zamana kadar İstanbul’da astronomi ile uğraşan güçlü bir bilgin yoktu Ali Kuşçu, Osmanlılar arasında astronomi bilimini yaydı

Ali Kuşçu 1474’te İstanbul’da vefat etti

Alıntı Yaparak Cevapla